Hüseyin Albayrak
ALİ benim ASLımdır, diğerleri FERimdir.
Hz. Muhammed
ASLından cüda düştüğünün farkında olan bebek ademoğulları, belki de bu sebeble ana rahminden ağlayarak yeryüzüne kadem basarlar. "Nefahtühü fihi min ruhi" "Biz ona ruhumuzdan nefes üfledik" ayetinde belirtildiği üzre, HAKK, AMA mertebesinde iken yada İbn-i Arabi'nin irfani bir şekilde tanımladığı gibi "Enkirün Nekürat" yani tanımsızlığın tanımsızlığı olan, kendi karşıtlığını içinde barındırmayan, yada kadim Hind Veda metinlerinde söylendiği gibi "bir ikincisi varolmaksızın BİR olan" ya da Kuran’da belirtildiği gibi AHAD yani bir olan, ama çokluğun birliği anlamındaki VAHİD' den farklı olarak TEK olan HAKK, "KÜNTÜ KENZ" "Gizli Hazine" iken kendinden kendine bilinmekliğine muhabbet eyledi. Muhabbetten MUHAMMED'i hasıl eyledi. Hakk AHAD iken yani Aşk ile HADdini aşarak MUHAbbet ile Muhammedi Mahbup EyleDi.
Hz. İsa havarilerine hitaben "ancak bebek saflığına erenler Tanrı'nın Melekutuna girebilir demiştir. Burada söz konusu edilen şey zahiri ya da bedeni olarak bebek manasında değil bebeğin, sonradan, kendi yaşam serüveninde edindiği her türlü koşullanmadan arınmış zihin dünyasıdır. Bebek saflığı tasavvufdaki "Adem-i Safiyyullah" mertebisidir ki bu mertebe Hakk'ın külli sıfat, esma ve fiillerinin yani canlı, cansız, farklı enerji seviyelerindeki bütün varoluşlarda tikel olarak varolan Tanrı'nın, tümel yani külli bir biçimde tecelli eylediği yani görünüş alanına çıktığı "İnsan-ı Kamil" mertebesidir. Peki insanın bu tür bir saflığa, yetkinliğe, olgunluğa ermesi mümkün müdür, yoksa bu tür bir yetkinlik düzeyi insanlığın önünde erişilmez bir ideal olarak mı kalacak? ASLında mümkün. Çünkü her insan Kuran’da simgesel ve metaforik düzeyde anlatıldığı biçimde, Mutlak olan Ruh'dan üflenen nefesi yani ulvi ve müteali olan ASL'ımız ALİ'yi bilkuvve yani potansiyel bir tohum olarak saklar. Sunullah Gaybi ne güzel söylemiş;
Bu alem ağaç olmuş
Meyvesi adem olmuş
Maksud olan meyvedir
Sanmaki ağaç ola
ASL'ı ALİ olan ADEM'in saf olan NEFES'i, zaaf olan NEFS'ine yenik düşer, maksadından ve maksudundan uzaklaşır, ikiliğe düşer, ben, sen ve diğeri vardır hasıl olur. Kendi varlığını, Hak’dan bağımsız, müstakil bir varlık olarak addeder. ASL'ı olan ALİ'yi diğeri olarak görür. Diğer olan FER' idir. FER; ikici derecede önem teşkil eden demektir. FER' i olan FERdi olandır yani bireyseldir.
FERdi olan özüne benlik getirmiş ve diğer FERd leri FER (ikinci derecede önemli) görmüştür. Çünkü birinci derecede önemli olan kendi nefsidir, egosudur, benliğidir. ASL olan ise Sıdki Baba’nın da bir nefesinde söylediği gibi olmaktır;
BENLİK dağlarını delip geçene
Aferin o ere, FERhad dediler.
FER-HAD benlik dağının yamacını mesken tuttuğundan, BENLİK dağı, dağın ardındakini ya da başka bir deyişle kendi benliği, kendi derununda ASL' olan sevgiliyi yani ŞİRİN'i yani ŞİR olanı ki Şir aslan manasına gelir ki o aslan da Haydar-ı Kerrar olan yani dönerek savaşan aslan anlamındaki ALİ' dir, ALİ'yi görmesini engeller. Çünkü Benlik ASL'ı görmeye HAD çeker, HUDUD olur. Ne zaman ki FER-HAD aşka düşer, HADdini aşar, ŞİRİN için dağları deler yani benliğinden geçer, FERHAD’lığından geçer o zaman ASL'na rücu eder. O sebepleki herşey ASL'ına Rücu eder denilmiştir.
Ama Raci olan ASL'ına ancak AŞK ile rücu eder. Bu nedenle rücu etmek lafzi değil kalbidir, kaal ile değil hal ile, söz ile değil öz iledir.
Fuzuli derki;
İlim kesbiyle paye-i rıfat
Bir hayal-i muhal imiş ancak
Aşk imiş her ne var alemde
İlim bir kıyl-ü kaal imiş ancak
Aşk ile……………