Aleviler; Serçeşme’den Peyik Geldi!

Murtaza DEMİR

Sevgili dedelerim; talipler, canlar;

Uzunca bir süredir, bu haberi (muştuyu) beklediğimi; bu yüzden Serçeşme’mizin- inancımızın Postnişini “Veliyettin Efendimiz ve Ozanımız Dertli Divani’nin önderliğinde,  pir ve rehberlerimizin bölgesel toplantılara başladığı, Antalya, Mersin, Gaziantep ve Adıyaman toplantılarının başarıyla sonuçlandığı” haberini aldığımda, tarif edilmez bir mutluluk yaşadığımı itiraf etmeliyim. Bu olağanüstü kıymetli haberi bizimle paylaşan değerli C. Necati Üçyıldız cana ne kadar teşekkür etsem azdır.[1]

Alevi-Bektaşiler olarak, “birliğimizi, dirliğimizi, iriliğimizi” yeniden ihya edecek, bizi koruyup-esirgeyecek, manevi mirasımızın devamını temin edecek, sorunlarımıza çare üretecek en üst makam Serçeşme ve onun temsil makamıdır. Bütün tarihi, teolojik ve sözel geleneğimiz bu gerçeği işaret ettiği halde, görmeyen gözlerin-işitmeyen kulakların ve bilinçli inkârcıların bütün çabalarına karşın, ”gerçek”,  ayan-beyan ortadadır. Serçeşme’siz menzile varılamayacağını, inançsal temsiliyetin manevi desteği olmaksızın BİR olamayacağımızı, “varlık, birlik, hiçlik deryasında” çare üretmek bir yana, yok olup gideceğimizi kafamızı taşlara vurarak, yaşadık, anladık ve ikrar ettik.  

Devlet, hükümet, siyaset, parlamento bizi yok saydı; çare üretmedi

Sevgili kardeşim; hükümet başkanına bir talep götürüp; “bu ülkenin başbakanı olduğunuza göre, bizim sorunumuza da çare üretmek zorundasınız” dediğimizde, bize dönüp şunu söyledi: “ben neden Alevilerin başbakanı olayım ki?” “İbadethanemiz cemevidir; yasal statü verin” dediğimizde; “onu bir de ulemaya sorun” dedi ve Diyanet’i adres gösterdi. Yargıdan karar alıp, “uygulayın” dediğimizde; savsakladı, oyaladı, uygulamadı: Zorunlu Din Dersleri konusunda AİHM’den karar alıp getirdiğimizde ise eski uygulamayı makyajlayıp tekrar önümüze koydu. “Açılım” dedi, ritüellerimizi inkâra kalktı… 

Hâsılı sevgili can, ne yapsak, ne etsek olmadı. Belli ki, bu iktidar, bize-inancımıza, varlığımıza hasım… Aklı sıra, demokrasi, laiklik, Atatürk ve Cumhuriyet yandaşlığı, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi evrensel değerlerden yana olan tavrımız nedeniyle; sürü değil birey olmayı yeğlememiz nedeniyle, bizlerden ve ecdadımızdan öç alıyor, cezalandırıyor…        

O halde şimdi aklımızı başımıza devşirmenin, yola talip olmanın zamanıdır

Hal böyleyken, halen, dernek, vakıf ve bireyler arasında (nadiren de olsa) “ben’lik” duygusunu yenemeyen, kin ve kibirden arınamayan, bu nedenle de Serçeşme’nin etkisini azaltmaya, otoritesini tartıştırmaya; hatta (hâşâ) O büyük ve ulu iradeyi göz ardı etmeye çalışanları görüyor ve bundan üzüntü duyuyoruz. Bu beyhude çabalar, bizi bölüyor, zarar veriyor, enerjimizi tüketiyor; çare -çözüm getirmediği için de el-âlemi bize güldürüyor. O halde, yolun taliplerinin ve cem ehlinin öncelikli sorumluluğu, bundan böyle fitneye-bölücü niyetlere izin verilmeyeceğini ikrar etmek olmalıdır. 

Serçeşme ayağa kalkarsa, Türkmen kıyama kalkar!

Sevgili can, işte bunca umarsızlık içinde olduğumuz bir süreçte, Veliyettin Efendimizin yollara düşmesini, büyük bir umut ışığı olarak görüyor, önemsiyor, niyaz oluyor, eyvallah diyoruz. Er ya da geç, çerağın uyandırılacağına inanıyor; büyük bir özlemle bekliyorduk. Ecdadımızdan böyle görmüş, böyle ikrar vermiş, böyle inanmıştık. Hacı Bektaş Makamının sahipsiz olmadığını, Alevi-Bektaşi yolunun, bu büyük inançsal evrensel kültür mirasının bir sahibinin; Sahib-i Zamanın olduğunu, çağırdığımızda, çağırmasını bildiğimizde carımıza yetişeceğini biliyor, inanıyor; bütün benliğimizle iman ediyorduk. Büyük ozan Pir Sultan Abdal, Şah Kalender’e çağırdığında, Kalender yetişip kıyama durmamış mıydı?

Hep devşire gele iller
Şah’a köle ola kullar
Rum’da ağlayan sefiller
Şad ola da güle bir gün

Peyik geldi, cemimiz var.

Şimdi ulu iradeyi temsil eden gül yüzlü, gevher yüklü dost kervanının geç de olsa yola çıktığını, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan çerağları, ocakları, bucakları tek tek uyarmaya başladığını görüyoruz. Antalya, Mersin Gaziantep ve Adıyaman muhabbetlerinden sonra, 11 Şubat’ta Ankara’da, 12 Şubat’ta Bursa’da, 13 Şubat’ta ise İzmir’de benzer muhabbetlerin gerçekleştirileceği haberi, Veliyettin efendimizin ne denli kararlı olduğunun göstergesi sayılmalıdır. Kurumsal ve kişisel olarak, maddi-manevi bütün varlığımızla bu iradenin talibiyiz. Ruhsat gelirse, muhabbetin Ankara ayağına katılmayı dileriz.

Şimdiden ilan ve ikrar etmiş olalım ki, bugüne değin her iyi niyetli girişimi ve emeği dejenere edip, çürüten, başarımıza engel olan, Serçeşme’ye değil, siyasi partilerin kapısına turab olan, saygınlığımızı tüketen, benlik yarışıyla yıllarımızı heba edenler, içimizden çıkmıştır. Keza, “Alisiz Alevilik, İslam dışı Alevilik” gibi tuzaklar da, yine içimizden birilerinin elleriyle kurulmuştur. Bir ayağı siyasette, diğeri kurumların içinde olan, ikisini de bırakmak istemeyen, samimiyetsizler de, yine içimizden çıkmıştır. Ama artık yeter! Çünkü tahammülün, toleransın da bir sınırı vardır. Tanrı aşkına; inançsız adamın, Alevi inanç kurumunun başında ne işi olabilir?

Siyasete, herkesin beğendiği siyasi partiye destek vermesine, idari ve siyasi kadrolarda çokça yer almamıza elbette karşı değiliz; hatta bundan mutlu olur, teşvikçisi de oluruz. Ama siyaset, din, mezhep, inanç üzerinden hem de bu kurumlarımız kullanılarak mı yapılmalı? Bu durumda, Sünni mezhebini, İslam’ı, türbanı, camiyi, orucu kullanan AKP’den, Tayyip Erdoğan’dan ne farkımız kalır?

Öğretimizin ihyası ve hiyerarşik yapılanması, Serçeşme’nin sorumluluğundadır.

Öğretimizin, müthiş bir yozlaşma ve misyonerlik kuşatmasıyla karşı karşıya olduğu, hepimizin malumudur. Alevi dernek ve vakıflarını yöneten canların, yolumuzun inanç boyutundan bihaber oldukları ise başka bir gerçektir ve apaçık ortadadır. Bu arkadaşlarımız, özünü dara çekmemiş, görgüden geçmemiş, ben’liklerini yok edememişlerdir. Elli yıldan buyana ibadetten ve özünden sapmış-saptırılmış, şekli-zahiri ibadetle kendini avutmakla meşgul olan bir kitlesel yapılanmanın, bu büyük sorumluluğu kaldırması zaten beklenemezdi. Köyden kente göç olgusuyla birlikte Alevinin inançsal hiyerarşisi bozulmuş, dede ocaktan, talip dededen, dede talipten kopmuş, YOL sahipsiz bırakılmıştır.

İnançsal hiyerarşi yeniden tesisi edilmelidir

Tarihi gerçeğimize başvurduğumuzda, önderliğin, toplumsal çağrıya hiçbir zaman bigâne kalmadığının; Baba İlyas, Şah Kalender (Çelebi) gibi unutulmaması gereken örnekleri vardır. Anadolu uluları, yol erenleri akın akın Serçeşme’ye gitmiş, yüz sürmüş, Osmanlı zaliminden şikâyetlerini oraya anlatmış, çözümü oradan beklemişlerdi.  Evet, zalim Osmanlı, halkına sırtını dönmüş; halkın yoksulluğuna bigâne kalmış, hakkını-hukukunu ayaklar altına almış, inancına-kültürüne, diline saygısızca saldırmış, hatta “akılsız, idraksiz Türk” diye aşağılamaya kalkmıştı. Türkmen kıyımına fetvalarıyla ünlenen ve bu yüzden Başbakan Erdoğan’ın yüksek “övgülerine” mazhar olan Şeyhülislamı Ebusuusd’un aşağılık fetvaları, zalim Osmanlının yaşamasına yeterli olmamış, Anadolu halkının canını dişine takarak verdiği mücadele sonunda yok olup gitmiştir. 

Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler

Dün, demokratik hak taleplerimizin karşısına devşirme ve köksüz Osmanlı dikilirken, bugün, onların yerinde, onlara özenen AKP zihniyetini görüyoruz! Bu iktidar, bir yandan; “referansımız İslam’dır. Tek hedefimizi İslam devletidir.,” diyerek, Alevilerin omuz verdiği laik rejiminden öç almaya; diğer yandan da kendilerini mahkûm eden yargıya; “bana Alevi yargıçlar ceza verdi” gerekçesiyle, Alevi Türkmenleri, Sünni kamuoyuna karşı aleni olarak hedef göstermeye, dışlamaya, “soyumuzu-boyumuzu” sorgulamaya, zulmetmeye ve köleleştirmeye çalışmaktadır.

İktidar; Selçuklunun, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyetinin bir numaralı kurucu unsuru olan Türkmen’in inancına, kültürüne ve yaşam biçimine, hem de Osmanlıdan daha da fena musallat olmuş, sorunlarını çözmeme konusunda sözbirliği etmiştir. Sn. Başbakan’ın tarih bilgisi ve vicdanı olmadığından, bir gerçeği sürekli olarak göz ardı etmektedir. O gerçek şudur: bizler kişilik ve yapı olarak ne Amerikan Zencisi, ne de Emevi kölesi değiliz; asla olmayacağız! Zira Türkmen, hiçbir zaman ne kul olmuştur, ne de köle…

Cami ibadethane, cemevi (hâşâ) cümbüş evi!

AKP egemen demokrasi anlayışının standartları şöyle işliyor: cami var, cemevi yok. Diyanet, imam okulu, ilahiyat fakültesi, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Ramazan, hac, umre, Kuran kursu, davul, davulcu meşru, yasal; cemevi, cem, Muharrem orucu, dede yasadışı. Sünni dersleri hem de “devlet zoruyla” zorunlu, Alevi dersleri yasak. Kuran kursu, çarşaf, türban yasal; çağdaş kıyafet yasak… Üç evlilik, harem, işret, huri, gılman, töre, köle serbest; dem almak, sohbet etmek yasak!

Yazıyoruz, yürüyoruz, çığlık atıyoruz; ama duyulmuyor; yankı bile yok; sanki duvara konuşuyoruz. Mücadelemizin, yasal başvurularımızın, yanıp- yakılmamızın, yüzbinlerle yürüyüp taleplerimizi iletmemizin hiçbiri çözüm olmadı. Sabrımızı mı sınıyorlar, bilmiyorum ama naçizane derim ki, gayrı çektiğimiz yeter; bu günler, işte o Anadolu Bâtınilerinin ayağa kalkıp, zincirleri kırdıkları günlerdir.

Artık sineye mi çekeceğiz?

Pir Sultan’a dostlar yardım etmez mi
Mazlumlar bağında bülbül ötmez mi
Gayri çektiğimiz yetmez mi
Kalkalım bakalım nic’olur olsun

O halde biz Anadolu Alevileri, Türkmenleri ve ezilen insanları olarak, bu çağrıyı yenilemenin zamanıdır diyoruz.

Gözleyi gözleyi gözüm dört oldu/Ali’m ne yatarsın günlerin geldi
Korular kalmadı kara yurt oldu/Şah’ım ne yatarsın günlerin geldi

Pir Sultan Abdal’ım bu sözüm haktır/Vallahi sözümün hatası yoktur
Şimdiki sofunun Yezid’i çoktur/Şah’ım ne yatarsın günlerin geldi

Aşk ve muhabbetle, 29.01.2011

—————————————-

[1]SERÇEŞMDE MEYDANDAN GEÇME

Yaşadığımız çağda, göçler sonucu oradan,  oraya savrulan Aleviler ; sistemli asimilasyon çalışmaları sonucunda , inançlarını yerine getiremez oldular. Dedeler ile taliplerinin buluşması sağlanamadı. Yani alevi toplumu meydandan geçemez oldu.

Ama köyünde kalan, ya da köyüne yakın yerde oturanlar, dar olanaklar içinde Cuma akşamlarını, cenaze hizmetlerini, yılda bir defada olsa meydandan geçmeye çalıştılar.
İşte Taşeli yöresinde Tahtacı Alevileri Dede ocaklarını yediden ateşlediler. Göksu Beldesine bir Cem evi yaptılar. Yanyatır Ocağından bir dede torunu kendini yetiştirdi. Yanyatır Ocağından bir dedeyi davet ettiler. Bu dede bir süre kaldı. Dede adayı ile cemleri birlikte yürüttüler. Sonra yol, erkan  ile el verildi, rızalık gösterildi. Sonra ,bir köy;  üç oldu. Taki Özcan dede ( Ali Rıza Dede’nin torunu) sonra Tahtacı örgütlenmesi sonucu Mersin, Antalya, Muğla illerinde meydan açmaya başladı.

İşte bu sevindirici olayların ardından;

Serçeşme Postnişi Veliyittin Ulusoy  ve Dertli Divani yollara düştüler. Antalya’dan Mersin’e geldiler. Adana, Mersin de yaşayan dedeleri, zakirleri Mersin Cem evinde bir araya topladılar.
Alevi Kültür Dernekleri başta Genel Başkan Selahattin Özel olmak üzere örgütleri (İskenderun, Adana, Mersin ) Mersin Tahtacılar Derneği, Pir Sultan Abdal Dernekleri Tarsus Şubesi, Tahtacı Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği(İzmir)  Tarsus Şubesi ile bir araya geldiler. 21 Ocak 2011 de bu buluşma sağlandı. Saat 14.00 de birinci oturumda hazırlanan çağrı etrafında konuşuldu. Saat 17.00 de ise panel şeklinde Talipler ile dedelerin yeniden buluşması için nelerin yapılması gerektiği konusunda : Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Selahattin Özeli, Serçeşme Postnişi Veliyittin Ulusoy, Dertli Divani konuşmalarını sundular. İzleyenler sorularını sordular, katkılarını sundular.

Bu toplantılar Gazi Antep, Adıyaman ve diğer illere taşınacak. Sonuç olarak toplantıya esas olan öneri paketi Serçeşeme de dedelerin, rehberin (mürebbi) zakirlerin (sazandar) bir araya gelip yol, sürekte ortak paydaları bulup; talipleri ile buluşması . bu proje ile Alevilerin Alevicilik oynamasına gerek kalmayacak. İkrarlarını verip, musahip olacaklar ve meydandan geçmeye başlayacaklardır. Taşeli yöresinde devam eden meydandan geçme, yol erkanını yürütme gelenekleri gibi diğer yerleşim yerlerinde de Alevilere ışık olacak.

Onun için Serçeşme ‘de başlayacak olan bu projeye Alevi Örgütlerinin sahip çıkması,  projeye kaynak bulması. Bir süre önce kurulan Alevi Enstitüsünün bu projenin içinde yer alması  Alevilik adına çağımızın en büyü kolayı olarak görüyorum. Başkalarının vereceği ulufeler bizi ondurmaz. Biz kendi varlığımızla yola çıkıp, bizim ile ilgisi olmayan Diyanetmiş, bazı kurumlarmış, onların lütuflarına kalmadan ;  Aleviler kendi enerjilerini kendi sorunlarına harcamalı.   İşte o zaman meydanlar açılacak. Sol, sürek devam edecek.

CELAL NECATİ ÜÇYILDIZ
[email protected]
0542 634 04 92

 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*