4 Kapıda Hz. Ali
Kazım Balaban
(Hz. Ali’nin Erdemleri kitabından)
Şeriat kapısında Allahın Aslanı Hz. Ali
Şeriat kapısının makamları:
1. İman etmek,
2. Ilim öğrenmek,
3. İbadet etmek,
4. Haramdan uzaklaşmak,
5. Ailesine faydalı olmak,
6. Çevreye zarar vermemek,
7. Peygamberin emirlerine uymak,
8. Şefkatli olmak,
9. Temiz olmak ve
10.Yaramaz işlerden sakınmak.
Hz. Ali, Müslümanlığı ilk kabul ve ilk İman eden kişidir. Hz. Muhammed bir Hadisinde ‘’Benden sonra fitne (huzursuzluk ) olacaktır. Bu oldu mu, Ebu Talip oğlu Ali tarafını tutun. Çünkü O bana ilk iman edendir. Kıyamettede benimle ilk dostluk edecek odur. O Sıddık-ı Ekber’ dir. O bu ümmetin Faruk’udur. O müminlerin ulusudur, reisidir.’’ Diyerek onun ilk iman eden olduğunu beyan etmiştir. Ayrıca kendisi ‘’Allah Elçisi Muhammed, bir Pazartesi günü peygamber olduğunu açıkladı. Aynı günün ertesi Salı günü ben İslam Dini’ne girdim, onun Peygamberliğine inandım’’ diyerek bunu teyit etmiştir.
Her zaman Hz. Muhammed’in yanında bulunmuş ve onun sohbetinden yararlanmış, onunla birleşmiş, bütünleşmiş ve onunla Hak olmuştur. Ondan büyük İlim öğrenmiş ve Hz. Muhammed onun için ‚’’ Ali benim ilmimin haznedarıdır’’ hadisini söyleyerek onun ne kadar bilgili ve alim olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Ali süreki ibadet eden ve oruç tutan bir insandır. Hatta 3 gün üst üste oruç tutuğu, 3 gün üst üste tam orucunu açmak istediği zaman kapısına yoksul veya kölelerin gelip sadaka istediklerini, Hz. Ali’nin de bu rızkını onlara vererek orucuna devam ettiği bilinir.
Hz. Ali haramdan hep kaçınmıştır. Hz. Muhammed onun için ‚’’ Ya Ali benden sonra yola gidenler, Senin gösterdin yoldan giderlerse selamete ererler’’ diyerek fena işlerden uzak olduğunu beyan etmiştir.
Tüm ömrü boyunca iyilik, insanlık ve İslamiyet için çalışmıştır. Etrafına ve ailesine sürekli faydalı olmuş ve bunu her fırsatta vurgulamıştır. Onun Gerek oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e yaptığı öğütlerde ve gerekse hutbelerinde, Mısır’a tayin ettiği Vali Malik Ejder’e göderdiği mektupta bu görüşleri defalarca vurgulanmıştır. O hiç bir savaşta yenilmemiştir. Hz. Muhammed tarafından ona hediye edilen ve Zülfikâr adı verilen efsanevi çift ağızlı kılıç ve Düldül adı verilen atı ile savaş meydanlarında büyük kahramanlıklar göstermiştir.
Onun olağanüsüt cesareti, yiğitliği, kahramanlığı yüzyıllardır sevenlerinin gönlünde taht kurmuştur.
Bu vesile ile ona Aleviliğin ilk kapısı olan Şeriat kapısında Allahın Aslanı unvanı takılmıştır. Hz. Ali son derece güvenilir ve yiğit bir insan olduğu için 622 yılında Hz. Muhammed ve diğer iman edenler Mekke’den Medine’ye göç (Hicret) ettiklerinde, Hz. Muhammed onu kendi yatağına yatırmış ve Mekke’lileri oyalamasını sağlamıştır. Hz. Ali yüzyıllarca mazlumun dostu, haksızın ve zalimin korkulu rüyası olarak zihinlerde yer edinmiştir. Onun hakkında bu vesile ile yüzlerce Cenk (Kahramanlık) kitabı yazılmış, bilhassa Hayber kalesinde gösteriği olağanüstü kahramanlıkları yüzyıllarca dilden dile aktarılmıştır.
Ona savaş meydanlarında boyun eğmek zorunda kalan düşmanları pusuya yatarak fırsatlar kollamış ve gerek Hz. Muhammed’in Hakka yürümesi sonrasında ve gerekse Hz. Ali’nin şehadetinden sonra intikamlarını ondan, onun ailesinden ve onu sevenlerden almaya kalkışmışlardır.
Bu vesile ile ellerine geçen fırsatları çok zalimce kullanmış, gerek Kerbela ve gerekse daha sonraları çocukları ve torunlarından intikam almışlardır. Hz. Ali ise İslam içinde kan dökülmemesi Hz. Muhammed’in ’’Müslümanlar benden sonra birbirine kılıç çekmesinler’’ Hadisine bağlı kalarak ilk yıllarda uğradığı haksızlıklara rağmen şiddet kullanmamış, taraftarlarını şiddet kullanmaktan men etmiştir. Bütün bunlara rağmen Ehli Beyt ve 12 İmam’ların uğradığı zulüm ve haksızlık adeta tarihte eşine az raslanan zulümler arasına girmiştir. Hz. Ali’den sonra onun torunlarından İmam Cafer Sadık ve son İmam Mehdi dışında tüm soyu kesilerek, vurularak, zehirlenerek, sürülerek yok edilmişlerdir. Sadece kendileri değil, diğer aile bireyleri ve sevenleri de bu zulümden p ayla rında düşeni almışlardır.
Hakkında Camilerde, meydanlarda, kamu kurumların sövme ve küfür etme fasılları oluşturulmuş, bilhassa Emeviler devrinde Cami’de Hz. Ali ve Ehl-i Beyt’e sövmek ve hakaret etmek zorunluluk haline getirilmiş, buna uymayanlar ise şiddetli bir şekilde cezalandırılmışlardır. Hz. Ali için ayrıca Hz. Muhammed şunu söylemiştir. ‘’Ali’den üstün yiğit (feta), zülfikardan üstün kılıç yoktur’’. Bütün bunlardan dolayı Hz. Ali’ye Allahın Aslanı adı verilmiştir. Hz. Ali’yi temsil eden fotoğrafların çoğunda bu işlenmiş ve Hz. Ali bir Aslan ile birlikte sembolize edilmiştir. Ancak bu sembolize sadece Hz. Ali’nin kuvvet ve kudretini temsil etmek için değil, aynı zaman da Hz. Muhammed’in Mirac’a giderken karşısına çıkan Aslan’nın ağzına yüzük atarak ve daha sonra Hz. Ali’nin bu yüzüğü kendisine iade etmesi ile de ispatlanmıştır.
Hz. Ali çevresine sürekli yararlı olduğu, onun ‘’ Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir. ‘’ veya ‘’Yakınlarına yardımı bırakan, düşmanlarına yardım etmiş olur’’
sözlerinden de anlaşılmaktadır.
Hz. Ali, Hz. Peygamberin emirlerine, sözlerine ve icraatlarına sürekli uymuştur. Peygamber onun için ‘’ Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin. O’na baş kaldırmak nifaktır’’ diyerek bunu teyit etmiştir.
Hz. Ali sadece şefkatli değil aynı zamanda ‘’Merhamet ve ibâdetlerin en hayırlısı, gizli sadaka vermek ve inzivâ köşesinde ibâdet etmektir.’’ Diyerek yoksulları korumanın da merhametlerin en iyisi olduğunu vurgulamıştır.
Hz. Ali son derece temiz bir zattır. Bu temizliği sadece dış görünüşü, elbiselerinin temiz olması değil, beden ve ruh temizliğde içerir. Onun ‘’Bedenin orucu, irâde ve ihtiyarla azaptan korkup sevâba girmeyi, ecre nâil olmayı dileyerek yemekten kesilmektir. Nefsin orucu, beş duyuyu öbür suçlardan çekmek, kalbi de bütün şer sebeplerinden ayırmaktır. Kalbin orucu, dil orucundan; dilin orucu, karnın orucundan hayırlıdır. Veya ‘’Dilini küfre alıştırma. Tatli dilli ol. Yoksa önüne gelene havlayan köpeklere dönersin. Halkı zorla kendine nefret ettirirsin.’’ Sözleri bunun kanıtıdır. O bu sözleri ile yaramaz işlerden de kaçınmayı da öğütlemektedir.
Tarikat kapısında Şahı Merdan Ali
Tarikat kapısının makamları
1. Tövbe etmek,
2. Mürşidin öğütlerine uymak,
3. Temiz giyinmek,
4. İyilik yolunda savaşmak,
5. Hizmet etmeyi sevmek,
6. Haksızlıktan korkmak,
7. Ümitsizliğe düşmemek,
8. İbret almak,
9. Nimet dağıtmak ve
10.Özünü fakir görmek.
Hz. Ali olağanüstü güzelliklerinin yanında sürekli nefsini tevbe /tövbe etmeyi savunur ve bunu herkese önerirdi. Bir sözünde ‘’Tövbe etmek elindeyken, ümidini kesene şaşarım’’ diyerek tövbe etmenin ve insanların kötülüklerden uzak durmalarının önemine dikkat çeker. Sadece tövbe ederek insanların ruhlarını temizlemelerini değil aynı zamanda hiç günaha girmemelerini sürekli telkin ederdi. Onun ‘’Günah işlememek, tövbe etmekten daha iyidir.’’ Veya ‘’Kötü alışkanlıkları terketmek en büyük ibadetlerdendir’’ sözleri bunun kanıtıdır.
O büyük zat aynı zamanda yüzlerce güzel sözünde halka hep güzel öğütlerde bulumuş ve bilgeliğini halkı ile p ayla şmıştır. Üstelik öğüt ve nasihatlarda bulunurken de sonsuz tevazu göstermekte ve öğütlerin başkalarının yanında verilmemesini talkin etmektedir. ‘’Bir insana başkaları yanında verilen öğüt, öğüt değil, hakarettir.’’ Sözü onun ne kadar ulu bir insan olduğunun kanıtıdır. Öğütlerinde her türlü güzelliği sıralayan ve iyiliği telkin eden Hz. Ali, ‘’ En akıllı insan, öğütleri dinlemekten vazgeçmeyen insandır’’ sözü ile insanları öğüt dinlemeye davet eden bir mürşittir. Kendisinin de, Hz. Muhammed’den çok şey öğrendiğini ifade ederek ‘’Ben Peygambere bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu’’ diyerek bir Mürşide bağlanmanın öneminden bahs etmektedir. ‘’ Söyleyene değil, söylenene bak’’ sözleri ile bilginin önemine vurgu yaparken aynı zamanda ‘’En faydalı bilgi, uygulanabilendir.’’ Diyerek insanları yararlı bilgi vermene teşvik etmektedir.
Hz. Ali temiz giyinen, temizliğe itina gösteren bir ulu zattı. Ancak her zaman iç temizliğin çok daha gerekli ve önemli olduğunu ifade etmiş, yaşamını adeta buna endekslemiştir.
Hz. Ali haksızlıktan sürekli kaçınmış ve kimseye özellikle haksızlık etmemeye çalışmış, gerek öğütlerinde ve gerekse Valilerine gönderdiği genelgelerde İyilliği ve iyilik yolunda savaşmayı önermiştir. ‘’Haksızlık önünde eğilmeyiniz. Çünkü haksızlıkla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.’’ Ve ‘’Haksızlıklara isyan etmeyenler, onlardan gelecek her musibete katlanmalıdır.’’ Diyerek iyilik yolunda başkaldırıyı teşvik etmiştir. Zaten onun savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklar iyilik yolunda savaşmanın gerekleridirler.
Özellikle Hayber’in Fethi sırasında Hz. Ali’nin iyilik yolunda nasıl büyük kahramanlıklar gösterdiği bilinmektedir. Hz. Muahmmed Haber savaşında şöyle der ‘’ Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim’’ ve Hz. Muhammed sancağı ertesi gün Hz. Aliye verir. Sancağı alan Hz. Ali aserleri ile beraber kaleye yürür ve en başta da kendisi bulunur. Onun Hayber kalesi kahramanlıkları, bir tutuşta kale kapısını koparması, orada yarattığı olağanüstü direnç ve örnek yiğitlik İyilik yolunda savaş için güzel bir örnektir. Kaldı ki Hz. Ali sadece orada değil, diğer yerlerde de en önde savaşmış ve zaman zaman yaralanmıştır. Sadece Uhud savaşında 16 yerinden yaralanmış fakat gerek Hendek ve gerekse diğer savaşlarda görüldiği gibi en önde savaşmaktan geri durmamıştır.
Hayber kapısında Merhab adlı bir Yahudi savaşçıyı yenip onlarca insanın zor oynattığı kale kapısını sökünce , orada bulunan bir asker Hz. Ali’ye kimliğini sorunca ulu zat, ‘’Hz. Ali: Ben Ebu Talib oğlu Ali’yim, sizin Tevrat’ta ismim “İlya”dır’’, der. Yahudi asker derhal orada secdeye kapanıp iman eder
Kuran-ı Kerim de Hayber’i fetih olayı şöyle anlatlıır : “Onlar, husunlarının (Kalelerinin) kendilerini Allah’tan koruyacağını zannetmişlerdi. Halbuki Allah, onlara hesaba katmadıkları yerden gelince kalplerine korku saldı. Kendi evlerini kendi elleriyle yıkmaya başladılar, müminlerde aynı tahribatı yaptılar. İbret alın ey basiret sahipleri. (Haşr – 2-3)
Şair Kumru“…Hayber Kalesi’ni yıkmak senin için zor bir iş değil, senin saçının her bir teli isterse bin tane Hayber kalesi yıkar ya Ali. Eğer Cebrail kanadını yeryüzüne açmasa idi, Merciyik savaşında senin kılıcın ile dünya bölünüp parçalanacaktı. Senin kılıcından çıkan kıvılcım eğer şimşek olsaydı, İslam düşmanlarını yakıp kavurur, evlerini harap ederdi…” diyerek Hz. Ali’nin yiğitliğini övmüştür:
Hz. Ali tüm yaşamı boyunca bildiklerini halk ile paylaşan, halka hizmet etmeyi ibadet olarak gören ve hizmeti paylaştıran bir zattır. Onun için Hz. Muhammed bir Hadislerinde ‘’ Ali benim bilgimin kapısıdır. Tebliğe memur olarak gönderdiğim şeyleri benden sonra ümmetime bildiren, açıklayan kişidir. O’nu dinleyin. O’na baş kaldırmak nifaktır.’’ Bu konuda en çok önem verdiği şey bilimdir. İnsana hizmetin en doğru yolunun Alimlerin düzeyli bilgilerini halka sunma ve onlara kullandrmaya yöneliktir.
Hz. Ali haksızlıklara karşı son derece hassastır. Onun ‘’ Adalet için en büyük talihsizlik, devleti idare edenin zalimliğidir.’’ Tüm yaşamı boyunca adaletten sapmamış ve yaşamı ile de buna örnek olmuş bir büyük Veliullahtır. Bu konuda o kadar net konuşmuştur ki ‘’Adalet ve eşitliği gözetme, siyasetlerin en iyisidir.’’ Diyecek kadar adaleti gözetir ve haksızlıklardan kaçınır. Adaletli davranmayı yayınladıkları genelgelerde de sürekli vurgulayan Hz. Ali, yöneticilere yönelik ‘’Adalet, halkın dirliği ve düzeni, idarecilerin ise süsü ve güzelliğidir.’’ Sözleri ile adaletli davranmayı sürekli teşvik etmiştir.
Hz. Ali son derece sabırlıydı, bu sabrı herkesde görülemeyecek kadar fazlaydı. Bu konuda‘’Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır.’’ Sözleri bunu çok iyi yansıtır. Keza ‘’..Sabrediniz, çünkü sabır îmana nispetle cesetteki baş gibidir. Başı olmayan bedenden hayır, sabır olmadıkça da îmandan hayır gelmez’’ sözlerinden de anlaşılacağı gibi sabrı imanın bir boyutu olarak yansıtır.
Hz. Muhammed’in Hakka yürümesinden sonra babası Hz. Peygamber tarafından eşi Hz. Fatıma’ya verilen Fedek hurmalığının, Halife Ömer tarafından zorla alınması, Babası Hz. Muhammed’in Hakka yürümesi vesile ile zaten acılı olan eşi Hz. Fatıma’nın dövülerek kaburga kemiklerinin kırılması ve benzeri son derece büyük haksızlıklara dahi sabır göstererek katlanır.
Aslında haksızlıklara karşı son derece hassas olan Allahın Aslanı ünvanlı, gücü ve kuvveti destanlara sığmayan Hz. Ali’nin şahsına ve ailesine yapılan bu zulümler karşısında sessiz kalmasının nedenlerinden bir tanesi de sabrını göstermeye yöneliktir.
Bir Hadisinde ‘’ Benden sonra Islam kanı dökülmesin’’ diyen Hz. Muhamammed’in sözleri doğrultusunda bu sorunu şahsileştirmeyerek büyük bir tevazu göstermiştir. Onun ‘’ Sabır iki türlüdür. İstemediğin, hoşlanmadığın şeye sabretmek; Sevdiğin, istediğin şeye sabretmek.’’ Sözlerinde sabrı ikiye ayırarak bunu çok güzel açıklamaktadır. ‘’Sabır en güzel huy, ilim de en şerefli süs eşyasıdır’’ sözlerinde Hz. Ali, Sabrı en güzel huy olarak göstermekte ve insanların karşılaştıkları olaylar karşısında sabır göstermelerini önermektedir. Gene ‘’Kendini güçlükler karşısında sabretmeye alıştır, çünkü haksızlık karşısında Hak için sabretmek en iyi ahlâktır’’ sözlerinden de anlaşıldığı gibi Hz. Ali insanlar hem zorluklar karşısında sabırlı olmayı, aynı zamanda da sabrın adaletle karşılık bulmasının doğruluk olduğunu beyan etmektedir.
Hz. Ali Insanlara sabırlı olmalarını telkin ederken, aynı zamanda onların ümitsizliğe düşmemelerini, her olgunun koşullarının kendisine uygun elverişli duruma gelmelerini, bununda azim ve çaba gösterilerek elde edilebileceğini göstermektedir. Onun ’’Azim ve sebat, insanların en büyük yardımcısıdır’’ sözleri bunu açıkça göstermektedir. Yaşanılan şeylerden ders çıkarılmasını, bunun yaşam için önemli olduğunu ‘’Her şeye ibretle bakınız. Ve gördüklerinizden ibret alınız’’ sözleri ile vurgulamaktadır. Yaşamın ibretlerle dolu olduğunu, yeteri kadar ibret alınacak konunun bulunduğunu, ancak insanların genellikle bundan ders çıkarmadıklarını dahiyane bir şekilde izah ederek ‘’İbret alınacak şeyler ne çok, ibret alanlarsa ne az’’ sözleri ile bunu açıklamaktadır. Onun ayrıca ‘’Çok akıllı kimseler, başkalarının hatalarından öğrenirler ve hata yapmazlar, akıllı insanlar hata yapar ve ders çıkararak bir daha yapmazlar. Ahmak insanlar da sürekli hata yapar gene ders çıkarmazlar’’ sözleri yaşamdan ders çıkarma konusunda ne kadar derin bir sınıflandırmaya sahip olduğunu ortaya koyar.
Hz. Ali imkânların sosyal bir biçimde paylaşılmasından yanadır. Bu yüzden elindeki tüm imkânların / nimetlerin adil dağılımını savunur, söyler ve uygular. ‘’Akıllı olan kemal, cahil olan mal ister’’ sözünde görüldüğü gibi dünya malını fazla tasarruf etmenin erdem olmadığını vurgular ve Kemaletin maldan daha hayırlı olduğunu telkin eder. Bu şu anlama da gelebilir. Dünya malına fazla yatırım yapmaktan ise sosyal ilişkilere ve bilime, adalete yatırım yapılması anlamındadır. Yoksul ile dayanışmayı savunurken de, onun onurunu son derece gözetir. ‘’Yoksula yardımı dilenmeden yap. Sen onu el açmak zorunda bırakırsan, verdiğin sadaka ile, onun sadakadan daha değerli olan haysiyetini satmaktan kurtarırsın’’ sözlerinde ki büyük erdem de gösteriyor ki, yoksula yardım edilirken başa kakılmamasını ve karşılıksız biçimde yoksul onuru gözetilerek yapılmalıdır.
Hz. Ali insanların dünya malı için çok fazla tasarrufta bulunmasına hoş bakmaz. Kimsenin yerin altına fazla bir şey götüremiyeceğinden hareketle ‘’Ey Âdemoğlu, ihtiyacından fazla kazandığın şeyi, başkası için biriktirmedesin’’ diyerek buna özellikle dikkat çeker. Cömertliğin, paylaşmacılığın çok büyük erdem olduğuna dikkat çekmek için ‘’Kendini cömertliğe alıştır ve her ahlakın en iyisini seç; çünkü iyilik alışkanlık haline gelir.’’ Veya ‘’ Dünyada yoksulu doyurmak kadar büyük iyilik yoktur. Bunu yapanlar, âhirette mutlaka mükafatını bulur’’ sözleri ile insanları elindeki nimetleri, olanakları başkaları ile yaplaşmayı önerir. Tabii eldeki olanak veya nimetleri sadece dünya malı ile de sınıflandırmez. Onun gözünde bilgi de bir servettir ve bunu defalarca belirtmiştir. Onun için bilginin de paylaşılmasından yanadır ve bunu ‘’Bildiği halde susmak, bilmediği halde konuşmak kadar çirkindir’’ sözleri ile açıklamıştır. Ayrıca nimetlerin ve olanakların paylaşılması konusunda da dikkatli olmakta ve son derece temkinli önerilerde bulunmaktadır. ‘’ Bilgiyi ehli olmayana veren, o bilgiye zulmetmiştir’’ sözleri buna çok önemli örnektir.
Hz. Ali son derece büyük bir alim, saygın ve dinlenilir kişi olmasına ve bir ara Halife olmasına rağmen son derece mütevazidir. Alçakgönüllüdür. Tevazu sahibidir. Özünü fakir gören Şahı Merdan’dır. Bu tevazuluğunda ‘’ Akıllı insanlar az konuşur. Çok söyleyenler, yalnız ahmaktırlar’’ diyerek alimlerin dahi çok fazla konuşmamalarını, az ve öz, ayrıca ferine göre konuşmalarını önerir. Alçakgönüllüğün bir erdem olduğuna dair söylediği ‘’ Alçak gönüllülük, ilimin meyvesidir’’ sözleri alimlerin dahi bu konuda tevazu göstermelerini talep etmeye yöneliktir. Onun ‘’ Alçak gönüllülük, en büyük şereftir’’ sözleri ile kişinin özünü fakir görmesine yönelik ciddi bir göstergedir.
Hz. Ali’nin ’’ Bilmediğin şey hakkında konuşmayı ve üzerine düşmediği halde söz söylemeyi terk et’’ sözleri insanları alçakgönüllüğe ve tavazuya davet eden beyanlarıdır.
Şahı Merdan Ali’nin özünü fakir görme konusunda son derece belirgindir. ‘’ Bin kapıdan, yüz bin kaleden içeri girebilirsin de küçücük bir gönülden içeri giremezsin’’ sözlerinden anlaşılacağı gibi gönül yapmanın, özünü fakir görmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu vurgular. Ayrıca bunu sağlarken adaletten vaz geçilmemesini de özellikle vurgular. Onun ‘’ Bin defa mazlum olsan da bir defa zalim olma’’ sözleri bunu bir ön koşul olarak gösterir.
Hz. Ali için söylenen Şahı Merdan, mertlerin, doğruların Şahı anlamına gelir. O Tarikat kapısında Mürşüt olan Hz. Muhammed’den sonra ki en önemli kapının eridir. Orada ki yeri ve makamı Pir’lik makamıdır. O Pir’lerin Piri, Şah’ların Şahı’dır.
Hz. Ali, Peygamber Hz. Muhammed’in bir çok Hadisinde ve Gadirhum da yerine vekil tayin ettiği Halife’dir. Tarikatta ona erkânı ve ilkelerini gözeten de denir. O Ulu zat Hz. Muhammed ile defalarca Cem’e girmiş Can ile Canan, bütünleşen olmuştur.
Hakikat Kapısında Varlığın Nuru Hz. Ali
Hakikat kapısının makamları
1. Alçakgönüllü olmak,
2. Kimsenin ayıbını görmemek,
3. Yapabileceğin hiçbir iyiliği esirgememek,
4. Allah’ın her yarattığını sevmek,
5. Tüm insanları bir görmek,
6. Birliğe yönelmek ve yöneltmek,
7. Gerceği gizlememek,
8. Manayı bilmek,
9. Tanrısal sırrı öğrenmek ve
10.Tanrısal varlığa ulaşmak.
Peygamber Efendimiz, Hz. Ali’ye bir Hadisinde iltifatta bulunarak "Ebû Türâb" demiştir. Ebu Türap toprağın babası anlamına gelir. Bu onun mütevaziliği yanında evrenin – Her şey doğadan gelir, doğaya gider- felsefesinden kaynaklanır. İnsanoğlu doğar, büyür, yaşar, ölür ve toprak olur. Toprak olunca toprakla birleşir ve bütünleşir. Ona karışır.
Hz. Ali, İslamiyette, Hz. Peygamberden sonra en büyük temsilcisidir. Onun bu Ulu zat hakkında buyurduğu ‘’Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır, şehri dileyen kapıya gelsin, Ben hikmetin şehriyim, Ali kapısıdır hikmetin dileyen kapıya gelsin” deyimi bunu doğrulamaktadır.
Diğer bir Hadislerinde de: “ Ali bedendir ben ondanım, ben kimin mevlası veliyf-i emri isem, Ali insanların hayırlısıdır. Kim bu kabul etmezse, gerçektende kafir olmuştur…” buyurmuşlardır.
Hz. Muhammed, Kur’an-ı Kerim ve Hz. Ali ilişkisini şöyle anlatıyorlar. “ Ali, Kur’an iledir ve Kur’an Ali ile; ikisi havuz kenarında benimle buluşuncaya kadar ayrılmazlar.”
Buhari’den aktarılan bir Hadise göre ise şöyle buyurmuşlardır. ‘’Ya Ali, bana, Harun’un Musa’ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur’’
Asbağ bin Nebate’den aktarıldığına göre ‘’
‘’Kuranın çeyreği Ehl-i Beyt’i kapsamaktadır. Hz. Ali de Ehl-i Beyt’ in reisi konumundadır. Yalnız Hz. Ali için özel olarak inen ayetler üç yüzün üstündedir’’
Hz. Muhammed’den Hz. Ali üzerine bir kaç Hadis :
• ‘’Ey Ali, Allah bana buyurdu ki: Ben Ali’yi peygamberlerle gizli olarak, seninle de olarak beraber gönderdim’’
• ‘’Hikmet, on parçaya bölündü, dokuzu Ali’ye verildi, kalanı da diğer insanlara pay edildi’’
• ‘’Ben hikmet eviyim; Ali de o evin kapısıdır’’
• ‘’İnsanlar, Ali bin Ebi Talib’in ne zamandan beri “Emir’ül Müminin” olarak adlandırıldığını bilselerdi, onun faziletlerini inkar etmezlerdi: Adem, ruh ve ceset arasındayken. Allah o zaman hazır bulunanlara şöyle buyurmuştu : “Rabbin Adem oğullarından onların bellerinden zürriyetlerini çıkardı, onları kendilerine şahit tuttu ve Rabbiniz değil miyim? dedi, onlar da (Ruh âlemi) : Evet şahidiz (Kalü belâ) dediler” (Araf Süresi 172. Ayet). Allah da onlara şöyle buyurdu : Ben Rabbinizim, Muhammed Peygamberiniz, Ali de Emir’inizdir’’
• ‘’Ya Ali, doğumuna şahit olmasaydım, hikmetinin sırrına ben de akıl erdiremezdim’’
Selmân-i Fârisî’den rivayet edilen bir Hadis’e göre Hz. Muhammed şöyle buyurmuşlardır. ‘’Sırrımın sahibi Ali bin Ebî Tâlib’dir."
İslam dininin Peygamberi Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’nin özellikleri ve kudsi güzelliklerini beyan eden ve saymakla bitmeyecek kadar çok olan tanımlamalar onun Nur’u hakkında bir fikir verebilir.
Elbette Hz. Ali hakkında inen Ayetler, Hz. Muhammed tarafından aktarılan Hadisler, binlerce ve onbinlerce Ulu Evliyanın anlatımı veya aktarımı onu anlamaya yetmez. Kişi burada dünya gözü ile değil, onu Alevilikte sürekli anlatılan batın gözü açık olduğu ve buna vakıf olduğu kudret ölçüsünde hikmetini anlayabilir. Onu anlamanın, ona kısmen de olsa hikmetine nail olmanın esas yolu, onu görebilecek gözlere ve gönüllere sahip olmakla mümkündür.
Bizim burada yaptığımız tanımlama sadece göremediğimiz ama kısmen hissetmeye çabaladığımız, bir bakıma adeta karanlıkta el yordamı ile bir şeyleri analize etmeye benzer.
Hz. Ali’nin şu sözleri belki analizimize kısmi bir olanak sunabilir.
• Bizim emrimiz güçtür, güçleştirilmiştir, çetindir çetinleştirilmiştir, gizlidir, perde altına alınmıştır, ona Allah’a yakın bir melek, veyahut gönderilmiş bir peygamber veyahut Allahın kalbini imanla sınadığı bir müminden başkası tahammül edemez.
• Yâ Rabbî! Ben sana cennet için değil, cehennem korkusu için de ibâdet etmiyorum. Belki seni tapınmağa lâyık olarak tanıdığım için ibâdetimi yapıyorum.
• Yâ Rabbî! Ben sana cennet için değil, cehennem korkusu için de ibâdet etmiyorum. Belki seni tapınmağa lâyık olarak tanıdığım için ibâdetimi yapıyorum.
• Allahu Teala hiçbir peygamber göndermemiş ki ben onun borcunu ve vad ettiğini yerine getirmiş olmayayım.
• Allah’a ant olsun ki, Hayber kapısını cismani kuvvetle değil, Rabbani kuvvetle söktüm.
• Sorun bana beni kaybetmeden! Ölümlerin, belaların ve neseplerin ilmini bilen kimseye sormak istemez misiniz.
• Ey insanlar, sorun bana beni kaybetmeden; hiç şüphesiz ben göğün yolları hakkında, yerin yollarından daha çok bilgi sahibiyim.
• Sorun bana, beni kaybetmeden. Hiç şüphesiz ben Arş’ın altında sorulduğum her şeyden haber verebilirim"
• Sorun bana, beni kaybetmeden. Taneyi yaran ve insanı yaratan (Allah’a) andolsun ki ben Tevrat’ı, Tevrat ehlinden, İncil’i, İncil ehlinden ve Kur’ân’ı, Kur’ân ehlinden daha iyi bilirim"
O Ulu zat bir başka sözünde şöyle buyurmaktadır. ‘’Resulullah, dilini benim ağzıma koydu; bununla kalbimde bin ilim kapısı açıldı ki her birisinden de bin kapı açılmaktadır’’
Elbette o yüce Nur, ‘’Resulullah, dilini benim ağzıma koydu..’’ derken bildiğimiz dili değil, Ondan aldığı ilham ve hikmeti kast etmektedir. Ariflik, söyleneni, yüklendiği anlam itibarı ile anlamaktan geçer.
Gene Hz. Ali, Hutbetül Beyan’da şöyle buyurmuşlardır.
“Ben sırların sırrıyım…ben harflerin sırrıyım…”
Bu konuda aşağıda belirttiğimiz alıntı dikkatle okunmalıdır.
(el-Kunduzi “Yenabi ül Mevedde” Hutbetül Beyan’dan s.404-405) – ’’Harflerin sırrından maksat Kuranı Kerimde bazı süre başlarında bulunan mukatta (kesik) harfleridir. Bu Harfler Allah ile Peygamberi arasında bir şifredir. Hz. Ali bu sırların ne olduğunu bildirmişlerdir. Bunlar: “Elif, Lâm, Mim, Râ, Kêf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd, Tâ, Sin, Hî, Kâf, Nûn” Bu harflerin sayısı 14’tür. Hiç bir harf eksilmeden bu harfler bir araya geldiği zaman, şöyle bir cümle oluşturmaktadır: “ALİ SIRAT HAK, NEMSİKÜHÜ” VE “SIRAT ALİ HAK, NEMSİKÜHÜ”
Türkçe Anlamı şöyledir : “ALİ HAK YOLUDUR, ONU TUTUYORUZ” ve “ALİ’NİN YOLU HAKTIR, ONU TUTUYORUZ
Gene şu alıntı dikkatle okunursa gerek Kuran ve gerekse Hz. Ali’nin hikmeti konusunda bir fikir verebilir. ‘’Bil ki tüm Semavi kitapların esrarı Kur’an’da toplanmıştır, Kur’an’ın tüm esrarı Fatiha’dadır, Fatiha’nın tüm esrarı Besmelededir, Besmelenin tüm esrarı ‘B’ harfindedir, ‘B’ harfinin tüm esrarı da onun altındaki noktadadır." Emir’ül Müminin Hz. Ali şöyle buyurdu: "’B’ harfinin altındaki nokta benim." Kaynak : (El-Kunduzi el-Hanefi "Yenabi’ül Mevedde" s.69 / Kemaleddin el-Halebi eş-Şafii’nin "ed-Darr’ül Manzum")
Abdurrahman bin Kesir’den aktarıldığına göre, İmam Cafer-i Sadık ’a : “Onlar birbirlerine neyi soruyorlar, o büyük haberi mi, onda ihtilafa düşmüşlerdir.” (Nebe Süresi 1, 2 ve 3. Ayetler) ve “Velayet hak olan Allah içindir.” (Kehf Süresi 44. Ayet) hakkında sorulmuş. Buyurmuşlar ki: Emir’ül Müminin Hz. Ali’nin velayetidir. .”
Bütün bunlar yan yana getirildiğinde Hz. Ali hakkında Uluların, Evliyaların, Alimlerin neden döne dolaşa ‘’Hikmetinin manasına varamadık Ya Ali’’ diye yakarıp niyaz ettikleri bizlere bir fikir verebilir.
Hz. Muhammed gene bir Hadisi Şeriflerinde onun için şöyle buyururlar.
‘’Ali’nin on sekiz özelliği var ki, bunların hiç biri bu ümmetten hiç kimsede yoktur’’
Bu Hadisin içeriğine ulaşmaya çalıştığımızda aşağıda saydığımız özelliklerin başka birisinde olmadığını görürüz.
1. Hz. Ali Kâbe’de doğan ilk ve tek insandır.
2. Hz. Muhammed’in Musahibidir. “…Yeminlerinizin “akid ile) bağladığı kimselere de kendi p ayla rını verin…” (Nisa Suresi 33), ‘’Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. Bir de akraba (musahip) olanlar, Allah’ın kitabına göre, birbirlerine daha yakındırlar. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir. (Enfal 75), Peygamber efendimiz, Muhacirlerle Ensarı birbirleriyle kardeş yapmıştı. Hz. Ali ‘’Ya Resulallah, Eshâb-ı kirâmı birbirleriyle kardeş yaptın. Beni kimseyle kardeş yapmadın’’ dedi. Resulullah buyurdular: ‘’Ya Ali, sen benim dünya ve ahırette kardeşimsin.’’ (Tirmizi)
3. İlim Şehrinin kapısıdır. (Ben ilim şehriyim ve Ali onun kapısıdır. Allah-u Teâlâ şöyle buyurmuştur: ‘Evlere kapılarından girin. O halde, kim ilim istiyorsa, ona kapısından girsin. Hz. Muhammed)
4. Zülfikâr’ın sahibidir. (Ali’den üstün yiğit (feta),, Zülfikârdan üstün kılıç yoktur. Hz. Muhammed) Peygamber bunu Uhud savaşında ordunun sancağını verdiği Hz. Ali için söylemiştir.
5. Allah’ın Arslanıdır. (Ali dinin direğidir. Hz. Muhammed), (Eğer Ali’nin Zülfekâr’ının darbesi olmasaydı, İslâm ayakta kalamazdı. Hz. Muhammed)
6. Fatıma’tüz Zehra’nın eşidir. (Ya Ali, Resulüllah’tan işittim. Kızı Fatıma’yı sana verdiği gün, "Kadınların en iyisini, erkeklerin en iyisine verdim" buyurdu. İlk Halife Ebu Bekir)
7. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in dedesidir.( De ki: Sizden, yakın akrabalarımı sevip saymanızdan başka hiçbir karşılık ve mükafaat beklemiyorum" (Şûrâ, 23), Ey Ehl-i Beyt, Allah sizden her nevi pislik, kötülük ve olumsuzluktan arındırıp, tertemiz kılmak ister (Ahzâb 33)., Resulüllah buyurdu ki: "… köşesindeki de temizlerin üstünü Hasan ve Hüseyin’dir." İlk Halife Ebu Bekir)
8. Hz. Peygamberin sırrıdır. (Benim sırrımın sahibi Ebu Talip oğlu Ali’dir. Hz. Muhammed),(Ben hikmet eviyim; Ali ise kapısıdır. Hz. Muhammed), (Yâ Ali, kâlellâhu li, be’astü Aliyyen me’al enbiyâi batinen ve me’ak zâhiren”. Türkçe Meali: “Ey Ali, Allah bana buyurdu ki: Ben Ali’yi peygamberlerle gizli olarak, seninle de açık olarak beraber gönderdim Hz. Muhammed).
9. İslam dinini ilk kabul edendir. ("Benimle ilk selat kılan Ali’dir. Hz. Muhammed) , ‘’Allah Elçisi Muhammed, bir Pazartesi günü Peygamber olduğunu açıkladı. Aynı günün ertesi Salı günü ben İslam Dini’ne girdim, onun Peygamberliğine inandım. Hz. Ali)
10. Hayber Kalesi fatihidir. (Yarın sancağı öyle bir kimseye veririm ki, Allahü Teala onu sever. Ben de, onu çok severim . Hz. Muhammed) Peygamber bu sözü Hayber Kalesinin fethi öncesi söylemiş ve ertesi günü sancağı Hz. Ali’ye devretmiştir. Ve Hz. Ali Hayber kalesini feth etmiştir.
11. Kuran ile beraberdir. ( Ali her hususta KuraniIle Beraberdir. O Kuran dışı bir söz söylemez. Ve bir iş işlemez. Kuran da Ali’den asla ayrılmaz. Hz. Muhammed), Ya Ali. Kur’an da sözü edilen kişiler, mümin kişiler sen ve seni sevenlerdir. Hz. Muhammed)
12. Dünya’da Cennetle müjdelenen ilk kişidir. ( Kıyamet günü Ali cennet hayvanlarından birine binmiş olarak gelir. Cenab-ı Hak buyurur ki ‘Ya Muhammed Senin baban İbrahim Halil, ne güzel babadır. Senin kardeşin Ali Bin Ebi Talib ne güzel kardeştir. Hz. Muhammed)
13. Hz. Muhammed’in yatağına yatandır. (İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah’ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.(Bakara 207), (İman edip de hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (hicret eden eshâbı) barındırıp yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin dostlarıdır. (Enfal 72). Hz.Muhammed Medine’ye hicret edeceği gece, Hz..Ali’ye “Bu gece Rabbimin emriyle Mekke’den göç edeceğim ve Sevr mağarasında gizleneceğim; sende benim yatağıma yatacaksın, ne dersin?” buyurmuşlardır. Hz.Ali, onun evinde gezinerek ve yatağına girerek Peygamber’in yokluğunu hissettirmemiş ve Mekke’lileri oyalamıştır. Ve zaman kazanan Hz. Muhammed, Mekke, Ustan, Emec, Kudayd, Harre, Ebva, Erc, Kuba güzergahını kullanarak Medine’ye Hicret eylemiş, daha sonraları da Hz. Ali, Medine’ye göç etmişlerdir.
14. Hz. Muhammed’in omuzuna çıkan tek kişidir. 1 Ocak 630 günü Mekke, Medine’li müslümanlar tarafından feth edili. 11 Ocak 630 tarihinde Kabe’nin etrafında bulunan 360 civarında ki putlar oradan kaldırılır. Buvane, Uzza, Lât gibi en önemli Putlar ise Hz. Muhammed’in isteği ile kırılır. Yüksekteki putların kırılması için Hz.Muhammed, “Yâ Ali! Omuzlarıma bas çık, şunları indir, kır” diye buyururlar. Hz. Ali, “Senin mübarek omzuna çıkamam, sen benim omuzuma çık.” derer. Hz. Muhammed ısrar ettiler ve Hz. Ali, Hz.Peygamberin omuzlarına çıkarak, putları kırarlar.
15. Miraç’ta Hz. Muhammed ile konuşandır ve 40’lar meclisinde girendir. ( Ey Ademoğulları! Her ibadet evine gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve (getirilen lokmaları) yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.(Araf 31)
16. Peygamberin Vasisi ve Velisi’dir. (Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır. Gadirhum’da Hz. Muhammed), Benden sonra imam olarak halka doğru yolu göstermek üzere seni seçtim. Senden razı oldum.“Allah’ım O’nu seveni sev, O’ na düşman olana düşman ol. Hz. Muhammed),
17. Bütüm ilimlerin sahibi, bilenidir. (İlmin onda dokuzu Ali’ye verildi. Yemin ederim ki, onda birine de ortak oldu. Hz. Muhammed),
18. Emir’ül Mümin’indir. ("Eğer halk Hz. Ali’ye Emir’ül Mümin’in ismini ne zaman bilselerdi faziletini inkar etmezlerdi. Adem Can ile Ten arasında iken Cenab-ı Hakk buyurdu:Ben sizin Rabbiniz’im. Muhammed Nebiniz, Ali de Emirinizdir." -Rah-i Necat) Ben kimin efendisi isem, Ali de onun efendisidir. Allah’ım, Ali’ye dost olana dost ol, ona düşman olana da düşman ol.
19. En iyi hüküm verendir. (En iyi hüküm vereniniz Ali’dir. Hz. Muhammed)
20. Hiçbir peygamber yoktur ki, onunla Ali gizli olarak gönderilmiş olmasın, benimle ise açık olarak gönderilmiştir. Arapça Meali : “Me min nebi illâ ve büisa meahü Ali bâtinen ve mai zâhiren”
21. Hz. Muhammed’in Sancaktarıdır. (Ya Ali, sen benim dünyada ve ahirette sancaktarımsın. Hz. Muhammed)
22. Ümmetin en bilgilisi ve en iyi hüküm verenidir. (Ali bin Ebî Tâlib, benden sonra ümmetimin en bilgilisi ve ihtilaf ettikleri konularda en iyi hüküm verenidir. Hz. Muhammed)
23. Adının anılması ibadet olandır. Ali’yi anmak ibadettir. Hz. Muhammed)
24. Kendi Tabutunu çekendir.. Hz. Ali şehit olarak Hakka yürümeden önce Ali oğullarına yaptığı vasiyeti üzerine cenazesi ile başkasının ilgileneceğini ve cenazesinin evden almak üzere gelen kişiye verilmesini ister. Hz. Ali’nin cenazesini devenin üzerine yükleyip, oradan uzaklaşan yüzü örtülü yabancıyı Hz. Ali’nin oğulları gizlice takip ederler. Bir ara yüzündeki örtünün açılmasıyla, cenazeyi alıp götürenin de Hz. Ali olduğunu görürler. Bu keramet birçok Alevi-Bektaşi deyişine de kaynaklık etmektedir. Şah Hatai, bir deyişinde ‘’Ali’dir cesetin kendisi yuyan, Yuyup kefeniyle tabuta koyan, Ali’dir devesin kendisi yeden, Hak ile Hak olan Arslan Ali’dir ‘’ derler.
25. Darda kalan Peygamberin kavuşanıdır. Hz Ali gözlerinin rahatsız olduğu için Uhud Savaşına katılamamıştır. Özellikle okçulardan oluşan Müslüman askerlerin bir kısmı, Peygamberin emrine itaat etmeyip savaşı kazandıkları varsayımı ıle ganimet peşine düşünce Mekke’liler toparlanır ve karşı saldırıya geçerler. Zor dumda kalan müslümanlar büyük kayıp verirler. Hz. Muhammed’in amcası Hz. Hamza şehid edilir. Savaşta Hz. Muhammed’in dişleri kırılır ve bir çukura yuvarlanır. Hz. Peygamber o sırada “Yetiş Ya Ali” diye Hz. Ali’yi çağırır. Ve o ulu zat anında oraya yetişir. Hz. Muhammed’in kanayan dişinden kanlar akmaktadır. Hz. Ali o kanı alıp başına sürer. İlk Kızılbaş kavramı orada ortaya çıkar ve Hayber savaşında başlara kırmızı sancakların bağlanması ile İslamiyete yerleşir. Hz. Ali Uhud savaşında bir aslan gibi kükrer ve ortalığı dağıtır. O Ulu zat bu savaşta tam 18 yerinden yaralanır. Hz. Muhammed onun için şöyle buyurur. ‘’Ali Allahın Aslanıdır’’.
26. Hz. Muhammed’in cenaze namazını kılan İmamdır. Hz. Muhammed bir hadislerinde “Ben dünyayı değiştirdiğimde burada bulunup da benim cenazeme katılmayanlara benim şefaatim yoktur.” Buyururlar. Hz. Peygamber Hakka yürüyünce toplam 17 kişiden oluşan, başta Hz. Ali, Selmani Farisi, Peygamberin amcası Abbas ve diğer Ehli Beyt mensupları Peygamberin defin işleri ile uğraşırken, Hz. Muhammed’in Gadirhum’da yaptığı vasiyet doğrultusunda Hz. Ali’ye gelip biat etmek isterler. Hz. Ali onlara ‘’ Ben Resulullah’ın cenazesi ile meşgulüm’’ diyerek ilgi göstermez. Hattap oğlu Ömer baskı ile halkı Ebu Bekir’e biat etmeye zorlar ve 3 gün süreyle Haifelik seçimi ile ilgilenirler. 3 gün sonra Peygamberin ‘’ Ben dünyayı değiştirdiğimde burada bulunup da benim cenazeme katılmayanlara benim şefaatim yoktur’’ sözünü düşünerek Peygamber’i kabirden tekrar çıkarıp tören yapma girişiminde bulunmalar isterler. Hz. Ali bu işe çok sinirlenir. Kabrin başına geçerek şiddetle karşı çıkar ve bu istem gerçekleşmez. İslam dini içinde Ehli Beyte ilk haksızlık bu olayla başlar ve giderek yeni çelişkiler eklenerek, Ehli Beyte ve onu sevenlere yeni haksızlıklar ve zulüm yapılarak bu günlere kadar devam eder.
Hakikat Kapısında Varlığın Nuru olan Hz. Ali hakkında, Hz. Muhammed’in bahsettiği ‘’Ali’nin 18 özelliği vardır, bunlar başkalarında bulunmaz’’ özellikleri tam olarak nelerdir bilemiyoruz. O sırra vakıf olabilmek için onu gören gözlerin yardımına ihtiyaç var.
Bu konuda Evliyaların, Uluların, Erenlerin Hz. Ali hakkında söyledikleri ‘’Sırrına vakıf olamadık ya Ali’’ sözleri hatırlatılırsa ne demek istediğimiz biraz daha iyi anlaşılır.
O Ulu zatı bir de 7 Ulu Ozan gözü ile irdeleyelim.
PİR SULTAN ABDAL’IN GÖZÜ İLE
Binbir adı vardır birisi Hızır,
Her nerde çağırsam orada hazır.
Ali’m Padişahtır Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi?
SEYYİT NESİMİ’NİN GÖZÜ İLE
Ey benim Şahım, sığınağım,
Fazlı Rahmanım Ali,
Selam ey Şah-ı Merdan Ali
Selam ey Fazl-ı Yezdan Ali !
ŞAH İSMAİL’İN ( ŞAH HATAYİ ) GÖZÜ İLE
Daima fikrimde zikrim ya Muhammed ya Ali.
Gönlümün evinde şükrüm ya Muhammed ya Ali.
Kendi özün tanıyamaz seni yakın bilmeyen.
Alemi ayinesisin ya Muahmmed ya Ali.
FUZULİ’NİN GÖZÜ İLE
Düştü Hüseyin Sahra-i Kerbelaya,
Cibril koş haber ver Sultanı Enbiyaya.
YEMİNİ’NİN GÖZÜ İLE
Dediler ki keramet kanı Hayder
Dayanmaz derdimin dermanı Hayder
Kamu mümin’lerin kalbinde mihrin
Olubdur dini hem imanı Hayder.
VİRANİ’NİN GÖZÜ İLE
Ali İncil, Ali Tevrat,
Ali Zebur, Ali Kur’an,
Ali Fazl’ur – Rahman,
Ali’dir sümme vech’ul-lah.”
KUL HİMMET’İN GÖZÜ İLE
Hiç kesmezem eteğinden elimi,
Hak katında kabul ettim ölümü
Doğru sürün evliyanın yolun,
Ol mümin kulların görsem Ya Ali.
Anadolu Aleviliği İnanç önderlerinin Hz. Ali’yi nasıl gördüklerine dair bir kaç örnek alalım.
MEVLANA’NIN GÖZÜ İLE
Ey efendi, benimle boşuna kavga etme. Bu böyledir. Hakikat budur ki, hepimiz bir zerreyiz, güneş odur. Biz hepimiz damlayız, deniz O’dur."
YUNUS EMRE’NİN GÖZÜ İLE
Kırkların birisine çalmışidim nişteri
Kırkından kan akıdıp ibret gösteren menem
Muhammed’i yarattı mahlûka şefkatinden
Hem Ali’yi yarattı müminlere fazlıdan.
BEKTAŞİ BABA VE BABADEDELERDEN BİR GÜLBENK DUASI
Allah Allah illallah
Baş uryan, sine püryan, kılıç alkan
Bu meydanda nice başlar kesilir
Olmaz hiç duyan.
Eyvallah, eyvallah
Kahrımız, kılıcımız, düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbeng-i Muhammedî, nur-ı Nebî
Kerem-i Ali
Pirimiz, sultanımız Hacı Bektaş-ı Veli
Demine devranına hû diyelim hû…
ABDAL MUSA’NIN GÖZÜNDEN, KAYGUSUZ ABDAL’IN DİLİNDEN
Ali geldi adım bahane
Güvercin donunda kondum cihana
Abdal Musa oldum geldim zemana
Arif anlar bizi nice sırdanuz.
SERÇEŞME HACE BEKTAŞ VELİ’NİN SOY SECERESİ,
İmam Ali
İmam Hüseyin
İmam Zeynelâbidîn
İmam Ca’fer Sadık
İmam Mûsa Kâzım
Es-Seyyid İbrahim El-Mükerrem El-Mücab
Es-Seyyid Hasan El-Mücab
Es-Seyyid Muhammed
Es-Seyyid Mehdî
Es-Seyyid İbrahim
Es-Seyyid Hasan
Es-Seyyid İbrahim
Es-Seyyid Muhammed
Es-Seyyid İshak
Es-Seyyid Mûsa
Es-Seyyid İbrahim Es-Sânî
Es-Seyyid Hacı Bektaş Veli
BAŞKÖYLÜ HASAN EFENDİNİN GÖZÜ İLE
Yerler, gökler yok iken biz var idik,
Varın emriyle sır gömleğini giydik,
Nikâhımız kılındı ervahı ezzele erdik,
Rahmetler deryasında gayrı yok dediler.
Dünyayı bizler yaptık, yoğurduk,
Muhammed Ali ervahların doğurduk,
İki Cihana tellâl edip duyurduk,
Haktan gayri ikrarınız yok dediler.
Hz. Ali Varlık ile bütünleşmiş, varlığın ve ikrarın kendisi olmuştur. İmam Cafer Buyruğunda Hz. Ademin başını kaldırıp yukarı baktığında (Türkçesi) ‘’Allah birdir, Muhammed onun elçisidir’’ yazısını gördüğünü yazılıdır. O yazı bir nurdur. O ikrardır. O varlıktır.
Tüm Nebilerin, Velilerin, Uluların, Kerem sahiplerinin, Alimlerin kabul ettiği, inandığı ve eyvallah dediği nur Hak Muhammed Ali nurudur. Hz. Ali evvelden ahire kadar her varlığın nurudur. Dünyayı, ve tüm doğayı var eden bu nurdur. Allah kendi nurundan Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi yaratmıştır. Hz. Ali ölümsüzdür. O sadece don değiştirmiş varlığın içine girmiştir. Doğanın var olma ve toprak olma kanunu bunun üzerinedir.
Alevilikte bu nur ‘’Kalü Beli’den (ezelden) bu yana vardır ve devam eder’’ denilir. Allah, Kentü Kenz (yaradılış) döneminde kendi güzelliğini görmek istedi ve kendi nurundan bu nuru yarattı. ‘’Sü dur’’ teorisi olarak da adlandırılan bu olayda, O nur Allahın bir parçasıdır. Hz. Ali o Nur’dur.