Alevi Bektasi Müzik Kültürü Sempozyumu

Hacı Bektaş Veli
Anadolu Kültür  Vakfı
Genel Merkezi

ALEVİ-BEKTAŞI MÜZİK KÜLTÜRÜ 
SEMPOZYUMU

14-15 Mayıs 2005, Ankara

“21. YÜZ YIL TÜM DÜNYADA ANADOLU MÜZİĞİNİN YÜZ YILI OLACAKTIR”
Nevzat ÜÇYILDIZ
Prodüktör ve Rejisör

İLETİŞİM :  TRT Ankara Televizyonu, TRT Sitesi A  Blok No: 726
OR-AN ANKARA
+90.312.490 4300 / 2659   – +90.312.491 2822 –  +90.533.370 7000
e-mail : [email protected] 

“21.YÜZ YIL ANADOLU  (ALEVİ-BEKTAŞI) MÜZİĞİNİN YÜZ YILI OLACAKTIR.”

Merhabalar sevgili dostlar !
Duyulduğunda kulağa çok hoş gelecek ; çok hoş geldiği kadar da inanması güç bir tez , 21. Yüz yılın Anadolu , başka bir deyişle alevi- bektaşi müziğinin yüz yılı olacaktır tezi. Bu tezimi bu güne kadar bir çok müzik adamına açtım  ; önce yadırgadılar, sonra bu tezimi güçlendirecek örnekleri ve olayları anlatınca da “ Neden Olmasın” dediler….  Evet  Neden Olmasın !” 
    Öncelikle, Anadolu Müziği, Alevi-Bektaşi Müziği demek midir ? Sorusunu cevaplayarak konumuza girmek istiyorum….
    Anadolu müziğini,  alevi-bektaşi  felsefesinden ayırmak mümkün değildir. 11. Yüzyıldan itibaren Anadolu’da kök salmaya  ve yaygınlaşmaya başlayan bu  felsefe beraberinde Anadolu coğrafyasına kültürünü ; beşeri ilişkisini, ekonomilerini,  kısaca dinsel törenleri dahil her türlü yaşama biçimini de taşidı…
Anadolu coğrafyasında yerleşime başlayan alevi bektaşi kültürü Anadolu’ya geldiğinde  hangi kültür biçimleriyle karşilaştı ?  Anadolu’da Yunan Kent Devletleri  hakimiyetini sürdürüyordu,  bu da son Roma İmparatorluğu dönemini kapsar ki, bu da Köleci Toplumların son dönemi anlamına gelmektedir. Bu dönemde uzmanlaşmış zanaatçılar ve başta  eğitimli müzisyenler de olmak üzere  hepsi köleydi…
Maden , ağaç ve taş işçiliği  konusundaki becerilerin ve matematik bilgisinin giderek artması, yetkin müzik aletlerinin yapılmasına olanak verdi. Çalgilarin bu gelişmesiyle de insan sesi ve insan kulağı, daha keskin perdeler işitecek ve bunları yeniden üretecek şekilde  eğitilebildi.  Bu toplumlarda müziğin hala büyüsel güçlere sahip olduğuna inanılıyor, müzikten ayinlerde yararlanılmayla devam ediliyordu. 
Köleci toplumun,  bu son döneminin müziği, ayinleri bakımından daha biçimsel hale gelmiş olmasına rağmen, aynı zamanda çalgi tekniklerinde de büyük ilerlemelerin sağlanmasına neden olmuştur. Çesitli kabilelerin müzikleri , bizdeki halk ozanları geleneğinin aynısı olan gezginci halk    ozanları aracılığı ile birbirleriyle kaynaşmasına neden olabiliyorlardı.  Aralarında Homeros’ unda olduğu söylenen kabilelerin ve kabile başkanlarının yiğitliklerini anlatan , kabile inançlarıyla  büyüsel inançların  iç içe olduğu  destanlar,  halka müzikli olarak sunuluyordu. Köleler, köylüler ve maden emekçileri arasında, Osiris, Diyanizos ve Orfeus kültleri ve bağımsız ayinleri doğdu.  Bu ayinlerde çiçeklenen dramlar, müzikle dolup taşmakta. Bu ayinlerin özünü müzikler oluşturmaktaydı….
Feodal topluma geçiş sürecinin yaşandığı bu dönemin müziği, duvar resimlerindeki müzisyen grupların gösterildiği, resmedildiği üzere, çogunlukla polifonik, yani çoksesliydi. Bir çok şarkıcı ve çalgici birlikte çalip söylüyordu.
Öte yandan  yine halkın kendi yaşam biçimini simgeleyen kış yarısı, saya gezme, mevsim geçiş müzikleri,  ürün ekme, hasat zamanı müzikleri gibi  daha bir çok müzik türü  gelişmeye  ve yerleşmeye başlamıştı. .. Alevi- Bektaşi  Müziği , Anadolu coğrafyasına taşindığında     bulduğu karşilaştığı  müzik ortamı özetle böyleydi. Selçuklular ve daha sonra Anadolu Beylikleri , hatta, 1300’ lü yılların sonuna doğru Osmanlı  saraylarında da  alevi-bektaşi müziği kullanıldı…
Aleviler ve Bektaşiler, kurumsallaşmaya başlamış müzikleri üzerine, Anadolu’da yaşayan halkların,  var olan müziğinden kendi kültürel dokusuna uygun olanları da  alarak kurumsallaşma yolunda  çok önemli adımlar attılar…
Dinsel törenlerde, düğün, eğlence vb. ‘lerde , kış yarısı, mevsim geçiş törenlerinde , ürün ekme ve hasat  şenliklerinde kullanılan  müzik formları  netleşmeye  ve belirginleşmeye  başladı, kurumsallaşmaktan kastımız budur…
Elbette bu kurumsallaşmada alevi ve bektaşi dedelerinin, önderlerinin etkisi  ve önemi çok fazladır. 
Sevgili Dostlar sizlere şimdi  Alevi ve Bektaşilerin Anadolu’ya gelmeden önce Anadolu’da yaşayan bir şehir devletinin kültür yaşamanı ilişkin (  Henri Pruntieres ‘ in A New History  of Music  (p. 7.N.Y., 1943) adlı eserinden  )  Henri Prunteras’ ın Yeni Müzik Tarihi adlı eserinden   bir yazıyı aktaracağım  ; “…. beşeri ilişkilerin en zengin gelişimi köylülükten geldi. Köylüler arasında kulaktan kulağa aktarılan anılardan, kralların henüz kendi budunlarının önünde savaşa gittikleri ve sıradan bir şekilde yaşadıkları zamanlarda,  kabile saraylarındaki halk ozanları tarafından söylenen destansı türkülerden oluşan bir miras,  varlığını hala sürdürüyordu. Kabile yaşamından kalma karnavallar, ilkbahar ve ürün kaldırma dansları, mayıs direği  (İlkbaharı kutlamak için yapılan, her yıl mayıs ayının başinda üzeri renkli kurdelelerle süslenen ve çevresinde müzik söylenerek dans edilen uzun direk) ayinleri, karşı cinsin ilgisini çekmek için gerçekleştirilen törenler, düğün törenleri gibi bir sürü tören ve ayin , Hıristiyanlıkça da yapılan tören ve ayinlerdi…  İsa’ nın ölümünü ve dirilişini anlatan  “myster” ve “passion” oyunları da bu ayin ve törenlerden etkilenerek ve esinlenerek yapılan  ayinlerdi.
Köylülerin kendilerine ait bağımsız bir kültür ve feodal yaşamın  acımasız güçlerine karşi , bir mücadele aracı olarak  önemli bir silaha gereksinimleri vardı ; aynı Amerika Birleşik Devletleri ‘ndeki Karaderili kölelerin bir mücadele aracı olan  ve 20. Yüzyıl müziğine damgasını vuran ve 20. Yüzyılın  Blues müziği olmasına neden olan müzik gibi, daha doğrusu  bir atom bombasından daha etkili olan  silah gibi…
Elbet de Türk Halk Müziği ‘ de bütün müzik türleri  gibi önemli bir evrim yaşamak da, önemli gelişmeler kaydetmektedir. Bu evrim ve gelişme , adına na derseniz deyin ister Anadolu Müziği ister Alevi-Bektaşi Müziği ister  Türk Halk müziği,  çünkü bana göre hepsi aynı kapıya çikar  , Hepsinin kaynağı, orijini Alevi  ve Bektaşi Kültürüdür.  Bazılarına bu tez çok iddialı gelebilir… Ancak bir ilköğretim sekizinci sınıf ögrencisi bile Anadolu Müziği konusunda bir ödev yaparken özellikle Balkanlarda, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kıbrıs, gibi  alevi ve bektaşilerin yoğun yaşadığı daha birçok ülkelerdeki halk müziklerine alevi ve bektaşi kültürünün kaynaklık ettiğini söylemektedir.
 Sevgili Dostlar, içinde bulunduğumuz dünya , emperyalizmin öncülügünde büyük bir kaosa sürüklenmektedir.  Gerek ülkeler arası ilişkiler , gerekse ülkelerde yaşayan insanların ilişkileri  çaprasik bir hal almakta, çözümü  çok zor  ilişkiler  ağına dönmektedir… Felaket tellallığı yapacak değilim ama, gidişat gerçekten kötüdür. Sosyalizmin uygulamasındaki yaşanan  başarısızlık , dünya halklarını büyük bir arayışa sürüklemiştir… 
Alternatif  arayışlar yoğun olarak devam etmektedir…  Ayrıca ,dünyanın içine düştüğü kaos ortamı  yoğunlaşarak artmaya devam edecektir…  Hemen yanıbaşimızda ki Irak, gelecekte Suriye, İran  ve diğer ülkeler…  Kaos ateşinin yandığı ülkeler ve  yanacağı ülkeler….  
Sevgili Dostlar, dünyanın neresinde olursa olsun,  Dünyayı  ve dünya halklarını kurtaracak olan  nedir biliyor musunuz ? O kurtarıcı çok uzakta değil ; içimizde, beynimizde, her zerremizde.   ! ;
21. Yüzyılın ilk yarısından sonra  bütün dünyaya,  Alevi ve Bektaşi felsefesi , ideolojisi hakim olacak,  dünyayı kaostan Alevi ve Bektaşi felsefesi , alevi ve bektaşi ideolojisi , alevi ve bektaşi kültürü kurtaracaktır. Görünen köy kılavuz istemez… O kadar net ki, o kadar güzel görünüyor ki … İnanın sevgili dostlar çok net …Yani dünyanın kurtuluşu sizin ellerinizde, kendinizi hiç küçümsemeyin : Dünyayı,  alevi ideolojisi kurtaracaktır.
Bunu görmek biraz durduğunuz yer ve havanıza bağlıdır. Bu hava ve yeri  şöyle örneklersek :
Şubat ayının bir günü, Musa Eroğlu’ unun klibini çekmek için Sarıkamış’ta  Allahuekber Dağları’ na çiktik. Havada müthiş bir lodos var. Allahuekber Dağları’ndan  Ağrı Dağı, Hasan dağı, Erciyes Dağı o kadar net görünüyordu ki,  şaşirdık, resim o  kadar güzel ve o kadar net ki ; bir an nefes almadığımızı  sandık. , rüya mı yoksa gerçek mi bilemedik  ; kendimizi çimdikledik…. Sonra gerçek olduğunu duyumsayıp gördüklerimize daha da şaşirdık… Sevgili dostlar, sizlere sözünü ettiğim netlik biraz da durduğunuz yerle, içinde bulunduğunuz hava koşulları ile ilgili, ben  onun için  işte bu kadar net görüyorum… İşte o  ideolojinin, işte o felsefenin, işte o kültürün müziği de 21. Yüzyılın müziği olacaktır… Biraz önce söylediğim gibi bunu görmek de sizin durduğunuz yerle ilgili.
….
Sevgili dostlar, mesleğim gereği, uluslar arası ilişkiler anlamında bir çok devlet yöneticileri , temsilcileri ve kurumlarla görüşmem  oluyor…  Onlara alevi ve bektaşi kültürünü anlattığımda şaşirıyorlar, Onlara alevi-bektaşi kültürünü, ideolojisini, müziklerini anlatan müzik cd’ leri , kitapları hediye götürüyor ve  onlara bu felsefeyi  anlattığımda gerçekten çok şaşirıyorlar ve daha yakından tanımak istiyorlar, çünkü alevi ve bektaşi ideolojisi çok ilgilerini çekiyor…
( Tabi alevi ve bektaşi ideolojisinin,  kültürünün, felsefesinin henüz tam anlamıyla kurumsallaşmadığının sıkıntılarını oralarda yaşiyorum.)
Ve özetle verdikleri cevap ; “… bu anlattığınız Müslümanlık  değil,  ya da biz Müslümanlığı bilmiyoruz  ; ama anlattığınız kadarıyla bu ayrı bir din  ve biz bu dinin ülkemize gelmesini isteriz, ülkemize gelip yaygınlaşmasını isteriz…” demektedirler… 
Yeri ve konumuz değil ama biraz önce parantez içinde  belirttiğim  alevi ideolojisinin ve felsefesinin acilen  kurumsallaşmasını tamamlamaya ihtiyacı var…   Yakın bir arkadaşim , Güney Kore’de en çok izlenen özel bir televizyon kanalının  Genel Müdürüne Yirmi CD’ den oluşan , alevi  ve bektaşi müziklerinden oluşan bir set götürüyor ve O’ na Alevi ve Bektaşiliği anlatıyor… Yarım  saat olarak planlanan görüşmemiz üç güne  yayılıyor ve “…en kısa sürede Türkiye’yi  ve alevi ve bektaşi cemiyetlerini ziyaret etmek istediğini “ belirtiyor. Daha sonra dost ve aile ortamlarında  alevi ve bektaşi ideolojisini anlattığında  çok büyük ilgi topladığını telefon görüşmesinde belirtiyor… Bunun gibi daha yüzlerce örnegi  alevi ve bektaşi  örgütlerinden ögreniyor ve gönenç duyuyoruz…. İlerleyen dakikalarda vereceğim örnekler ve anılarda bu tezimin ne kadar haklı olduğunu görecek ve  ;
21. Yüzyılın Alevi ve Bektaşi İdeolojisinin, felsefesinin , kültürünün   ve  daha dar kapsamla konumuz gereği  21. Yüzyılın Anadolu (Alevi ve  Bektaşi ) müziğinin yüz yılı olacağı tezinin güçlülüğünü görecek sizlerde kıvanç duyacaksınız… 
Evet Dünyanın Kurtuluşu , Alevi ve Bektaşi Kültürünün yayılmasına yaygınlaşmasına, ve dünyayı kucaklamasına bağlıdır… Dünyayı ve dünya insanını kurtaracak güzellik aleviliktir, bektaşiliktir…. Zaten 21. Yüzyıl  dünyada alevi ve bektaşi müziği olacaktır derken, alevi ve bektaşi kültürünün, yaşama biçiminin gelenek ve göreneklerinin dünyayı kucaklayacak yaşama biçimi olacağı  tezinden yola çiktigimizi anlattık…
Evet sevgili dostlar, Blues müziğinin Amerika’da nasıl bir silah haline dönüştüğünden söz ediyorduk…  Gerçekten Blues müziği kökenlerini Afrika’ dan alan Karaderili halkın  mücadele müziği haline gelmiş , atom bombasından daha etkili bir  silah haline gelmiştir.  Şekerkamışı tarlalarından, pamuk tarlalarından, kereste fabrikalarından,  çirçir fabrikalarından, limanlardan  , pirinç, buğday  tarlalarından çikan  acının müziği , bütün dünyada çalinip söylenen isyan müziği haline geliyordu… Sözüm ona yerli Amerikalılar  Blues Müziğine “ŞEYTANIN TÜRKÜSÜ” diyorlardı… Aynı  Robin Hood’ için yazılan müziğe  “HAYDUT TÜRKÜLERİ” dendiği gibi… Fransa’ da, İtalya’da, Almanya’da , Çin’de, Portekiz ya da dünyanın herhangi bir yerinde halk müziğinin günah sayılması , yasaklanması gibi… 
Alevi ve Bektaşiler Anadolu’ ya gelmeden önce  Anadolu’da var olan müzik ve kültürel ortam aynen dünyanın her hangi bir noktasındaki  gibi Halk Müziği,  haydut müziği, Şeytan müziği idi, günahtı…. Ancak, şehir yöneticileri, kralların kahramanlıkları övülüyorsa  serbest bırakılıyordu…
İster Afrika’da, ister Amerika’da, ister Çin ‘de isterseniz Balkanlarda ,  dünyanın neresinde olursanız olun  Dil aynı dil, müzik aynı müzik, ideoloji aynı ideolojidir…  İsyan İdeolojisinin sesi ortaktır…  Dünyanın neresinde olursanız olun, bütün ozanlar “
Sizde “Şah”  diyeni öldürürlerse
Biz de bu Dünyadan Şaha  gideriz” demektedir…

Geçenlerde “TRT 27.Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği’ ne elliyi aşkın ülkeden dört yüz civarında ülkelerin grup  lideri ve müzisyenleri  geldi, onlara alevi ve bektaşi ideolojisini felsefesini , kültürünü ve müziğini anlattım… Yirmi gün boyunca söyleştik. Tamamına yakınının  ortak görüşü “… aslında, farkında olmadan  kendilerinin bir alevi gibi yaşadıklarını, alevi gibi dünyaya baktıklarını, dünyayı da alevi gibi algıladıklarını “  söylediler… 
Alevi-Bektaşi felsefesi ya da ideolojisi ya da kültürü onlara öyle yakın geliyor ki,  kendileri gibi yaşayan, dünyayı kendileri gibi algılayan, dünyaya kendileri gibi bakan, beşeri ilişkilerini  insan sevgisi üzerine kuran bir ideoloji, bir felsefe, bir kültürün varlığı onları  şaşirtıyor ;  hele bu yaklaşimın Müslüman diye tanımlanan  bir ülkeden çikmasi onları daha da şaşkınlaştırıyor. Çünkü gelen konukların kendi dinlerinden de rahatsız oldukları şeyler var, Müslümanlıktan da… Ama Alevi-Bektaşi felsefesinden ideolojisinden, kültüründen ise rahatsızlık duydukları hiçbir şey yok…
İster Şehir devletleri, ister beylikler, ister son Roma  İmparatorluğu, isterse Osmanlı’ da olsun,  Alevi ve Bektaşilerin  Anadolu’ ya gelmeden önce  müzikleri kurumsallaşmaya başlamıştı… Anadolu’ya geldiklerinde Anadolu’da da var olan müzik de  kurumsallaşmıştı…
Sevgili dostlar bu söyleyeceğim çok önemli ; Alevi ve Bektaşi müziğini, yani Anadolu müziğini daha önce Anadolu’da yaşayan kültürle, müzikle  kaynaştırıp ortaya yepyeni kurumsallaşmış  ve çok zengin bir  müzik ortaya çikaranlar  aleviler  ve bektaşilerdir… Yani bugünkü Anadolu  folk-halk müziğinin temellerini atan , onun harcını koyan , onu geliştiren Alevilerdir, Bektaşilerdir… Onun içindir ki Anadolu Müziği demek, Türk Halk Müziği demek Alevi ve Bektaşi Müziği demektir…

Bakın sevgili dostlar size ilginç bir anımı anlatayım ; Ya “Türkü Türkü Türkiyem” yada “ Bir Nefes Anadolu” programını yapıyorum… İkisinden birisi ama , şimdi hatırlamıyorum… Program  kamuoyunda çok büyük ilgi toplamış, beğeniliyor, çok büyük izleme rekorları kırıyor, gazeteler ondan söz ediyor, halk  programı sokakta , otobüste işyerlerinde konuşmaya başlamış… Hal böyle olunca da  çekememezlikler başlar .
   Bir gün Ankara Televizyonu Müdürü falanca seni çok acil istiyor, önemli bir sorun varmış, öyle bir söylediler ki duysanız komşu bir ülkede savaş çikmis sanırsınız… Gittim, Müdürün yüzü gergin, bu ara yine konumuzla ilgili olduğunu sandığım birkaç telefon görüşmesi daha yaptı, rengi daha da beyazlaştı… Lafı ağzında eveliyor, geveliyor, sağa dönüyor olmuyor, sola dönüyor olmuyor,  bir türlü söyleyemiyor  ;  birkaç kez niyetlendikten sonra ,
-“…hakkında  çok büyük şikayet var ?” dedi.
–    “Neymiş” dedim büyük bir sakinlikle.
–    “Programında hep alevi sanatçıları  çikariyormussun, sırf bu yüzden ben şu an bu programı elinden alıp başka bir arkadaşina yaptırabilirim, ben böyle bir yolu denemiyorum… Ama bunun bir orta yolu olmalıdır diye düşünüyorum ?
–    Benden ne istediğinizi tam anlayamadım” dedim. Şunu mu demek istiyorsunuz : Yaptığın Halk Müziği programında alevi sanatçıları yer verme”  mi diyorsunuz?
–    Tam anlamıyla bu değil ama, Sünnilerle Aleviler bir dengede olsun, fifti fifti yani! Anlaştık mı  ; fifti fifti, yarı yarıya… Bir süre sessiz kaldım… Sonra,
–    Ben size başka bir yol önereceğim, ben size ekrana çikabilecek özellikte Beş yüz civarında Halk Müziği Sanatçısının listesini vereyim, gerçekten bu listeye istisnasız herkesi koyacağım, siz seçin ve ben onları ekrana çikarayim” dedim.  Mantıklı geldi,
–    “ Tamam “  dedi…  Ben dert-beş günlük bir çalışma sonunda istenilen kriterleri taşiyan beş yüz civarında  Türk Halk Müziği Sanatçısının listesini verdim,
–    Liste burada , listeden siz işaretleyin  , ben programı onlarla yapacağım dedim… 
–    “Peki” dedi… Listeyi aldı, İki gün sonra  çagirdi. Gittim… Gerçekten çok üzgün ve mahcuptu… Listeyi alıyor, incelettiriyor, gerçekten listede kalitesiz bir sanatçı yok… Sonra bir grupla elli kadarını işaretliyor , sonra işaretledikleri üzerine başka bir grupla bir çalisma daha yapıyor…
–    Sevgili dostlar elli kişilik listeden kaçı sünni kaçı alevi dersiniz ?
Hayır, hayır, birkaç tane değil,  elli kişinin tamamı alevi, Sonra kendisine , benim alevi sanatçıları çikariyorum diye şikayet edenlere , “… yahu kardeşim, Türkiye’de halk müziği söyleyen sünni sanatçı bulamadık, birkaç tane var  zaten onu da arkadaşimız  çikarmis” diyor…
Sevgili Dostlar, şu an ülkemizde  Türk Halk Müziği ile profesyonel  olarak ilgilenen yirmi bin civarında müzisyenin tamamına yakını kendisini alevi  ve bektaşi  olarak tanımlıyor ; bu işi sünniler ya da sünni kökenliler değil ; Anadolu müziğini, Türk halk müziğini aleviler ve bektaşiler yapıyor.
….
Sevgili dostlar konuşmamızın başindan bu yana Anadolu Müziği Alevi ve Bektaşi müziği , Türk Halk Müziği, Alevi ve Bektaşi müziğidir dedim… Ben bu tezimi sadece burada değil, dünyanın bir çok yerinde müzikle ilgili her platformda dile getiriyorum…  Gerçek budur, bu gerçeği ben değil, tarih dile getirmektedir… Bu gerçeği Devletin resmi evrakları dile getirmektedir… Bu gerçeği resmi-vesikalar dile getirmektedir.  Sevgili dostlar, birçoğunuzun  belki  ilk kez burada duyacağı bir belgeyi sizlerin bilgisine arz edeceğim…. 
Bu belgeden şüphesi olanlara da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi bir kurumu olan Türk Tarih Kurumu’na zahmet olmazsa şöyle bir uğramalarını öneriyorum…. 
Osman Devleti’ nin Resmi tarihçilerinden Ramazan zade Mehmet Paşa , Tevarih-i Al-i Osman adlı eserinde dile getirmiştir…  Yıl 1537, Kanuni Sultan Süleyman  tarafından yayınlanan ferman beş maddeden oluşmakta, konumuzla  ilgili  kısmı 3. Maddede yer alsa da aslında fermanın tamamı  konumuzla dolaylı ilgili… Bu fermanın sonucunda ki uygulamadan Anadolu da bir  ok isyan çikiyor.
Sadece Anadolu’ da değil, Osmanlının hakim olduğu her yerde Alevi ve Bektaşi  inancı, ideolojisi, felsefesi  öyle bir yayılmaktadır ki, bu yayılma karşisında  Osmanlı hanedanı çaresiz kalır… Sünni anlayışın dışında kalan dini görüş ve akımların  da  ötesinde, sünni anlayışa zarar verici kabul edilen bütün müspet bilimlere, felsefeye ve her türlü yeniliğe karşi bir tutum içine girmiştir.  Sünni anlayışı güçlendirme çabalari  yetmemiştir. Bunun üzerine yukarıda sözünü ettiğimiz ferman yayınlanmıştır : Bakın bu fermanda neler diyor :
 1-Dini gerekleri yerine getirmeyen, ya da dine karşı saygısızlık gösterdiği  ileri  sürülenlere ağır cezalar verilecektir. Örnegin, Peygamberin sözlerine şüphe   ile bakanlar inançsız  sayılacak ve derhal öldürülecektir.
2-Her köye bir cami yaptırılacak, halkın  namazlara katılmaları  sağlanacaktır. Aksi davranan köylere ve köylülere ağır cezalar verilecektir.
3- Devletimizin de  benimsemiş olduğu sünni görüşün güçlendirilmesine yardımcı olmak şartıyla, bazı eğlence yerleri, özellikle meyhaneler kapatılacak, sapık inançlı olduğu öne sürülen  bazı dervişler şehir dışına sürülecektir.
Şarap kadehleri taşa çalınacak, alınması ve satılması yasaklanacaktır.  Sazendelerin izzet-i nefisleri kırılacak, halk nezdinde küçük düşürülerek köşelerine çekilmeleri sağlanacaktır.
Kısmen de olsa buna uymayan sazcılar zindana atılacak, halk önünde asılacaktır. Elinde sazı görülen sazendenin kafasında sazı kırılacaktır.  Sürahilerin boyunları kırılacak, kopuzların, santurların (Santur bir müzik aleti)  telleri, kulakları koparılacaktır. Neyler ocaklara atılıp, yakılacaktır.
Kemençelerin okları atılıp, yayları kırılacaktır. Velhasıl bilcümle sazcıların halleri harap olacak, ağızlarına ot tıkanacaktır. Nerede bir sazcı görüp, onun çalgisini başina çalmayan büyük günaha girecek, ahret de çatir çatir yanacaktır.
Bu fermanın 4. ve 5 maddelere sonra gireceğiz.  Ramazanzade Mehmet Paşa , Tevarih-i  Al-i Osman adlı eserinde aynen maddeler ara verip  bu fermanın uygulanmaya başladıktan sonra İstanbul gibi büyük şehirlerdeki durumu anlatmaktadır.
“Allah’ a şükür dünya, içki kadehi ve meyhane semtinde şöhreti kalmayıp elbise parası olmayan sarhoş fısk u fücür (günaha girmek) dan alı konuldu. Dünyayı ıslah için namaz kılınması ve duaların devam ettirilmesi istenerek cümle halk , Hakka tabi, şeriata bağlı oldu. Her birisi gönlü hoş ve içi rahat olarak kötü şeyleri  terk ettiler, Şeriata döndüler. Haram şeyleri  terkettiler, farz ve vacipleri yerine getirdiler. Böylece allahın emir ve neyihlerine boyun eğdiler. Hazreti Peygamberin sünnetine uydular. Bundan sonra iman ehlinin meclislerinde, büyüklerin, ileri gelenlerin toplantılarında şarkı ve eğlence yerine, Allah’a hamd, peygambere salavat sesleri, tekbir ve tespih nameleri duyuldu.
Artık hiçbir meclisten türkü, çengi sesi gelmez oldu, Sapık inançlı derviş sazcıların ayakları  kesildi. Bu sayede  Müslümanların yüzleri nurlandı. Onlar da , bütün bunları sağlayan padişahın ömrünün  ve devletinin devamı, şevket ve saadeti için dualar ettiler…”
Sevgili dostlar ,  ferman şöyle devam etmektedir.
4-Bütün bu tedbirlere ek olarak , dine zarar veren matematik, felsefe  ve Kelam gibi  dersler medrese programlarından çikarilacaktir.
5-Molla Kabız, Şeyh  İsmail Ma’şuki , Şeyh Karamani gibi bazı tarikat ileri gelenlerinin  görüldükleri yerde  başi vurulacaktır.
 Evet sevgili dostlar, bir şey söylememe gerek var mı bilmiyorum….  Sanırım,  Alevi-Bektaşi Müziği deyince Anadolu Müziğini, Alevi Bektaşi Müziği deyince türkülerimiz anlaşilacaktır… Çünkü  Fermandan da anlaşilacağı üzere Anadolu Müziği, türküler, alevi –bektaşi müziği  sünni kültürün düşmanıdır… Ondandır, Alevi-Bektaşi Müziği denince Anadolu Müziği, algılanmasının gerekliliği…
Kanunu Sultan Süleyman’ ın bu fermanından sonra,  Birçok saz parçalanarak kırılmış bu tutum Anadolu’da bazı isyanların başlama  noktası olmuştur. Celali İsyanları, Baba Zünnun Ayaklanması,  Sivas, Amasya, Malatya, Aydın ve Tokat gibi bölgelerdeki İsyanlar bu  fermandan sonra ki ayaklanmalardır.
Özetle , Alevi ve Bektaşi Müziğini bundan sonra özellikle Alevi-Bektaşi Müziği olarak  adlandırmamak gerekir… Gelin bundan sonra Alevi ve Bektaşi Müziğine Anadolu Müziği diyelim…. Hep vurgulaya geldiğimiz üzere, Alevi ve Bektaşi Müziğinin adı Anadolu Müziğidir…
Anadolu Müziği, bir direnişin, ayaklanmanın, isyanın müziğidir. Aynı 20. Yüz yılın Müziği olan,  Blues ve Jazz  müziğin de bir direnişin, ayaklanmanın ve isyanın müziği olduğu gibi. 20. Yüz Yıl , bir çok yeni müzik akımlarına  ev sahipliği yapsa da 20. Yüzyıla damgasını vuran karaderili Halkın Blues Müziği olmuştur.
Blues müziği , tarih boyunca  yok sayılan,  karaderili halkın, şeker kamışı, pirinç, ekin, pamuk tarlalarındaki emekçilerin , orman işçilerinin, kereste fabrikalarındaki  işçilerin, çirçir fabrikalarındaki karın tokluğuna çalisan işçilerin , patronlara ve asil olduğu söylenen beyaz ırka karşi  direnişin, müziğidir…. Karaderili halk da blues müziğinde ;
“Sizde şah diyeni öldürürlerse,
Biz de bu yayladan şaha gideriz”
Demiştir….
Karaderili halkın  müziğinde  hep başkaldırı, hep isyan, hep bir direnişin öyküsü vardır…. Hep,  İronik olarak   “Sizde Şah diyeni  öldürürlerse, Biz de bu yayladan şaha gideriz” demişlerdir. 
20. Yüz yıl Emperyalizmin çagidir… Emperyalizm, dev tekellerin, tröstlerin, bankacılık , gıda sektörü zincirlerinin ve kartellerin başat olduğu bir ekonomidir. Dünya ticaretinin, pazarların ve hammaddelerin yeniden bölüşümü uğruna sürekli bir mücadele, sürekli bir savaş gerginliği vardır.
Blues müziği emperyalizme karşi duruşun müziğidir. Bu müzik egemen ve ekonomik ve politik erklere karşi bir mücadele aracı, bir başkaldırışın  müziğidir.  Sosyolojik olarak,
Blues müziği ve Anadolu Müziğinin geçirdiği aşamalar farklı olsa da  sonuçta her iki müzik türünün de  ideolojik olarak bulundukları nokta aynıdır .
Geçirdikleri sosyolojik evrelerden dolayıdır ki, Blues müziği 20. Yüz yılın müziği olmuş, Anadolu müziği de bu evrelerden geçerek 21. Yüz yılın müziği olacaktır…
21. Yüz yıl müziği olunca ne olacak ? 21. Yüz yıl müziği demek çaga damgasını vurmak demek… Bir müzik türü çaga sadece melodik yapısıyla, tartım-ritim yapısıyla, dansıyla ya da teknik alt yapısıyla  damgasını vurmaz ;
bir müzik türü çağa, ideolojisiyle, kültürüyle damgasını vurur…
Konuşmamızın başlarında deyindiğimiz gibi… Dünyayı içinde bulunduğu kaostan ancak Alevi ve Bektaşi ideolojisi,   Alevi ve Bektaşi kültürü, Alevi ve Bektaşi yaşama biçimi  kurtaracaktır… Bu gelişme,  biz istesek de, istemesek de  yaşanacaktır… Ancak bu süreç, Alevi ve Bektaşi örgütlerinin bir araya gelerek Alevi ve Bektaşi İdeolojisini,  kurumsallaştırmak için göstereceği çabayla daha da hızlanacaktır…
Anadolu Müziğinin, ülkemizde  son on  yılda böylesine yaygınlaşmasının  en önemli nedeni, Anadolu Müziğinin, melodik yapısının, iç ve dış ritminin, (Sabahat Akkiraz yorumu, Çayın Ortasında ılgın adası-iç ritmi çok yüksek bir yorum)  türkü sözlerinin , gelişen insanın beşeri yapısına ayak uydurmasıdır… Anadolu müziğinin hızla gelişen  ve  ritmi çok yüksek olan  şehir kültürünün tartımına-ritmine ayak uydurmasıdır.
Anadolu müziğinin, dünyada gelişen müzik türlerine, müzik formlarına, müzik aletlerine ayak uydurmasıdır… Çok net olmasa da tüm dünyada ayrışan ve netleşerek kurumsallaşan  müzik formları, müzik türleri Anadolu Müziğinde de tüm dünyayla koşut, netleşmeye başlamıştır…. Folk – Rock, Pop-Folk, Senfonik Folk,   gibi.
Müzik Prodüktörü olmam  ve konuya yakın ilgim nedeniyle Anadolu müziği ile ilgili bütün gelişmeleri yakından takip ediyorum…
İnternet aracılığı, Dış işleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Üniversiteler, Gazeteler   gibi Kurumlardan derlediğim bilgiler şöyledir.
Japonya, Güney Kore, Çin (Uygur Türkleri ile sorunu olmasına rağmen) Rusya Federasyonu, Beyaz Rusya, Gürcistan, Moğolistan, Afganistan, Pakistan, Hindistan,  Tayland, Endenozya, Avustralya, Ukrayna, Romanya, Litvanya, Polonya, İsveç, Avusturya, İsviçre, İtalya, Hırvatistan, Saray-Bosna, Makedonya, Sırbistan-Karadağ, Moldova, İngiltere, İspanya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti, ABD, Kanada, Venezüella,  Arjantin, Peru, Küba, Kostarika, Güney Afrika, Sudan, Nijerya, Mısır gibi dünyanın  (Türk Cumhuriyetlerini ve özerk Cumhuriyetleri ile  -Almanya, Hollanda, Belçika, Fransa gibi ülkeleri saymıyorum)  60’ a yakın ülkesinin 200’ ü aşkın şehrinin devlet veya özel konservatuarında ya Türk-Anadolu Müziği Bölümleri açılıyor ya da Enstitü şeklinde ya da Üniversitelerde Türk-Anadolu Müziği klüpleri şeklinde örgütleniyorlar… 2000 yılından sonra gelişen bu yapılanmalar  çok önemlidir… Çünkü buralara, bu yapılanmalara  sadece üç tane türkü notası gitmeyecektir… Buralara Anadolu müziğinin  ideolojisi de gidecektir. Bu  gelişmeler çok önemsenmelidir.
Sabahat Akkiraz  buralardan kalkıp Arjantin’de konser veriyorsa bu konser , çok iyi değerlendirilmelidir…
    Ülkemizdeki durumu bilmem anlatmaya gerek var mı ?  Gerek Ulusal, gerekse  bölgesel ve yerel televizyonlar, radyolar sabahtan akşama türkü çalip, türkü içerikli kültür programlarına yer vermekte.
En  çok izlenen ya da dinlenen prime-taim saatlerine türkü programlarını yerleştirmektedirler.  Daha önce ,  alevi sanatçılara  çok yer ver veriyorsun deyip soruşturma açmaya kalkanlar, bu gün yaptırdıkları programlarında büyük bir riyakarlıkla “samah” a yer vermektedirler. Çünkü Alevilik ve Bektaşilikle ilgili her şey gerek radyolarda ve televizyonlarda  büyük reyting almaktadır… Reyting demek, reklam demektir ; reklam da para… Elbet de bunu yadırgamamak gerekir. Tam tersine gönenç duymamız gerekir. Bu durum yoğunlaşarak devam edecektir… Ülkemize koşut, tüm dünyada…
Zamanımız olsaydı burada bunları ayrıntısıyla irdeleyebilirdik. Ancak ilgi duyan arkadaşlar olursa  bu ayrıntılı bilgileri kendilerine arz edebilirim.  TRT’ de yayınlanan e ATV’ de, TGRT’ de  yayınlanan Türk Halk Müziği Yarışma programlarında hangi türkü, kaç reyting almış bunun ayrıntılarını sizlerle irdeleyebilirdik ancak buna ne yazık ki zamanımız yok.
Aynı zamanda  Anadolu müziğinden etkilenerek yapılmış reklam müziklerinde reklam sayesinde ürünün ne kadar  etkili olduğunu, yeni satışın nasıl arttığını irdeleyebilirdik ?  (örnegin Turkcell  reklamı ile Avea reklamında olduğu gibi ; birinde tamamıyla Anadolu müziği kullanılmış diğerinde İtalyan  müziği kullanılmış)  Söylediğim gibi buna hiç zamanımız yok…
Evet 21. Yüz Yıl tüm Dünyada Anadolu Müziğinin Yılı Olacaktır” tezimi size anlatmaya çalistim…
BİR MEKANA GİREN MÜZİK, O MEKANA MELODİSİYLE, TARTIMIYLA DEĞİ, İDEOLOJİSİYLE DE GİRER…
VE ASLINDA 21. YÜZ YIL ANADOLU MÜZİĞİNİN YÜZ YILI OLACAKTIR DERKEN, 21. YÜZ YILIN ALEVİ VE BEKTAŞI  İDEOLOJİSİNİN DE  YÜZ YILI OLACAKTIR’ I ANLATMAYA ÇALISTIM…
BEN VE  BURADA BULUNAN BİR ÇOK DOSTUM GÖRMEYECEK BİLE OLSA  21. YÜZ YILIN SON ÇEYREGINDE DÜNYAYI ALEVİ VE BEKTAŞI İDELOJİSİNİN  YÖNETECEĞİ DÜŞÜNCESİ  BANA HUZUR VERİYOR , GÖNENDİRİYOR…
VE SON SÖZ OLARAK, BÜTÜN ALEVİ VE BEKTAŞI ÖRGÜTLERINE  BİR ÇAGRIDA BULUNMAK İSTİYORUM : ALEVİ VE BEKTAŞI  İDEOLOJİSİNİ  TÜM DÜNYADA HAKİM KILMAK İSTİYORSAK ALEVİLİĞİN  VE BEKTAŞILİĞİN KURUMSALLAŞMASINI TAMAMLAMA KONUSUNDA DAHA TİTİZ  VE ÖZVERILI, HOŞGÖRÜLÜ DAVRANALIM….
HEPİNİZE SAYGILARIMI SUNUYORUM…

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*