BUYRUK ÖRNEKLERİ ve SUNBULNAME

Kuzey Irak Alevilerinin (ebek, İbrahimi, Kakai..) Dinsel İnanç Kitaplarından Buyruk Örnekleri ve Sünbülname
İsmail Kaygusuz
New York Syracuse Üniversitesi profesörlerinden Matti Moosa’nın Türkiye dıındaki Ortadoğu coğrafyasında değiik adlar altında yaamakta olan Alevi-Kızılbaş inanç topluluklarını inceleyerek 1988 yılında yayınlamış olduğu, yaklaık 600 sayfalık “Aırı iiler: Sapkın Mezhepler”(Extremist Sh’ites: The Ghulat Sects) adını taıyan geniş çalıması, bazı eksikliklerine rağmen oldukça dikkate değer bulunmaktadır. Kitabın 13. Bölümünde Kuzey Irak’ta, Musul çevresinde yaamakta olan ebekler, Kakailer ve İbrahimiler’de bulunan ve Azeri Türkçesinden Arapçaya çevrilerek yayınlanmış Buyruk nüshaları ve diğer bazı kaynak metinler hakkında verdiği bilgiler oldukça önemlidir. Aağıda, bu bölümün tarafımızdan yapılan Türkçe özet çevirisini bulacaksınız. Dipnotlarda verilen görüş ve düünceler bize aittir; bunlar eklenmesi, açıklanması gereken bilgiler ve karı olduklarımızdır:
Buyruk’un, çok büyük sayıda aırı iilerin ortak dinsel inanç kitabı olduğunu sanmaktayız, ite bu nedenle kitap yoğun bir incelemeyi hak kazanmaktadır.ebekler arasında bulunan temel inançsal kitap, Türkçe Buyruk’un bozuk söyleniiyle genelde Burkh olarak tanınan Kitab al-Manakib’dir. 1938 yılında bu kitabın bir kopyasını ele geçiren ilk kii al Sarraf oldu; kitap ona Paa lakaplı ebek önderi İbrahim tarafında verildi. Al Sarraf onun bütün bölümlerini Arapça’ya çevirdi, bazı kısımları da özetleyerek ebek Kitabı adıyla yayınladı. Al Sarraf kendisine verilen bu Buyruk kopyasının Azeri Türkçesiyle yazılı olduğunu, elyazısının çok bozuk ve bazı kısımlarının ise okunaksızlığını söylüyordu. Bereket versin bir avukat arkadaı Sadık Kammuna, Musul’un kuzeyinde Tallafar kasabasında yaayan bir baka aırı ii grup olan İbrahimi’lerin kullandığı bir Buyruk kopyasını elde etmiti. Al Sarraf bunu tetkik ettiğinde dilinin kendisindekiyle aynı olduğunu gördü, fakat İbrahimi versiyonu yeni kopyada eyh Safi’in kısa yaam öyküsü, bazı Kızılbaş ozanları ve ah İsmail Safevi tarafından yazılmıiirler bulmutu, ebek kopyasında bunlar yoktu.
Daha da fazlası bazı kısımlarda, İbrahimi versiyonu ebek Buyruğu’undan daha fazla ayrıntılıydı. Örneğin, yola kabul edilirken, Pirin/Dedenin bir talip adayına uyguladığı birkaç disiplin cezası örnekleri açıklanmaktadır. Bunlar azarlama, hapis, kırbaçlama ve hatta daha ağır bir disiplin cezası olarak talibin boynuna bir değirmen taı bağlanması…
Kammuna’ya ait kopyanın tam ismi Manakib al-Avliya va al-Buyruk’tur. imdi Irak Müze Kitaplığında Türkçe Elyazmaları 1470/1’de kayıtlı ve üzerinde Kammuna’nın 1975 tarihli özel mührü bulunmaktadır. Elyazması iki bölümdür: 111 sayfalık birinci bölüm, eyh Safiyüddin’in yaamı, tanrısal kurallar ve eyh Safi’nin tarikat buyruklarını içermekte. İkinci 50 sayfalık bölüm ise Oniki İmamları öven Türkçe iirler kolleksiyonu durumundadır. Yazmanın sonundaki bir kenar notunda, “bu kitap Tallafar sufilerini inanç kitabıdır” yazılıdır.
Kitabı Arapça’ya çevirirken Safvat al Safa ile karılatıran Al Sarraf’a göre ebek Buyruğu, eyh Sadreddin’in çağdaı ve onun öğrencilerinden-dervilerinden biri, bir Kızılbaş inanç önderi tarafından yazılmıtır. 1 Onun vardığı bu sonuç hatalıdır. Çünkü Safevi tarikatının/yolunun izleyicileri ilk kez Cüneyd oğlu eyh Haydar (ö.1488) zamanında Kızılbaş adıyla çağrılmaya baladılar. Sadreddin ise hemen hemen bir yüzyıl önce 1398’de ölmüş bulunuyordu. Oysa al Sarraf’ın yayınladığı Buyruk kopyasınında ah İsmail’in Hatayi mahlasıyla yazmış olduğu iirleri mevcuttur. Bu gösteriyor ki kitap ah İsmail zamanında ya da ölümünden (1524) kısa bir zaman sonra hazırlanmıtır.
“Safvat al Safa kitabının incelenmesi Buyruk’un kökeni üzerinde bir ıık tutabilir. Bu kitap, 1334 yılında babasının yerine eyhlik makamına geçen ve 1398 yılında kadar Erdebil’dergahının baında bulunmuş olan eyh Sadredin’in emriyle derviİsmail Tavakkuli İbn Bazzaz tarafından yazıldı. Safvat al Safa eyh Safi’nin yaamı,bazı Kur’an ayetlerinin yorumlarıyla birlikte, eyh Safi’nin keramet olayları ve inançsal buyruklarını ve de Safevi tarikatının ilkelerini içermektedir. İçinde eyh Safi ile oğlu Sadreddin Musa’ arasında diyalog vardır, kukusuz ah İsmail tarafından yazılmış sufistik iirler bulunmamaktadır. Bununla birlikte kitabın genel içeriğinden, Safvat al Safa’nın, olasılıkla Buyruk’un bazı bölümlerinin en azından temeli; özellikle (Sadık
1
Safvat al-safa (Saflığın özü) adını taıyan ve 1357/8’de eyh Safi oğlu eyh Sadreddin Musa’nın isteği ve denetimi altında İbn Bazzaz Tavakkul İbn İsmail İbn Haci al-Ardabili tarafından yazılıp tamamlanmıtir. Savfat 12 Bölüm ve her bölüm kısımlara ayrılmıtır. Birinci Bölüm tamamıyla eyh Safi’nin görü, düünce, kerametleri ve rüyalarına ayrılmı. İbn Bazzaz bu kitapta İmam Cafer Sadık’tan eyh Safi dönemine kadar insanları Tanrıya götüren doğru yolda (tariki mustakim) rehberlik eden 30 Müceddid’den (yenilikçi, reformist) sözeder. Hicri 1.yüzyılda İmam Cafer Sadık 7.yüzyılda ise eyh Safi en büyük müceddid’dir. Yazar, Seyh Safi’nin soyağacı ve atalarından bazılarının adlarını da vermektedir 4. bab’da. Ancak bu bölüm daha sonraki dönemlerde yapılan kopyalarda büyük değiikliklere uğramış ve Safevi soyu yeniden düzenlenmitir.
Kitap 180 yıl sonra ah İsmail’in oğlu ah Tahmasb zamanında yapılan eklerle birlikte 1533’de yeniden yazılmitır. ah Tahmasb orijinal metini gözden geçirip güncelletirici değiiklikler yaparak (Mukaddimah /Khatimah, yani önsöz ve sonsöz ekleyip) yeniden yazması için Abul al-Fath al-Hüseyin’i görevlendirmitir. Adı geçen yapıtın Türkçesi bulunmadığı gibi İngilizce ve Fransızca çevirilerine de rastlamadım. Sadece esere ilikin Almanca yapılmış bir doktora tezi var (İbn Bazzaz Tavakkul Ibn Ismail, yayım ve çeviri: Heidi Zirke, Ein hagiographisches Zeugnis zur persischen Geschichte aus der Mitte des 14 Jahrhunderts: Das achte Kapitel des Safwat as-safa in kritischer Bearbeitung. Islamkundliche Unterschungen, 120, Berlin: Klaus Schwarz, 1987)ve yalızca 8. Bölümü Almanca’ya çevirmi; yorum ve açıklamalar da bu bölüm üzerine. Safvat al-Safa’nın 1994’te Erdebil’de yeni bir baskısı Rıza Ghulam Tabataba’i Majd tarafından yapılmı.
Süleymaniye Kütüphanesi, Ayasofya bölümünde kayıtlı H.896/1490 tarihli Farsça nüsha ile yine aynı yerdeki H.914/1508 tarihinde Sihabuddin Kaani tarafında istinsahı yapılmış bir baka nüsha bulunmaktadır. Bunlar Kızılbaş Safevi devletinin kuruluş aamasında hazırlanmılardır. Özellikle birincisinde yapılmış olan değiikliklerin, devlet siyasetinin henüz belirlenmediği ve eyhlik siyasetinin sürdüğü dönemi göstermesi bakımından önemli. Osmanlıca çevirilerden Terceme-i Menakıb-i eyh Safi balığını taıyan Suleymaniye Kütüphanesi, İzmir bölümündeki 465 no.lu H.968(1561) tarihli nüsha ise, ah Tahmasb’ın buyruğuyla Abu al Fath al-Huseyin tarafından geniletilip değitirilen ve eyh Safi’nin eceresi eklenmiş Safva’t us-Safa çevirisi olsa gerektir. Ayrıca Üsküdar’daki Haci Selim Ağa Kütüphanesi, Kemankeş bölümü no.247’de kayıtlı 137 varak’lık Savfa’t us-Safa’nın h.760(1359-60) tarihli Osmanlıca çevirisi çok önemli olmalıdır. Çünkü orijinal elyazmasının yazılıp tamamlanmasından sadece iki-üç yıl sonra Farsçadan Osmanlıcaya çevrilmiş olduğunu görüyoruz.
Kummana tarafından ele geçirilen İbrahimi versiyonundaki) eyh Safi’nin yaamına değinen kısmın ve al Sarraf ‘ın bulup yayınladığı ebek versiyonundaki Safevi Sufi tarikatının manevi ilkelerinin kaynağı olduğuna dair çıkarsama yapabiliriz.
Buyruk’un kökeni üzerinde Abbas al Azzavi tarafından daha önemli bir ıık tutuldu. Al Azzavi Kakailerin birkaç inançsal kitapları arasından çok önemli ikisiyle aratırmamıza katkıda bulunmaktadır. Bunlardan biri al-Mavahib al-Saniyya fi al Manakib al-Safaviyya (Örnek Safavi öykülerinden/Menakıbinden görkemli armağanlar) kitabıdır ki, onun söylemiyle ‘İsmail Tavakkuli İbn Bazzaz tarafından kaleme alınmış olan Safvat al Safa’dan bakası değildir.’ Diğeri ise Buyruk’un kendisidir. Al Azzavi, bu kitabın daha kısa -bir çeit özetleme, compendium-olması dıında Safvat al Safa’dan farkı olmadığını iddia etmektedir. Bu compendium, İbrahimilerin Buyruk’u gibi eyh Safi’nin yaam öyküsü ve sufi öğretilerini içermekte. Bu nedenledir ki biz kuvvetle tahmin ediyoruz ki, herkim yazmısa al Kammuna’nın Buyruk kopyası için, ana kaynak olarak İbn Bazzaz tarafından yazılmış Safvat al Safa’yı kullanmış olmalıdır. Daha sonraki kopyaları yaparlarken müstensihler, bazı nedenlerden Safvat’ta bulunan eyh Safi’nin yaam öyküsünü atmış ve Safevi tarikatınının manevi yönünü ve tanınmılığını daha da onaylamak ve artırmak için ah İsmail’in iirlerini içine sokup yorumlamılardır. ebek kopyası Buyruk’un önemi, Safevi yoluna bağlı ebeklerle Kızılbaların arasında halka oluturan bir hizmet görmesidir.
Bu kitaplar Kerkük civarında yaamakta olan ebekler, Tallafarlı İbrahimiler ve Kakailer gibi inançsal gruplar tarafından kullanılmakta. Türkiye Kızılbaları arasındaki Buyruk adını taıyan mevcut tüm versiyonlar da dahil ortak bir kökene sahip olması gerekmektedir ve çok büyük olasılıkla bu Safvat al Safa’dır; ancak zaman boyunca, kendi özel gruplarının inançsal değiiklik ekleriyle uyuturmak için farklı derlemeciler tarafından yorumlar yapıldı.
Bu çalımanın odağı olan Buyruk’un ebek kopyası Ariflerin Kutb’u olarak tanımlanan Seyh Safiyüddin’in oğlu Sadreddin’e yönelttiği, bildirdiği emirlerini içermektedir. Bu buyrukların amacı, eyh Safi tarafından kurulmuş Sufi tarikatının önderi/ Piri ile talip/mürid ya da girmek isteyen talip adayı ile yol arasındaki ilikiyi göstermektir. Buyruk’un baında bu buyrukların eyh Safi’nin kendi yaratısı değil, fakat Tanrı tarafından onaylanmış ve melek Cebrail aracılığıyla Peygamber’e verilmiş olduğunu öğneniyoruz. Bunlar tanrısal esinlenmelerdir ve bunun için Tanrı’nın Muhammed Peygamber’e mesajının ve İslamın esasını oluturur; daha ileride öğreniyoruz ki, bu tanrısal emirleri Cebrail Muhammed’e iletmi, onun aracılığıyla da Ali’ye ve soyundan gelen İmamlara devredilmitir. Sonuç olarak bu buyruklar, onları onurlandıran ve öğrenciler ve dervilerine öğreterek, onları tarikat velilerinin sevgisine yönelten eyh Safi’ye emanet edilmitir. Böylece eyh Safi’nin manevi otoritesi ve Sufi tarikatının yasallığı Muhammed Peygamber, Ali ve İmamlar aracılığıyla kurulmuş olur. Buyruk içinde bize anlatılan bu otoriteye, talip adayı ya da talipler tarafından sorgusuz ve tartımasız uyulur ve saygı gösterilir. Çünkü bu emirler talibi bu dünyada ve öte dünyadaki korkulardan koruyacak gücü içermektedir.
Esas olarak Buyruk, Sufi tarikatı mensuplarının karakterini terbiye etmek, sabırın, mutlak itaatın, az yeme/perhizin acıma ve kendinden çok bakalarını düünmeyi (altruism) yaymak, geniletmek için gerekli ahlaki ilkeleri içermekte. ii görüş noktasından hareketle tevella (Ehlibeyt ve İmamları sevme), teberra (Ehlibeyt ve İmamları sevmeyen ve hakaret edenleri lanetleme) ve isma (Ehlibeyt ve İmamların günahsızlığı, masumiyeti) vurgulanmaktadır.
Buyruk’un eyh Safi’nin emirlerinin oğluna sunumu, İslam Peygamberinin bildirimlerinin bir parçası olarak onların meruluğunun onaylanmış olması, Ali ve öteki İmamların aracılığıyla kutsal/manevi düzenleme biçiminde kuaktan kuağa geçmiş ve onun tevella ve teberra kavramları üzerindeki vurgulamaları, eyh Safi’nin bir ii ve gerçekten ona bağlılar ve soyundan gelenler (Safevi soylular) iiliğin kurucusu olduğunu açıklar gözükmektedir. (Oysa) kitabımızın üçüncü bölümünde gösterdiğimiz gibi kendisini ii olduğunun kesin kanıtı mevcut değildir. Buna karılık Erdebil’de, bir aile üyesi, hatta karısının bile eyh Safi’nin bir Ali soylu olduğuna dair fikri olmadığı halde onun Ali’den indiği ve Alevi olduğu iddiası balamıtı. Oğlu Sadreddin dahi, -Safwat al Safa’da belirtildiği üzere-babasının Hasan’ndan mı yoksa Hüseyin’in soyundan mı geldiği konusunda bir karar verememitir. 2
2 Bu Farsça yapıtın H. 896(1490) tarihini taıyan bilinen en eski yazma nüshassında Safevî ailesinin eceresi en son, Firuz ah El-kürdi Es-Sincani'ye kadar götürülmektedir.(Yaprak:6B) Zaten,Safevilerin dedeleri arasında Erdebil'e ilk gelip yerleen budur. Yine buradaki kayda göre, eyh Sadreddin'den u nakil yapılır: “Nesebimizde Seyyidlik var, ancak Hz. Hasan'ın, Ya da Hz. Hüseyin'in mi, hangisinin soyundan geldiğimizi sormadım. Burası üpheli kaldı” (Yaprak:6B) Bu arada M.Moosa da, pek çok aratırmacı gibi Safvat’taki bilgilerden eyh Safiyüddin’in ii bile olmadığı kanısındadır. Yapıtın ilk nüshasının tümünü bizzat okuyup incelemeden kesin yargıya varmak sağlıksız da olsa, bugüne kadar ulaabildiğimiz bilgiler çerçevesinde benim kiisel olarak bu kanı üzerinde artık büyük kukularım var. öyleki, eyh Sadreddin Musa yazdırdığı bu kitapta çok büyük olasılıkla takiye yapma zorunluğu duymuş ve Erdebil’in ve kurucusunun batıni karakterini gizlemitir. Nedenlerinden bazılarını sıralayalım:
1.Erdebil Dergahı’nın Azerbaycan’dan İran-Horasan, Anadolu’da birçok beylik topraklarına, Halep’e ve Bağdad’a kadar uzanan etki alanlarında yönetimler Ortodoks (Sünni-ii) inançlıdır. Osmanlı Beyliği dahil birçoğundan Tekkeye nezir gelmektedir.
1    Zaten İlhanlıların timar olarak verdiği Erdebil’de kurulmuş Tekkenin eyhi İlhanlı Abu Said ve Timur, Celayirli Hasan, Emir Çoban vb. emir ve sultanlarla üst düzey ilikiler içindedir ve siyasal dengeleri korumak zorundadır tarikatın yayılması ve müridlerin artması için.
2    Daha önemlisi 1340 yılı balarında bu dengenin bozulduğunu ve bilinmeyen nedenlerden İlhanid Çobanlılar’dan Emir Küçük eyh Hasan ve Malik Eref’ın (1341-1350) yönetimleri döneminde eyh Sadreddin’in tututklanıp hapse atıldığı ve Tekkenin kapatılarak müritlerinin koğuturulduğu, sürgünlere gönderildiğini öğreniyoruz. Ve kitabın bu çok karıık ve sıkıntılı yılların hemen arkasından yazılmış olması anlamlı değil midir?
3    Kitapta eyh Safi’ye “Ben Muhammed’in ashabının mezhebindenim” dedirtilmesine rağmen, “nur-i velayet, tarık-i müstakim, ilm-i batıniyya vb…” deyimlerin sıkça kullanılmış olması da çelikilidir..Ayrıca yukarıda adını verdiğimiz Hedi Zirke’nin doktora tezinde yaptığı 8.Bölüm çevirisinin iki farklı yerinde geçen u söylemlere bakınız: ”eyh Zahid, Safi’ye dedi ki, ‘Ulu Tanrı seni dinin yolunu göstermek için yolladı; öyleyse hakikatı, bir parça eriat kılıfıyla murdarın kuağına sokarak birletirmek zorundasın…” Hakikatın sırlarına eriat kılıfı geçirmek, takiye yapmaktan baka ne olabilir? Oysa bir baka yerde tam bir afii eriatçısı görünümündedir eyh Safi: “Birgün hayırlı kendi kızına dokunur, ardından boy abdesti alır. Seyh Sadr add-din söyle der: ‘Bu arınmanın (abdest) nedenini sordum o söyle yanıtladı: Vallahi ben, anneme dokunduktan sonra da abdest almamazlık hiç bir zaman yapmadim.Sonra Kuran’da 4. 43 ayetini okudu…”
4    Bölgede çıkıp yoğunlamış 9.yüzyılın balarından itibaren 20 yıl süren Mazdek-Müslimeye kökenli Babek-Hurremi Alevi halk hareketleri, arkasından bazı Karmati ve Fatımi İsmaili topluluklarının yerlemesi ve sürekli propagandaları; Daylam ve Tabaristan’da kurulmuş Zeydi Alevi devletinin 11.yy.a kadar buralara yayılan hakimiyeti… Bütün bunların dıında eyh Safi(1252-1334) ve Sadreddin’in(ö.1399) çağdaı, Alamut’un yıkılmasıyla yeraltına inen İsmaili İmamlarından emseddin Muhammed (1257-1310), oğlu Seyyid Muhammed Kasım ah (1310-1370) ve oğlu İmam İslam ah (1370-1423) değiik adlarla Azerbaycan’da Erdebil’e yakın köylerde ve dağlık alanlarda yaıyorlardı kendi taraftarları arasında. Doğu Akdeniz kıyılarından, Suriye’den-Irak’tan Pamir’e,

ebek Buyruğu’nda mevcut olan eyh Safi’nin emirlerine dönersek, ne ortalama ve ne de aırı ii öğretisinden iz bulamayız. eyh Safi ve oğlu Sadreddin arasındaki konuma tamamıyla sufistik nitelikler üzerinedir. Al Sarraf’ın yayınlamış olduğu bu Buyruk 52 kısma ayrılmıtır. 1 ile 6. kısım arasındaki kısımlar bir giriş ve Cebrail aracılığıyla Muhammed’e vahyedilmi, Ali, İmamlar ve son olarak eyh Safi’ye geçmi/ulamış Tanrısal buyruk ve ilkelerin özetini kapsar . Bunlar, 7 ile 36. kısımlar arasında sunulan buyrukların ana çatısından ayrı durmaktadır. Olasıyla çok daha sonra, Safevilerin iiliği benimsediği 15.yüzyılın sonlarına doğru bir Safevi mensubu tarafından yazılmış olmalı. Gerçekten 35.si dıında emirlerin her bölümü bir Kızılbaş ozanından bir iir içerir. 36.kısımdan itibaren “ söyledi” ya da eyh Safi açıkladı” gibi sözler(iy)le birlikte ah Hatayi’den nefesler görmekteyiz. Bu kısımların eyh Safiyüddin’in “gerçek” sufistik öğretilerini içerdiğini biz tahmin ediyoruz. Bununla birlikte 35 ile 52 arasında eyh Safi’nin adı gözükmez. Böylece biz Buyruk’un ah İsmail zamanında, bir aırı ii(Kızılba) tarafından derlendiği sonucuna varmayı düünüyoruz. Buyruk yazıcısı 37.kısımda Halifelik olgusunu inceliyor, kısacası Halifenin nitelikleri ve sıfatlarını tartımakta. Halifelik konusunda gerçek ii görüü olan “Ali ve 11 evladı, yani Oniki İmamların sadece Muhammed’in ardılı olduğu”, bir sonraki kısıma geçmeden hemen önce vurgulanıyor. ah Hatayi’nin bir iirini içeren 41.kısım dıında 39 ve 42 arasındaki kısımlarda Halifenin nitelikleri ve sıfatları geniş bir biçimde sunulmaktadır. 43 ve 46’da Sufi yolu göstericisi, Rehber ya da aydınlatan/eğiten Mürid’in nitelikleri betimleniyor. 47 ve 48’de ise Muhammed Peygamberin yerine Ali’yi vasi/ardıl seçtiği Ghadirhum olayı ve bu tarihsel geleneğin geniş açıklaması yapılıyor. Bu kısımlarda Muhammed’in “ben bilimin kenti, Ali ise kapısıdır”, “ben ve Ali tek bir nurdan yaratıldık” vb. hadisleri de yer almaktedır. 50.kısımda Necmeddin Kübra’dan (ö.1221) sözedilmekte ve onun “bir kimse Muhammed, Ali ve Oniki İmamlar adına Tanrıya dua ederse, Tanrı dileklerini yerine getirecek ve onu koruyacaktır” benzeri sözleri anımsatılmaktadır.Son iki bölümde (51 ve 52) Peygamberin ev halkı, yani Ehlibeyt ve Oniki İmamların manevi üstünlüğü ve onların (istemleri) Adem zamanından beri bütün Peygamberleri ve Velileri temsil ettikleri belirtilirken, yücelikleri ve Tanrı’ya yakınlıkları, Tanrının hereyi onlar için yarattığı söylemiyle açıklanır. Kısacası İmam Logos’un(Tanrı sözünün) yerinin almaktadır. Bu kısımlarda ii abartması(!) en yüksek noktasına ulaır.
49.bölüm üzerinde son bir gözlem Buyruk’un tertiplenmesi konusuna bir ıık tutabilir.
Bu bölümün tam anlamıyla anlaırlığında emin olmayı güçletiren birkaç satır
(silinmi) kayıp durumdadır. Buna rağmen izleyen kısımlarla bağlantısı bulunmayan
u ifadeyi görmekteyiz:
“Ben fukara ve zavallı Feritah İbn Abdulmecid Hutbe’yi (Ghadirhum Hutbesi)
Arapça’dan Türkçe’ye çevirdim.”

Fergana vadisine, Hindistan’a kadar yayılmış ve inançlarını gizleyerek (takiye ile) yaayan İsmaililere ulaan geniş bir dai’ler ağı vardı. Erdebil tekkesinde bu dai’lerden bulunmuyordu ve Erdebil eyhleriyle ilikileri yoktu diyebilir miyiz? ..
6. Yine Matti Moosa’nın kendisinin aynı kitabında (s.217-219) anlattığı gibi, Ehli Haklar’ın inançsal söylencelerinde, eyh Safi’nin, eyhi ve kayınbabası İbrahim Zahidi tarafından iki kez Sultan Sahak’a gönderildiği ve onun kadınlı erkekli toplu tapınmalarına,Cemlerine katıldığı anlatılmaktadır. Bazı kerametlerine tanık olduğu Sultan Sohak’tan el aldıktan sonra eyhinin ona berat verdiği Ehli Haklar’ın kutsal bildikleri kitaplarına (Tadhkira-Tezkire) geçmitir. İ.K.
Tam ve doğru adıyla Abdulmacid İbn Feritah Zade (ö.1459), Bektai Eschatolojisi (Öbür dünyaya ilikin) öğretisini içeren Türkçe Ahiretname kitabının yazarı bir Bektaidir. Aynı zamanda o Hurufilik öğretisini Anadolu’ya sokan kimsedir. 3 Doğrusu İbn Feritah’ın bu ifadesi Buyruk’ta çok garip durmaktadır ve onun kitabın derleyicisi olduğuna dair kanıt da yoktur. Açıktır ki, ah İsmail Hatayi ve diğer Kızılbaş ozanları tarafından yazılmıiirleri de içine alan Buyruk’ta, Feritah’ın Hutbe çevirisi dahil herkimin düüncesi olursa olsun, Safevilerin masum İmamlarla birletirilmesini yasallatırmak ve aırı görülerini kanıtlamak amacıyla onları yorumlamılardır. Bu yolla onların tarikat inançları içinde iilikle tasavvufu birletirerek, Safevi soyluların, müridleri-mensupları üzerindeki manevi gücü onaylanmış oluyordu. Bu İbn Feritah’ın kendisinin, aırı ii öğretisiyle Kızılbaş ve ebek’lerden farklı olmayan Bektai inancına bağlı olması olgusuyla desteklenmiş durumdaır…
Ayrıca Kerküklü bir ebek Türkmen yazar olan akir Sabir al-Zahid’in elinde bulunan elyazmalarının da önemli olduğunu söylemek gerekir. Halkının inançsal ve toplumsal uygulamalarında olduğu kadar Türk dilindeki ustalığıyla kendisini bunlardan yaptığı çeviri ve yorumları aratırmacıların ilgisini çekmelidir. Her iki elyazması da kısa ve yazarları belirsizdir. Birincisi, Buyruk ve Kitab el Menakib olarak tanınan, Kitab(-ı) ah Safi adını taıyor. Kitaba ikinci bir balık ise ah Safi’nin, eyh Sadreddin’e açıkladığı Doğru/kamil Bilgi üzerine Kitabı biçiminde verilmitir.
Al Sarraf’ın Buyruk kopyasınınkine benzer bilgilerden dolayı ortak bir kökene sahip olduklarını gösteren bu Elyazması eyh Safi’nin sufi öğretisini içermektedir. Tek fark, al-Sarraf’ın Buyruk’u karılıklı konuma (diyalog) olarak yazılırken, al-Zabit’in elyazması bir söylev biçimindedir. Benim çıkardığım sonuç, her iki eser de erken Safevi dönemine, belki 1500’lere ait olmalıdır. Kendi ii inancını göstermek için, al-Zabit kopyasının adı bilinmeyen yazarı, iilerce çok iyi bilinen “Ali ve Muhammed bir tek nurdandır”, “Ben bilimin ehriyim, Ali ise kapısıdır” ve “Ali Tanrı’nın velisidir ve Tanrı Ali’nin yanındadır/destekleyicisidir”gibi Muhammed’in hadislerini konumanın içine sokmutur.
Al-Zabit’in elindeki ikinci elyazması Sünbülname (Sunbula Nama) adını taımakta ve Çağatay lehçesiyle Türkistan’da yazılmıtır. Al-Zabit’e göre bu elyazması eser 12.yy.a aittir, çünkü Ahmet Yesevi’nin(ö.1166) sufi öğretisini içermektedir. Ancak dikkatli bir inceleme, Fazlullah’ın (ö.1401) kurduğu Hurufiliği de kapsayan elyazmasının 15.yy.ın ilk yarısından önceye tarihlenemiyeceğini açıkça gösteriyor. 4 Olasılıkla o, bir Bektai-Hurufi yazar tarafından 15.yy.balarında hem Bektailiğin hem de Hurufiliğin kendi görülerine uygun çeitli ögelerini birbiriyle birletirip kitaplatırılmıtır.
Sünbülname’de büyük ilgi çeken, yazarının, Peygamber’in sahabilerinden biri ve İmam Ali’nin, en yakın destekçisi ve dostu Salman al-Farisi ile onu birletirmesidir: Sünbülname’nin Muhammed Peygamber’in ailesinin (Ehlibeytin) eceresi olduğunu Salman al-Farisi’den aktarır, kendisine söyletir; ona göre, tanelerin buğday sapına bağlı olup bir baak oluturduğu gibi, Ehlibeyt ve İmamlar da Muhammed’in dalına
3 Gerçekte ise ondan en az 60 yıl önce Anadolu’ya gelmiş olan İmadeddin Nesimi’dir İ.K. 4Eğer Fazlullah’ın adı ve kendine özgün düünce ve sözleri geçmiyorsa ve sadece harflere verilmiş tasavvufi değerler sözkonusuysa yazarın bu yargısı doğru olamaz. İ.K.
yapııktır, ayrılmaz. Elyazmasına da bu benzetmeden dolayı Sünbülname adı verilmi. Sünbülname’ye özgünlük sağlayan, varsayıldığı üzere Ali’nin yaratılış söylencesi ve Horasan’dan Rum ülkesine Anadolu’ya gelii 5 üzerine yaratılmış öyküsel değinmeler Sünbülname’nin Bektai kökenli olduğunu açığa vurmaktadır. Kitapta Farsça konuan İmam Ali, onun ilahi sırrına vakıf olan kimseler Horasan’dan Rum’a geldikleri zaman Sünbülname’yi Farsçadan Türkçeye çevirdiklerini söylemekte.
Ayrıca Sünbülname’de Muhammed Peygamber’in ve İmam Ali’nin en sadık sahabeleririnin adlarını görmekteyiz. Bunların arasına Nasırüddin Tusi (1201-1274) de sokuturulmutur. Sahabilerden Ammar İbn Yasir ki, Ali’ye yol erkan üzerine sorular sorular sorarak ondan açıklamalar alır. 6 İbn Siman (Bayan ibn Siman al-Nahdi Tamimi, ö.737), Umar Baba (Amr İbn Umayya al-Dumari), Salman al-Farisi, Abu Zer Gaffari, Kanber Ali, Mikdad İmam Ali’yi seven, destekleyen ve onun tanrısallığınan inanan ilk aırı iilerden (gulat’tan) sayılmaktadır. Burada ilginç olan Nasiruddin Tusi’nin (ö.1274) bu ilk sahabiler arasında sayılmasıdır ki aynı tanımlamayı, 1519’da Bektai Yemini Baba’nın tanrısallatırılan Ali’nin erdemlerini, kerametlerini anlatan Faziletname’sinde de görmekteyiz. 7
Sünbülname’nin Bektai elyazması olduğunu gösteren daha önemli kanıt kitabın Ondört Masum Pak’tan sözetmesi ve onları açıklamasıdır. Son olarak Sünbülname Salman al-Farisi’ye atfen 12 Sufilik ilkesi üzerinde konuur. Kısaca özetlersek bu ilkeler: 1)nedamet-pimanlık, 2)zarar verici iş ve eylemlerden sakınma, 3)kapris ve tutkuları yenme, 4)ehvetten kaçınma, 5)nefse boyun eğdirme/nefsi ıslah etme, 6)çevresindeki insanlarla dost olma, 7)kukulardan uzaklama, 8)bakalarına hizmet etmeye hazırolma, 9)inanç davası için cömertçe para harcama, 10)bakalarını hor görmeme ve aağılayıcı davranmama, 11) alçakgönüllü ve barıçıl/uzlatırmacı olmak ve 12)Tanrıya mutlak güvenç, çünkü Tanrı kendisine güvenenleri sever. Sünbülname’yi derleyen kii bu ilkelerin, Sufi tarikatının görev ve koullarını gösterdiğini ve onların insanı, gerçek aka (Tanrı akına) ve barıa götürdüğü yargısına varmaktadır. Sufi yaamı için bu gerekirlikler-istekler, geleneğe göre Peygamber tarafından kendi ailesinden biri olarak onurlandırılmış Salman al-Farisi’ye isnatedilmektedir. Al-Farisi’nin, Zerdütlükten Hristiyanlığa sonra İslam dinine geçip Sufizm üzerinde bir köprü ve İslamda en erken, yani ilk aırı çileci sufilerden (Zuhhad ascetics) biri olduğu da düünülür. Kitabın Nusayrilik inancına ilikin tartıma bölümünde (s. 267-280 vd. )Salman al-Farisi hakkında, daha fazla bilgi bulacaksınız. (Matti Moosa, “Religious Books”, Extremist Shiites-The Ghulat Sects, Syracuse University Press, New York, 1988, s. 153-162)
5 Bizce bu söylemle Ali donunda dünyaya geldiğine inanılan ve onunla eletirilen Hacı Bektaş Veli
kastedilmektedir, elyazmasının aslını görüp incelemek gerekir İ.K.
6 Aynı kiinin Buyruk metinlerinde de aynı ilevi gördüğüne tanık olmaktayız. O zaman Sünbülname
Buyruk’un kaynaklarından biri olarak da düünülebilir. İ.K.

7 Sünbülname’nin tarihlenmesi ve Bektai kökenli oluuna kanıt olarak yardımcı olabilir bu alıntı. İ.K.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*