BEKTAŞİLİKTE MÜRŞİD VE “DEDELİK” – “BABALIK” ANLAYIŞI

BEKTAŞİLİKTE MÜRŞİD VE “DEDELİK” – “BABALIK”  ANLAYIŞI

             A.Yılmaz Soyyer*

    Bektaşilikte tasavvufi bakımdan yolun en ileri noktası mürşidliktir. Mürşid, tanrının tecelli ettiği kişidir.  Onu “hakk” yani yegane gerçeklik olarak görmek bir Bektaşi’nin uyması gereken ilk prensiplerdendir.  Batın denilen öze ulaşmanın bilgisi kamil bir mürşide bağlanmakla elde edilir.  Mürşide bağlanmadan bu ilim anlaşılamaz  Mürşidin sözleri can Hızırının sözleri gibidir, o sözler bakırı altına çeviren kimya ilmine benzer.  Gerçeklik ya da diğer ifadesiyle “hakk” iki kaynağın bilgisinin bir vücudda toplanmasıyla elde edilir. Bu iki kaynak Kuran ve ehl-i beyttir, gerçeklikte ise bunlar aynıdır.  Hilmi Dedebaba mürşidi Türabi Baba’ya “Eyledin bendene talim-i rumuzat-ı Nebi”  diyerek ehl-i beyt kanalından gelen bilgilerin asıl kaynağının rumuzlar biçiminde Hz. Peygamberden ulaştığını ortaya koymaktadır. İşte bütün bu bilgilerin ve tecellinin merkezleştiği mürşid özün özüdür. Kul Nesimi onu sedef, yani midye içerisindeki inciye benzetir ve ona “canımın canı” diye hitap eder.  Hilmi Dedebaba ise “Ahsen-i takvim imiş insan-ı kamil şüphesiz// Alleme’l-esma rumuzun bildik izan eyledik”  diyerek İnsan-kamil olan mürşidin en güzel biçimde olduğunu Tanrı’nın nesnelerin gerçekliklerini ifade ettiği rumuzların bilgisine sahip olduğunu belirtmektedir. Şevki Koca, babası Babagan Bektaşiliği halifebabalarından Turgut Koca Baba’dan naklen mürşide secde edilmesi gerektiğini, çünkü onun zatullah olduğunu ; Hakk’ın kamil insanın penceresinden veya aynasından cemaliyle kemalini temaşa ettiğini  ve onun manevi varlığının kıyamete kadar baki kalacağını ifade etmektedir.
    Koca yine babası Turgut Koca’dan naklen, her kim ki Şeriat-tarikat-marifet-hakikat mertebelerinde  mürşid ve rehberini bilmezse Muhammed-Ali sırrını da bilemez demektedir. Mürşidin sağ dizi “ve’l-maşrık” yani doğu, sol dizi “ve’l-mağrib” yani batı, cemali “feeynema tevellu fesemme vechullah”, iki omuzu kiramen-katibin, göğsü arşullah, “innema yeuneke (yubayiunellahe olmalı) yedullah fevka eydiyhim”dir.
   
    Tasavvufta “insan-ı kamil” olarak nitelenen mürşid çeşitli görünüşlerle ortaya çıkmaktadır. Dedelik Babalık ve diğer bununla ilintili kavramların tamamının içeriği vahdet-i vücudun mürşid-mürid anlayışı çerçevesinde biçimlenmektedir. Bir Babagan Bektaşisi için “mürşid” yani baba talibin yeniden doğuşunu geçekleştiren kişidir. 19. yüzyıl şairlerinden Edib Harabi (1853-1917) söylemiş bulunduğu bir kıtada şöyle demektedir:

Berzahtan kurtuldum çıktım aradan
On yedi yaşında doğdum anadan
Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’dan
Çok şükür hamdolsun geldim imkane
   
    Tarihi seyri içerisinde bu kavramları karşıladığı düşünülen bir de “şeyh” nitelemesi mevcuttur. Bektaşilerin hem Çelebiler hem de Babagan kolları  bugün mürşidleri için “şeyh” tabirini kullanmamaktadırlar.  Ancak 19. yüzyılda bir Babagan Bektaşi mürşidi olan Türabi Ali Baba’nın matbu divanında şu gazele rastlanılmaktadır:
Nutkuna bel bağlar isen bahş ider her varı şeyh
Zinde-i Cavid olur daim ebed güftar-ı şeyh

Sözlerine uyarsan sana her var olanı bağışlar ve şeyhin sözleri sonsuzluğa kadar diri kalır

Jeng-i dil-i miratına saykal virüb eyler nazif
Canını teslim idüb gözler isen ikrar-ı şeyh

Gönül aynasının pasına sır vurup parlatır, eğer şeyhe canını teslim edip ikrar verirsen

“Mutu kable en temutu” sırrına vakıf kılar
“Men aref” sırrın nüma eyler sana esrar-ı şeyh

Ölmeden ölmek sırrına ulaştırır, nefsini bilen Rabbini bilir sırrını şeyh gösterir

Gussa-i ferdandır bilmez o kes azadedir
Her kimin gönlünde var mühr-i muhabbet-nar-i şeyh

Kişilerin kamlarından o şeyhin gönüllere vurduğu ateşli muhabbet mührüyle kurtulduklarını herkes bilmez

Zahir alemde edna batına kam isteyen
Ruz u şeb merbut olub olsun heman bazar-ı şeyh

Görünen alemde (dünyada) aşağılarda olup batın aleminde kam almak isteyen gece gündüz hemen şeyhin pazarına kendisini bağlasın

Ekmeli mürşid yedin tut rast rahı bulmağa
Gösteriri maksud olan ol manevi didarı şeyh

Doğru yolu bulmak için olgun bir şeyhin elini tut, sana o şeyh amacın olan manevi yüzü gösterecektir.

Ey Türabi ma’sıyyet tarikine mısbah olur
Dam-ı hayret zulmetinde şule-i envar-ı şeyh

Ey Türabi Şeyhin nurlu ışığı itaatsizlik yolunun karanlığına düşmüşlere kurtulmaları için meşale olur
  
    “Şeyh” daha çok siyasal otoritenin bir “mürşid”i yani çelebi, dedebaba ya da dedeyi yasal kabul etmesiyle verdiği bir unvan olarak göze çarpmaktadır. Diğer tarikatlarda “Şeyh” bağlılarının da “mürşid” anlamında kullanıp kabullendiği bir  vasıflamayken Bektaşilikte mürid veya dervişlerce nadiren benimsenmiştir.
    Sosyolojik açıdan bakıldığında çoğunlukla mürşidlik anlayışının “dedelik” ve “babalık” la ifade edildiği gözlemlenir. Özellikle Babagan kolunda bu gün mevcut bulunan “dedebabalık” ya da “halifebabalık” da bu anlayışın farklı platformlarda isimlendirilmesinden ibarettir. 19. Yüzyılda Bektaşiliğin kapatılmasına kadar “Çelebi”, “Dede”, “Baba”, “Halife” kavramlarına hem 19. Yüzyıl Osmanlı Arşiv belgelerinde hem de dönem içerisinde Bektaşilerce yazılan el yazmalarında sıklıkla rastlanır. Ancak Dedebabalık kavramı tamamen dönemin siyasal baskılarından dolayı İlk defa Mehmed Ali Hilmi Dedebaba için kullanılmıştır. Bu kullanış, devletin resmi vesikalarına yansıdığı için bizim bilgimize sunulmuştur. Değilse 1826 tarihiyle başlayan kapalılık döneminde başka hiçbir vesikada bu nitelendirme bulunmamaktadır.  Bu belge de devletin bu “dedebabalık” makamını tanımadığını belirten bir vesikadır. Yine kendi döneminin bir zorunluluğu olarak Türkiye Babagan Bektaşileri kendi dedebabalarını “Sertarik” unvanıyla nitelendirmişlerdir. Bütün dünya Babagan Bektaşileri tarafından ittifakla “dedebaba” olarak kabul edilen Salih Niyazi Dedebaba, Hakk’a yürüyünce, Türkiye Bektaşileri içerisinde “mücerred” yani evlenmeme yemini etmiş “halifebaba” bulunmadığından, bu makam “sertarik” unvanıyla doldurulmuştur.
    Çelebilik, Bektaşi tekkelerinin 1826 da yasaklanmasına kadar Osmanlı devleti tarafından Bektaşi tarikatinin muhatap olarak kabul edildiği yegane unsur olarak görünmektedir. Bu da devletin, tarikatları, vakıflarından dolayı bir ticari müessese olarak görmesi ve onların mütevelli heyetlerinin başkanıyla ilgilenmeyi tercih etmesinden dolayıdır. Osmanlı kendisine muhatap olarak gelirleri yöneten kişiyi görmektedir.      Bu, devlete Bektaşiliği kontrol ve denetiminde tutma kolaylığı da temin etmektedir. Devlet, tarikatın başı kabul ettiği Çelebiye, Bektaşiliğin “dede”, “baba” gibi unsurlarını tayin etme yetkisini de vermektedir.
    19. yüzyıl ve öncesinde “çelebilik” in yanısıra “dedelik” makamı görülmektedir. Dedelik, özellikle Şahkulusultan, Elmalı Abdal Musa Tekkesi gibi büyük dergahların başında bulunan kişilere verilen ad olarak görülmektedir.  Bektaşilikte 12 adet dede bulunmaktadır. Bugün Babagan kolu “dede” unvanı yerine “halife baba” nitelendirmesini kullanmayı tercih etmektedir. Bu kolda mürşid tanımlaması babalık ile başlamaktadır. Halifebaba ve Dedebaba da aynı zamanda baba olduklarından mürşiddirler.
   
 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*