Nevruz Dinî Bir Bayram mı?

Harun Güngör

Ulusun ulu günü, Nevruz, No Ruz, Novruz, Neyruz, Navrız, Nartuvan vb. adlarla anılan Nevruz;
1. Hz. Ali’nin doğum günüdür.
2. Hz. Ali ve Fatımatü’z-Zehrâ’nın evlendikleri gündür.
3. Hz. Muhammed’in peygamberlik hil’atını giydiği gündür.
4. Hz. Ali’nin hilâfete çıktığı gündür.
5. Güneşin Balık burcundan Koç (Hamel) burcuna girdiği gündür.
6. Dargın olanların barışması için Hz. Ali tarafından ilân edilen bayramdır.
7. Kış mevsiminin sona erip, baharın başlamasıyla birlikte Türklerin kışlaklardan yaylaklara göç etmeğe başladığı gündür.
8. Türkler’in Ergenekon’dan çıktıkları gündür. Beş bin yıldan beri doğu dünyasında bilinir. Orta Asya Türklüğü’nün bayramıdır.
9. Harezm hükümdarı Sultan Melikşah’ın icâdıdır.
10. Orta Asya ve Önasya halklarının eski an’anevî yeniyıl bayramı. Orta Asya’da İslâm dini yayılmadan evvel mevcud idi.
11. Türklerde bahar bayramıdır.
12. Nevruz, eski İran takvimine göre yılbaşidır.
13. Yunus peygamberin balığın karnından çıktığı gündür.
14. Eski İran takviminde ve takvim-i celâlîde sene başi ve yılın bahar başlangıcı olan gün ki, mart-ı rûmînin dokuzuna tesâdüf eder.
15. Demirci Kawa (Kave)’nin Arap hükümdarı Azi Dahak’a galip geldiği gündür.
16. Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu gündür.
17. Sultan Nevruz adlı birisinden kalmıştır. Bu sultan, yoksulları koruduğu için halk da bu günü, onun hatırasına doğum günü olarak kutlamıştır.
18. Hz. Ali’nin doğum gününde Nevruz adlı öksüz bir çocuğun kutlama gününde getirdiği kırmızıya boyanmış bir yumurtadan dolayı günümüze kadar kutlanılagelen kırmızı yumurta bayramıdır.
19. Dünyanın kuruluşunun tamamlandığı gündür.
20. Tanrının ölüleri dirilttiği gündür. Tanrı onlara ruh verir. Göğe emir vererek üzerlerine yağmur yağdırır. Bu sebeple insanlar kutlamalarda su serperler.
21. Hz. Adem’in yaratıldığı gündür.
22. Baharın girdiği ilk gün Mart’ın 22’sine uygun gelir.
23. Ateşperestlerden kalan bir bayramdır.
24. Novruz, kütlevî halk bayramıdır.
Yukarıda sıralanan görüş ve düşünceleri daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak bu görüş ve kabullere dikkatle bakıldığında bunları doğrudan dinle ilişkilendirmek mümkün olmadığı gibi, bir millete maletmek de mümkün gözükmemektedir. O halde bu bayram hangi coğrafyada, nasıl meydana gelmiştir?
Milletlerarası düzeyde kabul görmüş ve çeşitli halklar tarafından benimsenmiş bir bayramın ancak güçlü bir kültür tarafından yaratılabileceği gerçeğinden hareketle, bu bayramın kökenine bakmak gerekir.
Araştırmacıların çoğu tarafından bir Önasya bayramı olarak kabul edilen Nevruz’a Sümerliler’le başlamak lâzımdır.
Tarihin eski ve en medenî milleti olan Sümerliler kozmolojik strüktüre sahip bir yeni yıl bayramı kutluyor, bunu A-ki-til diye adlandırıyorlardı. Burada kullanılan Til sözcüğü yaşamak, yeniden doğmak anlamına geliyordu.[1] Bu bayram Sümer-Akad sentezi içinde de yer aldı ve bu bayrama Akadlılar Akitû adını verdiler.[2] Mezopotamya’da Sümerlilerin iktidar ve hakimiyetlerini kaybetmeleri ve bölgenin Sami kavimlerince istila edilmesinden sonra da bu bayram kutlanılmaya devam edildi. Babilliler bu bayrama Zagmuk adını verdiler. Nisan ayının 12. günü kutlanılmakta olan bu bayram, zamanın büyük devletleri Mısır, Hitit ve İran’da da kutlanılmıştır.[3] Sümer, Akad, Babil ve Kalde yeni yıl bayramlarının kutlama biçimleri ile ilgili çok fazla bir bilgi mevcut değildir. Üstelik bu halkların tarih sahnesinden silinmesi de kutlama ile ilgili pratikler hakkında detaylı bilgi edinilmesini ortadan kaldırmıştır.
Hürmüz ve Ehrimen’in teşekkül ettiği Akamenidler döneminde (MÖ 559-330) Darius tarafından inşa edilen Persepolis’te Nevruz’un kutlanıldığı bilinmektedir. Ne var ki, İran’da bu bayram oldukça değişik anlamalara sebep olmuş, daha önce dinî bir özellik gösteren bu kutlamalar Sasaniler döneminde (226-652) Sasanîler’in Zerdüştî papazlara karşi Mani Dini rahiplerini desteklemeleri sebebiyle sekülarize edilmiş, dinî temalardan tamamen soyutlanarak genel bir bayrama dönüştürülmüştür. Hiç şüphesiz bu bayramın şekilleniş ve kutlanış biçimi üzerinde sadece Zerdüştilik ve Mani dini değil, bir tür natürizm olarak kabul edilen Mitraizm de etkili olmuş[4] hattâ daha sonra Mitraizm’in bazı unsurları Kowalski’nin ifadesi ile “tarihî gerçeklere zıt, ama psikolojik temayüllere uygun[5]” bir biçimde kaleme alınmış olan Şehnâme’de önemli bir yer işgal etmiştir. Olayları ele alış ve anlatımlarında kaba bir anokronizme giden Firdevsi söz konusu eserinde Nevruz ve buna paralel olarak kutlanılan Mihrican hakkında bilgi vermiştir.
Araştırmacılara göre İranlılar’ın kutsal atası olan Yima’nın devler ülkesinden muzaffer bir biçimde dönüşü anısına kutlanılan Nevruz’la, Yima’nın kraliyet otoritesini gasbeden ve kaynaklarda bir Arap hükümdarı olarak takdim edilen Azi-Dahhak’ın hapsedilmesi anısına kutlanıldığı kabul edilen Mihrican hakkında Firdevsi, Nevruz’un Cemşid adına, Mihrican’ın da Feridun’un tahta çıkışının şerefine icad edildiğini ifade etmektedir.[6] İslam öncesinde özellikle Fars kültürünün egemen olduğu Medine’de Araplar Nevruz ve Mihrican bayramlarını kutluyorlardı. Müslümanlıkla birlikte Hz. Muhammed bu bayramları kaldırıp onların yerine “Yevmu’l-fırt” (=Şeker Bayramı) ve “Yevmü’l-Edhâ” (=Kurban Bayramını) koydu.[7] Egemen kültürlerle bayramların ilişkilendirilmesi hemen her kültürde görülen bir husustur.
Günümüzde İran’da olduğu gibi, Hindistan’da yaşayan Parsiler’ce de Jamschedi Navruz adı ile kutlanılan Nevruz, İranlılar’ın güneş takviminin birinci ayı olan Farvardin’in 20/21. günlerine rastlamaktadır. Kutlanılan tarih esas alındığında bu bayram dini olmaktan ziyade tabiata bağlı bir olay olduğu ortaya çıkmaktadır.
Bu tarihî bilgileri bir yana bırakıp, “mitolojinin anlamlandırdığı makrokozmik gerçeklilikle, yine mitolojide ifadesini bulan insanî mikrokozm ile sosyal gerçeklik arasındaki bir bağ” diye tanımlanan ve kaostan kozmoza bir geçiş olarak algılanan bu bayramın günümüzde kutlanıldığı coğrafya ve bu coğrafyada egemen olan dinî inanışlara baktığımızda bu bayramın hangi dinden olursa olsun daha çok bütün Türk ve Fars topluluklarınca kutlanıldığını görmekteyiz.
O zaman bu bayramın dinlerle olan ilişkisine bakmak gerekir. Bayramları dört ana kategoride değerlendirmek mümkündür.
1. Dinî Bayramlar: Kaynağını doğrudan dinden alan bayramlar: Kurban Bayramı…
2. Dinimsi-Para-religiosus bayramlar: Bunlar temelini dinden almadığı halde, sonradan kendilerine dinî bir nitelik atfedilen veya dinî bir inanışla ilişkilendirilen bayramlar: Noel, Paskalya, Pesah, Çadırlar Bayramı vb.
3. Tabiatla ilgili olan bayramlar: Verimlilik, bağbozumu, hasat vb.
4. Millî bayramlar: Kurtuluş bayramları.
Bu dört bakış açısından Nevruz’u değerlendirdiğimizde, Nevruz’un kendisi ile ilişkilendirilen inançlar bağlamında, sadece Şiîlerce daha çok dinîleştirilmeye gayret edildiğini en azından Hz. Ali bağlamında bu durumun ortaya çıktığını görmekteyiz.
Türk tarihi boyunca bu bayramın kutlanıp-kutlanmadığına kutlanılmışsa buna dinî bir nitelik verilip verilmediğine bir göz atarsak:
İlk dönem Çin vakai-i nâmeleri Bozkurt’tan bahsetmektedir.[8] Türklerin bulundukları bölgenin dağlarla çevrili olduğunu, bu yere “Mamelles de la terre = Toprağın memeleri” denildiğini kaydeden Süryani Mihail, Türklerin buradan ilk defa MÖ 510 yılında çıktıklarını anlatmaktadır.[9] Ayrıca belirtmek gerekir ki, eski Türkler’in mağara mabedleri tesis ettikleri bilinmekte, bu alışkanlığın Budist dönemlerde de, dinin kendilerine empoze ettiği düşünce ve inançlarla devam ettirildiğinden söz edilmektedir. Ayrıca bütün klasik kaynaklarda Türkler’in beşinci ayın 10-20. günleri arasında ırmak kenarlarında, şenlikler düzenledikleri, kurban kesip, saçı yaptıkları da anlatılmaktadır. Ecdat mağarası adı verilen bu mağaradan çıkanların Juan-Juanlar’ın demircileri olan Türkler olduğu ise bütün tarihî kaynaklarda yer almakta, bütün araştırmacılar bu gerçeği kabul etmektedirler. Şüphesiz bu bayramlara ne ad verildiği, bunların Ortadoğu yeniden doğuş mitleri ile ne derece ilgili olduğu hakkında yeterli bir bilgi bulmak güç gözükmektedir.
Yukarıdaki ifâdelerden Gök Tanrı’ya inanan Türklerin ismini bilmediğimiz ama, Nevruz’a benzer bir bayramı kutladıkları anlaşilmaktadır.
Bilindiği üzere Nevruz kutlamaları Selçuklular ve Osmanlı döneminde de devam etmiş, Nevruz kutlamaları münâsebeti ile dönemin şairlerine Nevrûziyeler takdim edilmiş, askerlere bayram izinleri verilmiştir.[10] Acaba Osmanlılar bu bayramı nasıl algılamış, kökenini nereye dayandırmışlardır? Bu konu ile ilgili olarak elimizde meşhur Osmanlı Şeyhü’l-İslamlarından Ebussu’ûd Efendi’ye âit iki tane fetva bulunmaktadır. Bu fetvalardan birincisi şöyledir (388 a):
Mesele: Hind Nevruzda yeñice kaftanlar giyse, zevci Zeyd “çıkar” diyicek. “Bu gün Nevruzdur, giyerin” dise şer’an mezbûreye ne lâzım olur?
Cevab: Ol günü ta’zim için olmayacak nesne lâzım olmaz.[11] İkinci fetva ise şöyledir (388 b):
Mesele: Nevruz gününde Zeyd-i müslim eyû libaslarını giyüb yiyüb, içse, yârânları ile sahraya gitse ism lâzım gelür mi?
Cevab: Nesne lâzım gelmez. Nevruz Mecusî değildir, nevruz Sultânidir.[12] Yukarıdaki fetvâlardan da anlaşilacağı üzere, Osmanlılar Nevruz’u bir mecusî âdeti olarak değil, Sultanî bir olay olarak algılamakta, bununla da onun İranî kökeni hakkındaki iddiaları reddetmektedirler.
Aslında bu husus, yani Nevruz’un kökeni problemi her zaman tartışmaya açık olduğu gibi, “Nevruz=No Ruz” adının Avesta formu bile günümüze ulaşmamıştır.[13] Böyle olmasına rağmen yine de “Nevruz” kelimesine bakarak bunu İranlılara bağlamak pek de doğru değildir. Bunu iki şekilde açıklamak mümkündür:
Birincisi: İran Nevruz’u hakkında, eski İran Zerdüştliğinin kutsal kitabı olan Avesta’da ve onun allegorik tefsiri sayılan Zend’de hiçbir kayıt mevcut değildir. Burada özellikle belirtmek gerekir ki, Zerdüştî bayramlarla ilgili bilgilerimiz Avesta ve Pehlevî metinlerine değil, Müslüman İran dönemi perso-arabik diye adlandırabileceğimiz metinlere dayanmaktadır.[14] İşte bu metinlerden birinde Fars bayramı olarak nitelenen Nevruzun başlangıcı ile ilgili olarak şöyle bir hikaye anlatılmaktadır:
“…Davud Oğlu Süleyman Peygamber, yüzüğünü kaybetmiş ve saltanatı da elinden gitmişti. Kırk gün sonra yüzüğü bulunup kendisine getirildi ve o da saltanatına tekrar döndü. Bu esnada etrafında padişahlar ve tepesinde de kuşlar toplandılar. Bunu gören Farslar, “Nevruz Amed” yani “Yeni gün geldi” dediler… Böylece bu gün, Nevruz olarak adlandırıldı. Sonra Süleyman Peygamber, rüzgara kendisini gezdirmesini emretti. Bunun üzerine Rüzgar da Süleyman Peygamberi taşimaya koyuldu. Yolda kırlangıç, önlerine çıkarak, “Padişahım, benim yuvamda yumurtalarım var, yolunu değiştir, onları ezme!” dedi. Süleyman Peygamber de yolunu değiştirip yere indiği zaman kırlangıç gagasında su getirip bu suyu süleyman Peygamberin önüne serpti ve ona hediye verdi… Bu sebepten dolayı Nevruz’da su serpilir ve hediyeler verilir…”[15] Dolayısıyla bu hikâyede Nevruz, Süleyman Peygamber kanalı ile Yahudiliğe bağlanmaktadır.
İkincisi: Eğer bu bayram İranlılara yani Arya’lara ait bir bayram olsa idi, o zaman bu bayramın diğer Arya gruplarınca da, yani diğer bir Arya grubu olan Hintlilerce de kutlanılması, en azından kutlanılmasa bile onların kültürlerinde bu bayramın bazı izlerinin bulunması gerekirdi. Halbuki, zikredilen kültürlerde bu bayramla ilgili hemen hiçbir iz yoktur.
Bayram kutlamaları esnasında ateş gibi bazı unsurların bulunmasına bakarak, daha önce, bir çok araştırmacı gibi onu Zerdüşîlikle ilişkilendirmek de doğru değildir. Zira kutlamalar esnasındaki ateş unsurunun Zerdüştîlikten daha çok Türk kültürü ile ilgili olduğunu gösteren sayısız kanıtlar vardır. Zerdüştilikte ateş tapınma objesi, Türk kültürün de ise temizleme vasıtasıdır.[16] Kutlamalar esnasında “ateş üzerinden atlama” şeklinde gerçekleştirilen pratiklerde asıl amaç; ateşe tapınmak değil, onun aracılığı ile temizlenmektir. Bu durum tarihî bilgilerce de doğrulanmaktadır.
Kısaca ifade etmek gerekirse, gerek İslam öncesi, gerek İslam sonrası zaman zaman İranlılarca dinîleştirilmeye gayret edilmiş olan Nevruz, bazı marjinal gruplar dışında, Türklerin çoğunluğu tarafından hiçbir zaman dinî bir bayram olarak algılanmamış, baharın gelişi ile sembolize edilen bir “yeniden doğuş” bayramı olarak kutlanılmış ve günümüzde de bütün Türk ülkelerinde aynı amaç ve düşünce ile kutlanılmaktadır. Ayrıca bu kutlama pratiklerinde su serpme, us ile yıkanma, ateş ve ışık yakma, toprak atma, çeşitli uygulamalarla fala bakma, bol yağmur için tanrılara içki sunma vb. Türk külütürünün bir ürünü olan Ergenekon bayramı ile Önasya Nevruzunun bir tür birleşimini de görmekteyiz.
www.alewiten.com, 16.4.2003

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*