DEDE KUL HİMMET

–9–
Sabahın seher vaktinde
Ali’yi gördüm Ali’yi
Eğildim niyaz eyledim
Ali’yi gördüm Ali’yi
Arslanı gördüm Meşhed’de
Kırk mum yanar bir şişede
Yedi iklim dört köşede
Ali’yi gördüm Ali’yi
Cennet kapısında duran
Hayber’in kilidin kıran
Kafire zülfikar çalan
Ali’yi gördüm Ali’yi
Çiskin dağlar başi çiskin
Kul Himmet’im oldu küskün
Cümle yerden erden üstün
Ali’yi gördüm Ali’yi
–10–
Yocu oldum yola düştüm
Yollarım Ali çagirir
Bülbül oldum güle düştüm
Dillerim Ali çagirir
Bir zaman türapta yattım
Türlü çiçeklerden bittim
Arı ile çok bal ettim
Ballarım Ali çagirir
Bulut oldum göğe ağdım
Yağmur oldum yere yağdım
Coşkun coşkun ben kaynadım
Sellerim Ali çagirir
Bu hana mihman gelmişim
Kah ağlayıp kah gülmüşüm
Bahr–i Umman’a dalmışım
Göllerim Ali’ çagirir
Kul Himmet’im aşka düştü
Aşk deryası boydan aştı
Virdimiz Ali’ye düştü
Dillerim Ali çagirir
–11–
Sevdiğim Muhammed Ali
Çagiriram gel ha gel
Urum’da Bektaşi Veli
Çagiriram gel ha gel
Cebrail arşin yüzünde
Melekler döner izinde
Hızır Nebi hazır demde
Çagiriram gel ha gel
Ferhad isen dağı dolaş
Şehit isen kana bulaş
Fatma Ana cara ulaş
Çagiriram gel ha gel
Zeynel Bakır Cafer canda
Çok günahlar vardır bende
Özüm darda gözüm yerde
Çagiriram gel ha gel
Kazım Musa Rıza aman
Taki’ye Naki’ye deman
Eriş Mehdi Sahib–zaman
Çagiriram gel ha gel
Kul Himmet söylemez yalan
Sen de buikrara dolan
Kesikbaş carına gelen
Çagiriram gel ha gel
–12–
Gel benim derdime bir derman eyle
Alemler derdine derman olan Şah
Hükmümün üstüne bir ferman eyle
Alemler hükmüne ferman olan Şah
Bir ismi Seyyid’dir bir ismi Ali
Hak sana Murtaza dedi ya veli
Şu dünyanın evvelisin ahiri
Şu kevn ü mekânda sultan olan Şah
Seyrangahım oldu arşin yücesi
Düldül’ün ıssısı Kanber hocası
Server Enbiyanın Miraç gecesi
Yedinci kat gökte arslan olan Şah
Musa’nın asasın ejderha eden
İsa’ya ölüyü hem de dirilten
Muhammed aşkına Zülfikar çalan
Küfür yerlerini iman eden Şah
Kıl Himmet’im eydür meydanda sırdım
Her nereye baksam Ali’yi gördüm
Her seher vaktinde dilimde virdim
Müminler dilinde ezber olan Şah
–13–
Müminler bu yolda türap olursa
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
Darda bun’da zulümatta kalırsa
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
Akılbaliğ yaşi tende ise de
Hakk’ın hayalleri canda ise de
İki elleri kızıl kanda ise de
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
Talib on yaşinda musahb tuta
Yigirmi de özün gerçeğe kata
Otuzunda vara mürşide yete
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
Kırk yaşinda pişkin söyler sözünü
Ellisinde türap etse özünü
Altmışında Hakk’a dikse gözünü
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
İhlas talip meylin Şah’a verirse
Yetmişinde balasını bulursa
Sekseninde Hak aşkına varırsa
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
Kul Himmet üstadim yiye hanını
Doksanında değiştirse donunu
Yüz yaşinda haka verse tenini
Mahrum kalmaz Ali diye çagiran
–14–
Hak Muhammed pirim Ali
Amana geldim amana
Hünkar Hacı Bektaş Veli
Amana geldim amana
Ali’dir izzetli Şah’ım
İmamlardır secdegahım
Yerden gökten çok günahım
Amana geldim amana
Fatma anayı ararım
Kalmadı sabrım kararım
Hata ettim günahkarım
Amana geldim amana
Hasan şehidlerin başi
Şah Hüseyin karındaşi
Sebil oldu gözüm yaşi
Amana geldim amana
Zeynel Bakır Cafer Kazım
İrıza’ya bağlı özüm
Cümlenize var niyazım
Amana geldim amana
Taki Naki Şah Askeri
Gelmişim divandan beri
Mürvet Ali’nin Kanber’i
Amana geldim amana
Aman Kul Himmet’im aman
Yetiş Mehdi Sahib Zaman
Yardım eylen Oniki İmam
Amana geldim amana
–15–
Ali’nin Yüzüğü Destanı
Kapıya bir sail geldi
Ya Ali ben acım deyü
Uzak yollardan gelmişim
Bir nana muhtacım deyü
Ali’nin yoktu azuğu
Arab’a geldi yazuğu
Çikardi verdi yüzüğü
Var git şara nan al deyü
Arab yola revan oldu
Bir ulu da şara vardı
Yüzüğü Cıfıt’a verdi
Ağırınca nan ver deyü
Cıfıt da yüzüğü aldı
Ol dem dükkanına geldi
Bir şehr ekmeğini saldı
Daha yüzük ağır deyü
Arap sen bize gelmişsin
Bir gece mihman olmuşsun
Yüzüğü benden çalmissin
İşte şahidim şar deyü
Cıfıt ben size gelmedim
Bir gece mihman olmadım
Yüzüğü senden almadım
Yüzüğün ıssı var deyü
Şahit mahluku derildi
Nemrud kadısı buyurdu
Yüzüğü Cıfıt’a verdi
Var şurada dur deyü
Diktiler demür dayağın
Sordular haberin sağın
Bağlattı elin ayağın
Sen burada yat deyü
Oradan geri çikdilar
Yüzüğü ateşe attılar
Bin batman demür eridi
Daha yüzük boz deyü
Yazık Arab’a yazık
Arab’ın gül benzi bozuk
Tekin degildir bu yüzük
Var Arab’dan sor deyü
Arab çagirir pirine
Alem boyanır nuruna
Ya Ali yetiş carıma
Sefil halimden bil deyü
Kul Himmet’im yandı tüttü
Sinem bülbülleri öttü
Pirim Ali geldi yetti
Yüzüğün sahibi ben deyü
–16–
İnşallah yerde kalmaz ahlarım18
Sedeften geçer Şahlarım
Meleklerin feriştahların
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Yeryüzünde kıblegahın
Karadonlu Beytullahın
İbrahim Halilullah’ın
Hörmeti hakkı içi ya Ali medet
Mümün sadık kullarının
Hakk’a giden yollarının
Arafatta kesilen kurbanların
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Çoskun akan çaylarin
Sıtkım Hakk’a bağlarım
Balkıyıp inen nurların
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Karlı karlı dağların
Özüm Hakk’a bağların
Doğan günlerin çihan ayların
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Gökten inen Kuran’ın
Demler süren irfanın
Dünyaya hükmeden Süleymanın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Eşiğinde ben sailem
Her ne dersen ben kailem
Cebrail Mikail İsrafil Azrailin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Çeke idim şu Mansur’un dar’ını
Göre idim ol Hakk’ın didarını
Dünya pehlivanı Hamza’yla Keçeci Baba’nın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Menzili yoktur yalanın
Hü deminde ikrarında duranın
Yemen’de Veysel Karani’nin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Dillerine ben mailem
Herne dersen ona kailem
İmamlar soyu Şah İsmail’in
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Gerçekler katarını yederim
Çekip dergâha doğru giderim
Ölüyü diri kılan Şeyh Ahmed’in
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Süreğimiz Erdebilli süreği
Kadir Mevlam kabul eyle dileği
Kemah’ta yatan Sultan Melek’in
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Bağdad’ın elinde Musul erlerin
Mucizatlı (veli) Sultan Munzur’un
Abdal Musa ile Hazret Hızır’ın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Envai biten otların
Henüz arttı firaklarım
Sakilerin cömertlerin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Seherde öten garip kuşların
Baharda açan ağaçların
Kerbela’ya giden dervişlerin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Deryada yüzen balıkların
Kalmadı daha konuklarım
Hak ismin zikreden âsiklarin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Türabına yüz sürem Abul Kasım’ın
Mevlam versin herkesin nasıbın
Zehra ile Hazreti Yusuf’un
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Ne sevdalı imiş şu benim başim
Sel revan oldu akar gözyaşim
Niksar’da Melik Gazi Samsun’da Ergünaş’ın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
İşine kimse karışmaz Hakk’ın
Eğlenmem giderim yollarım yakın
Eyüp peygamber ile Hazreti Nuh’un
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Güruhu Naci’nin Havva Ana’nın
Sultan Kara Yakup’un
Keçesini döven Ahi Baba’nın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Hazreti Fatma’nın Şehriban Ana’nın
Sultan Çigirgan’in ona inananın
Sivas’ta yatan Ali Baba’nın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Tövbesi kabul ola hatanın
Herkes arzuluyor kendi vatanın
Necef’te (doğrusu Serendib’de) yatan Adem atanın (!?)
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Hakk’ın deryaları derindir
Lütfu (a)çik Mevlam kerimdir
Yüzyirmi dört bin peygamberlerin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Bahçede açılan güllerin
Şakıyıp öten bülbüllerin
Horasan’dan gelen erlerin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Oğlunu kurban veren Halil’in
Bulgar’da yatan Kızıl Deli’nin
Serçeşme Hacı Bektaş Veli’nin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Daim dillerde söylenir adın
Mevlam hub yaratmıştır bünyadın
Balım Sultan’ınan Kara Pirbad’ın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Göz görenin yol varanın
Hakk’ı kalbinde bilenin
Kerbela’da yatan İmamın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Nutkun çoktur boldur rahmetin
Doksan bin ere kadeh götürenin
Hünkar’ın gözcüsü Karaca Ahmed’in
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
On iki imamdır delilim
Hem Ruşen’in hem Veli’nin
Pirler Pir’i Hazreti Ali’nin
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Düldül ile Zülfikar’ın
Fatima ile Kanber’in
Tozanlı’da yatan Hubyar’ın
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Zehri nuş eden İmam Hasan
Mucizatı çoktur asanın
Münacatta Hazreti Musa’nın
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Tuba ağacından düzdüler tabudun
Kerbela’da çagrilir Hüseyin adın
İsa peygamber ile Davud’un
Hörmeti hakkı için ya Ali medet
Nesli çoktur Nesimi’nin
Ötesi ummandır Teslimi’nin
Zeynel Abidin ile Ebul Muhsin’in(!?)
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Küfrüne karışmam kafirin
Cahdiyle tamam dört duvarın
İmam Bakır Cafer Kazım Musa Rıza’nın
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Herkes Piriye’nin… yakının(!?)
Şerden merden sakının
İmam Taki ile Naki’nin
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Issız koyma Pir’im tahtını
Mevlam yerine getirsin ahdını
Hasan Askeri ile Muhammed Mehdi’nin
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Otuz dokuzda kıldım kararım
Bir dert ehli hoş yar ararım
Sinop’ta yatan Hazreti Bilal’ın
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Çok serencemler geçti serden
Lal–i gevher çikar diden
Horasan’da Erdebil’de yatan erlerin
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Kul Himmet’im açıldı varaklarım
Kabul olsun dileklerim
Hurilerin meleklerin
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
(Boncuk Şahin Dede’den derleyen İrfan Çoban: Kul Himmet, s.110–114)
–17–
Erenler Destanı
Pirim güzel Şah’ı görelim
Yoluna da can ve baş var
O canı Şah’a verelim
Erenler ilen pazar var
O can erenlere yetti
İndi Mekke’yi seyretti
Ali Şah Necef’de yattı
Munzur’da bir çim ağ taş var
Ali’m Necef’den göçtü
Bağdad ehli de ağlaştı
Hasan Hüseyi inleşti
Onun’çün gözümde yaş var
Kal deyince durdu Hacer
Tenimiz toprakta kocar
Kerbela’da oyuk tecer
Ziyareti de on beş var
Yine taştı Pasin suyu
Yoktur(?) Alagöz’ün dağı
Samsun’da Kör İsa Suyu
Sanusa’da akar taş var
Sür dünyada zevk ü sefa
Kılma gör canına cefa
Gündüz’de Hasan Halife
Niksar’da Melik Gazi’ye iş var
Kara Baba esriğinden
Pirim Holgin gitmez candan
Dolu iç Köse Süleynman’dan
Önüm Saru Yaser hoş var
Şeyh Aslı Merzifonlu Ayık
Erenler önünce peyik
Pir Nebat (doğrusu Pirabad) Çöregi Büyük
Önünce beş on derviş var
Aslan Oğlu içmiş içmiş
Gözü Kanlı nere düşmüş
Şeyh Nusreddin çiragi yanmış
Pervane ol şemine düş var
Kırağ yağmış boran esmiş
Gelmez geyikleri küsmüş
Ziyaretler kar basmış
Akdağ üstünde pek kış var
Saru Saltuk Babadağ’da
Kes ismini Şerif doğra
İn İbrahim Hacı’ya uğra
Bu(l)gar’da Bozoğlan aş var
Sivas şehrine varmağa
Ali Baba’yı görmeğe
Abdüvahhab’a yüz sürmeğe
Kaynar yüreğimde cuş var
Palas Gölü Budak Özü
Ernefes’dendir de düzü
Engürü’de Seyyid Gazi
Urum’da Hacı Bektaş var
Al Koyun Baba’dan tövbe
Hem küfür getirme lebe
Hü demde er Gulu Baba
Sende batında çok iş var
İstanbul’da Nigar Saru’ya
Ayasofya’ya yüz sürüye
Var Eyyub Sultan’a uğra
Eline ayağına düş var
Kul Himmet erenleri öger
Duası müminlere değer
Her tüyünden rahmet yağar
Beyt ül–mamur’da bir kuş var
(Giritli bir Bektaşi göçmende gördüğü Cönk’ten derleyen Cahit Öztelli: Pir Sultan Dostları. Ankara 1984: 151–154)
Kaynaklar
A. Celaleddin Ulusoy: Yedi Ulular. Ankara Tarihsiz.
Abdülbaki Gölpınarlı: Alevi Bektaşi Nefesleri. Ankara 1963.
Abdülbaki Gölpınarlı: Melamilik veMelamiler. İstanbul 1992.
Cahit Öztelli: Pir Sultan’ın Dostları. İstanbul 1984.
İbrahim Arslanoğlu: Kul Himmet Üstadim. 2.baskı, İstanbul 1995.
İbrahim Arslanoğlu: Şah İsmail Hatayi. İstanbul 1992.
İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997.
İsmail Kaygusuz: Alevilik İnanç, Siyaset Kültür Tarihi ve Uluları I. İstanbul 1995.
İsmail Kaygusuz: Görmediğim Tanrı’ya Tapmam. İstanbul 1996.
Nejat Birdoğan: Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmeleri. İstanbul–1992
R.M.Savory: The Cambridge History of Iran. Vol. VI
Sadettin Nüzhet: Bektaşi Şairleri ve Nefesleri, Cilt 1–2. İstanbul 1944.
Walther Hinz: Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. 2. Baskı, Ankara 1992.

1 “Sözlerin sonu geldi yüzler ortaya çikti” anlamındaki dize, Cahit Öztelli (Pir Sultan’ın Dostları. İstanbul 1984: 185) tarafından “Mekalettin ahiri Cemalettin zuhuru” biçiminde yayınlanmıştır. Ancak Safevi Soyağacı’nda Şeyh Safi’den önce bu özel adlar bulunmamaktadır. Halk Türkçesiyle hazırlanmış Buyruk kitabı, Anadolu Aleviliğinin şanlı bir tarih sayfasını oluşturan Kızılbaşlık siyasetinin propaganda ürünüdür. Öte yandan Balım Sultan’ın, dil bakımından Osmanlı kentlerine yönelik Alevi-Bektaşi “Erkân–nâme”si de bu siyasetin dışında değildir ve ona hizmet etmiştir.
2 Cahit Öztelli: Pir Sultan’ın Dostları. İstanbul 1984: 98.
3 Şah İsmail’i Gilan’da sakladıkları dönemde (1494-1499), inançları gereği Mürşid ve mürid (talip) ilişkileri içinde, “Ehl-i İhtisas” adı altında “Lala, Abdal, Dede, Hadim (hizmet gören) ve Halifat al- Hulafa (Halifeler halifesi)”den oluşan bir kurul kurmuşlardı. Devlet kurulduktan sonra bu kurul Lalalığı kaldırarak, yerine “Vekil-i Nefs-i Nefis-i Humayun” adıyla bir yüksek görev yarattı. Bu görev, Şah İsmail’in hem “Padişah” olarak dünyasal yani siyasal iktidarının , hem de “Mürşid-i Kamil” olarak inançsal iktidarının vekillik kurumuydu. Bu kurum bir süre için, geleneksel sadrazam ve tüm bürokrasinin, yani Umera’nın başi görevlerini içeren Vezir iktidarlarını gölgede bıraktı. Vekil, Savory’nin deyimiyle Şah İsmail’in alter ego’su, yani ikinci kişiliğiydi. (R. M. Savory: The Cambridge History of Iran. Vol. VI: 357, 384 vd.)
4 Cahit Öztelli (agy. s.37, 120: şiir 45) kitabının başindaki açıklama kısmında ise “Dehmen’e olarak yazmıştır. Hangisinin doğru derlendiğini anlamak güç. Bir uslamaya gidecek olursak rahatlıkla: “Kul Himmet’im müridim Pir Sultan’a” biçiminde yazmış olabileceği düşünülebilir.
5 Kul Himmet’in türbesinin bulunduğu ve kurucusu olduğu Tokat’ın Almus ilçesi Varzıl (Görümlü) köyünden İrfan Çoban’in Kul Himmet üzerine yaptığı derleme çalismalari dosyasını 1995 yılında gördüm. Alev Yayınları onu incelememi ve yayınlanıp yayınlanmayacağı yönünde görüşümü istemişti. Gönderilen kopya üzerinde dikkatli bir inceleme yaparak 5-6 sayfalık yazıyla düşüncelerimi belirtmiş ve İrfan Çoban’a bu yazının iletilmesini söylemiştim. Ona, kitabının gösterdiğim doğrultuda yayına hazırlanmasını kabul ettiği takdirde, yardımcı olacağımı da söylemişlerdi. İrfan Çoban’in, köyünün derneği tarafından bastırılan Kul Himmet kitabını gördükten sonra, o yazımdan bir-iki paragraflık alıntıyı vermek gereğini duydum:
“…Alevi kökenli bir köy imamı olan İrfan Çoban, ‘İki cami arasında kalmış binamaz’ halk deyiminin anlattığı psikoloji içinde bulunmaktadır. Bazan Aleviliği, bazan cami hocalığı ağır basmakta. Bir görüş ve bilgi sistematiği bulunmadığı için duyduklarını, gördükleri ve okuduklarını pek çok yanlış anlamlandırmalarına rağmen, kesin doğrular gibi yansıtmıştır. (…)”
“İrfan Çoban’ın derleme çalismasi, büyük eksiklikleriyle birlikte bir emek ürünü ve oldukça önemlidir; mutlaka değerlendirilmeli. Kitap bu haliyle basılamaz. Bektaşilerle ilişkili tüm karşit görüş, küfür ve suçlamalar çikarilmali; ancak Kul Himmet ocağı ile Dergah arasındaki çeliski ve anlaşmazlığın kaynağı üzerinde durulmalıdır. Geri kalan kısımlar iyi bir şekilde gözden geçirilip, iki bölüm halinde derlenip toparlanabilir:
1. Kul Himmet’e ilişkin özgün bilgiler ve şiirleri
2. Kul Himmet evlatlarının sürdürdüğü Yol ve Erkan. Bu bölümler uygun alt başlıklar altında ayrıntılanarak bir kitap oluşturulabilir. Kitaptaki bilgileri toparlayıp, yorumlayarak bilimsel değerlendirme getiren bir önsöz mutlaka konulmalıdır…”
İrfan Çoban önerilerimiz doğrultusunda değil, olduğu gibi yayınlanmasını istediğinden, yayınevi kitabını basmadı. Görüyoruz ki, “Görümlü Kul Himmet Sevgi ve Dostluk Derneği” tarafından 1997’de Tokat’ta bastırılan “Kul Himmet” kitabı da, sözü edilen kısımlar çikarilmis olmasına rağmen, dil ve yazım kuralları bozukluğu bir yana, büyük bilgi, tarih yanlışları ve yanlış değerlendirmeler olduğu gibi durmaktadır. İrfan Çoban ‘ın aynı ısrarını sürdürdüğü görülüyor.
Herşeye rağmen, Çoban’in yaşadığı bölgeden derlemiş olduğu Kul Himmet söylenceleri ve yeni şiirler oldukça önemli bulunmaktadır. Bunlar sayesinde Kul Himmet’in soyunu sopunu saptayabildiğimiz gibi, onun Anadolu Kızılbaşlık tarihindeki onurlu yerini ögrenebiliyoruz. Biz incelememizde bu ham, yeni ve otantik bilgileri gördükten sonra, büyük Kızılbaş ozanı ve dedesi Kul Himmet hakkında fazla olmayan diğer çalismalari da inceleyip, nesnel bakış açısıyla değerlendirme çabasina girmiş olduk. Ama eğer İrfan Çoban’in bu yeni derlemeleri olmasaydı, bugüne kadarki yanlış tarihleme ve değerlendirmeleri düzeltmek olası değildi. Bu bakımından kendisine teşekkür etmeyi zevkli bir görev biliyoruz.
6 Tarihsel durum bu iken, C. Öztelli’nin Şah Abbas’ın Kızılbaş propagandası için; “O da Şah İsmail gibi Türkçe nefesler yazarak Anadolu’ya göndermiştir” diye hüküm yürütmesi tamamıyla desteksizdir. Besati’nin “Menakıb’ül- esrar Behçet’ül-ahrar” elyazmasında iki nefesini zikrettiği Kul Adil’in, -salt kendi elindeki elyazması kopyasında Şah Adil tapşirmasıyla sözü edilen şiirler yazıldığı için- Şah Abbas’ın kendisi yani ozanlık takma adı olduğunu ileri sürmesinde (agy. s. 282-285) doğruluk payını kesin olduğu söylenemez.
7 Kitabının önsözünde (s.6-7) “…Tarihin akışı içinde yetişen Bektaşi Şairlerinin hayat hikayeleri, tarih sırasına göre, Bektaşi gelenekleri gözönüne alınarak belgelere dayandırılmıştır. Bu şairlerin çag ve çevre, yine belgelerle tesbit edilmiştir” diyen Turgut Koca’ya sormak gerekir: Turgut Baba, Kızılbaşlık siyasetinin Şah Hatayi ve Pir Sultan’dan sonra üçüncü büyük ozanı Kul Himmet’i hangi belge ile Yeniçeri ocağından yetişmiş ve oradan emekli olduğunu saptadınız? Mücerret olduğunu nasıl uyduruyorsunuz? Kızılbaş düşmanı Osmanlı’yı kendi devleti olarak görmeyen Kul Himmet, nasıl yeniçeri ocağından olur? Bu Kul Himmet Dede’ye yapılacak en büyük iftira, en büyük kötülüktür. Yeniçerilerin Alevi-Bektaşi inançlı olması belirleyici öge olamaz; Kızılbaşları ezen bir devletin askeri gücüdür o ve bu güç ezilen topluluklar için kullanılmıştır. Yeniçerilerin Bektaşiliğini öne çikarmak için Dede Kul Himmet’i yeniçeri emeklisi yapmak, Pir Sultan Abdal’ı Rumeli’nde Osmanlı akıncılarıyla fetihlere çikarmak (agy. s. 145) safdillik değilse kasıtlıdır; bir Bektaşi babasına yakışmaz!
8 Kul Himmet’le aynı yüzyılda, İstanbulda yaşamış, halk arasında Nizamoğlu adıyla tanınan Seyyid Seyfullah Nizamoğlu kendisinden başlayarak soyunu değilse de, aynı şekilde bağlı olduğu tarikat (Halveti) zincirini bir şiiriyle açıklamıştır. Yol zincirini ilk büyük İslam mutasavvıflarına ulaştırıp…Maruf Kerhi, Davud-i Tai, Habib-i Acemi’de Hasan’ül-Basri’ye kadar çikip şöyle bağlıyor:
Habib-i Acemi’ye bu yol bu erkan
Hasan’ül Basri’den ki geldi ey can
Aliy’el-Mürteza’dır piri anın
Velisidir zemin ü asümanın
Ana erdi yol erkan Mustafa’dan
Nebiler serveri kan-safadan
Bunların şeyhi Nizamoğlu kuludur
Kul olan bunlara mutlak velidir
Şiirin tamamı için bkz. Nejat Birdoğan: Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmeleri. İstanbul 1992: 195-196.
9 Kul Himmet’in bu dizesi, onun yedi kez Hac için Hicaz’a gitmiş olduğunu göstermemektedir. Alevilikte Pir huzuruna çikmak, yani tarikata-yola gitmek, Ayn-i Cem’de görülüp sorulmak Hacca gitmektir. Zaten bir başka nefesinde Kul Himmet bunu belirtmektedir:
Şah-ı Erdebil’den akıp gelirim
Pirim serçeşmeden içtim ezelden
Ustazın yüzüne bakıp gelirim
Sıtkınan sevdim seviştim ezelden
Cümle tarık ehli birdir atamız
Mürvetinen bağışlanır hatamız
Muhammed Ali’ye çikar ötemiz
Kısmetimize orda ulaştık ezelden
(…)
İmam Hasan şehrinde duacıyım
Hüseyniler güruhunda naciyim
Tarikata kadem bastım hacıyım
Didar sevgisine düştüm ezelden
10 Cahit Öztelli, kitabında (agy. s. 86) “Seyfi Dedem” olarak hatalı yayınlamıştır, “Safi Dedem” okunmalıdır.
12 Bu şiiri Hacı Bektaş Müzesi Kitaplığındaki 137 Numaralı bir cönkte bulduğunu söyleyen Cahit Öztelli (agy. s.28-29), tamamını kitabın sonunda verdiğini kaydettiği halde orada bulunamamıştır.
13 Her iki destanda da işlenen konu, Yemini’nin 1519 yılında manzum olarak yazmış olduğu, Ali’nin erdemlerini, kerametlerini açıklayan “Fazilet–nâme” adlı yapıtında daha geniş biçimde anlatılmıştır. Kul Himmet’in elinde bir Fazilet–nâme’nin bulunduğu, daha sonra vereceğimiz “Yanık Kitap” olayı ve içinde bu yapıtın özetini saptadığımız bir şiirden anlıyoruz. Hatayi’nin de ayni kitabı görüp okuduğu muhakkaktır. Ancak örnek verdiğimiz destansi şiirini, daha önce belirttiğimiz gibi, çocukluk döneminde yazmış olması olasılığı, Yemini’nin yapıtından çok önce Ali’nin bu kerametlerinin kesinlikle geleneksel olarak bilindiği ve çesitli biçimlerde işlendiğini gösterebilir. Yemini bütün bu bilinen ve işlenen konuları toplayıp kitaplaştırmıştır.
14 Şah İsmail’in 2. Bayezid’e mektup yazarak, Osmanlı sınırında bir süre oturup müridlerinin kendisini ziyaret etmesi için izin istediğinde; Osmanlı Padişahı Şah’ın Balım Sultan ile karşilaşmasını önlemek için onu, tarikata girmek bahanesiyle İstanbul’a çagirmisti. Yukarıda geçtiğimiz şiirinden de anlaşildığı gibi Hatayi ona büyük önem vermektedir. Bu konuda geniş bilgi içinde bkz. İsmail Kaygusuz: Görmediğim Tanrı’ya Tapmam. İstanbul 1996: 224-235.
15 Pir Sultan’ın izini yitirdiği dönem ve gizlendiği bölgeye ilişkin bilgi ve yorumlar için bkz. İsmail Kaygusuz: Alevilik İnanç, Siyaset Kültür Tarihi ve Uluları I. İstanbul 1995: 372-380.
16 3. Murad’ın bu iki buyruğu için bkz. Nejat Birdoğan: Anadolu ve Balkanlarda Alevi Yerleşmesi. İstanbul 1992: 284-290.
17 Öyle görünüyor ki İrfan Çoban, elyazması eski cönkler ve defterlerde gördüğü şiirleri Türkçe yazıya çevirirken, okuyamadığı dizeleri uydurma yoluyla kendisi tamamlamıştır. Kul Himmet’in yaşamı boyunca gezdiği yerleri anlatan bu önemli şiirde geçen, fakat yanlış okunmuş yer isimlerini düzeltmek ve tamamlamak için çok zorlandık. Kuşkulu olduğumuz sözcüklerin yanına (?) koyduk. Şiirin konusuyla hiç ilgili görünmeyen, hatta bir anlam bile verilecek durumda olmayan aşağıdaki uydurma dörtlüğü şiirden çikarma zorunluğu duyduk:
“Elime girdi ya gönlümün kalıbı
Orda kırılmıştır yezidin hepi
Şenlik menlik yapmaz ol demir kapı
Şahı Merdan ile gezdiğim yerler”
(İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997: 117)
18 Ali’ye yakarı tarzında olan bu uzun şiir, ölçüsüz kafiyesiz ve anında akla gelen iyi dilek ve duaların söylendiği şatiyye gibi şiirsel bir gülbenktir. Ayrıca anımsatalım ki, dörtlük sonlarında yinelenen ‘Ya Ali Meded’ çagrisi, bugün de tüm İsmaili Alevilerin güncel yaşamında, aralarındaki ‘Ali kurtarsın, Ali yardımına yetişsin!’ anlamında selamlaşma söylemidir. Kul Himmet Dede’nin bu nefesi, Cemlerde gülbenk olarak okunurken dedelerin bazı yeni adlar eklemiş oldukları anlaşilıyor.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*