Yrd. Doç. Dr. Ali Rıza GÖKBUNAR
Celal Bayar Üniversitesi, Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu, MAN_SA
ÖZET
Tarih anlayısı, geçmisin sınırları içinden çıkan ve günümüz olayları ile bir çok yönden
baglantıları olan bir açıklama ve yorumlama biçimine dönüsmüstür. Geçmisin sosyal, siyasal,
ekonomik boyutlu sorunlarının günümüz açısından yorumlanması ve degerlendirilmesi önemlidir.
Rant kollama faaliyetleri ve mali sömürü olayı yüzyıllar boyunca maliye teorisinin sürekli
gündeminde olmustur. Türk maliye tarihinde Celali Ayaklanmaları, rant kollama ve mali sömürü
açısından önemli tarihi örnektir.
Osmanlı Anadolu’su 16. yüzyıl ve 17. yüzyılda, nüfus yapısını bile önemli ölçüde
degistiren Celali Ayaklanmaları’na sahne olmustur. Celali Ayaklanmaları vergilerin yükü altında
ezilenler, toprakları ellerinden alınmıs eski sipahiler, topraksız köylüler, geçim sıkıntısı çekenler
v.b. grupların çıkardıkları Anadolu’daki en büyük isyan hareketlerinden birisidir. Ayaklanmalara
önderlik eden topragı elinden alınmıs beylerin amacı yeniden topraklarına kavusmak, Osmanlı
devlet mekanizması içine dönebilmek olsa da, ayaklanmaya katılan halkın isyanının nedeni,
bürokrasiyi olusturan devsirmeler, yeniçeri agaları ve tımar sahiplerinin halka korkunç bir zulüm
uygulamaları ve giderek derebeylik olusturacak sekilde zenginlesmeleridir.
Anahtar Kelimeler: Celali Ayaklanmaları, Rant Kollama, Vergileme
GİRİŞ
Osmanlı Devleti’nde tüm kamu kurumlarının vergi toplama süreci ile
dogrudan ilgili olmaları nedeniyle mali konular, özellikle vergi tahsili önemli
sorunlar arasında yer almıstır. Osmanlı Devleti’nde kamu görevlilerine maasları,
merkezi bütçeden aktarılan ödeneklerle degil, bazı vergi gelirlerinin dogrudan
kendilerine maas olarak tahsis edilmesi yöntemiyle ödenmekteydi. Kamu görevini
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
2
yürüten kisilerin bu görevlerinin veya diger bir ifadeyle mali rantlarının herhangi
bir nedenle sona erdirilmesi bu kisilerle devlet arasında çatısmaların dogmasına
yol açmıstır. Diger yandan bazı kamu görevlilerinin maaslarının karsılıgı olarak
topladıkları gelirler, hem kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde hem de
geçimlerini saglayacak kadar yeterli olmaması v.b. nedenlerle kendilerine verilen
yetkileri kötüye kullanarak halktan kanun dısı vergiler toplamaya baslamıslardır.
Bu durum halk ile bu tip yöneticiler arasında gerginliklere yol açmıs, devletin
mesruiyeti zedelenmistir. Merkezi yönetim ise Adaletnameler, Tanzimat Fermanı,
Islahat Fermanı çıkartarak ve bir takım önlemler almıstır.
Bu makalede Türk maliye tarihinde önemli bir yere sahip olan ve 200 yıl
süren Celali Ayaklanmaları’nın ortaya çıkıs nedenleri ile mali ve sosyal sonuçları
irdelenmistir.
I- 16 YÜZYIL SONU VE 17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLET_NDE
GENEL OLARAK MAL_ YAPI
Klasik dönem Osmanlı mali sistemi merkezi hazine1, dirlik2 ve padisah
özel hazinesinden3 olusan sacayagı üzerine kurulmustur. Mali sistemin verimli
sekilde çalısabilmesi bu üç öge üzerinde kurulan hassas bir dengeye baglıydı.
Mali sorunlarla karsılasıldıgında bunlar üzerinde degisiklikler yapılarak denge
saglanmaktaydı (Cezar, 1986:29-33).
A- Osmanlı Vergi Sistemi Temel Yapısı
Osmanlı vergi sistemi Batı Anadolu ve Trakya’da 15. yüzyıl baslarında
belli bir istikrara kavusmus ve Kanuni devrinde Dogu Anadolu’ya da yayılmıstır.
16. yüzyılın baslarından itibaren fetihlerle sürekli genisledigi için devletin hukuki,
askeri, mali ve sosyal yapısında da degismeler yasanmıstır. Dolayısıyla her yerde
geçerli tek bir vergi düzeni uygulamak mümkün olmamıs, fethedilen bölgenin
cografi sartları, ırki ve kültürel özellikleri ile sosyal ve ekonomik yapısı dikkate
alınarak ayrı ayrı düzenlemeler yapılmıstır (Ünal, 2002:147).Tanzimat’a kadar
yürüklükte kalan vergiler sunlardır:
1- Sahıslar Üzerinden Alınan Vergiler
Osmanlı Devleti’nde sahısların varlıkları nedeniyle ödedikleri vergiler
sunlardır (Bknz. Kazıcı, 1977:114-118; Ünal, 2002:155-162; Karamursal,
1989:171; Ercan, 2001: 250-253):
Bennak Resmi: Evli olup, çiftligi olmayan erkeklerden her yıl alınan
bir vergidir.
Mücerred Resmi: Bekar fakat baskasına muhtaç olmadan kendi
geçimini saglayabilen, üretim faaliyetinde bulunabilecek yasa gelmis müslüman
erkeklerden alınan vergidir.
_spenç Resmi: Gayrimüslim erkeklerden alınan vergidir. .
Cizye: Cizye, Müslüman olmayanlardan, askerlik hizmeti karsılıgı
olarak alınmıstır. Cizye vergisi mükellefleri yüksek (âlâ), orta (evsât) ve fakir
(ednâ) olarak üç sınıfa ayrılmıs; âlâ 48, evsât, 24, ednâ 12 akçe cizye ödemistir.
2- Ticaret Üzerinden Alınan Vergiler
Osmanlı Devleti’nde ticaret üzerinden alınan vergiler _htisab Rusumu
olarak nitelendirilmistir. Bu vergiler ihtisab agası, muhtesib, ihtisab emini olarak
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
3
adlandırılan memurlar tarafından toplanmıstır. Ticaretten alınan vergilerin önemli
bir bölümü merkezi hazineye gönderilmis, kalan kısmı tahsildarların giderleri için
kullanılmıstır. _htisab vergileri sunlardır (Kazıcı, 1987:147:186):
Yevmiye-i Dekâkîn (Kepenk Açma Vergisi): Günlük ihtiyaç
maddeleri satan dükkanlardan alınan vergilerdir. Bu vergiler dükkanlardan ve
hanlardan her gün tahsil edilmekteydi.
Damga Resmi: Bu vergi devlet görevlilerinin, bazı malların
pazarlarda satısa uygun olup olmadıklarını kontrol etmelerine karsılık olarak
ödenen vergidir.
Bâc-ı Pazar: Pazarlarda alınıp-satılan ürünler üzerinden alınan
vergidir. Sehirlerin girisinde alınan bu vergi esyanın degerinin % 20 civarındadır.
Gemi _htisabiyesi: Gemilerin limanlarda indirdikleri mallar
üzerinden alınan vergidir.
Resmi Bitirme: Sebze, peynir, yogurt, tursu, pasta, sekerleme ve
pastırmacıların ürettikleri ürünlerin üzerinden kabala (götürü/toptan) olarak yılda
iki kez tahsil edilen vergidir.
3- Tarımsal Ürünler ve Arazi/Tarım Alanları Üzerinden Alınan
Vergiler
Osmanlı çiftçisinin üzerinde çalıstıgı toprakların büyük bir kısmı devlete,
vakıflara, çok az bir kısım mülk ve çiftlikler ise özel sahıslara aitti. Devletin sahip
oldugu topraklar üzerinde üretimde bulunan köylülerin idaresi ve vermekle
mükellef bulundukları vergilerin tahsili görevi, dirlik olarak has, zeamet ve tımar
sahiplerine verilmisti (Göçer, 1965:43). Toprak ve ziraat, Osmanlı Devleti’nin
maliyesinin en önemli kaynaklarındandı. Köylülerden yani tarımdan alınan
vergiler arasında, hububattan tahsil edilen Ösür ve Salariye Vergileri, Nüzül ve
Sürsat bulunmaktaydı.
Ösür: Bölgelere ve sartlara göre toplam tarımsal üretimin 1/5 ile
1/10’u oranında ayni ve nakdi olmak üzere iki sekilde tahsil edilirdi.
Haraç: Haraç genellikle müslüman olmayanlardan alınan vergi
olmasına ragmen topraklarda ekim yapan çiftçilerde elde ettikleri ürünlerden
dolayı haraç vergisi öderlerdi (Giray, 2001:41).
_ Salariye: Salariye (salarlık) ösür tahsili sırasında tahsildarların,
hasat dönemi boyunca kendilerine ve hayvanlarına yem olmak üzere köylülerden
topladıkları ek vergidir.
Osmanlı Devleti’nde reaya, ziraat faaliyetlerinde kullandıgı araziler
üzerinden “Çift Resmi”, “Dönüm Resmi” gibi çesitli vergiler ödemekteydi. Bu
vergiler (Bknz. _nalcık, 1959:571-581; Dursun, 1986:166; Ertas, 1947:502):
Çift Resmi: Fatih Kanunnamesi’nde; bir çift tasarruf eden raiyyet
yılda üç hizmet veya bunun karsılıgında olarak üç akçe vere, bundan baska bir
orak (yani ot) ve bir dögen (saman) ve bir kagnı odun vere ve ayrıca boyunduruk
resmi olarak iki akçe vere, bu yedi kulluk (hizmet) yerine para almak lazım gelse
22 akça olarak ödenen vergidir.
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
4
Çift Bozan Resmi: Tımar sahibi kendi defterinde yazılı raiyyetin
tımarında çalısmasını denetlemek hakkına sahipti. Çiftbozan resmi/vergisi
uygulaması hür köylülükle bagdasmamaktadır. Ancak Osmanlı yönetimi tarımsal
üretimin sürekliligini saglamak, denetlemek ve verimin düsmesini önlemek için
bu tür kayıtlar koymustur. Çiftini terk edip baska yere giden reaya, mahkeme
kararıyla 10 yıl içinde geriye göç etmeye zorlanabilirdi. Bu verginin miktarı 300
ile 70 akçe arasındaydı. Sehirlere yerlesenler bu vergiyi 20 yıl ödemekle yükümlü
tutulmuslardı.
Dönüm Resmi: Dönüm Resmi’nin miktarı bölgelere ve verime
göre degisik miktarlarda alınmaktaydı. Bazı bölgelerde iki dönüme bir akçe,
bazılarında üç dönüme bir akçe, az verimli arazilerde 4-5 dönüme bir akçe dönüm
resmi alınırdı.
4- Hayvanlar Üzerinden Alınan Vergiler
Osmanlı mali sisteminde hayvanlardan alınan vergiler sunlardır (Bknz.
Kazıcı, 1977:114-118; Pakalın, 1992:25-26; Ünal, 2002:155; Linder, 2000:111):
Adet-i Agnam: Koyunlardan alınan Adet-i Agnam (resm-i
agnâm) bazı küçük farklılıklar dısında genellikle her vilayette 2 koyuna bir akçe
olarak alınmıstır.
Selamet Akçası: Koyun sürülerinin meskun mahal ve yerlerden
geçisi sırasında alınan vergidir.
Zebiha Resmi: Sehir ve kasabaların dısında insa edilmis bulunan
mezbahalarda kesilen hayvanlardan alınan vergidir.
Ondalık Agnam Resmi: Sadece Rumeli Bölgesi’ndeki hayvanlardan
alınan vergidir.
Agnam Bacı: Pazar ve panayırlara getirilen koyun ve keçi
ticaretinden alınan vergidir.
Agıl Vergisi: II. Beyazıt Kanunnamesi’nde agıl resminin sürü basına
iki akçe olarak alınmasına hükmedilmistir. Verginin oranı vilayetlere ve zamana
göre farklılık göstermekteydi. Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nde koyun agılı
basına 2 akçe iken, I. Selim’in zamanında 3 akçeye çıkarılmıstır. Vilayet
Kanunnameleri’nde oran 300 koyunluk sürü basına bir akçeden 5 akçeye kadar
arttırılabildigi gibi, 10 koyun basına 1 akçeye kadar da yükseltilebiliyordu.
Otlak Resmi: Sürülerini, baska bir tımar sahibinin topraklarında
otlatan veya miri topraklarda yaylatan sürü sahipleri ve göçebe kabilelerden yılda
bir defa alınan vergidir.
5- Gümrük Resimleri
Osmanlı Devleti’nde ülke içinde bir iskeleden baska bir iskeleye deniz
yoluyla; bir sehir veya kasabadan diger bir sehir ve kasabaya kara yoluyla
nakledilen mallardan çesitli adlarla gümrük resmi alınmıstır.
Gümrük resmi bazı mallarda malın o andaki degerine göre, bazı mallarda
ise yük basına alınırdı. 17. yüzyıldan itibaren de her mal için belirli gümrük resmi
tarifeleri uygulanmaya baslanmıstır (Ünal, 2002:173; Kazıcı, 1997:147-148):
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
5
Amediye: Osmanlı Devleti hudutları dahilinde bulunan sehirler
arasında (kara ve deniz yolu ile) gönderilen emtia için, gönderildigi yerde alınan
vergidir.
Refetiye: Osmanlı sınırları dısına çıkarılan emtiadan çıkıs esnasında
alınan, gümrük vergisi benzeri vergidir.
Mastariye: Yabancı bir devletten Osmanlı toprakları dahilindeki bir
sehir veya iskeleye getirilip satılan maldan alınan gümrük vergisidir.
Murûriye: Osmanlı Devleti’nin topraklarına, dısarıdan giren fakat
içerde tüketilmeyip baska bir ülkeye gönderilen emtiadan (geçis hakkı için) alınan
vergidir.
Bâc-ı Pazar: Ön Asya ve Anadolu’da kurulan Türk-_slam
Devletleri’nden beri uygulana gelmis gümrük resmi anlamına gelen bir ıstılah
olan bac, sancak kanunnamelerinde sancaga hariçten gelen fakat orada
satılmayarak transit geçen ticaret metaından alınan vergi olarak tanımlanmıstır.
Damga ise pazarda satılan ticari mallardan alınan bir vergidir. Örnegin; Harput
Sancagı’nda kara damga da denilen bu vergi, sehre getirilip satılan mallardan % 5
oranında alınmaktaydı.
6- Örfi Vergiler
Bu tür vergiler hükümdarın iradesi ile tarh olunan vergilerdir. Osmanlı
Devleti’nde örfi vergiler (Bknz. Varcan, 2000:59-62; Öner, 2005:156; Es,
1989:114):
Rusûm-ı Örfiye: Devletin idare ve yargı organlarının yürüttügü
hizmetler karsılıgında tahsil edilen vergilerdir. Harç benzeri vergiler tevzi
defterlerine dahil edilmeyip dogrudan hizmeti yapan kisiler tarafından tahsil
edilmistir.
Tekalif-i Divaniye (Avarız-ı Divaniye/Avarız Vergileri): Bu
vergiler merkez hazinesi tarafından tahsil edilmekteydi. _lk avarız vergisi
hazinede yeterli düzeyde ödenek olmadıgı 1509 yılında ordu ve donanmanın
ihtiyacını karsılamak amacıyla II. Beyazıd Dönemi’nde “_mdadiye-i Seferiye”
adıyla yürürlüge konulmustur (_slam Ansiklopedisi, 1991:108-109).
Osmanlı Devleti daha kurulus devrinde, normal ser’i hukuk ve örfi
resimlerin dısında harp gibi olaganüstü zamanlarla sınırlı olmak üzere, halktan
çesitli adlar altında nakdi, sahsi hizmet ve aynen mal teslimi seklinde birçok
fedakarlıklar talep etmistir. Avârız akçesi olarak alınan bu maktû ve nakit vergi
zaman içerisinde paranın deger kaybına baglı olarak arttırılmıstır. Önceleri savas
harcamaları için toplanırken, 16.yüzyılın sonlarına dogru her yıl düzenli olarak
toplanan vergi halini almıstır. Tarımdan alınan olaganüstü vergiler sunlardır
(Bknz. Güçer,1964: 42-80; Devlet Arsivleri, 2004):
Nüzül: Askerin iasesi için hazırlanan erzak anlamına gelen
Nüzül; askeri birliklerin gıda ihtiyacı için yörelerden un, arpa vb. ayni olarak
alınan bir vergidir.
Sürsat, Bedel-i Sürsat: Sürsat, reayânın gerektiginde askerî
birliklere yem, yiyecek maddesi ve yakacagı, belirlenen bir fiyat üzerinden
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
6
saglamasıdır. Bu maddelerin baslıcaları arpa, saman, un, koyun eti, bal ve
odundur. Hukuken sözlesmeye dayanan bir yükümlülük olan sürsat, askeri
birliklerin geçtigi yollar veya konakladıgı yerlere yakın bölgelerden ayni olarak,
uzak bölgelerden ise nakdi olarak alınmıstır.
_stira Zahiresi: Devlet kamu ambarlarına hububat depolamak,
cepheye giden veya cepheden dönen orduların iaselerini karsılamak için bazen
nüzül ve sürsat yerine istiraya basvurmustur. Yani halk, devletin tespit etmis ettigi
fiyatlarla, belirli miktarda erzak teslim etmege zorunlu kılınmıstır.
7- Maktu Vergiler
Ösür gibi mahsulden ayni olarak alınan vergilere karsın, maktu
(kesilmis/bölünmüs) vergilerin miktarı önceden belirlenmis ve sabit olup ürünün
veya yapılan isin az ve çok olması vergi oranını degistirmemekteydi. Bu gruba
giren vergi ve resimler, ayni olarak tahsili mümkün olmayan hususlar için
geçerliydi. Örnegin; genellikle bag ve bahçelerin ürünleri maktu olarak
vergilendirilmistir. Bunun nedeni meyve ve sebze, hububat gibi dayanıklı mal
degildir. Ayrıca koyun, keçi gibi hayvanlar ile degirmen, bezirhane vs. gibi
isletmelerden de maktuiyyet üzere yani nakit olarak vergi alınmaktaydı. Resm-i
âsiyâb degirmenin yılda kaç ay çalıstıgına göre degismekte genellikle, her ay için
5 akça vergi ödenmekteydi (Ünal, 2002:168).
8- Arızi Vergiler
Miktarı sabit olmayıp, kaynagı belirsiz olan vergi ve resimlere arızi
vergiler denilmektedir. Bu resimlerin tasarruf hakkı tımarın statüsüne göre
degismekteydi. Ancak serbest tımar sahipleri bunların tamamını tasarruf
edebilmekte, serbest olmayan tımar sahipleri sadece yarısını alabilmekteydi.
Diger yarısını ise subası ve sancakbeyleri almaktaydı. Arızi vergiler sunlardır
(Ünal, 2002:169):
Bâd-ı Heva: Evlenen kız ve dul kadınlardan alınan resm-i arûs, cürmi
cinayet, niyâbet, resm-i tapı, resm-i zemin, yave, abd-i abık, kenizek, tütün
resmi, adet-i destbâni vs. gibi adlar altında da tahsil edilen vergilerdir. Bugün
kullandıgımız bedava kelimesi, nereden geldigi belli olmayan anlamındaki bad-ı
heva’dan gelmektedir.
Cerâim-i Hayvanât: Bu resim herhangi bir sahsın atı veya sıgırı
baskasının ekinine girip zarar verdigi takdirde hayvan sahibinden alınırdı.
Resm-i Arûs: Serbest tımarlarda sipahinin nikahlanan genç kız veya
dul kadınlardan aldıgı resimdir.
Tapu Resmi: Mülkiyeti devlete ait araziden çiftlik tasarruf eden
reayanın, bir defaya mahsus olmak üzere sipahiye resm-i tapu adı altında ödedigi
resimdir.
Cürüm ve Cinayet Resmi: Osmanlı ceza hukukuna göre suçlular
isledikleri suçun cezasına ve zenginlik derecesine göre para cezası ödemeye
mahkum edilirlerdi. Kadı’nın hükmünden sonra serbest tımar sahipleri ya da
subası ve sancakbeyleri cürüm ve cinayet resmi alırlardı.
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
7
B- Osmanlı Mali Sisteminin Genel Degerlendirilmesi
17. yüzyılın ikinci yarısından sonra Osmanlı maliyecilerinin daha önce
karsılasmadıkları bir tarzda “kronik bütçe açıkları” meydana gelmeye baslamıstır.
Aziz Efendi’nin bu dönemde yasanan mali sorunların nedenleri ve çözümlerine
iliskin olarak padisaha sundugu Islahat Teklifi’nde “III. Murad zamanından
(1574-1595) beri vezir sayısının kanunda belirtilen sayıyı astıgı, defterde
muayyen hasları olmayan bu vezirlere havass-ı hümayun (padisah hasları) dan
gelir tahsis edildigi, vezirlerin de bu gelirleri iltizam yoluyla kapıkullarına
verdikleri, mültezimlerinse –iltizamı ellerinde bulundurdukları sene içinde
ödedikleri kira bedelini kat kat çıkarmak istemeleri yüzünden- reayanın
yoksullastıgını” belirtir. Bu durum fasit bir daire halini almıs, padisah hasları
hem ekonomik hem de askeri açıdan verimsiz kullanıma terkedilmistir. IV.
Murad’ın vezirlerin islerini de yoluna koydugunu belirten Aziz Efendi, sultanın
vezir sayısını da azaltması beklenirken tersini yaparak zaten fazla olan vezir
sayısın 8’den 11’e çıkarmasını da elestirmektedir” (Öz, 1997:80).
Bütçe açıklarının en önemli nedenleri: “Devletin siyasal gücünün
gerilemesinin sonucu olarak tasrada vergi toplama ve bu gelirlerin merkeze
aktarılması sürecinde ortaya çıkan güçlükler4 (Pamuk, 2000: 149)”, “savas
tekniklerinin degisimi sonucunda savunma harcamalarındaki artıs5”, “tımar6 ve
vakıfların7 vergi gelirlerine daha çok el koyması8” ve “sıvıs yılı*” uygulamasıdır.
Asagıdaki tabloda 1523-1696 yılları arasındaki bütçe gelir ve giderleri yer
almaktadır. Tablodan da görüldügü gibi artan kamu giderleri karsısında bütçe
gelirleri yetersiz kalmıs ve bütçe açıkları sürekli olarak artmıstır.
Tablo : 1523-1696 Yılları Arası Osmanlı Bütçeleri
Yıllar Endeks Gelirler (akçe) Giderler Bütçe Açıkları
Nominal Reel Nominal Reel Nominal Reel
1523-4 100 116.888.385 116.888.385 118.783.849 118.783.849 -1.895.464 -1.895.464
1565-6 100 183.088.000 183.088.000 189.657.000 189.657.000 -6.569.000 -6.569.000
1566-7 93 348.544.150 324.703.730 221.532.453 206.379.630 127.011.697 118.324.100
1592-3 53 293.400.000 154.173.020 363.400.000 190.894.020 -70.000.000 -36.721.000
1608 44 503.691.446 225.530.870 599.191.446 264.723.370 -95.500.000 -39.192.500
1654 42 537.356.433 225.635.960 658.358.459 276.444.770 -121.002.026 -50.808.810
1666-7 35 553.429.229 194.530.370 631.861.656 222.099.360 -78.432.427 -27.568.990
1687-8 35 700.357.065 246.175.500 901.003.350 316.702.670 -200.646.285 -70.527.170
1691-2 26 818.188.665 210.274.480 929.173.910 238.979.690 -110.985.245 -28.705.210
1696-7 26 938.672.901 241.238.930 1.096.178.240 281.717.790 -157.505.339 -40.478.860
Kaynak: (Tabakoglu,1985:17).
Kamu harcamalarının ve artan savas harcamalarının finansmanı için,
önceki yıllarda olaganüstü dönemlerde toplanan Avarız9 türü vergiler, bu
dönemde sürekli olarak toplanmaya baslanmıstır. Bütçe açıklarını gidermede
zaman zaman tagsislere de basvurulmustur. Tagsis islemi sayesinde, bir yandan
dolasımdaki para miktarı arttırılmıs, bir yandan da devlete ödemelerinde
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
8
kullanabilecegi yeni bir fon olusturulmustur. 1585 tagsisi sonrasında bütçe
açıklarını kapatmak için basvurulan tagsisler ve iç borçlanmalar, birer istisna
olmaktan çıkıp, neredeyse kural haline gelmistir. Merkezi devletin süreklilik
kazanan mali bunalımları asmak için basvurdugu önlemler ise, hem çesitli
kesimlerin siyasal tepkilerine yol açmıs hem de Osmanlı ekonomisi üzerinde
önemli sonuçlara yol açmıstır (Pamuk, 1999:138-146).
II-CELAL_ AYAKLANMALARI NEDENLER_ VE SONUÇLARI
Maliye teorisyenleri ve uygulamacıları hem vergi gelirlerini arttırmak
hem de mükelleflerin vergiye karsı tepkilerini azaltmak/engellemek için sürekli
arayıslar içinde olmuslardır. Kimlerin vergi dısı bırakılacagını ve kimlerin ne
ölçüde vergi vereceklerini adil bir biçimde belirlemek vergiciligin en zor
alanlarından birisidir. Dolayısıyla vergilemenin adil olup olmadıgı üzerindeki
karsılıklı tartısmalar insanlık tarihinde devleti idare edenler ile idare edilenler
arasında süregelen çekisme konularından birisini olusturmus/olusturmaktadır. Bu
durum zaman zaman halk-devlet iliskilerini olumsuz yönde etkileyerek ülkeleri
toplumsal bunalımlara sürüklemistir. Romalıların, kendilerine her seyin mesru
oldugunu sanan vergi memurlarının kural dısı davranıslarına karsı ayaklanmaları,
_mparatorlugun gitgide zayıflamasına yol açmıstır. Montesquieu’nun “Ancak
zayıflamakta olan devletlerde daha çok haraca (vergiye) ihtiyaç duyulur ve o
suretle ki yükler, onu daha az tasıyacak durumda oldukça artırılmak zorunda
kalınır” seklinde belirttigi gibi, Roma’nın zayıflaması, haksız/yanlıs vergi
uygulamaları nedeniyle gittikçe artarken, mali sorunlara çözüm bulmak için
vergiler daha da agırlastırılmıs ve Roma, savasın sonunda Barbarlar tarafından
istila edilmistir (Launfenburger, 1967:285).
Avrupa ülkeleri hem pagan dönemlerinde hem de hıristiyan olduktan
sonra vergi ödememek için sürekli direnis göstermislerdir. Bu direnisin temelinde
idare edenlerle idare edilenlerin aynı ırktan olmayısları asıl etkenlerden birisidir.
Roma Egemenligi ve Hun ve Cermen istilalarında, Avrupa’nın yerli halkı,
yabancıların savas harcamalarını karsılarken, kendilerine zulmedenlerin güçlerini,
emekleri ve gelirleri yoluyla arttırmak zorunda kalmıs oldukları için hissen ve
düsünce olarak vergi ödemeye karsı durmuslardır. Avrupa’da oldukça düzenli
devletler kurulduktan sonra da bu direnis devam etmis; derebeylik dönemlerinde
senyör ile serf ve tebaa ayrı soydan oldugundan dolayı birbirleriyle çatısmıslardır.
Çünkü senyörler için “tebaa adi, asagılık ve itaatla yükümlü bir yaratıktır”. Buna
mukabil tebaa için de efendi, gaddar ve zalim bir beladır. Kendisini sömüren ve
küçük gören bir yabancıdır. Soya dayanan bu hislere dayanan vergileme Avrupa
Devletlerinin en önemli sorunlarından birisi olmustur. Bu sorunun çözümü için
uzun mücadeleler yapılmıs, bu süreçte vergileme yetkisine sahip meclisler
kurulmasını saglamıstır. Bu meclisler vergileme tartısmaları sonunda günümüzde
parlamentolar gelismesine neden olmustur (Tugcu, 1972:10).
_ngiltere’de Yüz Yıl Savasları’ndan sonra vergilerin arttırılması, rahipler
ve asiller sınıfının toplumdaki egitici ve askerlik görevleri dolayısıyla vergiden
muaf tutulmaları burjuva ve köylü sınıfının üzerinde büyük baskılara yol açmıstır.
_ngiltere’de Büyük Özgürlük Fermanı’ndan (1215) baslayarak, Haklar Bildirgesi
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
9
(1688) biçiminde devam eden gelismeler, kralın bazı vergileme yetkilerinin
parlamentoya devredilmesiyle sonuçlanmıstır. _ngiltere’de siyasal iktidarın
vergilendirme gücünün sınırlandırılması 17. yüzyılda, Kara Avrupası’nda ise 18.
ve 19. yüzyıllarda gerçeklestirilebilmistir. 1789 Fransız Devrimi’nin önemli
nedenlerinden birisi keyfi vergiler konulması olmustur. Devrimden sonra ilan
edilen _nsan ve Vatandas Hakları Demeci’nde vergilemede esitlik ve genellik
ilkeleri ile vergilerin yasallıgı ilkesi hükme baglanmıstır (Öncel vdg,1992:8).
Amerikan ayaklanmasının nedenleri arasında da agır ve adil olmayan vergiler ilk
sırada yer almıstır.
Osmanlı Anadolu’su 16. yüzyıl ve 17. yüzyılda, nüfus yapısını bile
önemli ölçüde degistiren Celali Ayaklanmaları’na sahne olmustur. Celali
Ayaklanmaları, vergilerin yükü altında ezilenler, toprakları ellerinden alınmıs eski
sipahiler, topraksız köylüler, geçim sıkıntısı çekenler v.b. grupların çıkardıkları
Anadolu’daki en büyük isyan hareketlerindendir. 16. ve 17. yüzyıllarda Anadolu
halkının tepkisinin genel adı olarak kabul edilen “Celali Ayaklanmaları”nın
önemli nedenlerinin basında isyancı liderlerden daha önce devlet tarafından
tanınan mali rantların geri alınması ve köylülerin bazı yöneticilerin baskıcı
sömürülerine tepkileri gelmektedir. 17. yüzyılda yasanan mali kriz Osmanlı
Devleti’nin mali sistemini derinden etkilemistir. Mali sistemde olusan bu mali
sorunlara çözüm süreciyle birlikte söz konusu durumdan kendi çıkarları için rant
arayısı pesinde kosan bir takım kisiler ve gruplar ortaya çıkmıstır.
A-1509-1590 Döneminde Yasanan Celali Ayaklanmaları
Bu dönemdeki ayaklanmaların baslıca nedenleri: “mezhep çatısmaları,
merkezi yönetim ile Anadolu’daki Türkmenler arasında yasanan sorunlar, _ran’ın
dıs politikası, tımar sahiplerinin tımarlarının ellerinden alınması, sürekli artan
vergi yükü ve sömürüdür” (Avcıoglu, 1987:58-65; Akdag, 1999:119-150; Sümer,
1980:160-175).
Bu dönemdeki ayaklanmaların baslangıcı olarak Sah Kulu
Ayaklanması’nı (1509-1510) kabul edebiliriz. Tımarları kendilerinden alınarak
haksızca baskalarına verilen ve içlerinde çogunlugunun Teke _li’nden (Antalya)
olanların olusturdugu sipahiler ve bölgedeki Türkmenler mezhep çatısmalarının
etkisiyle Sah Kulu Ayaklanması’nı çıkarmıslardır. Seyh Celâl Ayaklanması’nda
(1517) Seyh Celal "yoksul insanların, topraksız köylülerin, agır vergiler altında
ezilenlerin hayatını düzeltmek, onlara mutluluk getirmek için" yaklasık 20 bin
kisiyi toplamıstır. Bu ayaklanmaya katılanlara Osmanlı yöneticileri tarafından
"Celâli" adı verilmis ve bu tarihten sonra da Osmanlılar, bu terimi ne türden
olursa olsun bütün ayaklanmalar için kullanmıslardır.
Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçtikten sonra mali bunalıma engel
olmak için "arazi tahriri"ni yenilemek suretiyle, hazine gelirini arttırmaya yönelik
hareketleri ülke çapında halkın tepkisine neden olmustur. Bunun nedeni hem
tımarlı sipahilerin hem de çiftçilerin (raiyyetin) arazi yazım sonuçlarından
etkilenecek olmalarıydı. _l yazıcılarının sipahilerin beratlarında kayıtlı yerlerden
"ifrazlar" bularak hazineye geri alacakları tarlaların dönümlerini fazla göstererek
de çiftçilerin vergi yükünü agırlastıracakları söylentileri halkın hosnutsuzlugunu
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
10
arttırarak aniden genis isyanların çıkmasına yol açmıstır (1525-1527). Ayaklanma
_lyazıcı Kadı Muslihiddin’in arazi vergilerini arttırmasına karsı yapılan itirazlarda,
kimi Bozok Türkmen ileri gelenlerine "sakallarını kestirmek" gibi Türkmenler
tarafından kendilerine hakaret olarak nitelendirilen cezalar vermesi nedeniyle
baslamıstır. Olaylar kısa zamanda Sivas, Yesilırmak çevresi, Maras, Adana,
Tarsus ve _çel bölgelerine yayılmıstır (Akdag, 1999:119).
Celali Ayaklanmaları’nı dönemin tarihçisi Peçevi [Yıl 932-(1525-56)] “Dinin koruyucusu saadetli padisah, muzaffer _slam askeri ile bir süre kafir
ülkelerini talan ve yakıp yıkma isleriyle ugrasırken Bozok Türkmenleri’nden
adları geçen eskıya ayaklanıp önce o bölgede görevli olan Muslihüddin adındaki
kadıyı, bunun katibi Mehmet’i ve Hersekzade Ahmet Pasa’nın oglu Sancakbeyi
Mustafa Bey’i öldürdüler. Sivas Vilayeti’ne saldırarak, reayanın mal ve yiyecegini
yagmaya ve yakıp yıkmaya basladılar” seklinde açıklarken ayaklanmanın
nedenini Ali Efendi ise: “Adı geçen Sülün’ün tasarrufunda olan mezraaya iki yüz
akçe vergi yazarlar. Her ne kadar o bu paradan yüz akçesinin bagıslanmasını ve
yalnız ve yalnız yüzünün alınmasını rica ederse de dinlemezler. Sülünoglu ise
isteginde direnir. En sonunda öfkelenen görevliler, Sülünoglu’nun adamlarından
birini saklayıp uzun sakalını keserler ve iskence ederler. Rica ve yakarmaları
kabul olunmadıgından gayri böyle bir ihanete de ugrarlar. _ste bu yüzden
ayaklanıp kendilerine baglanıp katılmayanları öldürürler ve mallarını yagma
ederler” seklinde anlatmaktadır (Baykal, 1999:122-123).
Ayaklanmalar birbirini takip etmis; Çukurova Bölgesi’nde Domuzoglan,
Bagçe Bey ve Mustafa oglu Veli Halife ayrı ayrı isyanlar çıkarmıslarsa da
bunlardan en önemlisi Kalender Çelebi’nin _syanı (1528)’dır. Bu ayaklanmanın
diger ayaklanmalardan daha büyük ve siddetli olması nedeniyle, ayaklanmayı
bastırmak için bizzat Vezir-i Azam _brahim Pasa tarafından bir ordu harekete
geçmis, fakat Kalender Çelebi tarafından agır bir bozguna ugratılmıstır. Ancak,
ayaklanmanın asıl nedenini arastırarak Kalender Çelebi’nin etrafına toplanan
kisilerin çogunun, dirlikleri kesilmis sipahilerin oldugunu tespit etmesi üzerine
_brahim Pasa dirlikleri ellerinden alınan beyleri çagırarak dirliklerinin geri
verilecegini taahhüt etmis ve bunun üzerine bu kisiler Kalender Çelebi’nin
yanından ayrılmıslar, 300-500 kisi ile kalan Kalender Çelebi de kolayca maglup
edilerek ayaklanma sona erdirilmistir (Sümer, 1980:172).
B-1593 Sonrasında Yasanan Celali Ayaklanmaları
Bu dönemdeki ayaklanmalar, 1593’te baslayan Avusturya seferinin
uzaması sonucu olan büyük Celâli Ayaklanmaları’dır. Bu ayaklanmaların basında
çogu kapıkulu ordusunun atlı birliklerinde vazife gören veya beylerbeyi ve sancak
beylerinin emrinde bölükbasılık, çavusluk, subasılık gibi hizmetlerde bulunan
küçük rütbeli Anadolu Türkleri’dir (Sümer, 1980:186).
1598 yılında Karayazıcı Abdülhalim Bey (1598); sekbanlık, bölükbasılık,
kale muhafızlıgı yapan ve hatta Celali eskıyalarıyla mücadele eden birliklerin
basında kumandanlık yapan bir kisi olup, kendisine bu hizmetlerinden dolayı
sancakbeyligi verilmistir. Ancak kaymakamlıga bir baska bey atanınca isyan
etmistir. Gerek Karayazıcı’nın kendi kisiliginde ve gerekse köylü olsun, asker
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
11
olsun, ayaklamaya katılanların ortak yönü, dirliklerinin kesilmesini önlemek ve
vergi yükü artısına tepki göstermektir (Yetkin, 1984:134-145).
Kalenderoglu (1607), Muslu Çavus (1607), Yusuf Pasa (1607),
Cennetoglu (1625), _lyas Pasa (1627) ve Karahaydaroglu (1647) yıllarında
dirliklerinin ellerinden alınması veya yerel idarecilerin halka karsı yaptıkları
zulümlerden dolayı ayaklanan diger celaliler olmuslardır (Uluçay, 1944: 22-40).
C-Sipahilerin Ayaklanmalara Katılma Nedenleri
Celali Ayaklanmaları’nın katılımcılarına bakıldıgında, yeni mali
düzenlemelerden ve özellikle de Anadolu’da meydana gelen bir çok sosyal ve
dogal olaydan etkilenen önemli bir sipahi (tımarlı) kesimin varlıgı görülmektedir.
Bu kesimin ayaklanma nedenleri ise söyle sıralayabilir:
i. Sipahilerin Savaslardan Kaçması ve Tımarlarının
Merkezi Yönetim Tarafından Ellerinden Alınması: III.
Mehmed’in saltanatının en büyük savası olarak gördügü, zaferle
sonuçlanan Haçova Savası’nın (1596) sonunda Cagalazede Sinan
Pasa, ordudaki disiplini korumak amacıyla, savastan kaçanları
tespit etmek için bir yoklama yaptırmıstır. Bu yoklamada
bulunmayanlar "firari" sayılmıs, tüm mal ve mülklerine devlet
tarafından el konulmustur. Bu karar yalnız Haçova’da savas
alanından kaçanları degil, orduya hiç katılmayan sipahileri de
etkilemistir. Firari Defteri’nde yalnızca 2000-4000 akçe ile 20,000-
50,000 akçe getiren dirlik sahiplerinin adı da yer almıs ve 30.000
sipahinin tımarları ellerinden alınmıstır. Askeri sınıftan binlerce
kisinin isyan etmesinde bu eylem etkili olmustur (Griswold, 2000:
16).
ii. Vergilerin _ltizam Yöntemiyle Toplanması ve
Yöntemin Yaygınlasması: Savas teknolojisindeki degisiklikler
nedeniyle, merkezde daha büyük ve daimi ordular olusturma geregi
ortaya çıkınca, tımar düzeni hem askeri hem de mali önemini
yitirmeye baslamıstır. Böylece devletin tarımsal artıgın daha büyük
bir bölümünü merkezde toplaması yönündeki baskılar da artmıstır.
16. yüzyılın sonlarına dogru devlet, tımar düzenini terk ederek
iltizama geçmeye baslamıstır*. Mukataa adı verilen birimlerden
belirli süreler için vergi toplama imtiyazı müzayede yoluyla
satılmaya baslanmıstır. Tımar düzeninde sipahilerin vergi olarak
toplanan ürünlerin nakde çevrilmesi görevini, mültezimler veya
onların yerel temsilcileri üstleniyordu. _ltizam sistemine
geçilmesiyle birlikte sipahi tarafından nakit olarak toplanan çift
resmi gibi vergilerin de terk edilmesi, sipahilerin geçimlerini
saglamalarını zorlastırmıstır (Pamuk, 2000: 94).
iii. Sipahi Gelirlerinin Enflasyon Nedeniyle Reel Olarak
Azalması: Celali Ayaklanmaları sırasında yasanan enflasyon ve
köylülerin büyük göçü (kaçgunu), sipahilerin gelirini düsürmüstür.
(Faroqhi, 2003:301). 16. yüzyılda fiyatlar artmaya baslayınca, para
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
12
olarak toplanan vergilerin gerçek degeri erozyona ugramıstır11. Bu
durumda merkezi devlet, söz konusu vergilerin bir bölümünün
miktarlarını sık sık arttırmaya çalısmıstır. Ancak Avrupa’da oldugu
gibi Osmanlı Devleti’nde de bu çabalar enflasyon karsısında
yetersiz kalmıstır. 1585 yılındaki büyük tagsis sonrasında, devlet bu
tür vergilerin miktarlarını yeniden saptamaya yönelmemistir.
Böylece özellikle tımar düzeni çerçevesinde toplanan sabit miktarlı
vergilerin önemi azalmıstır. Fiyat Devrimi’nin etkisiyle sipahilerin
tarımsal üreticilerden nakit olarak topladıkları çift resmi gibi
vergiler erozyona ugramıs, sipahiler güç duruma düsmüslerdir.
Giderek yoksullasmaya, savas sırasında orduya katılmamaya ya da
asker göndermemeye ve yüzyılın sonlarına dogru da kimi sipahiler
tımarlarını terk etmeye baslamıslardır. Enflasyon karsısında, akçe
üzerinden toplanan bu vergilerin düzeyinin yükseltilmesi
gerekiyordu. Oysa merkezi devlet, sipahilerin topladıgı vergilerden
vazgeçerek, onların yerine kırsal nüfustan avarız-ı divaniye ve
tekalif-i örfiye diye anılan olaganüstü vergileri toplamaya
baslamıstır. Bu tercih, sipahileri ve onların öncülük ettigi tasra
ordusunu büyük bir sekilde etkilemistir (Pamuk, 2000: 140). 17.
yüzyılın ortalarında, florinin 40 akçe ettigi bir dönemde tespit
edilen olagan vergiler, florin 120 akçeye yükseldiginde de aynı
kalmıstır. Böylece rantının asagı yukarı % 50 kadarını nakdi olarak
alan sipahi, bir de topraklarının daralması sonucu, gelirinde önemli
bir azalmayla karsılasmıstır (Yavi, 2002:70). 1
iv. Yerel Yöneticileri Merkezi Yönetimin Ataması:
Merkezde vezirler v.b. üst yöneticilerle kapıkullarının ve yine
tasrada ümeranın etkinliginin artması, bunların gelirlerini artırmak
için vergilendirme düzeninde iltizam usulünün yaygınlastırılması,
gelismelerin önemli bir boyutunu olusturmustur. Sultanların tasrayı
etkili bir sekilde kontrol edebilmek için merkezden tayin edilen
beylerbeylerine dayanmaları sonucunda, 16. yüzyıl sonlarına dogru
tasra yönetiminde giderek artan bir biçimde, merkezde yetismis
kisiler tasra kökenlilere göre etkinlik kazanmıstır (Öz, 1997:42).
Fakat eyaletlerdeki memurların terfilerinin önünün kapanması
ayaklanmaları tesvik etmis, ardından da merkezin kontrolü
kaybetmesine yol açmıstır. Böylece, Osmanlı merkezi bürokrasisi
Celali Ayaklanmaları’nın ciddi tesvikçilerinden birisi gibi
davranmıstır. Ayrıca atama düzeyindeki merkezilesme, mali
durumda söz konusu olan ademi merkezilesmeyle dengelenmistir.
Gittikçe artan nakit para talebi merkezi yönetimin, eyalet valilerinin
gelirlerini yavas yavas azaltmasına neden olmus, artık eyalet
valilerinin gerekli fonları kendi inisiyatifleri dahilinde toplamaları
bir siyasal manevra alanı saglamıstır (Faroqhi, 2002:98).
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
13
v. Yöneticilerin Çiftlik Kurma Egilimi: 17. yüzyılda
Batı’da hububat ihtiyacının artısı ve fiyat hareketleri, Osmanlı
üretim maddelerinin ticari niteliginin artmasına neden olmustur. Bu
gelisim, bir yandan bugday çiftliklerinin bir yandan da hayvan
yetistirme çiftliklerinin gelisimine yol açmıstır. Bunlardan bugday
çiftlikleri genellikle devletin geleneksel bugday yetistiren ve daha
çok Balkanlar’da yer alan ovalarında, hayvan üretme çiftlikleri ise
daha ziyade _ç Anadolu’da ortaya çıkmıstır. Osmanlı Devleti’ndeki
çiftliklesme egilimi küçük çiftliklerin birlestirilmesi yoluyla
olusturuluyordu. Dolayısıyla çiftçiler mülklerini çesitli sekillerde
kaybederken, sipahileri de dirliklerini yitiriyorlardı (Taner,
1996:46-47).
vi. Çift-Hane* Sistemi’nin Çökmesi (Çift Resminin
Kalkması): Çiftligin boyutları verimliligine göre altmıs ile yüz elli
dönüm arasında degisiyordu.Tımarlar, tahrir defterlerinde kayıtlı
oldukları halleriyle bölünemez ve degistirilemez birimler oldukları
için, tımarlardan elde edilen gelirin sabitligini korumak amacıyla,
çift-hane birimleri de bölünemez ve degistirilemez olarak
korunuyordu. 17. yüzyıldaki degisimlere uyum saglamaya çalısan
devlet, çift-hane birimlerinin bütünlügünü korumaya çalısıyor,
köylü ise bu degisimlere ayak uydurabilmek için esneklik imkanları
arıyordu. Merkezi yönetimin çifthane birimlerinin parçalanmasını
istememesine ragmen, birimlerin gittikçe daha küçük parçalara
bölünmüstür. Bu nedenle, alısıldık yekpare birimler yerine, “yarım
çiftlik (nim-çift)”, yarım çiftlikten az olan “bennâk” denen çok
küçük topraklara sahip kisilere giderek daha sık rastlanılmıstır. Bu
egilim, çift-hane birimlerinin, nüfus baskısının ya da ekonomik
sıkıntıların etkisiyle giderek daha fazla parçalandıgını
göstermektedir. Bu, sadece köylülerin durumunun kötüye gittigini
degil, aynı zamanda çift-hane birimini terk etme seçenegini
benimsemeye baslayan kırsal toplumun dokusunun degismekte
oldugunu da göstermektedir (Barkey, 1999:112-113).
_ktisadi, mali ve sosyal olaylardan etkilenen halk, bir çözüm arayısı
olarak Celali Ayaklanmaları’na katılmıstır. Ancak bu ayaklanmaların liderlerinin
ayaklanma nedenleri incelendiginde amaçlarının, vergi toplama rantının
kendilerinden alınmasını engelleme girisimleri oldugu görülmektedir. Örnegin;
_ran Savasları’nın çıkmasıyla savasa gitmesi emredilen Kalenderoglu Mehmet
Pasa, savasa katılmayı ret ettigi için, dirliklerinin kendisinden alınmıstır. Bu olay
üzerine Pasa isyan etmistir. Yine savasta yenilginin sorumlusu olarak görülen
Haleb Valisi Canbuladoglu Hüseyin Pasa idam edilmis, dirliklerinin alınması
üzerine Hüseyin Pasa’nın kardesleri isyan etmistir (Uluçay, 1944:11-13). Celâli
Ayaklanmaları’nın yasandıgı dönemlerde, Celaliler’in ortak özelliklerinin devlet
memuru olması, amaçlarının sadece vergi toplamanın [rantının] merkezi hükümet
tarafından geri alınmasına tepki olarak olustugunu ortaya koymaktadır (Akdag,
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
14
1999:45). Ayrıca ayaklanmaların sona erdirilme yönteminde de bu hipotezin
dogrulugunu test edebiliyoruz. Çünkü Osmanlı Devleti yöneticileri, bu
ayaklanmaların çogunu, isyancı liderlere eski görevlerini geri vererek sona
erdirebilmislerdir (Karen,1999:233).
Osmanlı tımar sistemi, 17. yüzyılın baslarında, çiftlik sisteminin ve
sipahinin ortadan kalkmasıyla sona erdi. Anadolu köylülügü, yani üretici tabaka,
1596-1650 arasında kurulu düzeni büyük ölçüde sarsan, fakat toprakta devlet
mülkiyetini etkilemeyen bir dizi isyanla yerlerinden edildi. _syanlar, çiftlik
sistemine son vererek, 15. yüzyılın baslarında kurulmus olan denetim sistemlerini
zayıflattı. _syanlara katılan köylüler homojen bir grup olarak faaliyette
bulunmamıslar ve sınıf dayanısması sergilememislerdir. _syanlar, genellikle
toprak ya da kendileri için yeni bir statü arayısında olmayan, fakat toprak
üzerindeki devlet denetimi hala saglamken var olan göreli istikrar, nizam ve
güvenligin geri gelmesini isteyen yerel yöneticiler ve dini önderler tarafından
yönlendirildi. Devlet, sipahinin almakta oldugu payı kaldırarak ve devletin
büyüyen merkezi ordu ve bürokrasiyi finanse etmesini saglayarak merkeze dogru
olan gelir akısını kolaylastıracak yeni çalısma yöntemleri arayısında oldugundan
statükoyu yeniden olusturmakla ilgilenmemistir (Karpat, 2001: 90).
Padisah IV. Mehmed döneminde (1648-1687) artan mali sıkıntıları
gidermek için tımar gelirlerinin % 50’si müsadere edilmis ve Kanuni Döneminde
sayıları 200 bini bulan tımarlı sipahi ve cebeliler, 1768’de 20 bin kisiye
düsmüstür. Tımar sisteminin bozulmasına paralel olarak, devlet otoritesi de
gittikçe zayıflamıs ve yogunlasan siyasi ve ekonomik anarsi içinde sipahiler dirlik
topraklarını kendi mülkleri gibi tasarruf etmeye baslamıs; topraktaki köylüleri ise
kiracı ve yarıcı gibi çalıstırmaya baslamıslardır. Bu sekilde Osmanlı tımar sistemi
bir nevi derebeylik haline gelmistir (Cin, 1985:65). Sipahilerin rantları ise Tımar
sisteminin, Tanzimat Fermanı (1830) ile tüm ülkede uygulamadan tamamen
kalkmasıyla sona ermistir.
D-Yöneticilerin Mali Sömürüsüne Karsı Halkın Tepkisi: Ya _syan Ya
Göç
Celali Ayaklanmaları’nın yasandıgı dönemlerde Osmanlı Devleti’nde
önemli bir nüfus artısı yasanmıstır. Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçisini
takip eden ilk on yıl (1520-1530) içinde bütün Osmanlı memleketlerini kapsayan
tahrirlere göre, Osmanlı Devleti nüfusunun 11 milyon 357 bin12, yüzyıl sonuna
dogru ise 30 milyon civarına ulastıgı tahmin edilmektedir (Barkan, 1953: 11). 16.
yüzyılda Anadolu ve _stanbul bölgesinin nüfusunun 16. yüzyıl boyunca hızlı
sayılabilecek bir artıstan sonra 5-6 milyondan 8-9 milyona kadar yükseldigi
tahmin edilmektedir. Bu nüfus artısı, Anadolu’da topraksız ve issiz bir kalabalıgın
olusmasına neden olmustur. Toprakların yetmemesi sonucu çift-bozan13 olan bu
gruplar için yöneticilerin yanlarında (kolluk kuvveti, hizmetkar veya yöneticilere
ait toprakları isleyen çiftçi olarak) “kapı halkı14” olmak tek çıkar yoldu. Bunların
bazıları sınır kalelerine, azeb (askeri ordu)*, yeniçeri, donanmada; levent ve
gönüllü de olabiliyorlardı. _s bulamayıp bosta kalanlar ise “garip-yigit” adları
altında çogunlugu teskil ediyordu. Bunların bir kısmı medreselere giriyor, ancak
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
15
çogu istihdam edilmedikleri için imarethanelerin etrafında bası bos gruplar
olusturuyorlardı (Arslan, 2001:108). Bu gruplar uzun süre is bulamadıkları
zamanlarda ise eskıyalıga basvuruyorlardı.
Ayaklanmalarda halkın yasamını etkileyen diger önemli olgulardan birisi
de, bu dönemlerde yasanan kıtlıklardır. Sahillerden Avrupa’ya hububat
kaçırılması, bu dönemde yasanan büyük göç nedeniyle, köylülerin çiftliklerini
terk etmesi, çekirge/fare istilası, depremler ve kuraklıkların neden oldugu
kıtlıklar, halkı yoksullastırıyor ve sosyal sorunlara neden oluyordu 15. Bireylerin
gelirlerinin sürekli düsmesinin yanında, bu olumsuzluga bir de siyasal ve iktisadi
en önemli kriz olarak yöneticilerin mali sömürüsü ve agır vergi yükleri eklenince
halk ya eskıyalara katılıyor ya da bulundugu yerden göç ediyordu (Griswold,
2000: 11).
Diger yandan savaslarda önemi azalan tımarlıların yerine, Cermen
piyadesiyle basa çıkabilmek için Osmanlı ordusunda tüfek vb. atesli silahları
kullanmayı bilen asker sayısının artması gerekiyordu. Çünkü tımarlı sipahilerin
savaslarda eskisi kadar etkili olmadıgı görülmüstü. 16. yüzyılın sonlarında
hükümet, Anadolulu keskin nisancıları yüzer kisilik sekban* ve sancak birlikleri
halinde teskilâtlandırarak savaslarda kullanmaga basladı ve bu süreçte tımarlı
sipahilerin ihmal edilmesi hız kazandı. Gerek askeri düzendeki degisiklikler,
gerekse yeni veya agırlastırılmıs vergiler reayayı zor durumda bıraktıgı gibi,
yeterli ücret alamayan veya savas sonrasında terhis edilen sekban ve sancak
birliklerinin eskıyalıga basvurmaları da Anadolu’nun toplum yasantısını olumsuz
etkilemistir. 16. yüzyıl sonlarıyla 17. yüzyıl baslarında özellikle Anadolu’yu kasıp
kavuran ve pek çok köyün terkedilmesine yol açan Celali Ayaklanmaları’nda bu
sekban-sarıca* topluluklarının etkin rol oynadıkları bilinmektedir. Yine bu
süreçteki degisiklikler sonucu yoksullasan tımarlı sipahiler de Celali kadroları
arasında yer almıslardır (Öz, 1997:47).
Celali Ayaklanmaları’na halkın katılmasının diger nedenleri ise sunlardır:
i-Asırı Vergi Yükü: 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde vergi
mükellefleri, «çiftçi» (raiyyet) ve «sehirli» olmak üzere, iki sınıfa
ayrılmaktaydı. Çiftçi sınıfından alınan baslıca vergiler toplam
gelirlerin % 12,5-% 50’si düzeylerindeydi. Buna karsılık, “sehirli”
vergi mükelleflerde, en çok %’10’dan baslayıp, vergi ödememe
durumu da söz konusu olabiliyordu. Kiralık ev, dükkân, han, hamam
gibi akarlar için ödenen vergi yok denecek kadar az ve nakit parası
tamamen vergilendirme dısıydı (Akdag, 1999:201). Fakat 16. yüzyıl
sonu ve 17. yüzyılın baslarında köylülerin tarım gelirlerinin düsmesi
% 100 ve hatta % 300 oranlarında artırılan vergiler, Celaliler’in göç
etmelerinin veya isyan etmelerinin temel nedeni olmustur. Söz
konusu durum aynı zamanda tımar sisteminin etkinliginin
azalmasının en önemli nedenlerinden birisidir (Sevinç, 1991: 361).
_lk olarak 1590 ve 1608’de doruga ulasan, ama aralıklı
olarak bütün 17. yüzyıl boyunca devam eden Anadolu’daki askeri
ayaklanmaların yasandıgı dönemlerde halk tarafından yöneticilere
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
16
verilen dilekçelerde, asırı vergiler ile tasra yöneticilerinin
baskılarından yogun bir sekilde sikayet edilmektedir (Faroqhi,
2003:309).
ii-Yöneticilerin Kanundısı Topladıkları Paraların Halk
Üzerindeki Olumsuz Etkisi: Beylere ve pasalara ayrılan resmi
gelirler bunlara kisisel gelirler olarak degil, aynı zamanda kapı
düzenlemeleri (yönetim islerinde kullandıgı yardımcı elemanların
maas ve giderleri) için de verilmekteydi. Yani devlet; beyler, üst
düzey subaylar gibi devlet yönetiminde etkili olan grupların
(ümeranın) gelir seviyesinin ve dolayısıyla adamlarının çok olması,
seferlerde ordunun gücünü arttırdıgı gibi, ümeranın çesitli görevlerini
yerine getirebilmesi için de gerekli görülmekteydi. 16. yüzyıl
ortalarına kadar ümera gelirleri yeterliyken, bu yüzyıl sonlarına dogru
ümeranın mali gücünün zayıflaması kapıların küçülmesine neden
olmustur. Devletin yardımlarının yeterli gelmedigi, ümeranın çesitli
kanundısı yeni uygulamalar (bidatlar) ve salmalarla reayadan para ve
mal toplamasının sürdügü, bu konuda çıkarılan ve tekrarlanan
adaletname hükümlerinden de anlasılmaktadır16 (Kunt, 1978:105).
Diger yandan Kanuni’nin son zamanlarında, tasradaki idarecilerin
çogunun görevlerini belirli bir bedel ödeyerek satın almaları ve bu
satın alma bedelini kısa bir süre için tayin edildikleri görev
bölgelerinde mal ve vergi toplayarak çıkarmaya çalısmaları da halkın
tepkisine neden olmustur.
1626-1627 yıllarına ait 90. nolu Mühimme Defteri’nde
vatandaslardan gelen dilekçeler ve bunlara karsı verilen cevaplar
(buyruldular) incelendiginde, halkın yöneticilerce mali sömürüye
tutulduklarını görmekteyiz. Bu dilekçe ve buyruldulardan birkaç
örnek asagıda verilmistir (Turhan, 1993:16, 35):
“Balya kadısının _stanbul’a mektup gönderip, Akhisar
hassının dagınık reayasından adı geçen kazaya baglı Ma’den ve
diger köylerde yasayan bir takım kimselerin kendisine
basvurarak ödemeleri lazım gelen bennak ve mücerred
vergileriyle, adet-i agnamı (koyun vergisi) kanun ve defter
geregince görevlilere ödemege razı oldukları halde, bu vergileri
toplayanların bu miktarları almakla yetinmeyip, kanun ve
defterlerdeki miktarlardan fazla adam basına bennak resmi
olarak otuzar akça, ganem resmi olarak ise bir buçuk akçalarını
aldıklarını, bununla da yetinmeyerek köylerin topraklarından
elde ettikleri tahılın onda birini harman üzerinde ayni olarak
almayıp daha sonra gelerek geçerli olan narhtan fazla onar
akçalarını aldıklarını, ayrıca kanunla suç sayılacak bir
davranısta bulundukları sabit olmadan ikiser üçer bin akçalarını
alıp, at ve sıgırlarını sürdüklerini ve buna benzer daha bir çok
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
17
haksızlık ve yolsuzluklar yaptıklarını bildirip, bütün bunların
önlenmesi için buyruk dilediklerini arz etmislerdir “.
Bir baska dilekçe ve verilen buyruldu ise söyledir:
Ber-vech-i arpalık Teke Sancagı’na mutasarrıf olan Vezir
Osman Pasa’ya ve kadısına hüküm ki (Hicri: 1056): “Elmalı
kazası kadısı Ali’nin vekiliyle (naibiyle) birlikte devre çıkıp köy
köy gezerek hukuka aykırı sekilde her köyden “binamaz akçası”,
“izin akçası” ve “tımar akçası” adı altında yirmiser otuzar gurus
alıp, adı geçen kaza ahalisinin _stanbul’a adam gönderip
durumu bildirmeleri ve haksız yere alınan akçaların geri alınması
konusunda buyruk dilemeleri üzerine yazılmıstır. Teke
Sancagı’na arpalık olarak elinde bulunduran Vezir Osman
Pasa’ya ve kadısına gönderilen bir hüküm de, verilen emir
dogrultusunda harekete geçip Kadı Ali’nin haksız olarak aldıgı
akçaların sahiplerine geri verilmesi buyrulmaktadır “.
iii-Angarya: Reaya yılda bir gün, ösürü sipahinin gösterdigi
yere tasımakla yükümlüydü. Ayrıca, sipahinin evinin degil ama
ahırının yapımını da reaya üstlenirdi. Eger sipahi örnegin komsu bir
köyde oturuyorsa, köyü ziyarete geldiginde üç güne kadar agırlamak
zorunluydu (Pamuk, 1999:54). Sipahilerin ve voyvodaların (Eflâk ve
Bugdan beyleri) halkı kendi hizmetlerinde kullandıkları ya da
onlardan kanunlarda yer almayan ek hizmetler istediklerine iliskin
olarak 90 nolu mühimme defterinde halkın sikayet dilekçeleri yer
almaktadır. Bu dilekçelerden birisinde söyle denilmektedir (Turhan,
1993:392):
“Veziriazam Salip Pasa’nın hassına baglı köylerden (…)
ve (…) adlı köylerin ahalisinin yazı ile bas vurup, voyvodalarının
kendilerini, elde ettikleri tahılın ösrünü oldukça uzak Selanik’e
götürmege zorladıgını, bu yetmezmis gibi inat edip almamak
suretiyle üzerinde bırakarak daha sonra geçerli resmi fiyattan
fazla akça istedigini, ayrıca da “kaftan-baha”, “bıçak akçası”
adı altında çok miktarda paralarını bildirmeleri ve önlenmesi
yolunda buyruk dilemeleri üzerine yazılmıstır. Egribuca kadısına
gönderilen hükümde, ser’i serife aykırı olan ve kanuna uygun
olmayan bu tür davranıslarla halkın incitilmemesi buyrulmustu”.
Celali Ayaklanmaları Anadolu’da telafisinin giderilmesi mümkün
olmayan derin sorunlara neden olmustur. Köylüler özellikle artan vergi yüklerini
en azından geçici olarak hafifletmenin yolunu ise göç ederek bulmuslardır.
(Faroqhi, 2003:302; _nalcık, 2000:69). Yagma ve tahriplerden etkilenen köylüler
ve kasabalılar yerlerini terk ederek. çiftliklerden, köylerden surlarla çevrili
kentlerin, ya da insanların kolayca ulasamadıgı dag baslarında güvenli ortamlara
dogru bir büyük göç etmislerdir (Griswold, 2000: 39). Bu göç Anadolu’nun tüm
alanlarında sarsıcı bir tesir göstermekle beraber, en fazla tahribat Sivas’tan
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
18
Kütahya ve Afyon’a kadar genis Orta Anadolu Bölgesi ve Çukurova’da olmustur
(Sümer, 1980:190).
Tablo : 16. ve 17. Yüzyıllarda Anadolu Sehirlerinin Nüfusları
Sehir veya Kasaba 1520 Öncesi 1520-1530 1571-1580 1580 –Sonrası
İstanbul 97.956 [1478] 400.000 700.000 700.000
Bursa — 34.930 70.686 64-65.000
Edirne — 22.335 30.140 —
Amid (Diyarbekir) — 18.942[1541] 31.443 —.
Ankara — 14.872 29.007 —
Tokat 17.328 [1455] 8.354 13.282 21.219
Konya — 6.127 15.356 —-.
Sivas 3.396 5.560 16.846 .–
Manisa 6.500 18.000 20.000
Kaynak: (Karpat, 2000: 45; Hallaçoglu, 1998:104).
16. ve 17. yüzyıl boyunca süren Celali _syanları, uzun süren ve agır
kayıplar verilen savaslar gibi nedenlerle özellikle genç nüfus azalmıs, dolayısıyla
nüfus boslukları duraganlıgı ortaya çıkmıstır. Bu durum tarım arazilerinin
ekiminin düsmesine neden olurken, tarımdan alınan vergi gelirlerinin azalmasına
ve tımar sisteminin etkinsizlesmesine yol açmıstır. Diger yandan ayaklanmaların
yasandıgı dönemlerde özellikle _stanbul nüfusunda önemli artıslar olmustur.
_stanbul’da yasayan vatandasların daha az ya ya da tamamen vergileme dısında
tutulması vergi kayıplarına neden olmustur (Aktepe, 1958:1; Faroqhi, 2000:327).
16. yüzyıl sonlarından itibaren baslayan ve 17. ve 18. yüzyıllarda da
devam eden ayaklanmalar halkın yerlerini terk etmesi bir çok ekili alan
kullanılmaz duruma gelmesine yol açmıs ve zirai ürünlerin azalmasına neden
olmustur (Hallaçoglu, 1997: 41). Bu durum, zirai ürünlerin elde edilmesine baglı
olan vergi sistemi üzerinde olumsuz etkilere neden olurken, tımar sisteminin
etkinligini yetirmesine neden olmustur.
SONUÇ
16. ve 17. yüzyıllarda Anadolu halkının tepkisinin genel adı olarak kabul
edilen “Celali Ayaklanmaları”nın önemli nedenlerinin basında isyancı liderlerden
daha önce devlet tarafından tanınan mali rantların geri alınması ve köylülerin bazı
yöneticilerin baskıcı sömürülerine tepkileri gelmektedir.
Celali Ayaklanmalarını vergiye karsı bir baskaldırı hareketi olarak
nitelendirmek güçtür. Çünkü ayaklanmacıların liderlerinin baskaldırı nedenleri,
kaybettikleri rantlarını geri almaktı. Rantlarını tekrar geri elde ettiklerinde ise
ayaklanmayı bir anda sona erdirmislerdir. Ayaklanmalara katılan büyük halk
grupları ise liderlerinin kendilerini terk etmesi nedeniyle, ayaklanmayı
kendiliginden sona erdiriyorlardı.
Celali Ayaklanmaları Osmanlı Devleti üzerinde pek çok mali, ekonomik
ve sosyal sonuça neden olmustur. Diger yandan halkın ayaklanmalara
katılmasında en önemli faktör olan, olan mali sömürü sona ermemistir. Ancak
ayaklanmalar sonucunda, Osmanlı Mali Sisteminin temelini olusturan Tımar
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
19
sisteminde çözülmelere neden olmustur. Özellikle sipahilerinde ordu içerisinde
öneminin azalması, vergi toplamada iltizam ve malikane sistemlerini
yaygınlasmıstır. Bu durum ise, 150-200 yıl boyunca iltizamları satın alarak servet
sahibi olan ve bir rantiyer grubu olarak nitelendirebilecegimiz ayanların ortaya
çıkmasına neden olmustur.
_ltizamları ve malikane gelirlerini toplama görevini üstlenen mültezimler
ve ayanlar halkı sömürmeyi sürdürmüslerdir. Halk ise bu sömürüye çesitli
sekillerde zaman zaman tepki göstermistir. Örnegin, 1727-1728’de _zmir, 1730
Patrona Halil, 1764, Kıbrıs, Mısır, Akka, Mora, 1829 Atçalı Kel Mehmed, 1908
Erzurum Ayaklanmaları vb…
Rant kollamanın sosyal maliyeti tarihin her döneminde devletin
mesruiyetinin zayıflaması, israf, hırsızlık ve yagmacılık seklinde ortaya
çıkmıstır/çıkmaya da devam etmektedir.
1 Hazine-i Amire’nin gelirleri esas itibariyle Kapukulu Ocakları adı verilen merkezdeki ordunun
maaslarının ödenmesi, iasesi, barınması ve donanımında kullanılırdı. Bu giderler, gelirlerin
yaklasık % 70’i düzeyindeydi. Gelirlerin geri kalanı ise sarayın masraflarına tahsis edilirdi.
2 Dirlik sisteminde tarım arazileri, “has, tımar ve zeamet” adı altında çesitli büyüklükteki
bölümlere ayrılmıstır. Bu bölgelerin vergi hasılatı merkezdeki hazineye aktarılmamaktaydı. Bu
gelirler kendi nam ve hesaplarına tahsil edilmek ve kullanılmak üzere, bir maas biçiminde
devletin çesitli asker ve memurlarına mahallinde tahsis olunurdu. Bu sayede devlet, birçok
resmi görevliye merkezi hazineden nakdi maas ödemekten ve böylece birçogu aynen tahsil
edilen çesitli vergilerin merkeze tasınması ve nakde dönüstürülmesi gibi islemlerden de
kurtuluyordu.
3 Ceb-i Hümâyun, _ç Hazine adı da verilen padisahların özel hazinesiydi. Bu hazine, kuskusuz
padisahların güç ve otoritesinin en önemli dayanagıydı. Padisahlar bu kaynakları sahsi giderleri
için istedikleri biçimde kullanırlardı (Uzunçarsılı, 1978:73). Devletin bazı önemli gelir
kaynakları dogrudan dogruya bu hazineye tahsis edilmisti.
4 Vergi gelirlerinin, harcamaları karsılamasında yetersiz kalmasının bir diger nedeni de merkezi
hazineye gönderilmesi gereken vergi tahsilatlarının _stanbul’a gelmemesidir. Bu dönemde
yasanan Celali Ayaklanmaları nedeniyle köylülerin tarlalarını bırakıp yaylalara ve daglara
kaçarak göçerlige dönmesi tarımsal üretimi ve vergi gelirlerini azaltmıstır (Pamuk, 2000: 149).
Örnegin, Canbuladoglu Ali’nin Suriye’de baslattıgı isyan, merkezi hazineye gelen milyonlarca
altının kesilmesine neden olmustu (Griswold, 2000:129). Söz konusu gelirlerin merkezi
hazineye gönderilmedigi durumlarda ise, iç hazineden borçlanılmak zorunda kalınmıstır
(Uzunçarsılı, 1978:84).
5 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyılın ortalarına gelindiginde tüfekçilere, keskin nisancılara ve hareket
yetenegi olan piyadeye gereksinim duyulmaya baslanmıstır (Griswold, 2000: 10). Dolayısıyla
Osmanlı ordusunda agırlık atesli silahlarla donatılmıs daimi merkez ordusuna kaydırılmıstır
(Pamuk, 2000: 145). Bu gelisme sonucunda yeniçerilerin sayıları 1550’lerde 13 bin 1600’lerde
38 bin, 1650’lerde 55 bin, 1700’lü yıllarda ise 100 bin’e yükselirken bu askerlerin maliyetleri
merkez hazinesinden karsılanmak zorunda kalınmıstır (Yetkin, 1984:145).
6 16.yüzyılda bir tımarı olan sipahilerin sayısı 27.868 kisi olarak tahmin edilirken tımar
sisteminden yararlanan kisilerin sayıları yaklasık olarak 80 bin’i bulabilmekteydi. Anadolu ve
Balkanlar’daki topraklarının % 50 ila % 70’nin tımar sistemine dahil oldugu gözönüne
alındıgında bu sistemin önemi açıkça ortaya çıkmaktadır (Karpat, 2000: 25).
7 Osmanlı idaresinde devlet hizmetleri ile vakıf hizmetleri birbirine çok sıkı bir sekilde baglıydı.
Bir çok durumda bu iki hizmet birbirine girmis durumdaydı. Sehir ve kasabaların suları,
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
20
köprüler, mezarlıklar, yollar, saglık hizmetleri, ögretim ve egitim isleri, sosyal yardımla ilgili
hizmetler vakıf müesseseleri tarafından gerçeklestiriliyordu (Kurt, 1997:511). Bütçe
gelirlerinin yetersiz kalmasında vakıfların merkezi hazineye gitmesi gereken vergi gelirlerini
azaltıcı yönde etkisi de söz konusudur. Selçuklu rejiminde iktâ. Osmanlılarda "tımar"
dedigimiz düzene giren "kamusal karakterlerine ragmen bütün topraklarda vakıf kurulmasına
imkan saglanınca devlet hazinesinin en önemli gelir kaynagı olan "miri-beylik-devlet malı"
arazisi, dirlik sahiplerinin kisisel mülkleri haline getirilmistir (Akdag, 1999:218). Dolayısıyla
vakıfların artısı, merkezi idarenin vergi gelirlerine vakıflarca el konulmasına neden olmustur.
8 1527/1528 mali yıl bütçesine göre, devletin toplam vergi gelirleri 538 milyon akçedir. Bu
gelirin 277 milyon akçesi merkezi hazine tarafından, geri kalan da çesitli tımar ve vakıf
sahiplerince toplanmıs ve harcanılmıstır. Dolayısıyla merkezi yönetim tüm vergi gelirlerinin
yüzde 51’ini denetleyebilmekteydi (Kıray, 1995:53).
* Osmanlı Devleti’nde Hicri Yılı Takvimi kullanıyordu. Ancak bu takvim devlet islerinde çesitli
sorunlara yol açtıgından 17. yüzyılda (1677’de) günes hareketleri dogrultusunda yılların
hesaplandıgı Rumi Takvim de uygulanmaya baslanmıstır. _kili takvim uygulanması devlet
maliyesi açısından zorluklara neden olmustur. Çünkü, Osmanlılar üretimle ilgili vergileri günes
takvimine göre mart ayında topluyorlardı. Maaslar ise diger takvime göre, yani ay yılı
hesaplamasıyla dagıtılıyordu. Her iki yıl arasında 11 gün fark vardı ve bu 33 yılda tam bir yıl
ediyordu. Hicri yıl günes yılından 11 gün kısa oldugu için 34 yılda bir, hazine on iki aylık bir
sürede sadece bir kez vergi toplayıp iki kez yıllık ödeme yapmak zorunda kalıyordu. Oysa 33.
yılın harcamalarına karsılık olacak gelir yoktu (Özbilgen, 2003:655). Bu durum gelirler ve
giderler açısından bütçede önemli dengesizlige neden olmustur. Bu sorunu çözmek için "Sıvıs
(düsülen yıl)" adı verilen yıl farkını ortadan kaldırmak için 33 yılda bir gelen yılı yasamadan
atlanması uygulanmasına geçilmistir. Bu uygulama takvim hesapları 26 Aralık 1926’da Miladi
takvimin kabulüne kadar sürmüstür.
9 Avârız Vergisi: Osmanlı maliyesinde olagan dısı ve düzensiz (gayr-i mukarrer) vergiler,
"avârız-ı divâniye", "tekâlif-i örfiye" veya kısaca "avârız" adı altında toplanmıstır. Geçmisi ne
zamana uzanırsa uzansın ve ne amaçla konmus olursa olsun bu vergiler, savas masraflarının
finansmanına yönelikti.
Avârız vergileri, "avârızhâne" denen birimler üzerine tarhedilirdi. Muaf olanlar çıkarıldıktan
sonra geri kalan köy ve mahalle nüfusu tespit edilip belirli sayıda gerçek hâne bir avârızhânesi
sayılarak köyün veya mahallenin kaç avârızhânesi oldugu belirlenirdi. Böylece hâneler
belirlendikten sonra yükümlüleri ister yerlesik isterse konar-göçer olsun bu vergiden bir bütün
olarak sorumlu tutulurdu.
Avârız akçesi olarak alınan bu maktû ve nakit vergi zaman içerisinde paranın deger kaybına
baglı olarak arttırılmıstır. Önceleri savas harcamaları için toplanırken, sonraları her yıl düzenli
olarak toplanan bir vergi hâlini almıstır.
Nüzül, Bedel-i Nüzül Vergisi: Nüzül mükellefiyeti, Osmanlı ordusu sefere çıkarken konakladıgı
menzillerde çogunlukla un ve arpa seklinde belirli miktar zahirenin saglanıp hazır hâle
getirilmesidir. Kadılar, kazalardan istenen zahireyi görev alanlarına giren kent, kasaba, köy,
mezra ve çiftliklere avârızhâne esası üzerinden tarh ve tahsil ederek menzillere teslim ederlerdi.
Ayrıca, nakil masrafı da yükümlüler tarafından ödenirdi. Aynî olarak toplanması kural olan
nüzül, özellikle ordunun iasesinin kolay oldugu hallerde, savas ile ilgili diger hizmetlere
dönüstürülebilirdi. Bunlar çogunlukla ülkenin savas alanlarına yakın veya ordunun geçecegi
yol üzerindeki konaklara komsu bölgeler için aynî, bu bölgelerin dısında kalan yerler için ise
nakdî bir yükümlülük hâline geliyordu.
Nüzül H. 1093/M. 1683 tarihinden sonra agır savas sartları altında sürekli ve düzenli olarak
toplanan bir vergi haline gelmistir.
Sürsat, Bedel-i Sürsat: Sürsat, reayânın gerektiginde askerî birliklere yem, yiyecek maddesi ve
yakacagı, tespit edilen bir fiyat üzerinden saglamasıdır. Bu maddelerin baslıcaları arpa, saman,
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
21
un, koyun eti, bal ve odundur. Sürsat, hukuken sözlesmeye dayanan bir yükümlülüktür. (Avârız
muafiyetinin dısında oldugu için avârızhânesine dayanmamaktaydı).
Sürsat, askerî birliklerin geçtigi yollar veya konakladıgı yerlere en yakın bölgelerden aynî,
uzak olan bölgelerden de nakdî olarak alınıyordu. H. 1103/M. 1693-1694 yılında bütün
bölgelerden elde edilen ürünün miktarıyla orantılı olarak nakden toplanmasına karar verilmistir
(Bknz. Devlet Arsivleri, 2004).
* Dogrudan nakit olarak vergi toplamanın güçlügünden dolayı kronik bir nakit sorunu yasayan
modern öncesi devletlerde iltizam sistemi yaygın bir uygulamaydı (Genç, 2000:103; Quataert,
2002:62). _ltizam sisteminde devlet, bir bölgenin, yıllık degeri devlet görevlilerince önceden
belirlenmis vergileri toplama hakkını belirli bir zaman/yerde ihaleye çıkarır ve ihalede en
yüksek teklifi verene verirdi. Vergi toplama ihalesini kazanan (mültezim) devlete ihale
sırasında veya kısa bir süre sonra nakit ödemede bulunulurdu. Mültezim, devletin verdigi
yetkiyle donatılmıs bir sekilde kendisine tahsis edilen bölgeye gider ve devletin askeri
personeli esliginde vergileri toplardı. 17. yüzyılda giderek artan vergilerin iltizam yöntemiyle
toplanması ise yeni bir mali sömürü sisteminin dogmasını ve bu sistemle beslenen yeni bir rant
grubunun dogmasına neden olmustur (Pamuk, 2000: 95). _ltizam sisteminde, mültezim aldıgı
ihaleyi mekan temelinde bölüp, ortaya çıkan hisseleri bu tür gelirleri daha iyi toplayabilmek ve
kendisine karsı sorumlu olacak yerel alt-mültezimlere satabiliyordu. _ltizam hiyerarsisinin
tepesinde artık payitahtın büyük servet sahibi bankerleri yer alıyordu. (_nalcık, 2000:105).
Tımar sisteminin yerine geçen iltizam sistemi yeni bir rant grubunu olusturmanın yanı sıra;
mültezimin vergi kaynagını ne kadar müddetle kontrolü altında tutabilecegini bilmemesi,
mukataanın asırı ölçüde sömürülmesine yol açıyordu. Zira, bu belirsizlik karsısında mültezim,
en kısa zamanda yatırımının karsılıgını vergi kaynagından çıkartmaya çalısıyordu.
11 16 yüzyılın sonlarına dogru bütün malların fiyatlarının artısında: _spanyolların Yeni Dünya’da
ürettikleri gümüs miktarındaki artısla ortaya çıkan ve sıkça anılan "Avrupa Fiyat Devrimi"nin
önemli bir etkisi vardır. Akdeniz çevresindeki nüfus artısına baglı olarak mal ve kaynaklara
talepde artmıstır (Griswold, 2000:9). Avrupa sanayinin ve ticaretinin gelismesi Osmanlı
ekonomisini önemli derecede etkilemistir. Avrupa’da gram gümüs cinsinden ifade edilen
fiyatların 16 yüzyılın baslarından 17. yüzyılın ortalarına kadar % 100’den, hatta kimi ülkelerde
% 200’den fazla artmıstır. Bu dönemde para birimleri tagsise ugrayan ülkelerde, toplam fiyat
artısları % 600’e, 1609’da bugday ve koyun fiyatlarının 1520’deki fiyatlarının yirmi katına
ulasmıstır. Aynı dönem boyunca, kumas, yag gibi baska malların fiyatları en azından bes katına
çıkmıstır. Osmanlı’da yasanan enflasyon artısı, nüfus artısı, yabancı tüccarların faaliyetleri ve
gümüs akısındaki artısın toplum için yıkıcı etkileri olmustur. Devlet hazineye akan gelir
miktarını arttırmak için vergilendirme uygulamalarını degistirmeye mecbur olmus, akçenin
degerini düsürünce maaslı çalısanların tepkisiyle karsılasmıstır. Toplumdaki tüccarların dısında
çogu grup, fiyat artıslarından büyük zarar görmüs özellikle köylülerde yeni vergi toplama
uygulamalarından ve iltizama geçilmesinden olumsuz etkilenmistir (Barkey, 1999:50-51).
* Çift-hane birimi, "tarımsal üretimin, her birine birer çift ya çiftlik, bir baska deyisle, bir köylü
hanesini geçindirmeye ve toprak sahibine (Devlete) "kira"yı ödemeye yetecek boyutlarda bir
toprak parçası verilen addır.
12 1500-1570 yıllarını kapsayan Qsmanlı’nın altın çagında, Osmanlı kırsal nüfusunun ekonomik
kaynaklara ciddi bir yük getirecek sekilde % 40, sehirli nüfusun da % 80 oranında arttıgı
tahmin edilmektedir (Karpat, 2000: 42).
13 Çift-Bozan: Kendilerine tımar arazileri verilen çiftçilerin, çiftliklerini terk etmesi durumuna
verilen ad olup bu kisiler yerlerini terk edebilmek için çift-bozan resmi öderlerdi.
14 Sultanın, Vezirlerin veya Eyaletlerdeki üst düzey yöneticilerinin, valiler gibi üst düzey
yöneticilerin yanlarında onların kamu islerini yerine getiren memurlar, kolluk kuvveti, günlük
konak hizmetlerini yerine hizmetkar veya yöneticilere ait çiftliklerde çalısanlar isçiler
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
22
yöneticilerin kapı halkı olarak nitelendirilir. Bir valinin kapı-kulu 2 bin-3 bin kisiden
olasabilmekteydi (Göçek, 1999:96-100).
* Osmanlı askeri teskilatında kara ve deniz hafif piyadeleri için kullanılan bir terim olup,
Arapça’da bekar anlamına gelmektedir. Osmanlı’da azebler yeniçeri teskilatından önce
kurulmus ve hafif okçu olarak orduya katılmıstır.
15 Mühimme Defterleri’ndeki kayıtlara göre 1578’de Halep, Musul, Sam, Beyrut, Van,
Trablusgarp, Ege Adaları; 1580’de Anadolu, Ege Adaları Gümülcine; 1582’de Batum, Fatsa;
1583’te Sam, Ege Adaları, Halep; 1584’te Trablussam, Saruhan; 1585’te Sam, Harran Ege
Adaları, Zülkadirli, Edirne, Tamısvar, Bursa, Berkofça, _nebahtı, Kırkkilise; 1586’da
Trablusgarp, Eyalat-i Rum, Çorum; 1590’da Gence, Sam; 1591’de Trablusgarp, Üsküp; 1592’de
Sam, Trablusgarp; 1609’da Kırım, Batum Vilayet-i Rum, Anadolu; 1611’de Anadolu; 1614’te
Sam; 1615’te Zülkadirli; 1637’de Diyarbakır eyalet ve sancakları basta olmak üzere bütün
imparatorlugu etkileyen kıtlıklar olmustur (Sevinç, 1991:349).
* Osmanlılarda, sınır boylarında eyalet pasaları ve sancak beylerine baglı olarak görev yapan bir
sınıf asker.
* Osmanlı askeri yapısı içinde gönüllü yardımcı kuvvetlerden beylerbeyi tarafından olusturulan
atlı askerlere “Sekban”, yaya olanlara “Sarıca” adı verilmektedir.
16 17. yüzyılda hatta enflasyonun etkisinin kat kat üstünde gelirler saglamalarında has ve saliyane
dısında resmi tahsislerinin arttırılması, kapı mensuplarının devlet görevlerine girmeleri gibi
devlet desteginin yanında adaletnamelerin önleyemedigi kanun dısı olarak ümeranın gücünü
korumaya yönelik bu bidat ve salgınlara gittikçe daha fazla göz yummaya baslandıgı
söylenebilir. Bu görüsü destekleyen iyi bir örnek 1630’larda asi _lyas Pasa’nın yakalanısı ve
idamı hikayesidir. _lyas Pasa reayaya baskı yapmak ve merkezin emirlerini dinlememek
suçlarından asi sayılmıs, kendisini yakalamak için, üzerine Küçük Ahmet Pasa kumandasında
diger pasaların da katıldıgı bir ordu gönderilmistir. Bu ordu uzun süre çatısmadan sonra _lyas
Pasa’yı yenmis ve _stanbul’a getirmistir. Dönemin padisahı IV. Murad’ın huzuruna çıkartılan
_lyas Pasa’yı çok hiddetli olan sultan, _lyas Pasa’ya reayaya eziyetlerinden dolayı önce
kızgınlıgını belirtmis sonra idam edilmesini istemistir. Daha sonra Küçük Ahmed Pasa’ya
dönerek onun hakkında da reayadan sikayetler geldigini belirtmistir. Küçük Ahmed Pasa’nın
savunmasında, _lyas Pasa üzerine yürürken asker toplayabilmek için yolda halktan para
aldıgını, bütün bu parayı ve ayrıca kendi parasını da padisah hizmetini görebilmek için
harcadıktan sonra üstelik bir sürü borcu kaldıgını söylemistir (Kunt, 1978:107).
KAYNAKÇA
AKDAG Mustafa (1970-1974). "Osmanlı Tarihinde Ayanlık Düzeni Devri", Ankara Ün.
DCG Tarih Arastırma Enstitüsü Tarih Arastırma Dergisi, Cilt VIII,-XII, Sayı:14-23, Yıl:1970-
1974.
AKDAG Mustafa (1999). Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası: Celâli _syanları,
Ankara:Barıs Yayınları.
AKDAG, Mustafa (1999). Türkiye’nin _ktisadi ve _çtimai Tarihi II (1453-1559),
Ankara: Barıs Kitapevi.
AKDOGAN, Orhan (2002). Osmanlıdan Günümüze Türk Toplum Yapısı, _stanbul:
Çamlıca Yayınları.
AKTAN, C. Can (2004). “Rant Kollamanın Asamaları”, <http://www.canaktan.org/dinahlak/
ahlak/rant-kollama/asamalar.htm>, (17.04.2004).
AKTAN Çoskun CAN, D_LEY_C_ Dilek, SARAÇ Özgür (2002). Vergi, Zulüm ve _syan,
Ankara: Phoenix Yayınevi.
AKTEPE, Münir (1954). “XVIII. Asrın _lk Yarısında, _stanbul’un Meselelerine Dair Bazı
Vesikalar”, _stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Cilt: IX, Sayı:13, Eylül.
AVCIOGLU, Dogan (1987). Türkiye’nin Düzeni (Dün-Bugün-Yarın), Birinci Kitap,
_stanbul: Tekin Yayınevi.
Yönetim ve Ekonomi 14/1 (2007) 1-24
23
BARKAN, Ö. Lütfi (1953). Tarihi Demografi Arastırmaları ve Osmanlı Tarihi,
_stanbul:Yalçın Matbaası.
BARKEY, Karen (1999). Eskiyalar ve Devlet (Osmanlı Tarzı Devlet Merkezilesmesi),
(Çev: Zeynep Altıok), _stanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
BAYKAL, Bekir Sıtkı (1999). Peçevi Tarihi I, Ankara: T.C. Kültür Bakanlıgı
Yayınları:467, Üçüncü Baskı.
CEZAR Yavuz (1986). Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Degisim Dönemi: XVIII
Yüzyıldan Tanzimat’a Mali Tarih, _stanbul: Alan Yayıncılık.
C_N, Halil (1985). Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, _stanbul,
Bogaziçi Yayınları.
Ç_ZAKÇA, Murat (2000). “Osmanlı _mparatorlugu’nda _ç Borçlanmanın Evrimi: (XV.
Yüzyıldan XIX. Yüzyıla)”, Yeni Türkiye Dergisi Osmanlı Özel Sayısı: Ekonomi ve Toplum,
Sayı: 32, Yıl:6, Mart-Nisan.
DEVLET ARS_VLER_ (2004). “Osmanlı Devlet Arsivi Rehberi,
<http://www.devletarsivleri.gov.tr/yayin/osmanli/rehber_osm/085_28_mevkuf.htm>, (27.03.2004).
DURSUN, Davut (1986). “Osmanlı Yönetim Sisteminde Tımar Kurumu ve Din
Bürokrasisi Arasındaki _lisiler Üzerine”, Uludag Üniversitesi __BF Dergisi, Cit:VII, Sayı:1, Nisan.
ERCAN, Yavuz (2001). Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler: Kurulustan
Tanzimat’a Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Ankara: Turhan Kitabevi Yayınları.
ERTAS, Ne’set (1947). “Osmanlı _mparatorlugunda Reayadan Alınan Vergi ve
Resimler”, Ankara Üniversitesi D.T.C.F Dergisi, Cilt: V, Sayı:5.
ES Mecit (1989). Tarihsel Bir Bakısla Klasik Osmanlı Maliyesi, Kütahya:T.C. Anadolu
Üniversitesi Egitim, Saglık ve Bilimsel Arastırma Vakfı Yayınları No:81.
FAROQHI, Suraiya (2003): “Osmanlı Vergi Mükelleflerinin Siyasal Etkinlikleri ve
Saltanatın Mesrulastırılması Sorunu (1570-1650)”, Osmanlı Dünyasında Üretmek, Pazarlamak,
Yasamak, (Çev: Gül Çagalı Güven-Özgür Türesay), _stanbul: Yapı Kredi Yayınları.
G_RAY, Filiz (2001). Maliye Tarihi, Bursa: Ezgi Yayınları.
GÖÇEK, Fatma Müge (1999). Burjuvazinin Yükselisi _mparatorlugun Çöküsü:
Osmanlı Batılılasması ve Toplumsal Degisme, (Çev: _brahim YILDIZ), Ankara: Ayraç Yayınevi.
GR_SWOLD, William J (2000). Anadolu’da Büyük _syan: 1591-1611, _stanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları.
GÜÇER, Lütfi (1964). XVI-XVII Osmanlı _mparatorlugunda Hububat Meselesi ve
Hububattan Alınan Vergiler, _stanbul: _stanbul Üniversitesi Yayınları, _ktisat Fakültesi
No:1075/152.
HALLAÇOGLU, Yusuf (1997). XIII. Yüzyılda Osmanlı _mparatorlugu’nun _skan
Siyaseti ve Asiretlerin Yerlestirilmesi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları VII Dizi, Sayı:92,
3.Baskı.
HALLAÇOGLU, Yusuf (1998). XIV-XVII Yüzyıllarda Osmanlı Devlet Teskilatı ve
Sosyal Yapı, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
_NALCIK, Halil (1959). "Osmanlılar’da Raiyyet Rüsûmu", Belleten, Cilt XXIII, Sayı:89-
92.
_NALCIK, Halil (1998). “Çiftliklerin Dogusu: Devlet, Toprak Sahipleri ve Kiracılar”,
(Editörler: Çaglar KEYDER, Faruk TABAK; Çev: Zeynep ALTOK), Osmanlı Toprak Mülkiyeti
ve Ticari Tarım, _stanbul:Tarih Vakfı Yurt Yayınları.
_NALCIK, Halil (2000). Osmanlı _mparatorlugu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi
(1300-1600), (Çev: Halil Berktay), _stanbul:Eren Yayınları.
KARAMURSAL, Ziya (1989). Osmanlı Mali Tarihi Hakkında Tetkikler, Ankara:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları.
KARPAT, Kemal (2001); Ortadogu’da Osmanlı Mirası ve Ulusçuluk, Çev: Recep
Boztepe, Ankara: _mge Yayınevi.
KARPAT, Kemal H. (2000). Osmanlı Modernlesmesi: Toplum, Kuramsal Degisim ve
Nüfus, (Çev.Akile Zorlu DURUKAN, Kaan DURUKAN), _stanbul: _mge Kitapevi.
A.R. Gökbunar / Celali Ayaklanmalarının Maliye Tarihi Açısından Degerlendirilmesi
24
KAZICI, Ziya (1977). Osmanlılarda Vergi Sistemi, _stanbul: Samil Yayınevi.
KUNT, _. Metin (1978). Sancaktan Eyalete: 1550-1650 Arasında Osmanlı Uleması ve
_l _daresi, _stanbul: Bogaziçi Yayınları No:154.
KURT _smail (1997). “Vakıf Müessesesi XV. ve XVI. Asır Vakıfları”, XV. ve XVI. Türk
Asrı Yapan Degerler, _slami _limler Vakfı Tartısmalı Toplantılar Dizisi, _stanbul: Ensar Nesriyat.
LAUFENBURGER, Henry (1967). Maliyenin Ekonomik ve Psikolojik Teorisi, (Çev.
_smail Hakkı ÜLKMEN), _stanbul: Maliye Enstitüsü Yayınları No:25.
LINDNER, Rudi Paul (2000). Ortaçag Anadolusu’nda Göçebeler ve Osmanlılar, (Çev.
Müfit GÜNAY), Ankara: _mge Yayınevi.
ÖNCEL, Mualla, KUMRULU, A, ÇAGAN, Nami ÇAGAN (1992). Vergi Hukuku,
Ankara: AÜ Hukuk Fakültesi Yayınları No:494/12.
ÖNER, Erdogan (2005). Osmanlı _mparatorlugu ve Cumhuriyet Dönemi’nde Mali
_dare, Ankara: T.C. Maliye Bakanlıgı Arastırma Planlama ve Koordinasyon Kurulu Baskanlıgı
Yayınları.
ÖZ, Mehmet (1997). Osmanlı’da Çözülme ve Gelenekçi Yorumlar, _stanbul: Dergah
Yayınları, _stanbul.
ÖZB_LGEN, Erol (2003). Bütün Yönleriyle Osmanlı: Adabı-ı Osmaniye, _stanbul: _z
Yayıncılık
ÖZKAYA, Yücel (1994). Osmanlı _mparatorlugu’nda Ayanlık, Ankara: Türk Tarih
Kurumu Yayınları No:157.
PAKALIN, M. Zeki (1971). Osmanlı Tarih ve Terimler Sözlügü, _stanbul: 2. Baskı.
PAMUK, Sevket (1999). Osmanlı-Türkiye Tarihi 1500-1914, _stanbul: Ak Yayınlar.
PAMUK, Sevket (2000). Osmanlı _mparatorlugu’nda Paranın Tarihi, _stanbul: Tarih
Vakfı Yurt Yayınları, 2. Baskı.
QUATAERT, Donald (2002). Osmanlı _mparatorlugu 1700-1922, (Çev.Ayse
BERTAY), _stanbul: _letisim Yayınları.
SEV_NÇ, Necdet (1991). Osmanlı’nın Yükselisi ve Çöküsü, _stanbul: Burak Yayınevi,
_stanbul.
SÜMER Faruk (1980). Oguzlar (Türkmenler), Ana Yayınları, _stanbul.
TABAKOGLU, Ahmet (1985). Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi,
_stanbul: Dergah Yayınları
TUGCU, Murat (1972). Vergi ve Evrimi, Ankara: Öksüz Yayınları.
TURHAN, Osman (1993). 90. Nolu Mühimme Defteri, (Redaksiyon ve Sadelestiren:
Mertol Tulum), _stanbul: Türk Dünyası Arastırmalar Vakfı Yayınları.
ULUÇAY, M. Çagatay (1944). XVII. Asırda Saruhanda Eskıyalık ve Halk
Hareketleri, _stanbul: Resimli Ay Matbaası.
UZUNÇARSILI, _. Hakkı (1978). “Osmanlı Maliyesinin Kurulusu ve Osmanlı Devleti _ç
Hazinesi”, Belleten, Cilt: 42, Sayı:165-168.
ÜNAL, Mehmet Ali (2002). Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta: Fakülte Kitapevi.
VARCAN, Nezih-ÇAKIR, TUFAN (2000). Maliye Tarihi, Eskisehir: Birlik Ofset.
YAV_, Ersal (2002). Bir Ülke Nasıl Batırılır ?, 4.Basım, _zmir: Yazıcı Basım Yayıncılık.
YETK_N, Çetin (1984). Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri, Üçüncü Baskı, _stanbul:
Say Yayınevi.
Kaynak: bayar.edu.tr