Hüseyin Albayrak
Tanrım, ne güzel bir tanımlama yapmıştım Alevilikle ilgili. Evet, evet, mail grubu içersinde Alevilikle ilgili yapılan tanımlamalar arasında en güzeli benimkisi olmalıydı. Aslında yaptığım tanımın içeriğiyle pek ilgilenmiyordum, önemli olan biçimdi. Ben "Alevilik İslam İçidir" gibisinden bir tanımlama yapmıştım. Ama "İslamın dışındadır" da diyede bir tanımlama yapabilirdim. Boşver önemli değil. Dedik ya ne söylediğim değil, nasıl söylediğim önemli. Mazrufu bırak, zarfa bak. Nede olsa cilalı imaj çağında yaşıyoruz. Savımı destekeleyecek de bir sürü söz kalabalığı yapmıştım. Okuyan da bunlar benim fikrimmiş zannedeceklerdi. Olsun, koca koca akademisyenler tez hırsızlığı yapıyorlardı. Bende yapmışım ne gam. Zaten şu zamanda kaç kişi orjinal fikirler, tezler öne sürüyor ki, söylenenler vakti zamanında söylenenlerin tekrarından ibaret. Marifet, bunlar sanki ilk kez söyleniyormuş havası vermekte, kelimelerle oyun yapmakta. O kelimeleri nasılda artistik kullanmıştım. Şimdiden ,mail grubunda, tanımlamamı okuyanarların "vay be üstad ne tanımlama yapmış" dediklerini duyar gibiydim. Yaptığım Alevilik tanımını okudukça kendimle övünüyordum, ne yalan söyleyeyim dönüp dönüp tekrar okuyorum, sonra bir daha, yetmiyor, eşe dosta da okutuyorum. Gerçi pek bir şey anlamadılar ama olsun. Zaten amacımda bu değilmiydi. Anlaşılmasın ki ağır ve entellektüel olsun. Ancak yazmış olduğum tanımlama ile ilgili, fikrini sorduğum ak sakallı bir amcanın vermiş olduğu cevaplar sonrasında derin bir utanç duymuştum.
Yazdığım tanımlamayı okuyan ak sakallı amca " Evlat bu tanımlama güzel olmasına güzelde, manayı hep kitabi bir satırdan vermişsin. Maarifet manayı sadr (gönülden)dan vermektir. Bu yol aşıkların yoludur. Aşık olan, AŞK' ın ALEVİ'nde yanar. Hakikat, ALEV de yanmaktır. Bu sebeple bizler ALEVİ' yiz. Çünkü AŞIK olup ALEV de yananlardanız. Ama nadan olan, ALEVİ' n çevresinde döner durur. İçinde vesvese vardır. Hakikatı, ALEV 'i tanımlamak zanneder. "ALEV şöyle yakar, böyle ısıtır vs." der. Ama aslolan ALEV'e girip yanmaktır. Çölde gezinen BEDEVİ ısınmak için ateş yakar, onun ALEV'inde ısınmak için. Ama kesret çölünde yani çokluk aleminde gezinen ALEVİ, kesretin ardındaki vahdeti yani birliği görmesine engel olan kendi benliğini yok etmek için ateşi yakar . BEDEVİ, yanlışlıkla eli ateşe değdiğinde sızlanır, yakınır. Ama ALEVİ ateşte yanar. BEDEVİ olan yakınır ama ALEVİ olan yanar. Çünkü ALEVİ, ALi' EVİ'ne dahil olmuştur, ama BEDEVİ, BED yani kötülük EVİ'ne dahildir.
İşte evlat, ALEVİLİK, İslam içinde mi yoksa İslam dışında mı olmuş, bu çok önemli değil. Bırak bu işi BEDEVİ olan yapsın. Ama sen ALEV'in içindemisin, budur önemli olan. Zaten ALEV de yandıktan sonra geriye ne iç kalır nede dış. Geriye sadece KÜL kalır. KÜL, aynı zamanda bütün, hepsi demektir. KÜL olan hem içtedir hemde dışta yada ne içtedir nede dışta. Orada ne tanımlama vardır, ne söz vardır, sadece sükut vardır, suskunluk vardır. Mevlana der ki;
Dün gece akıl ile söyleşip durdum.
O' na "Hakikatın sırrı nedir" diye sordum,
"Dinle" dedi bana, bu bilinir, söylenmez
O sustukça, ben sırrı kavrıyordum.
Evlat, bu sözlerimi sakın nasihat olarak alma. Çünkü NASihat NASS olandır. Nass olan; önceden söylenmiş, kalıplamış, nakil olarak dilden dile gelendir, tekrar edilmiş olandır. Sakın tekrar edilmiş söze ülfet eyleme. Çünkü tekrar etmek, taklit etmektir. Taklit etmek ise, Gaybi'nin dediği gibi; "Taklitte tok olan, Hakikatte aç olur." Eğer tok olmak istersen, başkalarının hakikatına yani NASS olana değil, HAS olana yani kendi hakikatına mazhar ol. HAS olan hakikatına ermek dilersen, kendini dinle ve sükut eyle, eyleki sükut-u aşka uğrayasın, ama özüne, söz katarsan yani HAS olana Nefsini katarsan, HAS, Nass olur, işte o zamanda sükut-u hayale uğrarsın"
İşte böyle demişti ak sakallı amca. Ne diyelim, AŞK OLSUN, SÜKUT-U AŞK' a uğrayanlara.