Imre Adorján
“Mum Söndürme” İftirasının[1] Kökeni ve Tarihsel Süreçte Gelişimiyle İlgili Bir Değerlendirme
1. Giriş
Cinsellikle ilgili yasaklara sahip olan herhangi bir toplumun bütün kanunlarında, orgia iftirası çok etkili silah olabilir.[2] Bu iddianın her sözü, sufilere karşı kullanılan “orgia iftirasına” tamamen uyar. Resmi idare yöneticilerince Sünniler arasında dağıtılan “masal”, yüzyıllarca hiç değişmedi. Günümüzde de kimi ortodoks Sünnilerce, ki onlar sufilerin (Bektaşi veya Alevi) bir cemiyetini duyunca, hemen kendinden emin olarak “onlar iyi insanlar, ama gizli toplantısında mum söndürmesi sırasında rezaletli zina yaparlar” diye bazen söylenebilmektedir. Bu gibi sözleri Türkiye’de çok defa duyarak, deneyim kazandım. Hiç bir gerçeği içermeyen bu suçlamanın asıl kaynağını araştırırken, ilginç sonuca ulaştım. Bunu Macar okuyuculara Boldog Istenként élni… (Macarca: www.alewiten.com > kimlikler >> bektaşiler web sayfasındadır, Türkçe: Tanrı gibi mutlu yaşamak… ) adlı kitabımda anlattım. Aşağıdaki makalem, kitabımın bir bölümünde Macarca yazdıklarımı genişletip, konuyu Türk okuyuculara, ulaştırmak maksadıyla yazıldı.
2. Osmanlı Tarihine Bir Bakış
16. yüzyılda Doğu ile Merkez Avrupa (Macaristan), Balkan (daha önce Bizanslılara bağlı Sırbistan, Arnavut, Bulgaristan, Eflak vs.), bütün Anadolu, Yakın Doğu (Lübnan, Suriye, Irak, Hicaz, Yemen) ve Kuzey Afrika (Mısır, Cezayir) toprakları Osmanlı İmparatorluğu’nun idaresine geçti. İmparatorluğun büyük ve kuvvetli olduğu zamanından başlayarak, Yavuz Sultan Selim saltanatından (1512-1520) 1924 tarihine kadar, hilâfet Osmanlı hanedanının elindeydi. “Halife-i müslimin”, ve “Rûy-i Zemin” ya da Müslümanların Halifesi ve Yeryüzünün Halifesi manasına gelen ünvan, Osmanlı padişahları tarafından kullanılırdı.[3]
16. yüzyılda hem Osmanlı Devleti’nin Müslüman Padişahları ve Avrupa Hıristiyan devletleri arasında en kuvvetli olan V. Şarlken (Almanca: Karl), bütün dünyada dini ve siyasi liderliği ele almağa çabaladılar. 1530’da Bologna’da Roma Papası tarafından V. Şarlken’e “süslü piskopos tacı” ile taç giydirildi. Kanunî Sultan Süleyman kendisine Venedikli sarraflara dört taçtan, o zamana kadar Türk padişahların eşyaları arasında bulunmayan, geleneğe de uymayan, bir külah gibi yüksek bir taç yaptırdı. Süleyman, bu eşsiz taç giysiyle bütün dünyaya giyenin en kuvvetli olduğunu bildirmek istedi, çünkü Papa ve Alman İmparatoru V. Şarlken’in taçlarının parça sayılarının tümünün toplamı Sultan Süleyman’ınkiyle eşitti. Aynı zamanda Sultan Süleyman’ın yeni tacı, Osmanlı Devleti’nde din ve siyasi iktidarı bir elde toplandığını da sembolize ediyordu.[4]
Bu çok büyük imparatorluk içinde, çeşitli uluslar ve halkın / halkların farklı inançları, dinleri de mevcuttu. Osmanlı idaresinin hoşgörüsü, fethettiği ülkelerin dinlerince bilinirdi, ama devlet idaresine karşı ayaklanmalar, en küçük ise de kuvvetle bastırılırdı.
Bu büyük devlet içinde merkezi idareye karşı çeşitli muhalefetler vardı. Osmanlılardan daha önce başlayan ve Anadolu’da artık Selçuklu idaresine karşı manevî kaynağı sufilikte olan ayaklanmalar, 16. yüzyılda da bitmedi.
“13. yüzyılda Baba İlyas ve Baba İshak’ın, 14. yüzyılda Şeyh Bedreddin’in liderliklerinde başgösteren halk ayaklanmaları da (sufiliğe bağlı) Bâtınî davranışlardır. Aslında Tasavvuf, Gizemcilik, Mistisizm, İsmâilik vs. gibi mezhep ve tarikatlar… dinle savaştan doğmuştur… tarihteki bütün toplumsal başkaldırı ayaklanmaları dinî biçimine bürünmüştür… Yunus ve Hacı Bektaş’ın (demek ki sufi tarikatlerin) ayaklanması, halk ayaklanmalarını besleyen bir fikir ve düşünce ayaklanmasıydı. Silahlı değildi, ama silâhlara yön verecek potansiyele sahiplerdi.”[5]
3. Hıristiyan Mezheplerine Bakış
3.1 Doğu Avrupa
Manikeizm ikilik (dualizm) dinine yakın Paulikian mezhebi, Hıristiyan dininin asıl, ilkel gösterişsiz şeklini geri alması için Suriye’deki Konstantinosca tarafından 7. yüzyılda kuruldu. Talebelerini “Hıristiyanlara” ve Roma Katoliklerini, "doğru" Hıristiyanlardan ayırt etmek için sadece “Romalılara” şeklinde adlandırdı.[6] 8. yüzyılda Ermenistan’da, Hıristiyanlığın Doğu’daki ucunda, ortodoks Ermenistanlılar tarafından kovuşturulan Paulikianlara karşı orgia suçlaması, Hıristiyanlarca manevî silah olarak ilk defa kullanıldı.[7]
Bulgaristan’da Çar Peter (927-969) zamanında Bogomil mezhebi, Roma Kilisesi’nin radikal düşmanı olarak ortaya çıktı. Bogomil’in kendisi, Bulgar ortodoks papazdı ve mezhebinin temel düşünceleri arasında Messalian, Paulikian ve daha önceki Manikeizm fikirleri vardı. Bogomil’e göre dünya iki idare altındadır: “İyi” (Tanrı) ve “Kötü” (Satanael). Bütün görebilen dünya, Kötü’nün yapısıdır ve Kötü’nün hedefi oldu. Temiz canlı din ve afif asketik hayat için çabaladılar. Her nevi dış kült, kilise merasimleri de hemen hemen Roma Kilisesi’nin tüm teşkilâtını bıraktı. Bu, aynı zamanda dünyanın var olan teşkilâtının bırakılması da demekti, çünkü buna en kuvvetli dayanak veren teşkilat, Hıristiyan Kilise idi. Bogomil hareketi halkın hükümdarlara, büyüklere ve zenginlere karşı itiraz etmesinin bir ifadesiydi. 11. yüzyılda Bogomil mezhebi tarafından, o zamanda Bizans’ın en tehlikeli düşmanı olan Peçenekler desteklendi. İmparator I. Alexios Komnenos (1081-1118), Bogomil mezhebine karşı, bunun hem devlet için, hem de kilisenin teşkilâtı için tehlikeli olduğundan dolayı, Ortodoks Kilise ile elele savaş ilan etti. Balkan Yarımadası’nda oluşmuş Bogomil dalaleti (heresis), geniş alanda yaygınlaşmıştı ve devletin başkentinde de sayısız üyesi vardı. İmparator tarafından dalalet hareketinin yok edilmesi, devletin önemli bir vazifesi sayıldı. Bogomil lideri, Basileos ve fikirlerini kabul eden öğrencileri, ateşe verildi.
Bogomilizmin kökleri Bulgaristan’da ve Makedonya’da ise de daha sonra, bütün Balkanlarda Bosna’da, Sırbistan’da, hatta çeşitli isimler (Babun, Pataren, Katar, Albingens vs.) alıp İtalya’da, Güney-Fransa’da yaygınlaştı.[8]
Gnostisizmle karışmış Manikeizmden yeni oluşmuş Bizans ve Roma Kilisesi’nin idaresini kabul etmeyen, hatta ayaklanmaya başlayan çeşitli dalalet mezheplerinin ilk ocağı, büyük olasılıkla Balkanlardaydı. Balkanlardan, önce Haçlı Seferleri, sonra Osmanlıların Batı’ya doğru ilerlemesi yoluyla, kaynağı Doğu’da olan birçok düşünceyle beraber, hemen hemen bütün Avrupa’da yaygınlaştı.[9]
11. yüzyılda Bizanslı felsefeci Psellos tarafından Bogomillere karşı yazılan “eleştiride” artık Eskiçağ’da da mevcut olan orgia suçlaması kullandı. Bu tarihten sonra, bu tip suçlamalar, Ortaçağ’ın sonuna kadar, hem Doğu Ortodoks (Bizans), hem Batı Roma Katolik Kilisesi’nden dalalet dinlerine karşı sürdüren mücadelenin en uygun aracıydı.[10]
3.2 Batı Avrupa
756’da Frank Kralı yardımıyla kurulmuş, merkezi Roma’da olan Kilise Devleti, dünyevi idareyi ele almak için, dinî vazifesini ihmal etti, aynı zamanda Papalık yerli yöneticileri olan piskoposların, hatta papazların ve rahiplerin ahlağı bozuldu. Kilise, öğrettiği dinî ahlak ve yöneticilerin yaşam biçimi arasında ilişki yoktu. Papazlar dünyevî idareyi ele almaya çabalarken, kilise hizmetleri şantajla satın alındı; merasimleri, cansız gösterişleri palavra oldu.[11] Kilisenin kötüleşmiş durumuyla halkın dininin düzeltilmesi için manevî, bazen silahlı ayaklanmalarla mücadele edildi.
Roma Katolik Kilise idaresinin zayıflanması için 10. yüzyılda Kuzey İtalya’da şehir burjuvaları tarafından “kommuna” olarak adlandırılan bir tür “şehir belediyesi” kuruldu. Belediye, Romalı piskoposlara karşı burjuvaların yararına çalıştı. Burjuva hareketi kuvvetlenince 1056’da Milano, Lodi Pavia halkı, metres sahibi olan, rüşvet alan zengin papazlara karşı ayaklandı ve silahlanarak savaştı. Hıristiyan Kilise’nin ilkel temiz, demokratik durumu ihya etmesini istediler. Kommuna hareketinde politika, din dalaletiyle karıştı, çünkü şehir halkına feodal beylerin kuvveti – gerçekte feodal beyleri olan – piskoposlar tarafından uygulandı. Avrupalı burjuva sınıfının feodalizme karşı ayaklanmaları, din ve dalalet (heretik) şeklinde oluştu, yüzyıllarca kilise ve din düşüncesine bürünüp sonuna kadar “antiklerik” (papaz idaresine karşı) niteliği vardı.[12]
Katar (katharos) mezhebinin kaynağının kesinlikle Doğu’da olduğu, hem İncil (biblia) tercümesinin tarzından, hem Katar yazı kaynaklarından, hatta Bulgar Kilisesi’ni Katar Kiliseleri arasında zikretmesinden de kanıtlanır. İtalya’da patarini (patareni, patarelli, pataria), Fransa’da bougres, sonra tisserants, ve Albingens, İngiltere’de paulikian sözünden poplikanus, Hollanda’da piphles, Lombardya’da gazarri, Almanya’da ketzer, Macaristan’da kacér olarak adlandırılan mezheplerin asıl ortak kaynağı Bogomil düşüncelerindeydi.
Katar mezhebinin ahlâkı, yaşama tarzı ve kuralları çok sertti. Kutsal Ruh’tan vaftiz almış ve seçilmiş kâmiller (katharoi=temizler) İsa ve onun Havarileri gibi, fakirlik içinde yaşar, yalan söylemez, yemin içemez, savaşa katılmaz, dünyevî mahkemede iş yeri alamaz, kan dökmez, hayvan öldürmez, et yemez, evlenemez. Mezhebin büyük kitlesi, inananlardan (Lat. credentes) ve dileyicilerden (Lat. auditores) ibaretti. Bu mezhepte su ile vaftiz kabul edilmedi, ateş ve can ile vaftiz alındı. Vaftizden önce, üç gün oruç tutuldu; “ikrar alma” töreninde yeni üye olmak için başvuranın başı üzerine, bir seçilmiş kâmil, el koydu. Hatıra için bir keten ya da yün ip verildi. Bunu yakasında, gömleği üzerinde giymeliydi. Bundan sonra “giydirmiş” olarak (Lat. indutus) adlandı. İncil okunmasından ve dua edilmesinden ibaret olan basit merasimlerin sonunda, sevgiyi sembolize eden ortak yemeğe katılıp, kutlu ekmek yediler, ama şarap içmediler.[13]
Hıristiyan mezheplerinin temel düşünceleri arasında olan mistizm ile resmî, devlet idaresinden desteklenen kilisenin alâyişli davranışı, kötüleşmiş hayat tarzı yerine, insanlara temizlenmiş, ahlaklı din vermesinin isteği ve Müslüman sufi mezheplerin amacı arasında fark bulunmaz. İkisi de Tanrı ve insanların araçsız ilişkide (Hakk ile birleşmek) olması için çabaladı. Hatta Katarların din kurallarına ve merasimlerine bakılınca sufi tarikatlerinin şartlarına ve “ikrar alma” törenlerine çok yakın olduğu göze çarpar. Keçeli
“Bogomilizm ile Alevilik (sufilik) arasında hiçbir organik bağ yoktur. Bu din yorumcularının öncüleri birbirlerinden haberdar bile değillerdir. Fakat din yorumları birbirlerine benzemektedirler”
der ve ekler:
“dinlerin tümünde sufiliğe benzeyen yorumları buluruz. Örneğin,… Hıristiyanlıkta Plotinos, Pavlucienler, Bogomiller, İtalya ve Bosna’da Patarinler, Katar Şövalyeleri; Müslümanlıkta… Şi’a, Mu’tezile, Batınilik, Türkistan’da Melâmetilik, Kalenderilik, Haydarilik ve Yesevilik; Anadolu’da ise Babailik, Bektaşilik ve Alevilik…[14] Şekilci din yorumcularının acımasızlığının birbirine çok benzemesi gibi…”[15]
Keçeli
“Hıristiyanlıkta da, Müslümanlıkta da iki farklı din yorumu vardır. Her iki dinde de şekilciler ve kullaştırmacılar aşk ve sevgi yandaşlarını dinsizlikle suçlamışlar ve onları acımasızca katletmişlerdir…”[16]
der, konumuz açısından çok önemli olan bu ibareleri yazarken “Bogomilizm ile Alevilik (sufilik) arasında hiçbir organik bağ yoktur” kanaatine ulaşırsa da, Bogomillerin ve Alevilerin iktidar mevkiinde bulunlar tarafından ayni iftira ile suçlanmasının sebebini ve kaynağını araması da gerekirdi.
Antik Dünya ve Ortaçağ’daki Hıristiyan dinin iç muhalefeti ile Müslüman sufi tarikatlar arasında iftira konusunda ne ilişki vardır, sorusuna sefahat ile ilgili suçlamanın tarihi cevap vermektedir.
4. Sefahat ile İlgili İftira Oluşumu
Romalı tarihçi Livius zamanında, politik ve dini rakiplere karşı uygulanan iftira ya da orgia suçlamasının stereotipinin hazır olduğu görülmektedir, çünkü MÖ 186’da yapılmış “bacchanalia meselesi”ni ayrıntılı olarak bildirir. Çeşitli orgia suçlamaları, Roma’da Konsulların birbirlerine başlattığı davalarda ve idam edildikten sonra da fesatçıların hatırasına kara sürülmesi için, çok defa kullanıldı. Romalılar, bu gibi suçlamaları MÖ 2. yüzyıldan başlayarak, MS ortaya çıkan erken Hıristiyan din hareketlerine karşı da uyguladı.[17]
MS 2. yüzyılın sonunda Felix Minucius Hıristiyanları suçlayarak:
“(Hıristiyanlar) bir delilik etkisinden hayvanların en iğrenç cinsinin, eşek kellesine… tapmışlarından haber aldım… Merasimlerinde papazın cinsel organlarını öperler, babalarınkine ise ve put olduğu gibi taparlar… Yeni üyeleri mezhep içine almasının merasimi iyi tanınır… Bayramlarında yaptıklarını herkes iyi bilir… Bayram günlerinde çocuklarıyla, kardeşleriyle, anneleriyle ve çeşitli yaşta olan erkeklerle ve kadınlarla beraber bir araya gelirler. Eğlencedeki gerginlikte, içki içtikten sonra kötü arzuları yükselerek… çerağ sütunu düştükten sonra ışık söner,.. karanlıkta tutku yırtılır, kim kiminle birleşilir sadece tesadüfler sonucudur… Şöyle kendisi yapmazsa da, olaya katılanların her birisi bu suçta ortaktır…”[18]
şeklinde betimliyordu.
Felix Minucius isteyerek Hıristiyan merasimlerini yanlış anlatıyor. Hıristiyanlar, gerçekten toplantılarına erkekler kadınlarla beraber geldiler, ve onların birbirini öperek selamlaşmaları eski bir gelenekti. Aralarındaki bu öpüş, “barış öpüşü” şeklinde adlandırıldı. İncil’de “birbirinizle aziz öpüşle selamlaşınız”[19] diye yazıyordu. Âyin sonunda İsa’nın, Havarileriyle beraber yediği akşam yemeğini hatırlamak için “sevgi konaklama” (Eski Yun. agape) düzenlendi. Bu, bazen eğlenceye döndü, ama her zaman dinin sert kurallarına uygundu.
5. Hıristiyanlarca Kullanılan İftiralar
Avrupa’da çeşitli ama en fazla da temelsiz iftiraların aslı ve maksadı eskiden araştırılmıştı. Örneğin, bir araştırmacı, sefahatla (orgyastic)[20] ilgilenmiş:
“Sefahat iftira suçlaması, egemenlikte olan bir idare dinî ve ahlakî reformlara karşı, kendi idaresini korumak için halk arasında her zaman bulunan önyargıları hareket ettirdi. Roma Katolik Kilisesi iyi bildi, ki her yeni dalâlet (heretik mezhep) halk arasında beceriklidir, ama özel halk kültürünün ve değerlerinin sahibi olan çiftçi ve burjuva topluluğunun gözünde, dalâletin yeni dinî düşünceleri ile ahlâkı, kilisece öğretilen resmî dinden daha uzaktır. Defalarca papazlarca desteklenilen topluluk, dalâleti öğreten kişileri taşladı, veya ateşle yaktı. Önyargı desteklemesi araçları arasında, orgia (sefahat) masalı, çok etkiliydi.”[21]
Putperestlere karşı Hıristiyanlarca sefahat suçlama olarak kullanıldı. Cyprianus Karthago piskopusu (+285) Ad Donatum adlı eserinde Roma İmparatorluğu’nda karakteristik olan ve en önemli suçlar arasında akrabaların öldürülmesi, yakın akrabalar arasında yapılmış cinsel ilişkileri ve zina ettiklerini, (Lat. incestus) tanrısızlıkları sayar. Hakikaten Roma, ahlaki bozulmuş, kötü durumdaydı ve zenginlerin eğlenceleri “orgia” ile biterdi. Birkaç yüzyıldan sonra Hıristiyan topluluk içinden gelen “heretik” (dalâlet) hareketlerine daha önce putperestler karşısındaki iftira (orgia) suçlaması, kilisenin ortodoks yöneticilerince kullanmaya başlandı.
1022’de Orleans’ta Batı-Avrupa’da ilk dalalete karşı sürdürülen davanın yazılı tutanağına
“o adamların ‘cennetli’ olarak adlandığı akşam yemeklerini nasıl yediklerini söylemeliyim. Belirli gecelerde bir evde toplanırlar, lamba alıp bir kağıt makarada yazılmış demonların isimleri, Şeytan bir vahşi hayvan şeklinde aralarına varıncaya kadar okunur. Onu farkedince lambalarını söndürür, herkes kendisine en yakında bulunan kadını zapt edip fırsatla istismar eder. Cinsel ilişki olsa da kendi annesiyle, kızkardeşiyle ya da bir rahibeyle, kutsal ve nazik olaya sayılır…”[22]
diye yazıldı.
Bogomilizme çok yakın Katar (“katar” eski Yun. “temiz” demektir) dalaletiyle ilgili ilk kaynak 1114’te Soissons’da (Fransa’da) yazıldı:
“Bu Kelemen isimli çiftçinin öğrencileri… evlenmeyi kabul etmez ve çiftleşme yoluyla döl üremesini ayıplarlar. Aralarında beraber konaklayan erkeklere ve kadınlara rastlanabiliriz,… ama öyle söylenti de var, ki erkek erkekle, kadın kadınla yatar, çünkü aralarında erkeğin kadına yaklaşması yasaktır… Bodrumlarda ve çeşitli gizli yerlerde toplanırlar, ama orada iki cinsliler serbestçe karışırlar. Mumlar yakılınca, topluluğun arkasında yatan bir kişiye herkesin önünde çıplak kıçlı kadınlardan teklif edilir. Mum üflemekten (söndürmeden) sonra ‘Kaos’ başlayınca herkes ilk anda zapt edebildiğiyle sevişmeğe başlar.”[23]
Roma Kilisesi’nden etkilenmiş Avrupalı din tarihçileri Ortaçağ’dan başlayarak günümüze kadar Bogomil inancına fesatlıkla baktılar. Onların Roma Kilisesi’nin kötüleşmiş hayatına karşı söylediklerini ve bunu eleştirdiklerini gerçekten açıkça yazdıklarını sakladılar. Bogomil inancın mistik (Budizm, Yahudi ve Hıristiyan din parçaları da içeren) din (mezhep) olduğu az kalmış tarih kaynaklarında da açıkça görünür.
1231’de Güney-Almanya’da Valdens dalaletine karşı sürdürdüğü davada yazılmış, büyük olasılıkla zorla çıkarttılan bir itirafta zan altında bulunanların hayvanlarla yaptığı çeşitli suçların sıralanmasının ardından
“Bu merasimden sonra lambalar söndürülür ve herkes cinsine bakmadan en iğrenç sefahatla ilgili faaliyete başlar… Bu dehşetli iş bitince, lambaları yine yakarlar ve herkes yerine döner.”[24]
ibareleri okunabilir.
Tabii bu mezheplerinin merasimlerinde, düşmanlarınca suçlananlar elbetteki yapılmadı. Yine “aziz öpüş” ve “İsa’nın son gecesi”ni hatırlamak için yapılmış “beraber yemek” (agape) isteyerek (!) yanlış yorumlandı.
Bu 12. ve 13. yüzyıldaki kaynaklarda bulunan “mun söndürmesi” ifadesinin kullanılmasının, konumuz için önemli olduğunu vurgulamak gerekir.
6. Sufiler Karşısında Kullanılan İftiralar
Oyun dolu demek ki, semah (müzik ve dans), alkollu içki içilmesi özellikle mum yakılması ve söndürülmesi, sufi topluluğun ritüel merasimleri, ortodoks Müslümanlık tarafından kabul edilemez.
Bektaşi ikrâr töreninde sâki, törende içileceklerin sürahasini, bardak vs., çerağcı da şamdanları temizler. Mumları yerleştirir. Törenin 4. erkânı “çerağların uyarılması” sırasında çerağcı bir ufak mumu öperek, ocaktaki ateşten veya oradaki çerağdan delîli uyarır, demek ki mumu yakar, dua eder. Tören bitirişinde çerağlar söndürülür.[25] Sufi merasiminde mum yakılması ve söndürülmesinin önemli rol oynaması belli ki Anadolu’daki idareyi ve idarenin payandaları Sünni hocaları çok öfkelenmişti. Bunun yanında tarikatlerin merasimlerinde büyüklerinin (baba, dede, mürşit vs.) eli, omuzu, kaftan kenarı vs. kadınlarca da öpülür. Bu öpüş de (belki kasıtlı olarak) yanlış yorumlandı.
6.1 Osmanlı Fetvaları
Porta karşısında Şiî tarafından etkilenmiş ve sufi babalarca yönetilen ayaklanmalar başlayınca Padişah divanında da yer alan Şeyhülislam, kendi iktidarını kuruyan Padişahla sufilere karşı ittifak kurdu. Sünnî ile iktidarlık bağlaşık oldu. Ortak amaç sufi hareketinin yok edilmesiydi. Bunun gerçekleştirilmesi için vazife ikiye bölündü. Manevî propaganda Sünni hocalara kalıp, Porta iyi netice verecek iktidarlı vasıtayı aradı. Ortak maksadı Osmanlı İmparatorluğu’nda halk arasında geniş alanda yayılmış ve büyük kitleleri etkilenen sufi düşüncelerin yok edilmesiydi. Porta fetvaları, Müslüman Ortodokslarını destekledi.
Kâtip Çelebi Porta fetvalarından şöyle yazdı:
“…ve fetvaların aslı, çoklarının saltanat tarafını korumak istemesindendir, çünkü geçmişte sufilerden çok zulüm ve kötülükler görülmüştür. Hele Şalar Devleti (Safeviler) sufilik yolundan ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı sert ve sıkı davranılarak mürşitleri çoğaltmaya ve yığılıp toplanmalarına yol açacak olan işin kızışmasına biraz gevşeklik gelmek maslahatı düşünülmüştür, dediler." [26]
Şeyhülislâmın Padişah ile barışık sufilere karşı yayınladığı fermanlar ve fetvalarda halkın, inançlı ile imansızın, sufilerden tiksindirilmesine uygun görüldü.
II. Selim yönetiminde 1574’te Amasya’daki Kızılbaşların tevkifi hakkındaki fermanda:
“Amasya Beyine, Ladik ve Havsa Kadılarına… Şaban ve Ramazan adlı kişiler, önceleri meşhur Kızılbaş iken, Kızılbaşların takibi sırasında idam edilmek korkusundan kaçıp Halveti tarikatına giren, daha sonra eski inançlarına dönerek bir köyün mescitinde yellendikleri, her yellenmede ‘Sünnilerin yüzüne-Sünnilerin ruhuna’ diyerek hakaret ettikleri öğrenilmiştir…”[27]
diye yazıldı.
Utanılacak davranış genel insan normlarını incitiyor, ama Müslüman ortağında Şaban ve Ramazan’ın yaptıkları, Allahın temizlilik kanununun şartını, büyük bir suçla bozdurdu. Ortodoks Müslüman kurallarına göre, mescitte oturmak da yasak; namaz kılınması sadece aptest (gusul) almaktan sonra mümkündür. “Yellenme” mescit dışarında olsaydı, mekruh sayılırdı, ve abdest tekrarlanmalıydı. Şaban ve Ramazan’ın yaptıkları suçun gerçek olup olmadığı bilinmez.
III. Murad idaresinde 1583’te çıkarılan bir ferman da yine Amasya’daki Kızılbaşların cezalandırılması hakkında:
“…dinden sapmış Kızılbaş topluluğunun kimi gecelerde toplanarak Cem yaptıkları, bu cemler sırasında Sünni Müslümanlara ‘Yezit geldi’ diyerek hakarette bulundukları, ayrıca geceleri gizlice yaptıkları bu toplantılarda avratların kızlarını meclise getirip birbirlerinin avratlarına ve kızlarına tasarrüf edip (ilişkide bulunup) işret yaptıkları, salat (namaz) ve savm (oruç) bilmedikleri, çocuklarına Ebubekir, Ömer, Osman isimleri takmadıkları, içlerinde olan bazı kişilere Celâl halife, Resul halife gibi lakapları takarak sözde din uğruna cem ve cemaat yaptıkları bilinmektedir.”
diye yazıldı.[28] Fermanda Kızılbaşlar, akraba ile cinsel ilişki kurmakla (incestus ile) suçlanır.
Propaganda maksadı olan orgia iftirası Türk çiftçileri, zanaatçıları ve askerleri arasında bazen becerikli oldu. 16. yüzyılda Şeyhülislamı etkilenmek isteyenler Üstüvâni adında bir yobazın etrafında toplanıp, Sivas dergâhının mürşidine
“Sen raks ve devran etmekle men’in vacib olmuştur. Ve tekkenin basub seni ve etbâ’ını, sana uyanları katlederiz ve tekkenin bir kaç arşın temelini kazıp toprağını deryaya dökeriz”
diye yazılı bir kağıt göndermişlerdir.[29]
7. Sonuç
Osman Devleti Balkan ülkelerini fethedince, önce Roma Kilisesi’ne karşı hem manevî, hem bazı kere silahlı müdahale sürdürmüş bir topluluğun da sahibi oldu. István Győrffy Balkanlarda yaşayan halklardan söz ederken
"Roma Katolik Hırvatlar, Ortodoks Sırplar ve Türkçe bilmeyen sadece isminde Müslümanlardır. Müslümanlar aslında Bogomiller idiler… Bu inanç… baş özelliği mistisizm ve batıl itikatti. Balkanlar’da, Bosna’da erken yayılmış ise de, Roma Papası ve Macar Kralı devamlı onları (Bogomilleri) imha etmeye çalıştı. Bogomiller Hıristiyanların zor kullanmasından değil, ama Müslümanların sabrı tarafından zapt edildi, ve Türk idaresi başlayınca Müslüman oldular.”[30]
demektedir.
Osmanlı ordusuyla Balkanlara gelen yeniçeri ocakları yanında bulunan Bektaşi dervişlerinin ve çeşitli sufi tarikatlerin faaliyeti de unutulamaz. Bogomil gelenekli halk gözünde, ecdatların dini ve sufiliğin din yorumcuları, temel düşünceleri, merasimleri arasında esas itibarıyla fark görülmedi.
Ama Balkanları fetheden Osmanlıların idare adamları, beyler ve kadılar, yeni kurulmuş vilayetlerinde, sancaklarında kalan Hıristiyan Roma Katolik Kilisesi’nin piskoposlarıyla görüşürken, onların büyük olasılıkla Bogomil mezhebine karşı kullandığı metodu tanıyıp, çabuk öğrendiler. Bir yandan Balkan halkı sufi olunca, tarikat üyelerinin sayısını yükseltti, öte yandan Balkan piskoposları tarafından, sufilere karşı, Osmanlı Devleti’ndeki din büyüklerine, Şeyhülislama, kadılara devletten desteklenmiş Sünni idaresine sefahat iftirasının elverişli olarak kullanacak silahı verildi. İftira, tabii ne Sünnî Türk, ne Ortaçağ’daki Roma Hıristiyanlığının buluşudur. Esasen Eskiçağ’daki Romalı putpererestlerden kalmış iftira, yani muhalefet mezhep üyelerinin akraba ile cinsel ilişki kurmasıyla (Lat. incest) suçlanması, hem Hıristiyan Roma Katolik Kilisesi’nce hem Osmanlıların İslam din adamlarınca çok eski bir topos[31] olarak miras alındı.
Günümüzde de bu suçlamayı duyunca, kendiliğinden bir soru akla gelir: Bize, o eski putperestlerinin ve Hıristiyanların “toposundan” başka söyleyecek kendi sözünüz yok mu?
www.alewiten.com, 11.5.2003
[1] Lat. incestus, akraba ile zina, nikâh düşmeyen akraba ile cinsel ilişki kurma demektir.
[2] Klaniczay, Gábor, A középkori orgiavádak nyomában. In. A szerelem kertjében. Szerk: Hoppál Mihály, Szepes Erika, Budapest, 1987, Szépirodalmi. 58-57. sayfa 61.
[3] Sertoğlu, Midhat, Resimli Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi, İskit Yayını 1958, İstanbul, s.124, 237.
[4] Fodor, Pál-Hegyi, Klára-Ivanics, Mária, Török és tatár hódítók, Kossuth Könyvkiadó Bp. 1993. s. 45.
[5] Gülvahaboğlu, Âdil, Hacı Bektaş Veli lâik-ulusal kültür. Yorum Yayınları: 18. Ankara, tarihsiz. s. 47-50.
[6] Warga, Lajos, A keresztyén egyház történelme, I. A reformáció előtti korszak. Sárospatak, 1906. s. 248-249.
[7] Klaniczay, Gábor, A középkori orgiavádak nyomában. In. A szerelem kertjében. Szerk: Hoppál Mihály, Szepes Erika, Budapest, 1987. Szépirodalmi. 58-57. sayfa 64.
[8] Ostrogorsky, Georg, A bizánci állam története, Budapest, 2001 Osiris. s.233-234. ve 318. 327.
[9] Warga, Lajos, A keresztyén egyház történelme, I. A reformáció előtti korszak. Sárospatak, 1906. s. 390.
[10] Klaniczay, Gábor, A középkori orgiavádak nyomában. In. A szerelem kertjében. Szerk: Hoppál Mihály, Szepes Erika, Budapest, 1987, Szépirodalmi. 58-57. sayfa 64.
[11] Warga, Lajos, A keresztyén egyház történelme, I. A reformáció előtti korszak. Sárospatak, 1906. s. 389.
[12] Gergely, Jenő, A pápaság története, Budapest, Kossuth Könyvkiadó 1982. s. 89.
[13] Warga, Lajos, A keresztyén egyház történelme, I. A reformáció előtti korszak. Sárospatak, 1906. s. 390-391.
[14] Not: Keçeli topladığı dinlerin hepsinin ortak kaynağı neoplatonist (yenileştirilmiş Eflatun felsefesinin) mistisizmidir derken, daha önce gösterilmiş sufi ve Katar merasimlerindeki ortak benzerliklerine değinmemektedir.
[15] Keçeli, Şâkir, Aleviliği Yaratan Sosyo-Ekonomik Kaynaklar, www.alewiten.com
[16] Keçeli, Şâkir, Aleviliği Yaratan Sosyo-Ekonomik Kaynaklar, www.alewiten.com
[17] Klaniczay, Gábor, A középkori orgiavádak nyomában. In. A szerelem kertjében. Szerk: Hoppál Mihály, Szepes Erika, Budapest, 1987, Szépirodalmi. 58-57. sayfa 63.
[18] Minucius Felix: Octavius. Ed. C. Hahn. Corpus Scriptorum Ecclesiasticorum Latinorum 2. Wien, 1867. s. 12.
[19] Incil, Paulos Korintoslulara 2. Mektubu, 13:11.
[20] Sefahat; aşırı düşkünlük. Eski Yunanistan ve Roma’da tanrılar ve özellikla Baküs (Bacchus) için yapılan gizli dinsel törenlerde fazla heyecanlı şarkı söylenip, dans etme ve çılgınca cinsel hareketlerde bulunması demektir.
[21] Klaniczay, Gábor, A középkori orgiavádak nyomában. In. A szerelem kertjében. Szerk: Hoppál Mihály, Szepes Erika, Budapest, 1987, Szépirodalmi. 58-57. sayfa 67.
[22] Paulus S. Petri Carnotensis: Vetus Aganon. VI.3. In: Migne: Patrologiae Cursus Completus, Series Latina 155. coll. 264.
[23] Guibert de Nogent: De vita sua. Ed. G. Bourgin, Paris, 1907. s. 212-213.
[24] IX. Georgius Papa: Vox in Rama. In: Monumenta Germaniae Historica. Epp. saec. XIII. 1. 432. No. 537.
[25] Noyan, Bedri, Bektâşilik Alevîlik Nedir, Ankara, 1987. Doğuş Matbaacılık s. 236, 241, 274.
[26] Erseven, İlhan Cem, Aleviler’de Semah, 1990. Ankara, Ekin Y. s. 104.
[27] Kocadağ, Burhan, Anadolu Aleviliği ve Padişahların Fermanları, 1991 Ehlibeyt, Yıl 4. Sayı 32. s. 9-14
[28] Bkz. Kocadağ, 1991.
[29] Erseven, İlhan Cem, Aleviler’de Semah, 1990. Ankara, Ekin Y. s. 120.
[30] Györffy, István, Magyarország régi balkáni birtokai, Földrajzi Közlemények 1916. yıl IX. cilt IV. defter 1. Budapest.
[31] „Topos” (Eski Yun.) geniş alanda yaygınlaşmış gerçeksiz olay, hikâye ya da ispat, kanıt demektir.