Birlik Olmanın Yolu Hacı Bektaş Dergahından Geçer

Bugün Alevi demokratik kitle örgütleri, Cem ve kültür merkezleri, dernekleri, vakıfları, federasyon-konfederasyon, birlikler ve diğer kurum ve kuruluşlar tam anlamıyla kaosu, karmaşıklığı yaşamaktadır. İnançsal ve düşünsel yorumlarda olsun, siyasal duruşlarda olsun genel birlik sağlayamadıkları için savrulup duruyorlar. Bununla da kalınmıyor, yapay zıtlıklar-çelişkiler yaratılarak kavgalar yaşanmaya başladı

Hiç kuşkusuzdur ki, Alevi-Bektaşi inanç toplumunun sorunları, genel Türkiye toplumunun  insan hakları, özgürlük ve demokrasi sorunlarından soyutlanamaz. Ama biz kendi sorunlarımızın saptanması ve mücadele yöntemlerinde anlaşıp birlik olmazsak, genel sorunların çözümüne nasıl katkıda bulunabiliriz?

Düşününüz ki eviniz, 50-60 ailenin yaşadığı bir sokakta bulunuyor. Sokakta  akşamdan başlayıp sabahlara kadar süren gürültü-patırtı sorunu var. Birkaç sokak sakini önderlik ederek, her aileden bir kişiyi bu sorunun  çözülmesi için toplantıya çağırıp tartışılmasını ve bir çözüm bulunulmasını istiyor. Eğer sizin kalabalık ailenizde her akşam sofrada başlayan kavga-gürültü, tartışma, radyoyu-televizyonu sonuna kadar açma vb.gürültüler gece yarılarına ya da sabaha kadar sürüyorsa, sokağın gece sessiz kalması sorununun çözümüne nasıl katkıda bulunursunuz? Toplantıya katılsanız bile, ailenizi yakından tanıyan komşularınız size gülerler…

Alevi örgütlenmeleri içinde bir yandan toplumsal tarih gerçeklerini, heterodoks İslam tarihini, yani Alevilik tarihini inceleme ve tanıma gereğini duymadan, bu alanda bilgilenme çabası göstermeden; tarihsel ve felsefi bir temeli olmayan ya da kasıtlı ortaya atılmış bir görüş olan “Alevilik İslam dışıdır; Hristiyanlık ve Musevilik vb. gibi İslamdan bağımsız bir dindir” varsayımını savunanlar. Bir bakıyorsunuz bunun tam tersi olan “hakıki müslüman biziz; namaz da niyaz da bizim ramazan da. Sünniler Aleviler kardeşdir” sözleriyle Sünniliğe yamayan çıkışlar var. Ali, Ehlibeyt ve Onikimam sevgi ve inancından hareketle İran ortodoks Caferi Şiilerle bütünleşmeye çalışanlar (ki bu alanda kendilerinin gerçek  Alevi olduklarını söyleyen Caferi Şii örgütlerine mensup kişiler birer misyoner gibi çalışıyorlar). Öbür yanda ise Aleviliği Türk ya da Kürt uluslarına özgü bir inanç olarak benimsetmek için kökenini Şamanlığa ya da Zerdüşlüğe bağlayan karşıt Milliyetçiler!

Herkesin bildiği gibi Prof. Dr. İzzeddin Doğan ise, her türlü medyatik aracı kullanarak, kendi icadı “Alevilik-Bektaşilik-Mevlevilik” temelinde “Alevi İslam” anlayışına Ortaasya Yeseviciliği’ni de  katarak hem devleti hem de Türkçüleri memnun ediyor.

Alevi-Bektaşi örgütlerindeki  bu savrulma ve  karmaşıklık karşısında devlet alabildiğine  memnun  görünüyor. Devletin, dolayısıyla hükümetin sözcülüğünü yapan Diyanet İşleri Başkanı’nın  ağzından Aleviliğe ilişkin görüş ve düşünceleri daha önceki bazı yazılarımızda (İslam’da Reform Olur ve Olmaldır, Diyanet İşleri Başkanı Neler Söylüyor ve Ne Yapmak İstiyorlar?, Diyanet İşleri Başkanının Yeni Cinlikleri! vb.) irdelemiştik.

Yine Alevi örgütleri çevresinden bir sonuncular var ki, en tehlikelisi olanlardır. Bunlar, hem devlet ve iktidarla sıcak temastalar, hem da yukarıdaki görüşlerin her biriyle farklı mekan ve zamanlarda karşılaştıklarında – ya da buluştuklarında- kendileri gibi düşündüklerini söylemekten çekinmeyen  (iki yüzlü değil) çok yüzlüler, yani yüzsüzler takımı!

Kısaca değindiğimiz gibi Alevi-Bektaşi örgütlülüğünün bu inançsal-düşünsel dağınıklığı ve karmaşası Alevi-Bektaşi toplumunun birliğine büyük engeldir. Ve biz, bütün tapınma ve eleştiri, adalet ve eşitlik gibi toplumsal kurumlarıyla batıni-Alevi inancı temelinde bu birliği sağlayamazsak, siyasal/toplumsal birliği de sağlayamayız. O zaman ne kimliğimizi kabul ettirebilir ve ne de, egemen çoğunluğun, yani Sünni inanç toplumunun yaşamakta oldukları inanç özgürlüğünü –ki onlar daha da fazlasını istiyor- elde edebiliriz.

Alevi-Bektaşi örgütlülüğünün bu inançsal-düşünsel dağınıklığı ve karmaşası Alevi-Bektaşi toplumunun birliğine büyük engeldir. Eğer biz, tapınma ve eleştiri, adalet ve eşitlik gibi toplumsal kurumlarıyla batıni-Alevi inancı temelinde bu birliği sağlayamazsak, siyasal/toplumsal birliği de sağlayamayız. O zaman ne kimliğimizi kabul ettirebilir ve ne de, egemen çoğunluğun, yani Sünni inanç toplumunun yaşamakta oldukları inanç özgürlüğünü –ki onlar daha da fazlasını istiyor- elde edebiliriz.

Bugün Avrupa ve Türkiye’de  Alevi köy dernekleri dahil, öyle sanıyoruz binden fazla Alevi-Bektaşi örgütlenmeleri çeşitli adlar altında etkinlik göstermektedir.  Önce   söylediğimiz gibi Türkiye genelinde birliktelik, daha doğrusu bir merkezileşme  sağlanamamıştır. Federasyon, konfederasyon ve Alevi-Bektaşi Kuruluşları Birliği gibi bazı merkezi kurumlaşma girişimlerinin de bunu başardığı söylenemez.

Örgütlerde  değişik düşünce, görüş ve siyasi anlayışların bulunmasına karşı değiliz. Ancak   Alevi inancının temel esaslarını (buna inanç dogmaları da diyebiliriz) yoksayma ya da ortadan kaldırma eğilimlerine hoşgörü gösterilemez.  Örneğin: Aleviliği İslam dışı sayıp Hristiyanlığa yaklaştırmak, ya da ayrı bir din olarak gösterme.  14 yüzyıldır inancımızın tam merkezinde bulunan mürşid saydığımız ve Tanrının mazharı olduğuna inandığımız ve toplu tapınmalarımız Cem’lerde yakarılan  Ali’yi, Şahı Velayet’imizi ortodoks gözle, daha doğrusu Emevilerin bakış açısıyla tanımlayarak Alevi-Bektaşilerin toplumsal  belleğinden silmeye çalışma eğilimlerine hoşgörü gösterme Aleviliği yadsımaktır.  Tam aksine inancımızın ana ilkeleri-temel esasları sık sık ve genişçe açıklanarak Alevi-Bektaşi toplumu aydınlatılmalı.

Hiç kuşkusuz bu ilkelerin yorumlanmalarında değişik düşünce ve görüşler ve tapınma eylemlerindeki, ritüellerdeki  çeşitlilikler inanç  kültürümüzün büyük zenginliğidir. Ayrıca ilkelerin uygulamalarında çağa uygun değişimler ve yenilenme, yani reformlar da sözkonusu olmalıdır.

Alevi-Bektaşi inanç toplumunun tarihsel miras olarak özünde saklı olan toplumsal bilincin, birlik ve beraberliğe  kanalize edilmesi-yöneltimesi için geniş inançsal bilgilendirme ve güven duygusuyla beslenmesi gerekir.

Bu güne kadar Alevi örgütlenmelerinde, açıkça dile getirilmemekle birlikte çeşitli siyasal görüşler öncülüğünde birlik sağlanması denendi. Genellikle örgütler önder kadrosunun açık ya da kapalı siyasal duruşuyla durum belirlendi.  Hatta çeşitli siyasi partilere aday yetiştirme kuruluşlarına dönüştü. Bünyelerindeki Dedeler bile örgütsel görüşlerin yorumlarıyla Aleviliği açıklamaya,  bu çerçevede temsili Cemler yönetmeye giriştiler.

Bizce artık, Alevi-Bektaşi toplumunda birlikteliği ve merkezileşmeyi sağlayamayan siyasal duruşlar ikinci plana düşürülüp, kesinlikle inançsal yapı öne alınmalıdır. Tanrı-insan birliği inanç anlayışında  insan sevgisini kendisine merkez yapan; “yetmiş iki millete tek nazarla bak” ilkesiyle eşitliği, Musahiplik ve Dar kurumlarıyla paylaşımı ve adaleti savunan ve bu inançsal kuralları yaşam düzeni yapmış olan Alevilikte hiç kimse gerici dinsel (fanatik) ögeler arama yanlışına kapılmasın!  Bu bağlamda Aleviliği siyasal İslama benzetmeğe de kimsenin hakkı yoktur ve bu doğru değildir. Alevi toplumunu,  kendi tarihi,  inanç özellikleri ve toplu tapınmaları, yani Cem yürütmeleri  temelinde eğitimi öne alarak, geniş biçimde aydınlatma ve güven verme yoluyla birliğe götürebileceğimize inanıyorum.

Dergah’ta Birlik

Birlik olmanın çözüm yolu Hacı Bektaş Veli Dergahı’ından geçer; Anadolu Aleviliğinin ve Alevilerin serçeşmesi, yani inanç ve bilim/bilgi baş pınarından.  Boşalan kablarımızı bu pınardan doldurmak ve dağılıp savrulmuş kafalarımızı-zihinlerimizi bu bilgi kaynağından beslemek zorundayız. Serçeşme, “bilim evrendeki bütün değerlerin üzerindedir. Bilimle gidilmeyen yolun sonu kararanlıktır. Herşeyden büyük olan bilim ve hilim, yani yumuşak davranış-hoşgörüdür, çünkü Hakk’a bilimle yol bulunur-ulaşılır, Halk’a yumuşaklıkla-hoşgörüyle. Yolumuz bilim, irfan, sevgi üzerinde kuruludur. Bir olalım, iri olalım, diri olalım” diyerek 13.yüzyıl Anadolu’sunda  Alevi halk topluluklarını birleştirip ilk inanç birliğini sağlayan ulu Hünkar Hacı Bektaş Veli’dir. 21. yüzyılda bizim birliğimiz de ancak onun kurmuğ olduğu Dergah’ın çevresinde toplanmakla gerçekleşir. Yıllardır yazılarımızla, kitaplarımızla savunduğumuz bu düşünce gerçekleşseydi sorunlarımızın pek çoğu çözülmüştü.

Hacı Bektaş Veli Dergahı ve Hacı Bektaş evlatlarından dönemin postnişini, yani onu-ecdadını temsilen Mürşid postunda oturan ulu kişinin inanç önderliğinde birlik olmanın önemini kavrayamıyan; dahası bazı politikaların veya kişisel ve kesimsel çıkarların etkisiyle Alevi inancından Hacı Bektaş Veli’yi bile dışlamaya çalışan  Alevi örgütlerinin bu olumsuz yaklaşımlarına karşı devlet, Dergah’ta Alevi-Bektaşi birliği sağlanmasının önemini, ancak kendisi açısından tehlikesini anlamakta gecikmedi. Neydi bu tehlike? Alevi-Bektaşi toplumu birlik sağladığı takdirde, ilke nüfusunun üçte biri gibi hatırı sayılır bir çoğunlukla Türkiye siyasetine ağırlığını koyabilir,  böylece “Alevilerin oyları çantada keklik” olmaktan çıkardı.  Çünkü merkezileşen Alevi toplumunun yaratacağı birlik  gerçekten “iri ve diri olur” ve istemediği, desteklemediği bir parti asla iktidar olamazdı.

Onun için devlet bir yandan, Alevi kitle örgütlerinin ayrılıkçı fikirlerini teşvik ederek, alabildiğince parçalara bölünmesini isterken, öbür yandan, Hacıbektaş ilçesiyle birlikte Dergahı öne çıkartıp, kutsal merkez olarak dinsel turizm çerçevesinde önem kazandırıyordu. Bununla da kalınmadı. Bir dönemin başbakanı Mesut Yılmaz, Hacı Bektaş Veli’nin Sulucakarahöyük’te 750 yıl önce kurmuş olduğu bilim ve inanç merkezi ve dönemin bir çeşit halk üniversitesi olan dergahından esinlenmiş davranış göstererek, Hacıbektaş’ta  tarih ve Alevilik araştırmaların  yapılacağı ve çeşitli bilimlerin okutulacağı bir Üniversite ya da Fakülte’den sözediyordu. Arkasından, hiç de dostça olmayan “Bektaşi Alevileri” ayırımcı  kavramını ortaya atan, sonra da “Yavuz’la Şah İsmail’i barıştırmaya” soyunan başbakan Bülend Ecevit, Gazi Üniversitesi/Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Merkezi’ne açıktan destek vererek orayı Alevilik-Bektaşilik araştırmaları yapan ve bu inanç toplumu hakkında bilgi ve  siyaset  üreten tek devlet (resmi) kurumu durumuna soktu. Özellikle de  Hacı Bektaş Dergahı çevresiyle sıkı ilişkilere girmek ve orayı yönlendirmekle görevli kılındı. Kısacası devlet, Alevi-Bektaşi inanç toplumunun Dergah çevresinde birlik sağlaması , erinde gecinde geliştirip ulaşacağı süreç olduğunu iyi kavradığı için, kendi yönlendirmesi altında ve Türk-İslam felsefesi anlayışı içinde bunun gerçekleşmesini düşünüyordu. Daha açık konuşursak, bu gün devletin (isterseniz siz derin devletin deyiniz) Alevilik siyasetini bu kurum yönlendiriyor; Diyanet’in bağlı olduğu devlet Bakanı Prof. Dr. Mehmet Aydın ve Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Bardakoğlu’ya bu konuda öneriler sundukları gibi, zaman zaman onları frenliyorlar.

Gazi Üniversitesi bünyesi içinde araştırma merkezi olan bu kurum “Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırmaları Dergisi” aracılığıyla ürettiği  bilgileri yayınlıyor.  Kuşkusuz  bu konulardaki araştırma ve çalışmalara karşı değiliz, bilgilerimizi zenginleştirir. Ama Alevi-Bektaşilik  inanç ve felsefesine, edebiyat ve tarihine, düşünür ve ozanlarına ilişkin makalelerde verilen bilgi ve açıklamalar bizim gerçekliğimizden tamamıyla uzak ve birliği değil, parçalamayı getirmektedir. Ancak geniş bütçelerle hazırladıkları TV belgeselleri ve yayınlarında, birkaç Ocakzade Dede ve Babagan Bektaşi Babalarıyla ilişkilerinde etkili oldular.

Bu etkili devlet kurumu, çok uğraşmalarına, hatta çeşitli vaadlerine karşın Hacı Bektaş Veli Dergahı’nı ele geçiremedi. Bizim gözümüzde büyük bir başarı olan Gazi Üniversitesinin bu başarısızlığı, Hacı Bektaş evladı Dergah postnişini, yani ecdadının postunda oturan değerli  Mürşid Veliyeddin Ulusoy’un aydın, ilerici ve bilinçli kişiliği, olgunluk ve bilgi düzeyiyle birlikte büyük sezgi gücü sayesindedir. Ama peşini bırakmış değiller; her fırsatta onlardan çağrılar alıyor ve çeşitli bahanelerle  sıkça ziyaretinde bulunmayı sürdürüyorlar.

Bir kez daha yineliyoruz: Devlet, Dergah’ta birliğin büyük önemine ve erinde gecinde Alevilerin bunu gerçekleştirme sürecine gireceklerine  inandığı için, orada insiyatifi kendi eline almak, resmi siyaset felsefesi olan Türk-İslam sentezi anlayışına uygun biçimde yönlendirmek istemektedir. Bu nedenledir ki  devlet ziyaret girişimlerini sıklaştırıyor. Yoksa bizim gibi Hacı Bektaş Veli evladı Postnişini Mürşid bilerek saygılarını sunmak için değil. Alevi-Bektaşi toplumu olarak bu insiyatifi devletin elinden alıp, Dergahı’mıza sahip çıkarak orada birlik olmayı sağlamazsak, bu parçalanmışlığı-savrulmayı ve kaosu hiçbir zaman aşamayız.

Neler yapılabilir ve neler yapılmalıdır?

Bu konuda  “Neler yapılabilir ve neler yapılmalıdır?” başlığı daha önce yazdığımız ve çeşit yerlerde yayınlanmış olan  makaleden birkaç paragrafı  parantez içindeki  küçük eklemelerle sizlerle paylaşmak istiyoruz:

“…Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu savrulmayı Sünnileştirilmiş Türk İslamlığı’nda toparlama çabasına girmiştir. Öyleyse, bu durumda neler yapılabilir ve neler yapılmalıdır? İvedi olarak öneriler ve çözümler üretmeliyiz.

Alevi-Bektaşiler toplum olarak, dernekler, kültür merkezleri, cemevleri ve vakıflar biçimindeki tüm  örgütlerinin sokulduğu gericileştirme sürecinden çıkarmanın yolları araştırmalıdır. (Şimdi bu süreç anlamsız temelsiz tartışmalarla parçalanmışlık ve kaosa dönüşmüştür) Bu bakımdan, Aleviliğin tarihsel özüne uygun biçimde yeni düzenlemelere ve örgütsel yapılanmaya gitmeleri gerekli görülüyor:

1)      Dernekler, kültür merkezleri ve cemevleri, sadece Alevi sanatçıları çağrılı geceler ve göstermelik ’12 Hizmet Cemleri’ düzenleme kuruluşları olmaktan çıkarılmalıdır. (Temsili Cemler daha düzenli yapılmalı; eğitici öğretici yönü öne çıkarılmalıdır).

a)Yan kurumlar ya da kol etkinlikleriyle eğitim, araştırma-inceleme ve bilgilendirmeye ağırlık vermelidir. Edebiyat ve sanat (müzik-resim-dans) ve tiyatro etkinlikleri hızlandırılmalı.

b) Alevi  Dernekleri, birlikleri ve vakıfları ortak amaca yönelik çalışma ve araştırmaları  hızla artırmalı. (Çeviri çalışmalarına ağırlık verilip, yabancı dillerdeki Alevi kaynakları araştırılarak türkçeleştirilmelidir.) Böylelikle Aleviliğin evrensel kültür tarihine katkıları araştırılıp ortaya çıkarılmalıdır. O zaman bu dernekler, bilim adamları ve araştırmacıları çekecek;  inanç, kültür, doğru siyaset ve eğitim merkezlerinin kaynaklanma ve ilgi odakları olacaktır. Hepsinden önemlisi Alevi toplumu, kendi tarihlerini doğru tanıyacaktır.  Alevi toplumu kendi gerçek tarihini bilmediği için bugününü değerlendiremiyor, savrulup duruyor(buna şimdi kaosu ekleyelim).

2)      Alevilik inanç ve toplumsal-demokratik örgütlenmelerine piramidal bir biçim kazandırılması, Alevilerin birliği için bu önkoşul olmalı. Piramidin tepesinde Hacı Bektaş Dergahı ve dergahın bulunduğu bu tarihsel kent bulunmalı. Uzun devrede, tabandan tavana geniş kapsamlı araştırmalar, inançsal-kültürel etkinlik ve çabalarla bu piramid oluşturulabilir. Kısa dönemde piramidin oluşturulması ise tepeden başlayarak gerçekleşebilir. (Bu gün hiç zaman yitirmeden, hızla bunun yöntemleri üzerinde düşünce üretip, öneriler geliştirmeliyiz.) Önce bir yayın organı (örneğin Serçeşme Dergisi)  bu hizmeti üstlenerek, tüm alevi kurum ve kuruluşları ikna edip katılım ve katkılarıyla Hacı Bektaş ilçesinde, bir “Alevilik Bilimsel Üst Kurulu” toplanmasına önayak olabilir. Böylesi bir kurul sürekli ve yoğun çalışmaları ve oluşturacağı alt kurul ilişkileriyle “Hacı Bektaş Alevilik Araştırmaları Yüksek Enstitüsü ya da Akademisi”nin temellerini atmalıdır. (Bu gün önceliği Hacıbektaş’ta  Postnişin’in başkanlığı altında en az üç,  en fazla  bir hafta sürecek bir ön toplantı  almalı. Bu toplantıya olabildiğince fazla Demokratik kitle örgüt temsilcileri katılmalıdır.Temsilci gönderen Örgütler toplantının harcamalarına maddi katkıda bulunmalı. Temsilciler sadece “Dergah’ta Birlik” temelinde önerileriyle gelmelidir. Bu toplantıda bir yayın üzerinde karar kılınır ve ilk sayısında bu öneriler yayınlanarak geniş biçimde Alevi-Bektaşi kamuoyunun bilgilendirilmesi sağlanır ve tepkisi alınır)

      Özgirişimi, mutlaka alevi toplumunu arkasına alacak olan bu “Alevilik   Bilimsel Üst Kurulu” ele almalıdır. Hazırlayacağı proje çerçevesinde devletten destek istenmelidir. Proje desteğine olumsuz yanıt alındığı takdirde ilk genel seçimde, “Hak Muhammed Ali’yi seven boş oy kullansın!” benzeri Alevi söylemleriyle  toplu protesto sağlanmalıdır. 

Alevi-Bektaşi İnançlı Zenginler Sorumluluk Almalıdır

Kökenine yabancılaşmamış, açıkçası kazanç ve çıkarları için sünnileşmemiş; içinden çıkmış olduğu toplumun inanç ve geleneksel kültür ögeleri ve ahlak kurallarına saygılı alevi zenginleri bulunduğuna inanmak istiyoruz. Bu kişiler de toplumdaki bu savrulma ve yalpalamalar (ve karmaşa) hakkında  kafa yormalı. Üzerinde ciddi ve tarihsel bir sorumlulukla eğilmelidir. Türkiye Cumhuriyetinin hala kurtulamadığı Sünni-Osmanlı devlet anlayışının dayattığı  Aleviği şiileştirme-sünnileştirme sürecinin önüne maddi varlıklarıyla, harcamaları ve çeşitli ilişkileriyle setçekme şevk ve gayreti içinde olmayı görev bilmelidirler.

Onlara  diyoruz ki, vicdanınız ve cüzdanınızla bu sorumluluğu duymalısınız. İlk aşamada:

a)      Alevilik ve felsefesini, inanç ve toplumsal tarihini akılcı, bilimsel (yani hurefalara sapmadan, kılıç-gürz kahramanlıklarından arındırılmış) yöntemlerle incelemeyi üstlenmiş bir periyodik yayına (örneğin Serçeşme’yi) geniş maddi destek sağlayabilirsiniz. Laik ve demokratik siyaset içinde Alevi kültür ve inancı, müziği, dansı ve Türk ve İslam tarihindeki alevi hareketlerinin rolü ağırlıklı programlar yapacak olan bir RADYO-TV kanalının kurulması özel girişimini gerçekleştirebilirsiniz. 

b)      Alevililik inaç, kültür, felsefesi ve tarihi v.b.  üzerinde araştırma ve inceleme yapan bilim  adamı ve araştırmacılara yardımcı olur. Ürünlerini yayınlaması ve okuyucuya, halka  ulaşması süreçlerinde destekleyebilirsiniz Sözünü ettiğimiz  “Alevilik Bilimsel Üst Kurulu” projesi ve “Heterodoks İslam (Alevilik) Araştırmaları Enstitüsü” kurulması çalışmalarına sonuna kadar yardımcı olur. Çalışmaların geniş  çapta kamuoyuna duyurulmasını sağlayacak harcamalar yapabilirsiniz.

Aleviliğinizi unutmadıysanız, kökeninizi inkar yoluna sapmadıysanız, önemli bir inanç kuralımızı anımsatalım: ‘Keseleriniz söküle Hak yoluna döküle!’  Hakk’ın, yani Tanrının paraya pula ihtiyacı yoktur;  Alevilik inancında Hakk’a doğru yolalan halkımız, toplumumuz için gösterin cömertliğinizi. Şimdiye kadar ne yaptım diye de vicdanınıza bir sorunuz! Kendi kendinizle ağır bir hesaplaşmaya girmelisiniz; özünüzü dar’a çekiniz, vicdanınız rahatlayacaktır..!”

Hepimiz, Hacı Bektaş Veli Dergahı’nın ozan postnişinlerinde Hamdullah Çelebi’nin (ö.1836) Amasya’da sürgündeyken yaptığı çağrıya kulak verip düşüncelere dalalım. Ulu Dergah’ı tanımadan; Hacı Bektaş Veli’nin bilgi-hikmet, marifet ve hakikat pınarından nasiplenmeden, ona teslim olmadan inancımızı, Aleviliğimizi nice bildiğimizi derin derin düşünelim:

Hünkar Hacı Bektaş nesl-i Ali’den
İkrar almayanda  iman mı vardır
Vahid-Ullah deyip teslim olandan
Gayri bir kimseden yaran mı vardır

Levlake şanında delil-i bürhan
Yed’i yedullah’tır buyurdu Süphan
Dünya benim dedi Yezid-ü Mervan
Hüseyn-i Kerbela’ya zeval mı vardır

Lanet olsun batıl yola gidene
Munafık ilmine amel edene
Hünkar evladını inkar edene
Mahşer kapısında rıdvan mı vardır

Bab-ı Bismillah ile okunur ayet
Dört kitap hakkında şeksiz inayet
Mürebbi musahip olsa temamet
Hak Habibullah’a güman mı vardır

Hasiret’im ikrar iman Ali’ye
Sırr-ı Settar Hacı Bektaş Veli’ye
Ona şek getiren Mervan kulu ya
Ehl-i beytten gayri daman mı vardır

Yazının sonunu yıllar önce bir kitabımızın “Son Sözü”nün son cümleleri ve  Derviş Baba tapşırmalı şiirimizle bağlayalım:

“…Haydi canlarım, ‘Yola birlikte gidilir!’. Bu birliği sağlayacak olan Ulu Pir Hacı Bektaş Veli Dergahı’dır. Onun çevresinde toplanıp, Dergah Postnişini Mürşid’in huzurunda Dar’a durmak gerek! Dergah konusunda son sözü Derviş Baba’ya bırakalım:

Talip ol gel Pir’e necat bulasın
Destur alıp ol Dergah’a varalım
İkrar ver ki görülüp sorulasın
Destur alıp ol Dargah’a varalım

Muhammed Ali’den kalan Yol paktır
Dergah’a bağlanıp sürdürmek haktır
Ayrı başlar çekmek Yol’u yıkmaktır
Destur alıp ol Dargah’a varalım

Serçeşme hem kutup Bektaş Veli’ye
Kalender Sultan’ Kızıl Deli’ye
Manada yüz sürüp güzel Ali’ye
Destur alıp ol Dargah’a varalım

Hacı Bektaş Veli soyu mürşiddir
Onun eşiğine varan reşiddir
Derviş Baba der ki en doğru iştir
Destur alıp ol Dargah’a varalım”

(İsmail Kaygusuz, Alevilikte Dar ve Dar’ın Pirleri, 2.Baskı, Alev Yayınları, İstanbul, 1995, s.199)

                                                                                             İsmail Kaygusuz, Londra

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*