Alevilik – Bektaşilik’te Sevgi Ve Aşk

Alevilik – Bektaşilik’te Sevgi Ve Aşk Anlayışı
Aşk Makamı

Ali Kaykı

Genelde sevgi ve aşk kelimelerinin gerçekten içerik olarak ne anlama geldiğini çoğumuz bilmiyoruz. Özellikle Alevi/Bektaşilerin bu anlamdan uzak kalmış olmaları çok acı. Aşk, Alevi/Bektaşi inanç ve öğretisinin derinliğinin temel niteliği, varılmak istenilen en son durak olan fenafillâh, yani varlıkta yok olma, yani kesretten vahdete ulaşma ki, bu vuslata erme makamıdır. Bunun ötesi yoktur. Ya da ben bilmiyorum. Ama bugün anlam olarak bir gecelik ilişkiye indirgenerek, gerçek anlamından saptırılmak uğraşında olanlar tarafından ellerinden geldiğince adileştirilmiştir.
Toplumların varlığı kültürleri ile olur. Her kültürün ana öğesi Dil’dir. Dili bozulmuş toplumun kültürü bozuktur; kültürü asimilasyona uğramış toplum savruktur, kimliksiz kişiliksizdir.
Alevi/Bektaşi toplumunun da kendine has değerleri, dili vardır. Bu değerler asimile edildikçe, toplum da ayni hızda erozyona uğramıştır. En güzel insanlardan oluşan en güzel toplumu yaratan öğreti sahipsiz kaldığı yerlerde yozlaşınca, öğeleri de özüne yabancılaşarak büyük ölçüde asimile olmuştur. İçler acısı halimiz budur. Bize göre toplumun nasıl yücelip nasıl küçüldüğü bir kelimenin anlam ifadelerinde gizlidir. Bunu gerçek anlamda bilip hakkını vermişsek yüceliğine ermişiz, verememişsek olmamız gereken yerde olmuşuzdur.
Nedir bu sihirli kelime? Bu sihirli kelimenin adı sevgidir.

Gözlere baharsın her mevsim
Yeşeren tohum
Dallarda rengârenk çiçek

Umudun halatı
Mutluluk ülkesinin beyaz treni

Sen
Yüreğin güneşisin sevgi…

Dosdoğru yolun dengesini sağladığından yeri tam ortadadır. Yani gerisi ya da aşağısı “hoşlanma”, “beğenme”; ilerisi ya da yukarısı “sevda”, “aşk” tır. Değerlerine göre daha anlaşılır söylemek gerekirse,

“Hoşlanma-Beğenme-Sevgi-Sevda-Aşk” olarak sıralamamız gerekir.

Türk Dil Kurumu’nda sözlük anlamları:
Hoşlanma:  Hoşuna gitmek, hoş bulmak, hazzetmek, sevmek.
Beğenme:  İyi veya güzel bulmak: Benzerleri arasından birini seçip ayırmak:  Onaylamak, kabul etmek, tasvip etmek.
Sevgi:  İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu.
Sevda: Güçlü sevgi, aşk.
Aşk: Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu, sevi, sevda, amor

Bence Alevi/Bektaşi inanç ve öğretisinde ise, bu kelimelerin karşılığını şöyle yorumlayabiliriz. İnsanoğlunun gönül ilişkisi önce hoşlanma ile başlar. Hoşlandığımız nesneye olan duygu yoğunluğumuz artınca ona sahip olmak isteriz. Bu onu beğendiğimiz anlamına gelir. Beğendiğimiz şeyi elde edememiş isek, duygu yoğunluğumuz daha da artarak onu sevmemize neden olur. O şeye hala ulaşamamış ya da sahip olamamış isek sevgimiz sevdaya dönüşür ve onu elde etmek ya da ona ulaşmak için artık bütün gücümüzü ortaya koyarız. Bu hali yaşamak burada yazdığımız kadar basit değildir mutlaka. Seneler süren emek ve çile vardır bu uğraşta. Buna rağmen ulaşılamamış ise artık ona teslim olup, onda ya da onun uğrunda yok olmaktan başka seçenek kalmamıştır.

Bizim yolumuzda bu durumu anlatan güzel örnekler vardır. Pervane denilen kelebeğin ateş ile ilişkisi bunlardan birisidir. Pervane çok uzaklardan ateşin ışığını görür ve ondan hoşlanır. Ateşe yaklaştıkça çekici gelir, beğenisini artırır. Yanına vardığında ateşin ısısı sevmesine neden olur ve etrafında dönmeye başlar. Bu dönüş onu cezbederek ateşe daha da yaklaştırır. Bu yakınlığın derecesi sevdadır. Bu cezbe ile gücü tamamen tükenene kadar ateşin en yakınında döner durur. Gücü tükendiği anda kendini ateşin içine bırakır. Yanacak da olsa ateş ile bütünleşmiştir artık. Bu Aşk halidir.

Aşk, sonsuz-sınırsız gönlün göz kamaştıran ışığıdır. Gönüldeki hazine ancak bu ışık ile meydana çıkar, görülür. O’na ayna olur. O, aynada kendini seyreder mest olur. Evrende bir zerre iken Küntü Kenz (Gizli hazine) esrarının sırrını çözerek zaman içindeki evren olur. Coşar zamandan taşar, evren O’nda yok olur. Var olan her şey üçünde olur. Üçü bir olur, O olur. O an zaten her an var olduğunu bilir ve En’el Hakk der.

Gönül, ilim şehridir. İlim bilinmek isteyendir. İlmin kitabı Aşk’tır. Aşk, natık olandır. Dile gelince ilmi anlatır. Gönül coşunca ilim dillenip taşar. Güneşin sıcağında buharlaşıp bulut olan okyanusun, fırtınalar yaratarak okyanusu coşturup sağanak halde yağması gibidir. Gönül Muhammed, ilim Hakk, Aşk İmam Ali’dir. Aşk olmazsa gönül coşmaz, gönül coşmazsa ilim kendinden habersiz kalır. Bilinmek isteyen ilmin, sırrının açığa çıkması için üçünün bir olması gerekir. Bundan dolayıdır ki, Aşk makamına ermeyince Hakk’ın sırrına erilmez. İlim şehrinin kapısı bulunmaz bilinmez ise şehre girilmez. İlim şehrine giremeyen ilimden, ilim de kendinden habersiz kalır.

Her insan bu dünyaya ilim şehrinde gizlenmiş, daha doğrusu karanlıkta kalmış hazinesi ile gelir. Bunun için var olduğu sürece Aşkı arar. Bulamayan da ne aradığını bil(e)mediğinden ya da Aşkın ne olduğunu bil(e)mediğinden  bulamaz. Böyleleri nereden neden geldiğinin farkına varmadan boş işlerle oyalanır. Boşuna zaman öldürürken kendini öldürdüğünün farkına öldükten sonra varır. Oysa Aşk yolcusu, Mecnun olup kendini çöle vermiş, pervane edip ateşe. Akıllı uslu gittiği yolda, akıl da bırakmaz kendinde us da. Aşkı uğruna kendini lime lime doğratıp başın verdirir dârda. Derisini de yüzdürür, diri diri de gömdürür. Hepsinden önce de kendisini ölmeden öldürür. Bundan dolayıdırki, O bir daha ölmez. Çünkü aradığını bulmuş, O olmuştur.

Gönül terazimizdeki bu doğruda hoşlanma ile yola çıkarız, beğenerek ilerleriz. Sevgi bize yokuşları düz ederken, sevdamız dağları deldirir. Aşk ise uğrunda bütün varından vazgeçirterek ölmeden öldürür. Diğer bir deyim ile; hoşlanma ve beğeni ile var oluruz, sevgi ile din oluruz. Sevda ile yol oluruz. Aşk ile yok oluruz. Sevdasına turab olmuş yolcu pirinin elinden bade alınca; yeller ile eserek, yollar ile tozarak, seller ile coşarak dillenir ozan olur. Ozan yanan sigaraya benzer. Ateşi de aşkıdır. Yârin çektiği her nefeste küle çevrilir. Külü yere düşer turab olur; “kün“ emriyle kül gülümser “gül”e dönüşür. Dumanı yele gider bulut olur, hasretinden ağlar ve damla damla güle düşer. Ateşi karanlığa ışık olur. Söze düşer türkü olur, saza düşer ezgi olur, ney’den çıkar feryat olur. Söz, ezgi ve feryat can bulur bülbül olur. Ve havalanır uçar uçar uçar gülün dalına konar.

Aşkın simgesi, Alevi-Bektaşi inancında “Gül”dür. Aşkı arayanın yani aşığın simgesi ise “Bülbül”dür. Sevdasının ateşinde yana yakıla gülünü arar durur. Önce gül kokusu ile bülbüle kendisini hissettirir. Kokuyu alan bülbül mest olmuş bir halde gülünü bulup dalına konar. Gülün rengi ve kokusu ile adeta kendinden geçip dillenir. Bu halini görenlerin kendisi ile alay etmelerine de hiç aldırış etmez. Onları fark etmez bile. Edince de hallerine acır. Gül solmaya yüz tutsa, bülbül telaşa kapılır; hiç tereddüt etmeden en büyük dikenini yüreğine batırır. Kanı damla damla toprağa akar, oradan gülün köklerine, kökleri sanki bülbülü emer gövdesinden budağına, oradan da güle ulaştırır. Gül icabında kızarır. Kanını canını gülün renginde gören bülbül gülümser. Başından beri gittiği yolun doğruluğu onu amacına ulaştırmıştır. O, ayrısız gayrısız O olmuştur artık. Tutuştuğu O’nun sevdasında yanmıştır!

Tutuştuk sevdanda Aşkınla yanıyoruz
Dönerek ateşine dalanın bizleriz
Küntü kenz esrarında her dem doğuyoruz
Gönüller uyandıran alazın bizleriz

Binlerce rengine boyandık meydanında
Yokluğun içinde var idik her yanında
Üçlerin beşlerin kırkların katarında
Dengeleri sağlayan mizanın bizleriz

Muhabbet diledik gülşenine uğradık
Gül nazın ederken bülbülünde figandık
Sararmış goncayı kanımızla suladık
Al gülünün özünde kızılın bizleriz

Hal içinde halde binbir adla bilindik
Budak, Ali, Veli, Deli dedin seslendik
Elif ile lâm, mim hemi yâ sîn okunduk
Harflerin olduran her noktasın bizleriz

Diyerek Aşk’ının uğruna yana yakıla cefayı sefa eyler.
Canlara Aşk ile…

Aşk
Akıl almaz şu halından
Özbenimden aşan mısın
Lâmekanın mekânından
Coşup coşup taşan mısın

Yüceliğin makamısın
Güzelliğin hayranısın
Hakikate bir aynasın
Sen Hakk mısın Hakk’tan mısın

Tarif etsem bir cismin yok
Varlığın varlıktan da çok
Sinemi delip geçen ok
Can evimden vuran mısın

Yâr olmazsa halin nice
Dert çekeriz ince ince
Güzele meyil verince
Yürekleri yakan mısın

Gözüm yaşı sebil oldu
Dolu taştı boşlar doldu
Zerre sende hayat buldu
Çağıl çağıl akan mısın

Budak Ali’m meşk halinde
Çok çekti senin elinde
Feryat figan var dilinde
Dallarında açan mısın

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*