Medyadan öğrendiğimize göre Diyanet, “Aile imamlığı” örtüsü altında, İran’daki “Ahlak Polisi” benzeri bir uygulamayı, pilot bölge seçtiği altı ilimizden başlattı. “Din- iman” denilince artık hep korkar olduk ya, “Acaba işin aslı nedir; gerçekten din, iman, ahlak mı, yoksa dinle ambalajlanmış yeni şeytanlıklar mı” diyerek sorguladığımızda, şaşırtıcı sonuçlara ulaştık…
Şöyle ki:
Kasaba ve köylerimizde, üniversiteye giremeyen, mesleki yeterliliği-niteliği olmayan İmam Hatip mezunu yüz binlerce AKP seçmeni işsiz genç, halen iş imkânı beklemektedir. Sayıları o kadar çoktur ki, AKP Hükümetinin yüz binlerce polis kadrosunu bunlara tahsis etmesine ve kamu kurumlarında istihdam olanakları yaratmasına karşın, bu gençlerin tümünün devlet kurumlarında istihdamı mümkün olamamaktadır. O halde iş imkânı belli sayıda olan bir meslek için bunca evladımız neden eğitildi; sonuçları neden düşünülmedi?
Aslında düşünüldü!
Bu gençler, 12 Eylül Cuntası ve devamındaki hükümetlerce, demokratik-laik kazanımlarımızı yok etmek üzere hazırlandılar. Bunca gencimizi, dindar değil, “dinci” olarak yetiştirenlerin nihai amacı, şeriat kurallarıyla yönetilen İslam Devletini oluşturmaktır. Artık sağır sultan bile duydu ki, böyle bir “proje” vardır ve uygulama halindedir. Projenin en önemli unsuru, halen ABD’nin Pensilvanya kentindeki malikânesinde yaşama ayrıcalığı verilen ve bürokrasi üzerindeki akıldışı etkisi nedeniyle, Türkiye aydınları üzerinde terör estiren Fetullah Gülen’dir.
Herkes aklını başına alsın! Bu “projeyi” yöneten unsurlar, bir yandan çağdaş yaşamdan yana olan demokratik kamuoyunu ve AB gibi çağdaş oluşumları bir dolu laf kalabalığıyla kandırmaya-oyalamaya çalışırken, diğer yandan Cumhuriyet devriminin “rövanşı” için harıl harıl çalışmakta, kadrolarını, sermayelerini, medya-propaganda araçlarını ve politik altyapılarını tahkim etmektedirler.
Bütün İslam ülkelerinde olduğu gibi, toplumu “Allah ile aldatıyorlar!”
Her caddeye, sokağa hatta Alevi yerleşimlerine dahi cami yaptılar yetmedi: hasta, yorgun, uykusuz, çocuk, Bebek demeden cami hoparlörlerini sonuna kadar açtılar yetmedi. Diyanet bütçesini üç kat arttırdılar, camileri bir partinin ilçe merkezleri haline getirdiler, camisi bile olmayan köylere imam atayarak tüyü bitmedik yetimin hakkını yakınlarına maaş adı altında peşkeş çektiler yetmedi… Yimpaş, Deniz Feneri, Kombassan gibi kurumlarla yurt dışında ve içinde yüz binlerce insanımızı dolandırdılar yine yetmedi; şimdi de tutturdular Ahlak eksenli dindarlık! Sen onu külahıma anlat…
AB’nin ortak projesi, medeniyettir…
AB ülkeleri, 1789 Fransız Devrimi öncesinde din ve mezhep savaşlarıyla iki yüz milyondan fazla insanını kaybetme pahasına, papaz-haham, patrik gibi din adamlarını kamusal alandan çıkarıp attı ve sorumluluklarını Kiliseyle sınırladı. Bu uygulamayı laiklik adıyla ilkeselleştirip yasalaştırdıktan sonra bilime, teknolojiye-sanayiye, çağdaşlığa yöneldi; gelişti, varsıllaştı ve sonuçta medeni topluluklar haline geldi. AB’nin medeniyet ve gelişmişliğinin kısa hikâyesi bundan ibarettir.
Sizinki ise, kutsal dinimizi olabildiğince kullanma projesidir!
Çok uzatmayalım; biz, İmam Okullarında “Aile İmamlığı" adı altında kadro vermek istediğiniz bu gençlerimizin alabildiğine muhafazakâr ve ideolojik amaçlar için 16. 17, yy Osmanlı dönemi suhtelerinin fikri standartlarında yetiştirildiklerini, kendileri gibi inanmayan insanlara karşı “cihat” içinde olduklarını ve bunun sonuçlarını gayet yakından biliyoruz: bunu yaşadık…
Yukarda söylendiği gibi, AKP Hükümeti döneminde bunların önemli bir bölümüne kamu kurumlarında kadro verildi ama yetmedi. Anlıyoruz ki, geriye kalanlar, İran modelinde olduğu gibi “ahlak polisi” olarak görev yapacak, ancak muhtemelen daha ileri işlevleri olacaktır. Evimize girecek, “niye namaz kılmıyorsun, oruç tutmuyorsun, hacca gitmiyorsun, içki içiyorsun” diyecek; “Alevi misin, Sünni misin, Müslim misin, Gayrı Müslim misin” vbg. sorgulama yapacak, kışkırtacak, baskı yapacak, fişleyecek ve “gereği” için üstlerine ihbar edecektir…
Okullarda zorunlu din dersi hayasızlığıyla evlatlarımıza çektirdiğiniz eziyet yetmedi, şimdi de evlerimize girecek bizlere eziyet edeceksiniz öyle mi? Hangi hakla, hangi ahlakınızla? Amacınızın din iman meselesi olmadığı artık aleniyete çıktı. Avrupa’ya gidip “asimilasyon insanlık suçudur” diyerek nutuk atıyor, burada ise asimilasyonun-Sünniciliğin alasını yapıyorsunuz… Yeter!!!
Suhteler “Aile İmamı” sıfatıyla evlerimize girecek öyle mi?
O halde suhteyi, tarihçi Mustafa Akdağ’ın, Celali İsyanları isimli eserinden okuyup öğrenelim ki, hem tarihin nasıl tekerrür ettiğini görelim, hem de bir yanılgıya düşmeyelim: “Her biri bir vakfın kurumu olan Anadolu ve Rumeli’deki medreseler, 16. yüzyıl başlarında öğrenci yığılmaları ile karşılaşıyor. Lise çağındaki bu medrese öğrencilerine “suhte” deniliyor. Medreseleri bitirip diplomalı olanlar da devlet tarafından kadılık, naiplik, imamlık gibi görevlere atanıyorlar.
Devlet’te iş olanağı bulamayan suhteler, “16. yüzyılın ortalarında işi o kadar azıtıyorlar ki, şehir ve kasabalarda kızları ve oğlanları kaçırmaya başlıyorlar. Küçük gruplar ve bölükler hâlinde isyan hareketlerine girişiyorlar, soygun yapıyorlar. Öğrenci şefleri yönetiminde örgütleniyorlar. Birçok olayda, suhteler para ya da “taze oğullarını” vermekte zorluk çıkaranlara işkence yapıyorlar. Ellerini ve ayaklarını kesiyorlar. Kimilerini ayaklarından asıyorlar. Pek çok kişiyi katledip, birçok kişiyi ölene değin dövüyorlar.” Adı geçen eser; s. 192
Hikâye bununla sınırlı kalmıyor, devamında çok daha vahim bir hal alıyor ama okurken dahi yüzüm kızardığı için buraya alamıyorum.
Toplumsal muhalefete ve AKP dışındaki siyasi partilere çağrımızdır…
Diyanet, “ahlak eksenli dindarlık anlayış” dedikçe, bütçesi-kadrosu, imkânları arttı. Bütçesi arttıkça; toplumsal ahlakımız tuhaflaştı, hırsızlık-yolsuzluk, kadınlarımıza saldırı arttı. Din; birleştirici olmaktan çıkıp, ayrıştırıcı “ötekileştirici” bir unsur haline geldi.
Şimdi de kalkmış “sosyal ahlak eksenli dindarlık anlayışını geliştirmek” için ahlak polisliği ihdas edecekmiş. Hangi ahlak; yurttaşların helal etmedikleri bir bütçeden iyi ahlak değil, olsa olsa yukarda görüldüğü gibi ahlaksızlık hâsıl olur… Umut edelim ki, toplum ve siyaset dünyası, önümüze konulan bu tuzağı görsün ve gereğini yapsın. Yoksa milletçe, zor günlere gebeyiz: hem de çok…
Siyasi partilerimizi ve demokratik toplumsal muhalefeti göreve çağırıyoruz. 13.03.2011
Murtaza Demir
Pir Sultan Abdal 2 Temmuz Kültür ve Eğitim vakfı Bşk.
Vakıf Yönetim Kurulu adına