Kan ve Kün

Bazı kavramlar vardır ki gündelik dilde  üzerinde derin tefekkür edilmeden hoyratça kullanılması sebebiyle  maalesef anlam erozyonuna uğramaktadır. Anadolu irfan geleneğindeki sohbetlerde, yeri geldiğinde sarfedilen bir çok kavram ve de kelime  gündelik dilde dolaşıma girdiğinde asli manasından uzaklaşıp içi boşaltılmaktadır. Misal vermek gerekirse
 
-Bu işin "Lam" ı "Cim" i yok kardeşim
 
-İşin´i "altmış altıya" bağladı
 
-Yapma yau (Ya Hu "yau" olmuş neylersin!)
 
-Aptala malum olur (Abdal, bir çırpıda aptal olmuş vesselam) v.s.
 
Örnekleri çoğaltmak mümkün. İşte bunlardan birisi de "Ancak Alevi anne-babadan doğan yalnız alevi olabilir" sözüdür. El Hakk tabii. Doğrudur vesselam lakin kimdir bu alevi anne ve de baba.
 
Elbetteki buradaki anne- baba " kan" bağıyla değil "kün" bağıyla bağlı olduğumuz anne babamızdır ki o da el verip nasib alınan mürşid-i kamildir.
 
Tarihte Alevi anne babadan olmayıp da yola intisap eden bir çok örnek mevcuddur. İlk aklıma gelen örneklerde biri, bir Rum tekfurunun oğlu olup sonrasında güzel Hünkar´ın en sevdiği ve de güvendiği dervişi olan Güvenç Abdal´dır. Dervişlerinden sadece Güvenç Abdal´ın dergahın içersinde medfun oluşu da manidar olsa gerek.
 
 Öte yandan , "alevi anne babadan" doğmuş olanların dahi görgüden geçmeden  cem´e alınmaması bize çok şey anlatmaktadır. Sadece "alevi anne-babadan" doğmuş olmak yeterli olsaydı o zaman "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" denilebilirdi.
 
Peki kan bağının hiç mi önemi yok. Var elbette. Güzel Peygamberin Şah-ı Velayeti için söylemiş olduğu "Demmike demmi", "kanı benim kanımdır" sözü bu kan bağına atıf yapmakta. Hani diyor ya Virani Baba; "Olupdur ol nokta o kan Ali´dir". Ehl-i Beyt bu kan üzerinden kün emriyle demlenerek yada nurlanarak gelir. Bu kan bağına dahil olunamaz amma intisab edilinebilinir. "Selman da benim ehl-i beytimdendir" hadisi ve gelenekte anlatılan Selman ve de Kanber Ali Sultan´ın Hazreti Fatima annemizin ayağında nalın olmaları müntesib olmak, hak-i payı´na yüz sürmek, ayak turabı olmak manasındadır.
 
Öte yandan Kuran`da  "Allah´ın boyası (sibgatullah) ile boyanınız" denir. Aşıklarda nutuklarında hep söylerler ya; "Al kanlara boyandım". Mazlum İmam Hüseyin de Kerbela´da bu kan ile boyandı.
 
İşte bu noktada Mustafa Kemal´in "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuddur" sözü daha bir anlam kazanmakta. Bu asil kan bize şah damarımızdan daha yakiyn olan Hakk´ın boyasıdır. İşte Alevi olmak "demmike demmike" deki dem´den demlenerek Âdem olmaktır.
 
İnsanın doğarken göbeğinden annesine  bağlı olduğu bağı kesmeleri manidardır. Bağ kesildiğinde tam doğum o zaman gerçekleşir. Bizim irfanımzda ise bilindiği üzre "anadan babadan doğan zulmette, mürşid-i kamilden doğan ise hidayettedir" denir. İkinci doğum da üstazdan dem almakla (dem kelimesi arapçada kan, farçada ise nefes, soluk, an gibi anlamlar taşır) yani kan almakla yada nefes almakla olur.
 
Sibgatullah olan Mürşidden kan alınır çünkü daha öncesinde kişi kendi Kerbelasında (Nefs mücadelesinde) "kan kaybından" ölmüştür. Mürşitten nefes alınır çünkü kişi daha öncesinde nefs kaybından mevta olmuştur. Kan, kaybında kaybolunca o vakit kün, gaybından seda verir  Ve o zaman Özgür Savaşçı can´ın  deyimiyle hayata bir adım önde başlanır. Bu adım ise kişinin kendisi için küçük fakat insanlık için büyük bir adımdır:) Kün ile Adem (yokluk), kadem bastıkça yada adım attıkça toza toprağa yada ete kemiğe kana bürünür.

Deyim yerindeyse Adem (yokluk) çamura ya da balçığa saplanır ve de Âdem (varlık) olur. O "dem"de Âdem bir "k"aşık kanda boğulur.
 
Muhabbetle 
Hüseyin Albayrak

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*