Behlül Ve Ebu Hanife

Behlül bin Emr-i Kufi çok büyük bir alim idi. Harun er-Reşid Gazilerin (kadıların) reisliğine onu seçince, kendini deliliğe vurarak zalime hizmetten kaçtı. Çünkü İmam Kâzım (as)’ın taraftarıydı.

Behlül bir gün mescidin önünden geçerken Ebu Hanife’nin avazı çıktığı kadar bağırarak şöyle dediğini duydu:

“Cafer bin Muhammed (İmam es-Sadık) üç konuyu beyan etti ki ben onları red ediyorum!

Bir; O diyor ki: şeytan cehennemde yanacak, şeytan zaten ateşten yaratıldı, nasıl ateşle yanar? (iki cins birbirine nasıl tesir eder?)

İki; O dedi ki: Allah gözle görülmez, ben diyorum ki görülür. Çünkü olan her şey görülmek zorundadır.

Üç; O dedi ki: İnsan cebr ve tefviz arasındadır. (Yani Hayır Allah’tan, şer ise insanın nefsindendir) Bense diyorum ki: Her işi Allah yapıyor, bizler ise mecburuz.

O anda Behlül yerden sertleşmiş bir toprak parçası alıp ve Ebu Hanife’nin alnının tam ortasına vurdu. Ebu Hanife o anda bir çığlık attı. Bunun üzerine Behlül kaçarak mescidi terk edince, Ebu Hanife onun yakalanmasını emretti. Hazır olanlar Behlül’ü yakalayıp Harun er-Reşid’in huzuruna çıkarttılar.
Harun Behlül’e sordu: “Ebu Hanife’ye niçin vurdun?” (O sırada Ebu Hanife’nin alnı morarmış, ellerini önüne bağlamış, üzgün bir şekilde köle gibi ayakta duruyordu)
Behlül: “Onu ben vurmadım” dedi.
Ebu Hanife: “Mescitte herkes şahit” dedi.
Behlül: “Benim onu vurmadığımı Ebu Hanife kendisi söylüyor” dedi.
Ebu Hanife: “Ne! Ben böyle bir şey söylemedim!”
Behlül: “Mimberde sen söylemedin mi, her işi Allah yapıyor, bizler mecburuz. Ben vurmadım, mecbur idim, Allah seni vurdu. Üstelik diyorsun ki: Alnım ağırıyor. Göster bana ağrın nerde?” diye sordu.
Ebu Hanife: “Ağrı gözükmez ki” dedi.
Behlül: “Mimberde sen dedin ki, olan her şey görülür, demek ki ağrın görünmediğine göre ağrın yoktur. Söyle bana alnına ne değdi?”
Ebu Hanife: “Sert toprak parçası” dedi.
Behlül: “Sen dedin ki, aynı cins iki şey birbirine tesir etmez, şeytanı ateş yakmaz.
Öyleyse sen topraktansın, toprak da sana tesir etmez”

Bunun üzerine Harun er-Reşid güldü ve Ebu Hanife mahcup bir şekilde evine döndü. Behlül böylece bir taşla üç kuş vurmuş oldu.
(Mecâlis’ül Müminin C.2, S.419; Behçet’ül Amal C.2, S.436; Velayet Dergisi Sayı: 12, S.62-63)

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*