DEDE KUL HİMMET

Çok serencemler geçti serden
Lal–i gevher çikar dilden
Horasan’dan Erdebil’den gelen erenler
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Kul Himmet’im açıldı varaklarım
Kabul olsun dileklerim
Hurilerin meleklerin
Hürmeti hakkı için ya Ali medet
Kul Himmet’in 1533–34’de yazdığı böyle bir şiirde, Şah Tahmasp’ın da “hürmeti hakkı içün” Ali’den yardım istememesi için, onu artık sevmemesi ve ona karşi olması gerekmektedir. Bu durum yukarıdaki anlattığımız tarihsel olaylarla koşutluk taşimaktadır.
Yine İrfan Çoban’ın Kul Himmet evlatlarından Abbas Dede’den derlediği diğer nefes de bir düvazimam’dır. Bülbül ile konuşarak onun kendisine hal diliyle söylediklerini, bu düvazimam’da dillendiriyor Kul Himmet. Ögütler verirken, aynı zamanda özelestiri geçiyor. 6. dörtlükte düştüğü bir tarih ve bu tarihte, “Dört kitapla İmam Cafer heyeti”nin “mümin kula” söyledikleri var.
973 (1563) yılında yazılmış olan şiirde, Şah Tahmasp’ın İran’da Şii şeriatının resmi devlet dini kabul etmesine ve olasıyla onun Anadolu’daki propagandasına karşikoyum hissediyoruz. “İmam Cafer Heyeti” diye adlandırdığı, ya doğrudan Kızılbaş Safevi devleti yöneticileri eski “Ehl–i İhtisas” yüksek kuruludur; ya da daha akla yatkını, bu kurulun üyesi “Halifeler Halifesi”nin başkanlığındaki Buyruk hazırlayan “İmam Cafer heyeti” adıyla bir alt komisyon vardı. Bu bilgiler bize, Kul Himmet’in bu heyette yer almış olabileceğini de düşündürüyor. Asıl onların söylediklerine kulak veriniz diye karşi propaganda yapmaktadır. Ancak tıpkı Pir Sultan’ın yaptığı gibi, kapalı ve simgelerle vermektedir düşündüklerini:

Eğer candan sever isen sen beni
Eğlen uçup gitme der güle bülbül
Senin mekânın benim kalbim evidir
Vücudum şehrine kona der bülbül

Konarsan güle kon dikene konma
Sakın eski düşman dost olur sanma
Rakipten korkup ta sen geri durma
Düşmanın kastı cana der bülbül

Bülbül gibi daldan dala sektiğim
Kahrı hoş eyleyip cevrin çektigim
Beresin bekleyip ikrar güttüdüm
Gülde mi harda mı o ne der bülbül

Gani Celal’dan rahmet ola kuluna
Tabib gerek derde derman buluna
Benliğinen konma gülün dalına
Arı var pençeni kana der bülbül

Hatice–t–ül kübra Zühre’nin sesi
Hasan’ın Hüseyin’in validesi
Hazreti Peygamberin kerimesi
Sorun Fadime’ye o ne der bülbül

İmam Zeynel içti abu hayatı
Muhammed Bakır’a ver saadeti
Dört kitapla İmam Cafer heyeti
Yetmiş üçte mümin kula der bülbül

Musa–i Kazım’ın kurşun içişi
İmam Rıza’nın müşkül seçişi
Seher vakti dertli dertli ötüsü
Dost bağında gonca güle der bülbül

Taki’nin Naki’nin ervahı farzın
Cebrail türaba erdirdi özün
Naki’nin alnında Zühre yıldızı
Gelin yaş soruşun bile der bülbül

Hasan Askeri’den asker kopunca
Mehdi mağaradan dışa çikinca
Binbir çiçekten de paçın alınca
Arının figanı bala der bülbül

Kul Himmet dilinden güherler saçar
Geçer şu mahluğun eyyamı geçer
Mümin olanlara rahmetler saçar
Dünya baki değil fena der bülbül

Kızılbaşların iktidarı üçüncü kez ele geçirme girişimi 1587–90 arasında; Şah Muhammed Hüdabende (1586–87) ve Şah Abbas’ın (1588–1628) ilk yıllarında olmuştur. Şah Abbas’ı da başa geçiren Kızılbaş güçler olmuşsa da, o babasından daha sert bir biçimde Kızılbaş Türkmenleri yönetimden atmış, yerine Gürcüleri ve Çerkezleri yerleştirerek büyük kıyımlar yapmıştır. Bir daha da Kızılbaş güçleri İran’da kendilerini iktidara yöneltecek ortamı yakalayamamışlardır.6
Şah Abbas’ın ilk yıllarındaki Kızılbaşların iktidarı ele geçirme girişimi, anında Anadolu’ya yansımıştır. Kul Himmet bu girişim üzerine Şah Abbas’ın tahta çikisini:

Yol oğlu musun sufi
Bu yolu kurdu Safi
Bu yolu terkedenin
Kalbinde gerek insafı

ile başlayan 121 kıta’lık bir maniler dizisiyle karşilamıştır. 28. dörtlükte Şah Abbas’ı Sahib–i Zaman (Mehdi) olarak selamlayıp, Şeyh Safi’den itibaren atalarını ona anımsatmış, onu Timur’a (Gürkan–Gürhan) benzeterek Anadolu’ya gelmesini –kapalı olarak– teşvik etmiş. Genç yaşta tahta çikarilisindan umutlar besleyerek dergâhına uzaktan niyazda bulunmuştur:

Çikinca Sahip Zaman
İnkara vermez aman
Birgün sela okunur
Abdesli bilinür Gürhan

Makalatın ahiri
Cemalatın zuhuru
Şeyh Safi’ye değiptir
İmam Cafer mühürü

Şeyh Sadrettin Hoca Ali
Şeyh İbrahim oldu ulu
Ali padişahıdır
Sözümüzün evveli

Şeyh Cüneyd Şeyh Haydar
Şah İsmail geldi er
Şah Dehmen padişah
Şevketli olhur…?…

Koca Kabban (?) gördü eza
Ali Abbas kıldı kaza
Şeyh Safi akranında
Şah Abbas geldi taze

Şah Abbas şahımızdır
Gülyüzlü mahımızdır
Niyazım dergâhına
Gizli penahımızdır

Dergâhına niyazım
Payine sürsem yüzün
Gönlüm intizar kıldı
Yolların gözler ahım

62. dörtlükte Şah herşeyi düzeltir (Pard’olur Şah pard’olur) deyip, onu izleyen birkaç dörtlükte kendi isteklerini ve asıl Anadolu Kızılbaşlarının siyasetini ortaya koyuyor. Onların emelleri olan İstanbul’un alınmasını gerçekleştirir diye umuyor ve onu yönlendiriyor. Zülfikarı kuşanmasını istiyor. Ancak o zaman İnkar’ın (Osmanlı Padişahının) yüreğinden kanlar boşanacaktır:

Pard’olur Şah pard’olur
Eşikte niyaz d’olur
Erenler dem erince
Kış içinde yaz olur

Erenler dem erince
Coşar çarha girince
Ya Merdan eğlenir mi
Meydanda ne görünce

Meydan d’olur meydanlar
Tahtına uğrar canlar
Bin baş bin yol sayılır
Onda sorulmaz kanlar

Alır İslambol tahtın
Yerine getirir ahtın
Zülfikarı kuşanır
Geyünür cenk rahtın

Zülfikarın kuşanır
Yezit görür uşanır
İnkarın yüreğinde
Kopar kanlar boşanır

79. dörtlükte Şah Muhammed Hüdabende’den, hatalı ve hiçbir marifeti olmadığından söz ediyor. Ariflerin kendisinden iğrendiğini söylüyor. Şah Abbas ise, “Şahlar şahı ve alemin sığınacak yeri”dir. Şah Abbas’ın tahta geçmesi, İmam olmasıyla Kul Himmet onun vasıflarını söze döküyor ve övgüsünü tamamlıyor.
Şah Bende’nin zatı çoktur
Hiçbir marifeti yoktur
Arifler iğrenirler
Böyle taslığı çoktur

Şah’ım şahlar şahıdır
Alemin penahıdır…
Kul Himmet’e ayan oldu
Güzel Şah imam oldu
Şahın cemali vechinde
Bu vasf kelam tamam oldu

Kul Himmet’in bu maniler dizisini Şah Abbas’ın tahta çikarildigi 1588’in başlarında yazdığı anlaşilıyor. Ve büyük olasılıkla büyük ozan son birkaç yılını Kızılbaşların kurtuluşu umudu içinde geçirmiştir. Kul Himmet, bu maniler dizisinin 72.sinden itibaren 7 dörtlük içinde, “Mana ulaştı kırka” diye başlayıp yüze erişinceye dek, sanki her dörtlükte on yılının yaş özelliklerini vermektedir. Mana’yı, içdünyası olarak alırsak, kırk yaşindan itibaren olgunlaştığını söyleyip, yüzyaşina dek sürdürüyormuş gibi geliyor insana. Ancak bazan Mani türünün özelligi gereği, tekerleme biçiminde anlamlandırılması güç boşmuş gibi görünen sözler de sıralıyor. Belki özellikle 76. dörtlükte Şeyh Safi’nin (1252–1334) seksen yaşlarında öldügünü ima etmesi, kendi yaş evrelerini dörtlüklerle verdiğine kanıt gösterilebilir:
Mana seksene yetti
Ali özün şehit etti
Kodular hak yoluna
Şeyh Safi doğru gitti
Böyle olunca Kul Himmet yüz yaşlarında ve arifler meclisinde sohbette iken, Şah Abbas’ın Kızılbaşlar tarafından tahta çikarildigi haberini almıştır. Bu onun için bir armağandır. Bu armağanı “şerh etmeğe”, yani açıklamaya geçerken Şah Bende’den (Şah Muhammed Hudabende’nin kısaltılmış söylenişi) başlaması ve arkasından “Şahın minbere çiktigini” zikretmesi de tezimizi güçlendiriyor:
Mana erişti yüze
Yüz gören vermez yüze
Bu arifler sohbetidir
Bir armağan geldi bize
Armağan geldi bize
Dinlen şerh edem size
Her nefs buğuza gerek
İmiş bunlara kaza
Şah Bende’nin zatı çoktur
Hiçbir marifeti yoktur
(…)
Gönül mescit dil vere
Şah’tır çikan minbere
3. Kul Himmet Dede Erdebil Ocağına Mensup ve Şeyh Safi’nin Torunlarındandır
Kul Himmet’in kim olduğu üzerinde, 1990 yılında yayınlamış olduğu bin sayfalık “Bektaşi Nefesleri ve Şairleri” isimli kitabında (s. 163) Turgut Koca şu bilgiyi veriyor:
“16. yüzyılda yaşamış bir şairdir. Yeniçeri ocağından emekli olunca, bütün Osmanlı topraklarını köy köy dolaşmıştır. Şiirlerini bu gezginciliği sırasında yazmıştır. Bir ara Hacı Bektaş Dergâhında dervişlik etmiş, mücerret azizlerdendir. Nefeslerinden bir kısmı bestelenmiştir.”7
Bu bilgilerin hiçbir dayanağı yoktur. Kul Himmet’in Tokat bölgesinde yaşadığı ve bir ailesi bulunduğu bilinmektedir. Mücerret (evlenmemiş) derviş de değildir. Tokat’a bağlı Almus ilçesinin Varzıl (Görümlü) köyünde mezarı bulunmaktadır. Kul Himmet soyundan gelen ve Kulhimmetliler adını taşiyan Dedeler (Seyyid) Ocağı vardır.
Kul Himmet’in bugüne değin bilinmeyen soyunu, aşağıda yeni bulunmuş bir şiiriyle açıklayacağız. Bu çok önemli nefesi de, Kul Himmet’in mezarının bulunduğu köyden İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerden derlemiştir. Ayrıca İrfan Çoban Kul Himmet’in soyunu gösteren hüccet–nâme’yi de görüp okuduğunu söylemektedir. (İrfan Çoban: Kul Himmet. Tokat 1997: 6–8) Kul Himmet’in kendisini ve soyunu tanıtan –görünüşte bir kaç kuşak kesiklik olmasına rağmen– bu nefesi çok önemsiyoruz.8 Şiirin tamamını aşağıda geçtikten sonra, yorum ve açıklamalarını yapacağız:
Aslımı sorarsanız behey sofular
Aslımız Oniki İmam’dan gelir
Aslımı neslimi diyeyim size
Neslimiz Ahmed–i Muhtar’dan gelir
Hüseyin’dir aslım ceddim celalım
Anadan gelme ummandan gelir
Ondan İmam–ı Zaynel ü Bakır
İmam Cafer Sadık ummandan gelir
Musa Kazım Hüseyn için çok ağladı
Oğlu Hamza–yı Ebul Kasım’dan gelir
Hamza’dan geldi cihana Ebu Muhammed
Onun oğlu İsmail’den gelir
İsmail’in torunudur Cafer
Cafer oğlu Muhammed’den gelir
Muhammed oğlu Hüseyin’den gelmişem
Hüseyin oğlu Feyruz Şah’tan gelir
Muhammed Hafız ondan geldi dünyaya
Onun oğlu Saadettin’den gelir
Evliya sulb–i Saadettindir bilin
Ervahı şartlar insandan gelir
Kutbettin’den geldi Şeyh Salih
Şeyh Safi’nin dedesi Salih’ten gelir
Salih’in oğlu Emaneddin–i Cibril
Şeyh Safi gibi imamdan gelir
Şu dünyada bozulunca aslımız
Ceddi pakim Erdebil’den gelir
Erdebil’den gelince Rum’a
Sözümüz bizim didardan gelir
Şeyh Safi buyruğun eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer’den gelir
Yedi kez hacca kılmışam revan9
Yollarımız ehl–i irfandan gelir
Rum diyarına destimi attım
Ali sırrı benim kalbimden gelir
Evladımın adını koymuşum Şahin
Hakka doğru yollar bunlardan gelir
Şahin’ime yolumu eyledim teslim
Aslımız Şah–ı Erdebil’den gelir
Adımı anam Hüseyin koydu
Babam Muhyettin’dir İran’dan gelir
Kula himmet eyledi Şeyh Safi
Kula inanmayan Mervan’dan gelir
Ondan sonra adım oldu Kul Himmet
Evliya yolu Kırklar’dan gelir
Sofu bana sırrımı farş ettirdin
Sırrı farş eyleyen şeytandan gelir
Kul Himmet bu şiirinde Safevi hanedanının soyağacını, Şeyh Safi’ye (1252–1334) kadar sadece 3–4 isim eksiğiyle bize vermektedir. Bu eksik isimlerin peşpeşe olmasından, içinde geçtiği beyitlerin kaybolduğu yargısına varılabilir. Kul Himmet’in bu nefesi, Kızılbaş–Alevi ozanları arasında Safevi soyağacını –Şeyh Safi’ye kadar da olsa– tanımlayan tek örnek olması bakımından önemi bir yana, ilk kez ozanın kimliğini ve kendi soyunu tanımamızı sağlamaktadır. Her ne kadar İrfan Çoban Kulhimmetli Dedelerde şeceresini görüp okuduğunu ileri sürüyor ve saptadığı bir Şah İsmail şeceresiyle karşilaştırıp, onunla amca çocuklari olduğunu kanıtlamaya çalisiyorsa da fazla inandırıcı değil. Şeyh Safi’den sonra Erdebil postuna oturmuş Sadreddin (1334–1393), Sultan Hoca Ali (1392–1429) ve Şeyh İbrahim (1429–1447) atlanarak, Şeyh Cüneyd (ölm. 1460) ile Şeyh Haydar’ı (ölm. 1488) Şeyh Safi’nin oğlu ve torunu gösterilmiştir. İrfan Çoban’ın bu karşilaştırmalı sıralamasında Şeyh Cüneyd’in iki oğlu olduğu doğrudur. Ancak Şeyh Cüneyd’in Çerkez halayığından olan büyük oğlunun adı Muhyiddin değil, Hoca Muhammed’dir. (Âsik Paşazâde’den aktaran Walther Hinz: Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd. 2. Baskı, Ankara 1992: 27, 110) Asıl adının Hüseyin olduğu anlaşilan Kul Himmet, babasının adının Muhyiddin olduğunu ve şiirinde “cedd–i pakinin (temiz soyu)” Erdebil’den geldiğini söylemektedir. Kaybolmuş beyitlerinde geçen Kul Himmet’in dedelerinin adlarını bilemiyoruz. Bu şiire göre, Şah İsmail ile çagdas olan Kul Himmet onun gibi, Şeyh Safi’nin 6. kuşaktan torunudur. Bir kaç beyit içinde verildiği, fakat günümüze ulaşmadığını düşündüğümüz Kul Himmet’in üç dedesinin adını ögrenemiyoruz. Buna rağmen, diğer Erdebil Şeyhlerinin adlarının geçmemesi, babasının adının da Muhyiddin olması bizde onun, Şeyh Safiyüddin’in beş oğlundan biri olan Muhyiddin’in soyundan geldiği kanısını uyandırmaktadır. “Şu dünyada bozulunca aslımız / Ceddi– pakim Erdebil’den gelir” beyitinden, Erdebil dergâhı postuna oturmak için hak kazanamamış Muhyiddin, ya da oğlunun Erdebil’den Anadolu’ya geldiği anlamı çikabilir. Belki de Kul Himmet’in yazdığı “aslının bozulması”, yani Dergâhın ilkelerine aykırı işler yapmasından dolayı bu hakkı yitirmiştir. Muhyiddin’in kardeşi Sadreddin’in yaklâşik yetmiş yıla yakın Erdebil’in başinda bulunmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmış olabilir. Ama belki de Kul Himmet’in dedeleri, Hoca Ali döneminin sonlarında, Timur’un Anadolu’dan getirip Erdebil’de bıraktığı Alevi Türkmen tutsakların, yani Sufiyan–ı Rum’dan bir kısmının geri dönüşleri sırasında birlikte gelmiş olabilirler. Görüldüğü gibi Şeyh Safi Buyruğu’nu kabul edip ona bağlanmasının nedeni, sözlerinin İmam Cafer’den gelmesinden ve onu temsil etmesindendir. Bir başka nefesinde Kul Himmet’in, “Şeyh Safi’ye değüptür / İmam Cafer mühürü” dediğini ve Buyruğun tanıtılması ve yaygınlaştırılmasında emeği geçtiğinden yukarıda söz etmiştik. Şiirin sonunda kendisine Kul Himmet adını veren ermişin Şeyh Safi olduğunu açıklıyor: Bu, şiir söyleyip dillenen ozanlara, pirleri veya mürşitleri tarafından, ya da düşlerinde bir veli, bir peygamber görünüp yeni bir ad takılması olarak bilinen Alevi geleneklerindendir. Ayrıca Muhammed–Ali yoluna girerken, yani ikrar verme–musahib olma töreninden sonra verilmiştir. Kul Himmet bir başka düvazimam şiirinde Şeyh Safi’ye “Safi Dede’m” diye seslenmektedir:
Güzel Muhammed’in zikr–i hakkıdır
Oniki irenkten metah dokutur
Safi Dedem yazar Ali okutur 10
Cebrail’in kanadında yazılı

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*