MUHARREM VE YILBAŞI

MUHARREM VE YILBAŞI
 
A.Yılmaz Soyyer

Bu yıl muharrem ve miladi takvimle yeni yıl bir gün ara ile ardı ardına başlıyor. Vitrinler yine ormanlar katledilerek doğadan çalınan çam ağaçları ve yeni yıl hediyelikleriyle süslenmeye başladı; insanlar aile fertlerine ve yakınlarına yeni yıl hediyesi almak için adeta hummalı bir telaş içindeler. Yine eğlence yerleri sabahlara kadar yeni yıla müzik ve dansla girmek isteyen müşterilerini memnun edecek programlar hazırlamakta; yine en mütevazı ailelerin evlerinde dahi yılbaşı sofraları donatılmakta. Türkiye 2009’ a çılgınca eğlenerek girmek için sabırsızlanıyor.
Bu madalyonun bir yüzü… Sakın yeni yılı kutlamaya ve eğlenmeye karşı olduğumu zannetmeyin, sıradan bir hicri aya denk gelseydi ben en azından yarım kilo çerez alır eşim ve çocuklarımla televizyonun karşısına geçerdim ama bu yıl muharreme rastladı yeni yıl. Muharrem demek Kerbela demek, Hz. Hüseyin ve yoldaşlarının kendisine Müslüman ismi veren zavallılar tarafından zalimce şehid edilişlerinin yıl dönümü demek. İnsanlar oruçlu, insanlar yasta, lakin bu vitrinler pırıl pırıl, bu televizyon ekranları şıkır şıkır. İnsan nefsi hiç bu günkü kadar azgın olmamıştı, bırakın bu yaslı insanlara saygı göstermek için –en azından- gizli gizli alış veriş yapmayı, haberdar bile değiller bu ayın muharrem, muharremin matem olduğundan. 
 Akşam muharrem duygularını misliyle çoğaltıyor, karanlık yavaş yavaş çöküyor ve ben odamın ışığını uyandırmıyorum. Teypten Hilmi Dedebaba’nın nefesini Sebilci Hüseyin Efendi’nin uşşak makamındaki bestesiyle dinliyorum.

 Abidan-ı Mustafayız biz Hüseynilerdeniz

Sonra saba makamında nefis bir rebab taksimi duyuluyor, ardından yine Hilmi Dedebaba’nın saba makamındaki nefesi

Alem yüzüne saldı ziya al-i Muhammed

Yıl hicri takvime göre 1430, yine hicri takvim hesabıyla 1368 yıl önce Hz. Muhammed’in ciğerparesi Hz. Fatıma’nın göz bebeği, Hz. Hüseyin Efendimiz günlerce devam eden eziyetlerden sonra şehid edildi. Kazım Paşa: 

“Düştü Hüseyn atından sahra-i Kerbelâ’ya
Cibril, var haber ver, Sultan-ı Enbiya’ya”

diyerek pek çok kişiye sıradan bir tarihi olaymış gibi görünen bu durumun ne kadar derin ve ciddi bir metafizik hadise olduğunu belirtmekte. Bu hadise Hallac-ı Mansurlarla Nesimilerle, Hamza Balilerle devam edecek olan tasavvufa yeni bir boyut ekliyor: Vahdet-i vücud anlayışı bu olayla adeta yeniden yapılanıyor. Şehadet kültürü bu feci vakayla farklı bir metafizik derinlik kazanıyor.
Sokaklar bunlardan habersiz, kalabalıklar akın akın, rengarenk ve ışıl ışıl mağazalara koşuyorlar. Yıl başı yaklaşıyor hem de muharremi kucaklayarak… Güzel bir söz aklıma geliyor: Bütün bunlar görene, köre ne…

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*