OSMANLI KAYITLARINA DAYANARAK SEYYİD ALİ SULTAN

THRACE’DA HETERODOKS  (HAK MEHZEPLERİNE AYKIRI) İSLAMİYETİN OLUŞUMU
Irene BELDİCEANU-STEINHERR

1.    Giriş

‘La Via Egnatia’ (Romalıların Balkanlara uzanan yolu) sadece askeri ve ticari değildir,içinde aynı zamanda bir felsefeyi de taşımaktadır. Biz bu özelliği üzerinde durmak istiyoruz. Thrace’da heterodoks islamiyetin oluşumunu fazla tanınmamış bir kişinin, Kızıl Deli olarak da bilinen Seyyid Ali Sultan’ın üzerinden masaya yatırmayı uygun bulduk. Kronolojik olarak, anlatacağımız olaylar 14. yüzyılın ortalarında başlamış olup, 15. yüzyılın ilk yıllarına değin sürmüştür. Coğrafi olarak, bu olaylar sınırları güneyde Hellespont  ile Saros körfezi, doğuda Keşan (Bizans’ın Kissos’u) , batıda Ferecik ve kuzeyde Dimetoka olan alanda gerçekleşmiştir. Söz konusu olan, sonuç olarak, La Via Egnatia’nın doğu ucunun bugünün İpsala’sı olan Strabon Kypsela’ya  dayandığı oldukça kısa bir bölümdür, Romalıların yolu en fazla Meriç’e kadar gitmiştir. Bununla birlikte, bir yandan İstanbul’a diğer yandan da Hellespont’a uzantıları olmuştur. Günümüzde bu alanın bir bölümü Yunanistan, bir bölümü de Türkiye sınırları içindedir. Bölgenin dönemlere ve kaynaklara göre değişen iki, hatta üç ismi vardır.

Thrace’ın Türkler tarafından işgalini ve heterodoks islamın Avrupa’da yayılmasını ayrıntılarıyla ele alma amacında değiliz. Amacımız, Seyyid Ali Sultan’a ve onun tekkesine ait , bir kısmı yayınlanmamış, bir kısmı ise gerek Türkçe gerekse Arapça olarak yayınlanmış bazı seçme metinleri okuyucuya sunmaktır.

 Konuyu daha iyi çerçeveleyebilmek adına, her birinin özelliklerinin altını çizerek bu şahsa ve onun kurduğu felsefe ile bunu benimsemiş insanlara yer vermiş çalışmaları sıralayarak başlayacağız. Bunu yanında Seyyid Ali Sultan’ın yaşamının kısa bir analiziyle desteklemenin yararı olacağını düşündük. Osmanlı kayıtlarından olanlar için, içinde anlattıkları kişilerle ilgili bilgilere geçmeden önce bu kaynakların bir listesini sunacağız. Okuyucu yanlarında en önemli bölümlerin isimlerini de bulacaktır.

2.    Seyyid Ali Sultan ve Onun tekkesiyle ilgili çalışmalar
 
Seyyid Ali Sultan araştırmacıların merakını geç çekmiştir. Bektaşi şiirinin yetiştiği yerlerde oldukça iyi tanınmasına rağmen tarihçilerin ondan uzun bir süre haberi olmamıştır. Batıda Seyyid Ali Sultan’a ilk değinen araştırmacı Bektaşi düzenini konu alan kitabıyla Amerikalı Birge olmuştur

Osmanlı sayım kayıtlarının öneminin keşfedilmesiyle, başka bilgiler de gün yüzüne çıkmıştır. Ö.L. Balkan’ın kolonileşme bağlamında ele aldığı dervişler üzerine olan yazısıyla başlayacağız. Bu yazı geç kalmış olsa da, iki önemli belgenin bölümlerini içermektedir. Buna ek olarak Gökbilgin Edirne ve Paşa livası başlıklı kitabına eklediği başka bilgilere ulaşmıştır.

Altmışlı yıllarda, en eski Osmanlı belgelerine eğildiğimiz zamanlarda bu kişi bizi etkilemişti. Bunun üzerine  biz de 1967’de Ann Arbor’da oryantalistler kongresinde Thrace’ın işgali üzerine kısa bir sunuma yer vermiştik . O dönemde henüz sayım belgelerini incelememiştik.

Bu bağlamda,üç çalışmanın daha altını çizmek gerekir. P. Witteck  Kızıl Deli’nin dini vasiyetini içeren bir belgeyle ilgili filolojik sorunlara eğilmiştir. ve  V.L. Menage eklediği bir notla bu araştırmayı tamamlamıştır.. Suraiya Farokhi’ye gelince, o da daha geç bir dönemde tekkenin ekonomik yönüne değinmiştir. Kısa bir süre önce de yunanlı bir araştırmacı olan M. Zegkinis, Thrace’daki Bektaşiler konulu kitabında Seyyid Ali’ye ve tekkesine uzun bir bölüm ayırmıştır. Ayrıca kısa bir süre önce elimize Bedri Noyan’ın Seyyid Ali Sultan’ın efsanevi Yaşamı’nın bir baskısı geçti.

Bu yayınlarla ilgili birkaç gözlemi paylaşmayı gerekli gördük.  Vita baskısıyla başlayalım.  Giriş bölümü yazarın ordan buradan topladığı bir dizi bilgi içeriyor, fakat kaynakçalara değin açıklamalar net değil. Özellikle yararlandığı orijinal yazmaların içerikleri konusunda kafa karıştırıcı. M(illi) E(ğitim) B(akanlığı) gibi kısaltmalar,tüm harflariyle yazılmış Ankara Genel Kitaplık ibaresi ve sadece bir kısmı okunabilen numaralandırmalar göze çarpıyor. Bununla beraber, yayıncı Öğe soyadını taşıyan Ali Rıza Kademi Baba’nın murşidi Ali Naci Baykal Dedebaba’dan edindiği bir yazmaya sahip olduğunu belirtiyor. Doğrusu bu metnin içinde bir boşluk var. Bazı sayfalar basılmamış. Metnin bir kopyasıyla yaptığımız karşılaştırma gösteriyor ki yayınlanan versiyonun aslı çok eski değil, çünkü birçok ifade modernleştirilmiş.

Yayıncının yorumunda bulunan ve daha sonra tekrar değineceğimiz bazı bilgileri ele alacağız. Seyyid Ali Sultan’ın, babası Horasan erenlerinden Hüseyin Ata, lakabı Hızır Lala, doğum yılı 710 (31 mayıs 1310 – 19 mayıs 1311) ve ölümü 805 yılı ( 1 ağustos 1402 – 20 temmuz 1403)  olacaktı. Yayıncı bu konuda bazı başka yazarların kaleme aldığı soy ağacı zincirini çürütüyor.

Barkan’ın sunduğu alıntıların içeriğinden, bunların konularına, zaviye birliklerinin kolonileştirme rolleri bilgisine göre seçilmiş olduğu anlaşılır. TT370 numaralı kayıttan çekilmiş ilk alıntı en eskisi değildir ve vergi yükümlülerinin listesini içermez. Aynı versiyon daha önceki kayıtlarda da bulunmaktadır. Buna karşılık, ikinci alıntı büyük bir öneme sahiptir. Dini vasiyetnamelerin altını çizen hikayede 16. yüzyılın üçüncü çeyreğinde gerçekte yeni bazı özelliklerin ortaya çıktığı anlaşılır. Gökbilgin’e gelince,bu alıntılarda bazı kopukluklar olduğunu, çünkü yararsız gördüğü bölümleri yargıladığını belirtmektedir. Sonuç olarak, tam metne ulaşabilmek için orijinalleri temel almak zorunludur.

Zegkinis’in kitabı ise istem dışı da olsa önceden sözü geçen iki çalışmanın eksiklik ve boşluklarını yineliyor. Özellikle tekrarlar ve basımda oluşan dizgi hataları ilk göze çarpan yanlışlıklar. Fakat bu araştırmacının hakkının verilmesi gereken nokta, mekanları ziyaret etmesi ve Seyyid Ali Sultan’ın kurduklarından geriye kalanların tasviriyle bizi aydınlatmasıdır. Çünkü tekkenin, 2. Mahmut tarafından yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla, o dönemdeki birçok Bektaşi tekkesine olduğu  gibi, mülküne el konmuştur.

3.    Seyyid Ali Sultan’ın efsanevi yaşamı

Kayıtları ele almadan önce, Seyyid Ali Sultan’ın efsanevi yaşamına bir göz atmak gerekir. Dilbilimsel nedenler göstermektedir ki, en eski versiyon eskiden Kaire’de Mukattam tepesi üzerinde bulunan Kaygusuz Abdal tekkesinde korunmuştur. Birge bu versiyonu elle kopya etmiştir.  Bu örnek Amerika Birleşik Devletleri’nde bulunmaktadır. Bunun dışında, Süreyya Farokhi’nin elle kopyaladığı Hacı Bektaş tekkesine ait bir fotoğrafına sahip olduğumuz Gölpınarlı yazması ile yine onun Malatya bölgesinde bulduğu ve bir fotokopisini aldığı bir başka yazma vardır. Kendisi her iki yazmanın da birer fotokopisini bize verme nezaketini göstermiştir.

Birge yazması diğer üçünden net bir şekilde ayrılmaktadır, çünkü bütün olaylar Orhan Bey zamanında gerçekleşmiştir. Diğerlerinde Orhan Bey’in yerine Yıldırım Han’ın ismi geçmektedir. Bütün belgelerde daha ilk cümlelerden başlayan tarihi yanlışlıklar vardır. ‘Hicri takvime göre 804 yılında (11 Ağustos 1401- 31 Temmuz 1402) erenler Rumeli’ye ayak bastılar’- Birge metnine göre Orhan Bey yönetiminde, diğerlerine göre Yıldırım Han zamanında. Oysa, 1402’de Orhan Bey uzun zamandır hayatta değildi ve 1. Bayezid ‘in yönetime geldiği 1389 yılında ,Osmanlılar yüzyıllar boyunca Thrace’da çoktan  kendilerine sağlam bir yer edinmişlerdi.

Anlatıcı şöyle devam ediyor; Osmanlı sultanı Rumeli’yi almak istiyor fakat bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Rüyasında peygamberin kendisine kırk Horasan eri gönderdiğini gördü. Bu erenler de rüyalarında daha sonra kendilerini Rumeli’yi fethetmesine yardım etmeleri için Osmanlı sultanının yanına gönderen Hacı Bektaş’ın yanına gitmeleri emrini aldılar.

Ayrıntılara çok fazla girmeden bazı önemli bölümlerin altını çizmek istiyoruz. Metin, her biri bir şahsın yaşamını anlatan en az üç hikayenin karışımından oluşuyor. Seyyid Ali Sultan, Seyyid Rüstem Gazi ve Evrenos ‘u konu alıyor. Anlatıcı bu şahıslar arasında bir hiyerarşi kurmuş. Kişileri sıralamakla yetinmemiş ve işgal hareketi içinde de bu hiyerarşiyi  yerine oturtmuş. Seyyid Ali Sultan hem başta hem de kahin görevinde, Seyyid Rüstem Gazi ona eşlik ediyor. En son gelen ise Evrenos. Biz sadece Seyyid Ali Sultan’ı içeren olayları ele alacağız.

Hellespont’un Anadolu kıyısında, Çardak’ta Süleyman Paşa’nın yanında olduğu söyleniyor. Orada bir mucize gerçekleştiriyor ve her ikisi de Dardanelles’ i geçebiliyorlar. Sonra Gallipoli’ye yöneliyorlar. Seyyid  Ali Sultan aslan gibi kükrüyor ve yer sarsılıyor. Duvarlar yıkılıyor. Böylece şehri ele geçiriyorlar. Bir sonraki durakları Bolayır. Daha sonra henüz isimlerini teyit edemediğimiz başka yerleşim yerlerine geliyorlar. İpsala ve Fere ile tekrar onları Via Egnatia yolu üzerinde buluyoruz. Fere’den sonra Seyyid Ali Sultan kuzeye gitmek üzere Via Egnatia’yı terk ediyor.  Önce Didymotique , ardından Andrinople işgali. Didymotique kalenin içinde başlayan bir yangın sayesinde ele geçiriliyor. Anlatıcı bundan sonra Bulgaristan topraklarında ilerleyişi anlatıyor ve Seyyid Rüstem Gazi’den bahsetmeye başlıyor.

Ortaya çıkarılabilecek bazı tarihi olaylar var: Gallipoli’nin alınması zamanında olan deprem (1354), Süleyman Paşa’nın ölümü (758: 25 Aralık 1356 – 13 Aralık 1357 ) , Andrinople’un alınması ( yaklaşık 1369). Fakat metinde hiç, Süleyman Paşa’nın ve Kantakuzen tarafının eş zamanlı eylemlerine ışık tutulmuyor. Aynı sessizlik Osmanlı sultanlarının Rumeli’de şahsen geldikleri kasabalar konusunda da sürüyor. Rolleri Horasan Erenleri’nin fikirleriyle hizaya gelmeye ve yazılı olarak kılıcın ucundakilerin malına mülküne el konulmasını resmileştirmeye indirgeniyor. 1. Murat’ın adı tek bir kez bile anılmamış. Vita’nın hikayesi şiddet dolu. Din adına kafirlerin gözleri oyuluyor, veya öldürülüyorlar, kazığa geçirilerek yakılıyorlar. Uydurulmuş bir yamyamlık sahnesi yer alıyor. Anlatıcıya göre bu psikolojik savaşın bir düzeni. La Vita’da aşağıda bizim de göstereceğimiz kayıtların verileri üzerinden  basitçe söz ediliyor.

4.    Seyyid Ali Sultan’ın isminin geçtiği arşiv belgeleri:

Kaynakları iki kategoride topluyoruz, bir tarafta devletin gelir kanununa ilişkin belgeler, diğer taraftan Musa Çelebi başlıklı bir dosya.

1.    Gelir kanunu kayıtları:

Seçeneklerimizi yedi tanesi İstanbul’da devlet arşivlerinde, bir tanesi de aynı şehirdeki Atatürk Kitaplığında bulunan toplam sekiz kayıtla sınırladık. Bu resmi kayıtlar, 15. yüzyılın ortalarından 16. yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar sıralanmış beş sayıma dayanmaktadır. Bir sayım esnasında biri detaylı diğeri kısa olmak üzere iki adet kayıt tutulduğunu hatırlayalım. Bazılarının sadece bir kaydı bize ulaştı ve maalesef bazı sayımlardan geriye hiçbir belge kalmamış. Sayımlara göre gruplanmış kayıtların listesi aşağıdadır:

a)    2. Mehmet döneminin başındaki sayım. Bize ulaşan sadece kısa belge. MC 0/89 numarasıyla Atatürk Kitaplığı’nda korunan belge bu. Haşiyelerden sonra tarihi atılmış olabilir. En eskisi 861 yılı muharrem ayının son 10 gününe ait ( 19-28 Aralık 1456). Bu durumda belge bu tarihler içinde ve padişah tarafından İstanbul’un alınmasından kısa bir süre sonra yaptırılmış bir sayıma ait. Bu bölgeyle ilgili en eski tanıklık aynı zamanda. Kızıl Deli’nin dini vasiyetnamesinden 10. sayfada söz ediliyor.
b)    TT 20 sayılı detaylı belgeye dayanarak tarihlendirilmiş olabilecek 2 Bayezid dönemine ait ilk sayım. 13. sayfada sayım yapan kişi baştaki padişaha ait 890 evasit safer (9-17 Mart 1485) tarihli bir imparatorluk belgesini hatırlatıyor. Metnin kenarına eklenmiş notlara göre,en eskisi (s.294) 892 d’eva’il rebi’elahir ( 27 Mart- 5 nisan 1487) tarihini taşıyor.Sayım sonuç olarak 1486 yılının yaz ya da sonbaharında gerçekleşmiş. (26). Dini vasiyetler 264-265. sayfalarda yer alıyor.
c)    1. Selim döneminin son sayımı. Bu sayıma uyan belge TT 77 sayılı detaylı sayım kaydıdır. Başında birkaç sayfa eksik. Bununla birlikte, TT 73 sayılı kısa belgeye göre tarihlendirilmiş olabilir. O zaman 925 yılına ( 3 Ocak- 22 Aralık 1519) ait. Kızıl Deli’nin dini vasiyeti 185., 251-253. sayfalardadır. Gelir 3162 (aspres) a yükselmiştir.Alt başlıklar beratlı veya beratsız olarak numaralandırılmış ve Müslümanlar ve inançsızlar ayrılmıştır. Giriş bölümünde sayım ‘ Beyazıd’ın oğlu Selim tarafından yapılmıştır’ ibaresi bulunur. Kızıl Deli, 44. sayfadadır. Gelir 3162 (aspres) tır.
d)    932 yılında Süleyman dönemi sayımı ( 1526) . Bu tarih TT 136 sayılı girişindeki bilgilere dayanmaktadır. Numaralandırılmış ilk sayfanın önüne konmuş bir kağıtta bazı detaylara yer verilmiştir: 932 cemazi’l-ahir ayının ikinci on günlük devresinde yazılmıştır. ( 25 Mart- 3 Nisan 1526). Ve 933 yılı zu’l-qa’de ayının son on günlük devresinde ( 19- 28 ağustos 1527)  sultana sunulmuştur. Başka bir kayıt TT 370 sayılıdır. Kızıl Deli 33. sayfadadır.  (TT 136’ da olduğu gibi). TT 138 sayılı üçüncü bir kayıt daha vardır ve bunda da Kızıl Deli bölümü 21. sayfadadır.  Elde edilen gelir 3951 (aspres) tır.
e)    Yaklaşık olarak 976’daki ( 26 Haziran 1568- 15 Haziran 1569) Süleyman dönemi sayımı. Bu İstanbul Devlet arşivi tarafından tarihlendirilmiş TT 470 sayılı kayıttır. Elde edilen gelir 7815 (aspres) tır. Süreyya Farokhi  Ankara’daki arşivlerden bir başka kayıt çıkarmıştır.(TK 498) Bu kayıt. 978 ( 5 Haziran 1570- 25 Mayıs 1571) tarihlidir. İki kaydın da aynı sayıma ait olduğu görülmektedir. TT 470’de Kızıl Deli 625- 628. sayfalardadır. Barkan, aynı içeriğe sahip , Ankara arşivlerinde korunan TT 562 sayılı kayıttan sayfa ve tarih belirtmeden bir bölüm yayınlamıştır.

2- Musa Çelebi Dosyası:

Musa Çelebi dosyası İstanbul arşivlerinde bulunan Ali Emiri bölümünde 1 numaralı belgedir. Beş tanesi Kızıl Deli’nin dini vasiyetiyle ilgili olan yedi parçadan oluşmaktadır.
Buna eklenen iki parça daha vardır. Birincisi Didimotik bölgesindeki bazı köylerden elde edilen gelirleri sıralamaktadır. İkincisi ise Orhan Bey zamanında yaşamış Geyikli Baba adlı bir dervişin efsanevi yaşamını anlatmaktadır. Kızıl Deli’nin dini vasiyetini konu alan beş bölüm beratların kopyaları veya kayıtlardan alıntılardır. En eski belge, 815 yılı muharrem ayının ilk on günlük devresine aittir. (13-22 Nisan 1412). Bu belge Birinci Beyazid’in oğlu Musa Çelebi döneminde dosyanın sınıflandırılmasını açıklamaktadır. İkincisi 1024 yılı rebi’el-ahir ayına aittir (30 Nisan 1615). Yani 1. Ahmet dönemine aittir. Bu belge de Kızıl Deli zaviyesindeki dervişlerin ayrıcalıklarını belirtir. 1051 yılı rebi’el-evvel ayının üçüncü on günlük devresine ait olan üçüncü belgede (30 Haziran-9 Temmuz1641) yine aynı ayrıcalıklardan söz eder. Sultan İbrahim’in tahta çıkmasını fırsat bilen müritler beratlarının yenilenmesini istediler. Dördüncüsü, toprakların sınırlarını çizer ve yedinci de TT 470’de bulunan metnin aynısıdır. Şüphesiz kayıtlardan yapılan alıntılar bir bilirkişinin elinden çıkmıştır. Aynı şeyi diğer belgeler için söylemek zordur. Özellikle de birinci belgede göze çarpan imla hataları vardır.

5.    Kayıtlara dayanarak Seyyid Ali Sultan’la ilgili bilgiler:
 

Seyyid Ali Sultan’ın dini vasiyetnamesiyle ilgili yeterince karmaşık olan durumu daha iyi ele alabilmek adına birkaç açıklamayla başlayacağız. Bölge birçok tarlayı ve Büyük ve Küçük olmak üzere iki boğazı içermektedir. (Mega Dereion , Mikron Dereion). Bir nehir, bölgeyi önce güneyden kuzeye doğru, sonra  Hebre’e dökülmek üzere doğuya doğru dönmeden önce Didimotique şehrini çevrelemektedir. Günümüz haritalarında aşağı bölümü Erytropotamos ismini almışsa da, üst bölümü eski Osmanlı’daki , Kızıl Deli ismini korumaktadır. Bu Seyyid Ali Sultan’ın takma ismidir ve Osmanlı kaynaklarında kendisi de bu isimle anılmaktadır.

Bölge küçük de olsa bir dört yol ağzının çevresine kurulmuştur. Komotini’ye veya Bulgaristan’a gitmek için yolu oldukça kısaltan önemli bir yerdedir. İnançsızların Osmanlı döneminde önemli bir statüsü vardı, boğazlar onların elindeydi ve en büyük  avantajları ‘avarız’ denilen olağandışı vergilerdi. Bölgenin ismi Osmanlı kayıtlarına göre, dış görünüşü nedeniyle türkçede Tanrı Dağı, arapçada Cebel (dağ) idi. MC 0/89 sayılı belgeye göre, İkinci Mehmet dönemi sayımında bölgedeki birçok toprağın terk edilmiş olduğu saptanmıştı. Sadece,1455-56’da, Umur Hacı köyünde yaşayan 44 tane vergi yükümlüsü kayıtlıydı. Bu köy Kızıl Deli’nin sol kıyısında, Sıçanlı ’ya giden yol üzerindeydi. Fakat diğer topraklar köy statüsünde  değildi ve kayıtlı köylüler yoktu. Bazı yerler önceki sayımda hiç kayda geçmemişti. Kızıl Deli’nin sağ kıyısında , Didymotique’e giden yol üzerinde bulunan Kayalı Kilise gibi. Adından da anlaşılacağı gibi köy eskiden hristiyanlara aitmiş. 1455’e doğru devlet Didymotique kadısını toprakların değerini artırması için görevlendirmişti. Elde edeceği kar karşılığında , savaş durumunda devlete asker sağlayacaktı.

Kızıl Deli Bölgesi’ne ait en eski dini vergi kayıtları da aynı belgeye, MC 0/89 sayılı belgede yer almaktadır. İçinde Taru Bükü, Büyük Viran, Durfillü, Tatar Viranı, Akpınar, Sazlık, Kayıcak ve Süvari Bükü ‘nün olduğu bazı tarım bölgelerini içermektedir. Süvari Bükü daha sonraki sayımlarda gözükmemekle beraber 16. yüzyılın ikinci yarısında tekrar kayıtlara girmiştir. Metinden anlaşıldığı gibi Osmanlı Devleti terk edilmiş kasabaları tekrar canlandırmaya çalışmıştır. Taru Bükü’nde sayım esnasında muhtemelen kullanılmayan bir kervansaray vardır ve burası önceden bir köyken bir tarım alanına dönüşmüştür. Süvari Bükü’nde oturan Müslüman olmayan halka gelince, onlar da devlet tarafından köyü yeniden kurmakla ve Kızıl Deli Bölgesi’ni yönetmekle görevlendirilmişlerdir. Belge de vergi yükümlülerinin sayısı yer almaktadır. Yedi tanesi birer çift öküze sahiptir ve üçü de bennak statüsündedir. (bennak: eski şekli benlak, hayvan sahibi olmayan köylünün oğlu anlamındadır. Babanın mirasını bölüşerek paylaşırlar.) Bir imam ve devlete gelir getiren 3 ev daha vardır. Kısa kayıtlardan biri olduğu için, isimleri yer almamaktadır. Müslüman olmayanlar sayılmamıştır çünkü onlar devlete doğrudan bağlıdır ve dini vergi yükümlüsü değildirler. Kızıl Deli’nin bir ‘oğlu’olan Şaban, topraklardan yararlanabilmektedir. Süleyman Paşa eşliğinde yol alan Seyyid Ali Sultan destanını göz önüne alırsak, onun soyundan birini de ‘oğul’ kelimesiyle tanımlamamız gerekir. Bu belgeden Kızıl Deli’nin mezarının Taru Bükü’nde yer aldığını biliyoruz.

 Bunu izleyen otuz yılla ilgili hiçbir bilgiye sahip değiliz. 2. Mehmet ölmeden önce iki sayım daha yaptırmıştır fakat söz konusu bölgeyle ilgili kayıtlara ulaşamadık. Dini vasiyetname vergileriyle ilgili bilgiler, ancak 1486 yılına ait , bu kez ayrıntılı bir kayıt olan TT 20 sayılı belgede karşımıza çıkmıştır. Öğrendiğimiz kadarıyla, diğer birçoğu gibi bu da 2 Mehmet’in emriyle zorla toplanmıştır. 

Bu noktada yapılan bir yeniliğe dikkat çekmek gerekir. 1456’da, Tatar Viranı, Akpınar, Sazlık ve Kayıcak’la ilgili olarak ‘beratlarında yazılmamıştır’ ifadesi kullanılırken, 1480 yılında tam zıttı bir ifade yer almıştır. (…cümle tam çıkmamış……………..)

1486’da dini vergi vasiyetnamesi yapılandırılmış olarak karşımıza çıkar. İlk kez teknik bir terim olan ‘evlatlık vaafı’ ifadesiyle karşılaşırız. Bunun anlamı, dini vergilerin dini kuruluşun kurucusunun mirasçılarının yararına kullanılacağıdır. Buna göre Kızıl Deli’de beş kişi, Gülşehri, İlyas, Bilal, İshak ve Sinan karı paylaşıp bu arada kurulan zaviyeye dahil olmuşlardır.
Belge, önce basit vergi yükümlülerini yani bütün köylüleri sıralandırır. Eskiden bunlardan iki tanesi dokumacılık mesleğini icra ediyordu. Diğer ikisi, en sonunda ‘müsellem’ seviyesine yükseldiler. Bunun anlamı, ganimetten elde edilen gelirden bir miktar karşılığında, savaş sırasında atlı asker olarak görev alıyorlardı. Bunları dini vasiyet vergisini paylaşan varisler izliyor.Gülşehri’nin bir, Sinan, İlyas, İshak ve Bilal’in ikişer oğlu olduğu görülüyor. Şeyh, derviş ve dede sıfatlarıyla anılan isimler, hiyerarşik yapıyı açıkça ortaya koyuyor. Ali kulu, Ahi Evren ve Şahım Dost gibi bazı isimler de topluluğun mezhebini gösteriyor.

Başka bir ek belge de, slav isimleri taşıyan 21 hristiyanın varlığını ortaya koymaktadır. Buradan Taru Bükü’nün boğazı korumakla görevlendirilmiş köyler kategorisine girdiğini ve hristiyanların da Gülşehri ve onun dervişlerinin yanında bu göreve dahil olduğunu öğrenmekteyiz. Müslüman ve hristiyan toplulukların vergileri de iki ayrı grup olarak tanımlanmıştır. Tahıllar dışında, üretim armut ve fındığı da içermektedir. Ayrıca satmak için şarap da yapmışlardır.

İki alıntı arasındaki fark dikkat çekicidir. Otuz yıl içinde Müslüman topluluk gittikçe çoğalmıştır. Vergi ödemekle yükümlü 14 birimin sayısı 41 ‘e yükselmiştir. Eskiden devlete doğrudan bağlı oldukları için bu verginin dışında tutulan hristiyanlar köye entegre olmuşlardır. Müslüman ve hristiyan topluluklar arasında, geçen bu yıllar boyunca  savunmayı beraber yapmalarıyla etkisini gösteren bir dayanışma ortaya çıkmıştır. Önemli bir farkı belirtelim; 1456’da herhangi bir dini düzene ilişkin en küçük bir gönderme bile yoktur. Sadece bir mezar ile bir kervansarayda korunan bir yerden söz edilmiştir. 1486’da ise kervansaray yerine artık zaviyeler, şeyh ve dervişler söz konusudur. Bektaşilerin tarihine göz attığımızda, bu dönemin aynı zaman diliminde onlar için de bir dönemece rastladığını görebiliriz. Bu Balım Sultan’ın aynı bölgede, Bektaşi hareketinin dizginlerini eline aldığı dönemdir. Gerçek anlamda bir dini düzenin yaratılması ona bağlanmaktadır. Yerleşim bölgesinin hızlı ilerleyişi Balım Sultan’ın reformlarına kapalı kalmamıştır.

Selim döneminde, 2. Beyazıd dönemine göre çok büyük farklılıklar meydana gelmemiştir.  TT 77 sayılı belgede, TT 20’dekindekinin aynısı olan bazı ifadeler yer almıştır. Sadece vergi yükümlülerinin sınıflandırılması daha detaylandırılmıştır. Öncelikle, imparatorluk beratının koruması altındaki varisler (12 kişi) sıralanmıştır , ardından beratsız olanlar (6 kişi) ve son olarak vergilerden pay almayanlar (7 kişi) kayda geçmiştir. Sayıları 30 olan sıradan ‘raia’ ları başka bir sütunda, sayıları 11 olan bekarlar izlemektedir. Toplamı 66 kişidir. Boğazın savunmasını içeren belge bir önceki kayıtlarda bulunan bilgileri tekrar eder. Sadece tek bir değişiklik yer almaktadır. Gülşehri ölmüştür ve onun yerine isimleri Ahi evren ve Bahşa’iş olan iki oğlu geçmiştir. Müslüman olmayanların listesi 29 kişiliktir, 1486’dakinden 2 kişi daha azdır. Hepsi Seyyid Ali Sultan’ın mezarının bulunduğu Tari Bükü’nün tarım topraklarında bulunmaktadır ve 1486’daki gibi bu topraklardan aynen faydalanmaya devam etmektedirler. ( TT 77, s.252) Aynı kategorilerde değişiklik göstermeyen vergilere bir de sebze bahçeleri için vergi konmuştur. Bilmediğimiz bir nedenle, Müslüman raia’ların ödenmesi öngörülen pay hakları kaybolmuştur. Sadece Müslüman olmayanların ödediği ispençe yürürlükte kalmıştır.
 
1526’da, vergi yükümlülerinin sayısına balkıdığında çok büyük bir değişim olmadığı görülür. Beratlı 9 varis, beratsız 8 varis ve 7 bekar kayda geçmiştir. Müslüman halk, 58 aile ve 22 bekardan, hristiyan halk ise 23 aile ve 2 bekardan oluşmaktadır. İlk kez bu belgede boğazdan Kızıl Deli ismiyle söz edildiğinin altını çizelim. 2.Selim döneminin başında metinde önemli bir değişiklik olmuştur. Bu değişiklik farklı kaynaklardan alınmakla beraber hem Barkan’ın hem de Gökbilgin’in kitabında yayınlanmıştır. Aynı değişiklik TT 470 sayılı kayıtta da yer almaktadır. Seyyid Ali’nin Rumeli’ye ilk Müslüman işgalcilerle beraber gelmiş olduğu ve 1. Bayezid’in 804 yılında (11 Ağustos 1401- 31 Temmuz 1402) kendisine özel bir isim bağışladığı belirtilmektedir.

Oldukça geç bir tarihte gelen bu yeni bilgiler bir takım sorunlara yol açmaktadır.Eğer Seyyid Ali Sultan –efsanedeki gibi Süleyman Paşa’yla beraber- Thrace’a işgallerin başlangıçıyla gelmişse, yola Orhan Bey zamanında çıkmış olması gerekir. Buna göre; iyiliklerinin bir Osmanlı sultanı tarafından tanınmış olmasının Didymotique bölgesine yerleşmesinden kırk yıl sonraya rastlaması sonucu çıkarılmaktadır. Efsanenin başlangıcının, kayıtların kötü bir yorumu olan bu alıntının ışığında ortaya çıktığının altını çizmekte fayda vardır. Seyyid Ali Sultan’ın ölüm tarihinin de 805 yılı ( 1 Ağustos 1402- 20 Temmuz 1403) olarak kabul edilmesi de, büyük bir ihtimalle 804 yılına ait  bir belgenin kurtarılmasına bağlıdır.

TT 470 sayılı belgenin geri kalanında, daha önceki kayıtlarda da karşımıza çıkan bilgiler yer almıştır; Tatar Viranı, Akpınar, ve Kavacık’ın Daru (Taru) Bükü kasabası sınırları içinde yer alması gibi (s.625). Halkın muaf olduğu olağandışı vergilerden bazıları Vittek tarafından yayınlanan ve Menage tarafından yorumlanan 13-22 Nisan 1412 ‘ye ait belge gibi isim olarak yer almıştır. Bununla beraber, sayım görevlisi  kullanılamayacak kadar eskimiş bazı terimler koymuştur.

Vergi yükümlülerine gelirsek, kayıtta ilk olarak Seyyid Ali Sultan’ın padişah beratı taşıyan varisleri – toplam 33 kişi- sıralanmıştır. Birinci, Gülşehri’nin oğlu Bahşa’iş – 1519’dan beri adı geçen kişi- şüphesiz topluluğun başında bulunmaktadır, çünkü adının yanında ‘şeyh’ sıfatı bulunmaktadır. Fakat burada altını çizmek istediğimiz nokta, sayım memurunun kullandığı terminoloji çok doğru değildir, çünkü bu mezhepteki halklar üslerini duruma göre ‘baba’ veya ‘dede’ diye çağırırlardı. Altta 41 evlenmemiş kişinin ismi vardı. Bunlardan biri –eğer doğru okumuş isek- Ahi Evren adını taşıyordu. (TT 470, S. 625).

Büyük Viran ve Daru Bükü köyleri ayrı ayrı kayda geçmiştir. (s. 626 ve 627). Birincide 113 müslüman ve ikinci grupta slav ve yunan isimlerine sahip 67 müslüman olmayan kişi sayılmıştır. Bu sonuncuların hepsi de boğazı iki yerden gözlemekle görevlidirler. Bunun karşılığında olağandışı vergileri ödemek zorunda değildirler. Onlara kürekçi, geleceğin yeniçerisi veya ordunun ihtiyaçları için tahıl yetiştiricisi rolü de verilmemiştir.İlginç bir noktanın daha altını çizelim: Seyyid Ali’nin mezarının bulunduğu Taru Bükü, yıllar boyunca Müslüman olmayanların ikamet ettikleri köy haline gelmiştir.

Musa Çelebi dosyasına gelince, Geyikli Baba efsanesi dışında, birkaç kupür halinde bazı parçaları M.T. Gökbilgin tarafından yayınlanmıştır. 1412 tarihli birincisi, devamında Vittek’in kaleme aldığı bir çalışma ve Menage’a ait bir notla zenginleştirilmiştir. Burada gurre rebi’el ahir 1024 ( 30 Nisan 1615) tarihli tek bir belgeyi ele alacağız. Dikkatimizi çeken içeriğinden çok başlığı olmuştur: Kariye-i Büyük Viran ma’Babayi, cema’ati Kızıl Divane Sultan. Bildiğimiz kadarıyla bu , baba’i hareketinin en son ele alınışıdır. Hatırımızda kalan, Baba’i lerin 1240 ‘ta tarih sahnesine kanlı bir isyanla çıkmış olmalarıdır. Başarısızlığa uğrayınca, Anadolu topraklarında dağılmışlardır. Kendisinin belirttiği gibi , tarihçi Aşıkpaşazade, Baba İlyas’ın mezhebindendir ve onların izlerine, İkinci Bayezid dönemine ait bir kayıtta, Göynük taraflarında rastlandığı öğrenilmiştir. Böylece Musa Çelebi dosyasının neden Geyikli Baba efsanesinden bir parça içerdiği açıklığa kavuşmaktadır. Bu efsane sonuçta  Baba İlyas’tan söz etmektedir. Şu an için, bu kişilikleri birleştiren bağları çözmek zordur, bir tarafta 1240 isyanın başındaki Baba İlyas, diğer yanda loncaların başkanı Ahi Evren, Olympe de Bithynie ormanlarında yaşayan Geyikli Baba ve Didymotique fatihi Seyyid Ali Sultan. Son üçü için bugüne dek sadece tek bir payda bilinmektedir. Hepsinin kökenleri Azerbaycan’ın Hoy şehrine dayanmaktadır. Ne olursa olsun, Musa Çelebi dosyası, kesinlikle Seyyid Ali Sultan taraftarı biri tarafından, baba’i hareketinin bir parçası olarak hazırlanmıştır.

6.    Sonuç:

Seyyid Ali Sultan hakkında kaynaklardan ne öğrendik? Hem az hem de çok şey. Seyyid Ali, Horasan Erenlerine dahil, mezhep dışı demek yerine popüler bir İslam anlayışını benimsemiş bir halkın parçası ve baba’i hareketine bağlı biri. Bununla birlikte, Thrace’a hangi yoldan geldiğini  bilmek mümkün değil ve ölümü de gizemlerle dolu. Sadece eskiden Tary Bükü olarak anılan yerde Türbesinin bulunduğunu bilmekteyiz. Efsaneye uyan kayıtlardan da Rumeli fatihlerinin ilk dalgasında yer aldığı ve yolculuk boyunca Süleyman Paşa’ya eşlik ettiği anlaşılmaktadır. Thrace’a gelişi bu durumda Orhan Bey zamanında olmuştur. Ante quem tarihi yani 1357, sonuç olarak Süleyman Paşa’nın ölüm tarihidir.

Acaba, Orhan Bey’in ordusuna Kantakuzen’i korumak için mi katılmıştı yoksa bu yardım bir savaşa dönüştükten sonra mı gelmişti? Kaynaklar bu sorular karşısında sessiz kalmaktadır. Her şekilde, Gallipoli ile Bolayır’ın alınmasına dahil omuştu. Daha sonra, Via Egnatia yoluna çıkarak, Fere’ye kadar ilerledi. Via Egnatia yolunu da kuzeye gitmek üzere bıraktı.

Didymotique ve Andrinople’ü aldıktan sonra, Didymotique’in batısında bir boğazın yanında Kızıl Deli isimli bir nehrin kıyısına yerleşti. Bu kayıtlarda geçen isimdir. Ona ismini veren bu nehir mi olmuştur? Bu mümkün, fakat bu soruya kesin bir cevap verilemez.

Aynı yerde eskiden bir köy ve bir kervansaray vardı, ama Seyyid Ali Sultan gelince, boğazı koruyan bir grup hristiyan kalmıştı. Bu yerleştirme şüphesiz vahşiydi ve sadece kılıcın kanunu adına haklı görülmüştü. Seyyid Ali Sultan  ve onun varislerinin sultan beratını alabilmeleri için kırk yıl geçmesi gerekmişti. Efsane Osmanlı hanedanlığı için yapılan hor görülülüğü gizlemiyor. Daha çok Osmanlı hükümetini çabalarının meyvesini toplamakla dolaylı yoldan  suçluyor. Yaklaşık bir yüzyıl boyunca durumda bir değişiklik olmuyor. Topluluk 14 aileden oluşan küçük bir yapıya sahip. Ve birden radikal bir değişim oluyor. 1486’da, zaviyesi, dervişleri ve dedeleriyle dini bir düzenle karşılaşıyoruz. Küçük topluluk otuz yıl içinde gerçek bir dini düzene dönüşüyor ve bu muhtemelen Balım Sultan’ın kışkırtmasıyla gerçekleşiyor. Siyasi güçten ayrılmayı başaramamakla beraber, ruhlar üzerindeki hakimiyetleriyle yetiniyorlar.

7.    Ek
1.Metinler

MC 0/89

s.2- Hızır, sancakbeyin maaşlı (ulufeci) gulamı (hizmetlisi); Kızıl Deli boğazının subaşısı. Müslüman olmayan herkesten, 10 aspres, 1 kilo buğday ve 1 kilo arpa alıyor. Sultanımızdan bir belgeye sahip, Sultanımıza bağlı bir beratı var.
      Aynı zamanda boğaz köyü de denilen Umur Hacı köyü, bunlar rahiya değil boğazın savunmasında görevli hristiyanlar.
Bir çift öküz sahibi olan gelir kanununa bağlı 12 birim; 32 bennak. Gelir 792 aspres.

Not:  boğazı koruması sonucunda Ada kökenli Hızır’a verilmiştir. Savaşlara katılmaz (eşmez); 14 rebi’el ahir 873 (1 Kasım 1468), İncüğiz.

s.2- Tarım alanı (mezra) Kayalı Kilise, diğer adı Hacı Hızır dağ otlaklarıdır. Kayıtlarda yazılı değildir ve Didymotique yolu üzerinde, Kızıl Deli yanında bulunmaktadır. Şu anda islamiyeti yaymakla görevlendirilmiş Didymotique  kadısı Sinan görevini tamamladığı zaman bir askerin (eşküncü) yiyeceğini sağlayacaktır. Emir hükümdarımızındır.

s.10- Kızıl Deli’nin dini vasiyeti. Sultan- berat’ımıza ait bir belge (tevki) bulunmaktadır. Dini vasiyetname şu anda oğlu Şaban’ın elindedir.
Taru bükü isimli mezra alanı. Kızıl deli’nin olduğu yer. Burada bir köy ve bir kervansaray vardır. Bu toprakların sınırları içinde, Suvari Bükü denilen bir yer bulunmaktadır. Bu bir boğaz köyüdür. Bu köydeki herkes ecnebidir ve bunlar köyü yeniden kurmakla  ve Kızıl Deli yöresini korumakla görevlendirilmişlerdir. Emir hükümdarımızındır.
Büyük Viran mezrası. Beyliğe bağlı ecnebiler bulunmaktadır. – aşılanmış 50 ceviz ağacı,  30 armut ağacı.
Dürfillü mezrası
Tatar Viranı mezrası
Akpınar mezrası
Sazlık mezrası
Kayıcak mezrası
Son dört mezra alanı beratlarına kayıtlı değildir. Burada armut, ceviz ve diğer meyve ağaçları vardır.
Emir hükümdara aittir.
Vergi yükümlüsü evler: birer çift öküz sahibi 7 ev, 3 bennak, 1 imam. Bunlardan başka vergi yükümlüsü üç ev daha vardır. Gelir: 700.

TT 20

S. 264- 265.  Eskiden, Taru Bükü, Büyük Viran ve Dürfillü Viran mezraları dini vasiyet sahibiydiler. 2. Mehmet zamanında, dini vasiyetler yürürlükten kaldırıldı ve onun yerine tımar geldi. Şu anda hükümdarımız 2. Beyazıd, bütün dini verasetleri koruma altına aldığı gibi bu dini vasiyeti de olduğu gibi korudu . Kızıl Deli’nin varisleri olan Gülşehri, İlyas, Bilal, İshak ve Sinan vaaf-ı evladlık’tan şaylan (bölünmez) mülkiyet olarak yararlanmaktadır. Birliklerini ziyaret eden yolculara hizmet ederler. Temel kayıtta, Tatar Viranı, Akpınar, Papazlık ve Kavacık mezraları onların adına kayıtlıdır. Kendileri bu yerlerin dini vasiyet içinde yer aldığını söylemişlerdir.
Ömer fakih, imamın oğlu: bir çift öküz,; oğlu Ahmet-müsellem olmuştur: Bir çift öküz; Hasan oğlu Hüseyin. Bennak; Hasan oğlu İlyas : bir çift öküz ; Hasan oğlu Hızır:bir çift öküz
Toğan, Şeyh Kumral’ın hizmetlisi ( gulam) : ihtiyar ; oğlu Mustafa: bir çift öküz ; Ali, Şeyh İbri’nin oğlu: ihtiyar ; oğlu Behlül :bir çift öküz ; kardeşi İbri : bir çift öküz.;
Devlethan, Kumral’ın oğlu: bir çift öküz ; Mürsel, Kayır Han’ın oğlu : bir çift öküz ; Mustafa, Bedir’in oğlu? : Bir çift öküz ; İmam, Halit’in oğlu: bir çift öküz; Temir, İsa’nın oğlu: bir çift öküz;
Güvenç, Hamza’nın oğlu: bir çift öküz ; Haki, derviş: bennak ; Oğlu Byram: evli değil (mücerred) ; Sevinç, Ahi’nin oğlu? : bennak ; Atmaca, rum: bir çift öküz;
Yunus, Kumral’ın hizmetlisi: bennak; Musa, Şaban Dede’nin hizmetlisi: bir çift öküz; Oruç, Hasan’ın oğlu: evli değil; İsa, Toğan’ın oğlu: evli değil; Mahmut, Ömer’in oğlu- müsellem olmuştur:evli değil;
Sundul, Bedir’in oğlu? Evli değil; Abd er-rahman, Kutlu’nun oğlu: bir çift öküz; İsmail , Umurca’nın serbest bıraktığı hizmetlisi: bir çift öküz; Toğan, Umurca’nın serbest bıraktığı hizmetlisi: bir çift öküz; İbrahim, dokumacı (cullah) : bennak;
Şamdan, Hasan’ın kardeşi: evli değil; Bayramlı, Hamza’nın oğlu: evli değil; Bazarlu , Atmaca’nın oğlu: evli değil: Hazma, ? : evli değil; Veli, Kumral’ın oğlu: evli değil;
İlyas, danişment: evli değil; Yakup, Seydi Ali’nin oğlu: evli değil; Yusuf, dokumacı (cullah): bir çift öküz; Mahmut, Kara Yusuf’un oğlu: evli değil; Şahım Dost, Şeyh Davut’un oğlu: evli değil;
Kızıl Deli’nin varisleri ( sahib-i vaaf):
Yusuf, İlyas’ın oğlu; Davut, İlyas’ın oğlu; Ahi Evren, Gülşehri’nin oğlu; Turak, İbri’nin oğlu; Abd el-Vahhab, Bilal’in oğlu;
Nurbahş, Sinan Dede’nin oğlu; kardeşi Hızır; Ahmet, İshak’ın oğlu; kardeşi Ali Kulu; başka bir Ali, Bilal’in oğlu.

s.265. Taru Bükü mezrasında yaşayan ecnebiler. Burası bir boğaz köyü ve sadece Gülşehri buradan faydalanmaktadır.  Sultan’dan resmi bir yazıya sahiptir. Dervişleriyle beraber boğazı korumaktadırlar ve bunun karşılığında olağandışı tüm vergilerden muaf olmuşlardır. Dini vasiyet vergisi dahilinde, toprağı işleten ecnebiler aşar vergisini ödemektedirler. Toprağı işlemeyenler ise 1 kilo buğday ve 1 kilo arpa vermektedir. Ecnebiler, ispençe sıfatıyla 10 (aspres) ödemektedir. Ecnebiler dini vasiyetin kapsamında değildir, sadece ektikleri toprağın vergisinden sorumludurlar.
Petko, Dragan’ın oğlu; Radoslav, Dragan, Yorgi, Dral’ın oğlu(?); Yovan, Göre’nin oğlu ; Istoyko Frsuy ( Qrsvy?)
Istepan Prliş; Bogdan, Fuch ( Quch?) ‘un oğlu; Todor Gorçi ; Dimitri Rim paph;
Yorgi Dobre ; Göre kökenli Gorgi; Istale Diya; kardeşi Diye; Todor Ayvat;
Terzi Nikola, Radoslav’ın oğlu Miho: evli değil; Konstandin Dobh:evli değil;
Dragan’ın oğlu….:evli değil; Istoyan: kapıcı;
Istayko:bostancı.
Boğaz bölgesi dahil dini vasiyet vergisi gelirleri:
Buğday-4 mud fiyat 400: arpa ve diğer tahıllar- 4 mud , fiyat 320; armutlarda toplanan aşar: 10 ; bağlarda toplanan aşar: 20; stokun bir bölümü olan ceviz ağaçlarında: 100; stokun bir bölümünü oluşturan çayır: 50 ; bir karaca değirmeni :15 ; ispençe : 210 ; öküz çiftleri üzerindeki haktan, bennak ve bekarlardan toplanan : 527 ; devletin temsilcisine gelen hak (niyabet) ve evlilik hakkı: 60 ; şarap satış hakkı (bac) : 30.
Toplamda vergi yükümlüsü 26 aile, 15 müslüman bekar ve 17 vergi yükümlüsü aile ile 4 bekar ecnebi. Gelir: 1742.

TT 470

s.625. Rumeli’nin İslamiyet’in gelişiyle onurlandırılmasından beri yukarda sözü edilen Kızıl Deli ateşi de (Rumeli’den) geçmiştir. Sultan Yıldırım Han kendisine Büyük Viran, Daru Bükü ve Turfillü Viranı köylerinin tüm haklarını vermiştir ve ona 804 yılında (11 Ağustos 1401 – 31 Temmuz 1402 )bir başkası gelip de el koyamasın diye, bir sahiplik unvanı vermiştir. Kızıl Deli ateşi bu mülkü daha sonra varislerinin yararına bir dini vasiyete dönüştürmüştür. Tüm Osmanlı Sultanları bu unvanı tanımışlar ve özel koşullarını geçerli saymışlardır.

2.    Tablo
Batı Thrace’ın sayımları

                                                 Ayrıntılı kayıt                 Kısa kayıt

II. Mehmet……1455……………………………………..MC 0 89
II. Bayezid…….1486……………….TT 20……………………..
I. Selim……925 (3 Ocak 1519)…….TT 77………… ………TT 73
Süleyman….932 (18 Kasım 1525)   ………….TT 136, 138- TT 370
II. Selim……976(?) ( 26 Haz.1567)… TT 470
                                                                                         

    

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*