SEYYİD BATTAL GAZİ

ANADOLU İNANÇ ve KÜLTÜR TARİHİNDE SEYYİD BATTAL GAZİ KÜLT KİMLİĞİ
Yağmur SAY

Emeviler döneminde Anadolu'da Bizans'a karı yapılan savalarda ün kazanmı,
Müslümanlar ve özellikle Alevi-Bektai Türkler arasında büyük bir gazi-velî kimliğiyle
yüceltilip, destan kahramanı yapılmış "Müslüman Emîr"1, “Gazi-Evliya” olarak
adlandırılabilecek Battal Gazi'nin tarihsel kimliğiyle, söylencelere dayanan edebî ve efsanevî
kimliği bilimsel çalımalarda dahi birbirine karımıtır. Anadolu'da gerçek tarihî kiiliğine
oranla efsanevî kimliği daha geniş bir etkiye sahip olan Battal Gazi, Endülüs'den Orta Asya'ya
kadar bütün İslam uluslarının ortak malı haline gelmitir. Tarihî kaynaklarla efsanevi
kaynakların iç içe girmesinden dolayı oluan karmaaya rağmen, Battal Gazi'nin gerçek
kimliğiyle efsanevî kimliğini birbirinden ayrı olarak ele almak gerekir.
Seyyid Battal Gazi'nin künyesinde kullanılan "Seyyid" kelimesi O'nun İslam
Peygamberinin soyundan geldiği iddiasını ifade etmesine rağmen, zamanla Müslüman
olmayan savaş kahramanlarına da bu lakabın verildiği gözlenmektedir. Bunun en çarpıcı
örneği; "Seyyid" lakabının "Sid", "Sidi" biçiminde İspanyol kültüründe ve dilinde
kullanılmasıdır. Ancak bu konuda Hammer2; İspanyolcadaki "Sidi" lakabının ve İspanyol
menkıbelerindeki kahramanın kahramanlıklarını, ondan 300 sene önce yaamış olan Seyyid-i
Arabî'nin öhretinden kaynaklandı ğının zannedilmesinin hata olduğunu ifade eder. Ayrıca,
Arabların, Seyyid Battal'dan büyük kahraman tanımadıklarını, bunun sonucu olarak
İspanyadaki savalarından ötürü "Seyyid" (Sid) lakabının, İspanyol övalyesinin ismine ilave
edilmiş olduğunu da eklemektedir. Bu görüü reddeden, Seyyid Battal Gazi Külliyesi son
postniini ükrü Baba3 ise; Hammer'in, "Seyyid" adını "Seydi" yani "Efendi" anlamına
"Evlad" adı ile karıtırdığını, Seyyid Battal Gazi'nin Seyyidliğinin "Siyadet-i Evlad-ı
Nebevî"den olması nedeniyle, bu lakabın onun kahramanlığından dolayı gelmediğini
savunmaktadır.
Türkler Anadolu’ya geldikleri zaman onun kahramanlık menkıbeleriyle karılamılar
ve kendisine büyük hayranlık duymular, bu sebeple onun menkıbelerini yeni bir yorumla ele
almılardır. Bu suretle Anadoluyu fethetmiş bir Türk kahramanına dönüen Battal Gazi'ye
1 A.Y.Ocak, “Battal Gazi”, TDİA, C.V, İstanbul, 1992, s.204. 2 H.Purgstall, Osmanlı Devleti Tarihi, C.I, İstanbul, 1983, s.238. ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.2.
muhtemelen XIII.yüzyıl ya da XIV.yüzyılda bir de "Seyyidlik" payesi uygun görülerek
Peygamber soyuna bağlanmıtır. Böylece daha XIII.yüzyılda gerek halk gerekse Bizans
sınırındaki gaziler arasında bir "Gazi-Evliya" olarak takdis edilmeye balanan Seyyid Battal
Gazi’nin aynı dönemde bata Kalenderiler olmak üzere Alevi-Bektailer arasında da yaygın
bir külte konu tekil ettiği görülmektedir. Ancak bu önemli olayın nasıl ve hangi bağlantılarla
meydana geldiği; Anadolu Kalenderileri’nin, daha sonra da Alevi-Bektailerin ne gibi
sebebler yüzünden onu Pir-i Abdalan kabul ettikleri bilinmemektedir4.
Rivayetler ve menkıbeler dıında Battal Gazi hakkında elimizde çok az bilgi
bulunmaktadır. Hemen hemen bütün kaynaklarda temel alınan tema, Battal Gazi'nin savaları
ve kahramanlıklarıdır. Nitekim tüm kaynaklarda "Battal" kelimesinin asıl adı değil
kahramanlığını gösteren lakabı olduğu belirtilmektedir5.
Asıl adının "Abd Allah" veya "Abdullah" olduğunda kaynaklardan birçoğu hem
fikirdir6. Bununla birlikte "Battal" lakabının da bütün kaynaklarda "Abd Allah" veya
"Abdullah" ile birlikte yeraldığı görülmektedir. Nitekim Taberî7, Hayreddin El-Zirkilî8,
Yakubî9, Vasiliev10' de "Abdullah El-Battal" olarak zikredilmektedir. Ayrıca Battal'ın
künyesini "Ebu Yahya" eklinde belirten kaynaklar da mevcuttur. Bunlardan Abdullah b.
Mehmed-Abdurrahman b. Elgaz'ın Tarih-i Dımak adlı eserinde; Battal Gazi, "Battal adıyla
bilinen Ebu Yahya" eklinde zikredilir11 . Yine, Ez-Zehebî'nin eseri Siyeru A'lâmü'n-
Nübelâ'da künyesi "Ebu Yahya" olarak belirtilmitir12 . Ahmet Rıfat'ın Lugat-ı Tarihiye ve
Coğrafiye adlı eserinde de bu künye kullanılmıtır13 . Battal Gazi'nin künyesi olarak, Ebu
Yahya'dan baka, Abu Husayn14 ve Abu Muhammed'in de zikredildiği görülmektedir15. Buna
ek olarak Muhiddin Aslanbay "Seyyid Battal Gazi'nin Hayatı ve Bazı Menkıbeleri" adlı
eserinde Battal Gazi'nin künyesi olarak; Ebu Yahya, Ebu Hüseyin ve Ebu Muhammed'i
kullanmıtır16 . Aynı eserde Aslanbay17 , İ.A.Gövsa'yı mehaz göstererek "Ebu Muhammed"
künyesinden baka "Ebu Muhammed Cafer", "Cafer" ve "Cafer Gazi" adlarını da
4
A.Y.Ocak, “Battal Gazi”, TDİA, C.V, İstanbul, 1992, s.188.
5
A.Y.Ocak, “Battal Gazi”, TDİA, C.V, İstanbul, 1992, s.204.; F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98 6 P.N.Boratav, “Battal”, İA, MEB Yay., C.II, İstanbul, 1993, s.341; Abdullah b. Mehmed-Abdurrahman b. Elgaz, Muhtasar Tarih-i Dımak-İbn Asakir, C.XIV, Beyrut, 1988, s.137; İ.A.Sarar, “Edebiyatımızda Seyyid Battal Gazi”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.98; H.Tolasa, “Battal Gazi Destanı Geleneğinin Türk Halkı Arasında Doğuu, Gelimesi Üzerine Düünceler ve Bu Gelenekle İlgili Bibliyografik Bir Döküm”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.103; S.Arısoy, “Seyyid Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.23 vd. 7 Taberi, Tarih-i Taberi, C.I, Beyrut, 1987, s.62. 8 Hayrüddinü'z-Zirkilî, Kamus-u Teracim, C.IV, Beyrut, 1992, s.74. 9 Yakubi, Tarih-i Yakubi, C.II, Beyrut, 1995, s.328,329. 10 A.A.Vasiliev, History of the Byzantine Empire, Madıson Wısconsın, 1952, s.238. 11 Abdullah b. Mehmed-Abdurrahman b. Elgaz, Muhtasar Tarih-i Dımak-İbn Asakir, C.XIV, Beyrut, 1988, s.137. 12 Zehebi, Siyeru A’lami’n-Nübela, C.V, Beyrut, 1987, s.268,269.
13
A.Rıfad, Lugat-ı Tarihiyye ve Coğrafiyye, C.II, İstanbul, 1299-1300, s.116. 14 İ.A.Sarar, "Edebiyatımızda Seyyit Battal Gazi", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.98. makalesinde; künyesinin eski kaynaklara göre (kaynak adı vermemektedir) Abu Hüseyin olduğunu belirtmektedir. 15 P.N.Boratav, “Battal”, İA, M.E.B. Yay., M.E. Basımevi., C.II, İstanbul, 1993, s.341. 16 M.Aslanbay, Seyyid Battal Gazi Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, Eskiehir, 1953, s.41.
17
M.Aslanbay, Seyyit Battal Gazi Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, 1953, Eskiehir, s.41-45
vermektedir18. Bu adların yanında 1909 yılında Seyitgazi'ye gelmiş olan gezgin Georg Jacob,
eserinde19 Battal Gazinin adını "Cafer b.Hüseyn Seyyid Gazi" olarak zikretmektedir20 .
Bunların dıında İbnü'l-Esîr21 , Hüseyin Hüsameddin22 , Muhiddin Aslanbay23 Battal
Gazi için Abdullah adının yanında kullanılan "Battal" lakabı dıında soy ve memleket sıfatı
belirten "Ebu'l-Hüseyin Abdullah El-Antakî" ismini kullanmılardır. Hüseyin Hüsameddin'in
kullandığı bu isme Hasluck24 ve ükrü Baba25' nın Battal lakabını da ekledikleri görülür.
Ancak Hasluck'da bu lakap "Abdullah Abu'l-Hüseyn el-Antakî el-Battal" eklinde sonda,
ükrü Baba'da ise "Ebu'l-Hüseyin Abdullah El-Battal El-Antakî" eklinde memleket sıfatının
önünde kullanılmıtır.
Ayrıca Fuat Köprülü26 eserinde Battal Gazi için "Ebu Muhammed Ca'fer b. Sultan
Hüseyin b. Rebi' b. Abbâs El-Haimi" kullanılmıtır. Burada kullanılan Ebu Muhammed
Ca'fer ve Hüseyin isimleri yukarıdaki kaynaklarda belirtilmesine rağmen Rebi' ve Abbâs El-
Haimi isimleri sıkça kullanılmamaktadır. Bu kullanım tarzı Battal Gazi'nin F.Köprülü' nün
de belirttiği gibi menkıbelerde Battal Gazi'nin soyunun Peygamber soyuna bağlanmasından
kaynaklanmaktadır.
İslam tarihçilerinin yanında Wulzinger, Theopanes27 'in de eserinde Seyyid Battal Gazi
ismini kullandığını belirtmektedir28 .
Kaynaklarda, Battal Gazi'nin babası için Hüseyin, Ömer veya Amr, Abdülmelik ve
Muhammed gibi farklı isimler kaydedilmektedir29 . Taberî30 de Omar veya Amr isimleri
kullanılmıtır. Ez-Zehebi31'de ise baba adı Muhammed eklinde belirtilmektedir. Zirkilî32' de
18
N.Araz, Anadolu Evliyaları, İstanbul, 1984, s.52; S.Arısoy, “Seyyit Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.23.
19
G.Jacob, “Sejjid Gazi”, Zeitschrıft für Assyrıologıe und Verwvandte Gebıete (Herauspegeben Vonn Karl Bezold ın Heıdelberg), Strassburg, 1912, s.245. 20 H.Tolasa (H.Tolasa, "Battal Gazi Destanı Geleneğinin Türk Halkı Arasında Doğuu, Gelimesi Üzerine Düünceler ve Bu Gelenekle İlgili Bibliyografik Bir Döküm", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.103) makalesinde; destan ve menkıbelerdeki isminin Cafer b. Hüseyin olduğunu belirtiyor.
21
İbnü'l-Esîr, El-Kamil fi’t-Tarih, C.V, Leyden, 1870, s.133, 186. 22 H.Hüsameddin, Amasya Tarihi, C. II, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1329-1332, s. 210, 211. 23 M.Aslanbay. Seyyid Battal Gazi’nin Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, Eskiehir, 1953, s. 47.
24
F.W.Hasluck, “Graves of the Arabs in Asia Minor” BBSA, 1912-1913, s.182; F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98; F.W.Hasluck, Chrıstıant and Islam Under the Sultans, C. I, II, Oxford, 1929, s.496-499, 510, 704-716, 745; F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90
25
ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-ı İstiklal Matbaası, İstanbul, 1334 s.5. 26 M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s.232 dpn. 74. 27 Theophanes, Süleyman'ın 740 yılındaki baskısından söz etmekte; "Ona doğru 20000 atlı ile Akroenos'a ilerleyen Melih ve Battal gelmiti. Yanlarına 60000 adamla Kapadokya'daki Tyan'a ilerleyen Süleyman geldi. Asya ve Kapadokya'ya doğru ilerleyen bu kiiler; adamlarına ve kadınlarına ganimetler ve hayvanlar almış ve gamsızca geri dönmülerdi. Fakat Akroenos'ta Melih ve Battal komutasında savaan gruplar Leon ve Konstantin tarafından mağlup edilmiş ve birçoğu önderleriyle birlikte savata ölmüler; sadece ortalama 6800 savaçı direnç gösterebilmiş ve Synnada'ya doğru kaçıp kurtulmuş ve Süleyman'la birletikten sonra Suriye'ye geri dönmülerdi." Demektedir. K.Wulzinger, Drei Bektaschi Klöster Phrigiens, Berlin, 1913, s.7. 28 K.Wulzinger Drei Bektaschi Klöster Phrigiens, Berlin, 1913, s.7.
29
A.Y.Ocak, “Battal Gazi“ TDİA, C. V, İstanbul, 1992, s.204
30
Taberî, Tarih-i Taberi, C. VII, Beyrut, 1987, s.88. 31 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübela, C. V, Beyrut, 1987, s.268. 32 Hayrüddinü'z-Zirkilî, Kamus-u Teracim, C.IV, Beyrut, 1992, s.74.
baba adı olarak "Amr" ve "Abdülmelik" aynı anda kullanılmaktadır. Battalnamelerde Hüseyin
b. Cafer b. Münzer b. Ömer b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebi Talip eklinde bir künye
verilmektedir33. Bunlardan baka Georg Jacob34 babasının adının Hüseyin Gazi olduğunu ve
Hüseyin Gazi'nin Angora (Ankara)'dan güneye doğru bir günlük mesafede bulunan Hüseyin
Gazi ehrine gömüldüğünü söylemektedir.35
Söylencelerde Hüseyin Gazi'nin ölümünün öcü oğlu Cafer tarafından alınmıtır. Cafer
Kırehir yakınlarındaki bir kaleyi tek bir saldırı ile Hıristiyanlardan almı, Vali Shamas'ı
İslama döndürmütür. Schumas (Shamas-amas) romantik söylencelerde Battal tarafından
İslama döndürülmüş bir rahip olarak yer alır. Amorium valisinin kardei olarak görülen
Shamas, Battal tarafından öldürülmütür. Shamas'ın adı Alaca'daki Shamaspur Tekkesi ile
korunmutur. Bu tekkede de Hüseyin Gazi'nin mezarı olduğu söylenmektedir. Hasluck'a göre;
Cafer, büyük bir olasılıkla Tulumbunar yakınlarındaki tekkede gömülü kahramandır36 .
amas destanında, amas, Battal tarafından Müslüman yapılan bir keiş olarak
görülmektedir. Bu isim de yine Alaca'daki emaspur Tekkesinde zikredil mekte olub, burası
Hüseyin'in daha baka bir mehur mezarını içermektedir. Sivas'ta da ziyaret edilmektedir.
Arap vak'anüvisleri, bunun M. 730-731' de "Bilâd-ı Rûm" da ehid dümüş olduğunu
söylemektedirler37 .
Ayrıca, Seyid Battal Gazi efsanesinin geniş ölçüde ün kazanması, Anadolu'nun çeitli
bölgelerinde büyük izler bırakmıtır. İstanbul, Maltepe'de Seyyid Gazi Kayası, Erdek'te
kalesi, Kapadokya Karacadağ'da bir Cami, Caesarea (Hacı Halife-Hacı Kalfa) adına bir vakıf
33 H.Hüsameddin, Amasya Tarihi, C. II, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1329-1332, s.211; ükrü Baba Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.7.
34
G.Jacob, Sejjid Gazi, Zeitschrıft für Assyrıologıe und Verwvandte Gebıete (Herauspegeben Vonn Karl Bezold ın Heıdelberg), Strassburg, 1912, s.245. 35 Bu bilgiyi N.Araz'da doğrulamaktadır (N.Araz, Anadolu Evliyaları, İstanbul, 1984, s.52). G.Jacob'a ek olarak küffar ile yaptığı bir savata ehid olduğunu bildirmekte ve ayrıca G.Jacob'un "Hüseyin Gazi ehri" dediği yere "Hüseyin Gazi Dağı" demektedir. F.W.Hasluck, hikayelerde çatımaların, Arap savaları sırasında önemli bir Bizans kalesi olan Amorium'da (Hergan kale) cereyan ettiğini, ancak, 838'deki büyük Arap kuatması sonunda yıkılmasıyla tarihten de silindiğini belirtmektedir. Ayrıca O'na göre, Kalenin bulunduğu yer, Akronas gibi çok yakın zaman önce belirlenebilmitir. Mehur Arap mezarları buranın yakınında değildir. Arap yazarların Amorium ile Angora'nın Arapçasının benzer olması nedeniyle yanılgıya dütükleri anlaılmaktadır. Bu nedenle hikayeler, Hüseyin Gazi'nin mezarının Angora'da öldüğü, yerin ise Amorium'da olduğuna yer vermektedir (F.W.Hasluck, Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford, 1929, s.704-716). Bazı kaynaklarda adına "Shamaspar Tekkesi" denilen ve Hüseyin Gazi ile özdeletirilen tekke hakkındaki bilgiler de birbirini tutmamaktadır.
I. Hamilton'a göre burası; Bektai yönetimi altındaki yarı yıkılmış bir binadır. Hamilton'un tanımlaması, bunun Konya
medreseleri gibi kare planlı olması sebebiyle, büyük bir olasılıkla Selçuklular zamanında yapılmış bir tekke olduğunu açıkça
ortaya koymaktadır. Abhaza Türklerinin binanın eski bir Yunan manastırı olduğunu söylemeleri önemlidir. Bu tekkede
gömülü Seyyid Battal'ın babası Hüseyin Gazi'dir. I.Hamilton, Küçük Asya, C.I, 1979, s.402.
Tekkenin adının, Kırehir yakınlarındaki bir kalenin Hıristiyan Valisi ile ilintili olduğu düünülmektedir. Bu vali, Seyyid
Battal tarafından tek bir muharebede yenildikten sonra, Müslüman olmutur.
Seyyid Battal'ın mezarının yanında Hıristiyan prensesin yer alması gibi, bu tekkede Müslüman kahramanın yanında bu
Hıristiyan valinin mezarının yer almış olması olası görünüyor. Aynı ey Hıristiyanların kutsal ziyarette bulundukları,
Konya'daki Celaleddin türbesi için de geçerlidir. Burada Celaleddin'in yanında bir Hıristiyan din adamının mezarı
bulunmaktadır. F.W.Hasluck, Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 1, Oxford, 1929, s.94, 95.
İki kahramanın iskeletlerinin birlikte bulunduğu iddia edilen bir baka yer ise Beiktaş olarak gösterilmekstedir.
F.W.Hasluck, Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 1, Oxford, 1929, s.94,95.
36 F.W.Hasluck, Chrıstıanıty and Islam Under the Sultans, C. I-II, Oxford, 1929, 704-716.
37F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I,
Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.96.

bulunmaktadır. Kırehir'de ise ikinci bir türbe görülmektedir. Üçüncüsü de Çorum
yakınlarındaki Ali Dağı'ndadır. Battal Gazi Destanı'nın Bizans versiyonu olan Diegenes
Acritas da da benzer biçimde Trabzon, Girit ve Karpathos'da üç ayrı mezara sahiptir.
Seyitgazi yakınlarındaki Kırk Kızlar Dağı (Kırk Bakire Dağı), büyük bir ihtimalle Battal
Gazi'nin romantik hikayelerinden biri olan "Kırk Prenses" menkıbesiyle bağlantılıdır38 .
Bunlara ek olarak, Hasluck39; menkıbelerin çok kesin ve yaptırıma dönük bir önem
kazandığının, Anadolu'daki bazı yerlerle ve kurum adlarıyla olan ilikiden anlaıldığını
belirtiyor. Örneğin; Kayseri'de kendisinin tesis ettiği halk tarafından rivayet olunan bir
cami40 , Malatyada da keza bir cami O'nun adı ile anılmaktadır. Bununla birlikte, İstanbul
Kadıköy ile ilgili görüldüğü gibi, Kızkulesi menkıbesinin41 bir ekli de bunun inaasına sebeb
olmak üzere Battal Gaziyi göstermesi, bu kesin önemi, kurumların varlığının temelini ve
devamını simgelemesi bakımından sonderece dikkat çekicidir42 .
Pertev Naili Boratav, Battal'ın, Emevilerin VIII. yüzyılda Bizans'a karı açtıkları
seferlerde ün kazanmış bir Arap komutanı olup, Arap ve Türk destanî halk romanlarının da
yegane kahramanı olduğunu ve Türkler arasında Battal Gazi, Seyyid Battal ve Seyyid Battal
Gazi isimleri ile tanındığını belirtmekle birlikte, ayrıca ibn Asakir'in, Emevilerin azatlı bir
kölesi olup43, Arap aslından olmadığını kaydettiğini de belirtmektedir44 .
38 F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I,
Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98; F.W.Hasluck, Chrıstıanıty and Islam Under the Sultans, C. I-II, Oxford, 1929,
s.704-716.
39 F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I,
Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98.
40 Battal Gazi menkıbeleri fütuhat devri Türkleri arasında o denli yaygın hale gelmitir ki bu yayılmanın bir göstergesi olarak
O'na ait Kayseri’deki bu camiden XII. yüzyılda Herevi bahsetmektedir. Kazvini de bu bilgiye eserinde yer vermitir. Herevî,
Kitab uz-Ziyarat, Nr.: J.Sourdel-Thomine, am, 1953, s.59; Kazvini, Asar ul-Bilad,Nr.: Wustenfenld, Göttingen 1848,

s.371. 41Grek (Yunan) idarecinin kızını ve hazinelerini Arap savaçısından korumak için bu kuleyi ina etmek zorunda kaldığı söylentilerin temelini oluturur. 42 F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98. 43 Bu bilginin yanında, Battal Gazi'nin, Anadolu'da Bizanslılara karı çeitli Arap akınlarına yardımcı olmuş bir "Umayyad (Emevi)" olduğunun, genel bir kanı haline geldiği belirtilmektedir. M.Canard, "Al-Battal", Encyclopedie de I'Islam, Leiden, 1971, CII, s.1136,1137; M.Canard, "Un Personnage de Roman Arabo-Byzantine", Extraits des Actes du II. Congres Nationale des Sciences Historique; T.Alangu, "Bizans ve Türk Kahramanlık Eposlarının Çıkıı Üzerine", Türk Dili, No:20, Ankara, 1953, s.202-219. H.Tolasa, (H.Tolasa "Battal Gazi Destanı Geleneğinin Türk Halkı Arasında Doğuu, Gelimesi Üzerine Düünceler ve Bu Gelenekle İlgili Bibliyografik Bir Döküm", Eskiehir, I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.103.) makalesinde; O'nun bir Arap kumandanı (ya da Araplar arasında yetimi, Araplamış bir İslam kumandanı) olduğunu, Türk sayılmasındaki etkenin Türk halkının hayal ve hatırasında sadece destanî-menkıbevî açıdan yaayan bir ahsiyet olmasından ileri geldiğini belirtiyor. Kesin bir ifadeyle de O'nun soyca bir Türk olmadığının kesin olduğunu ifade ediyor. Bunların yanında F..Yersel (F..Yersel, "Eskiehir-Seyitgazi-Kümbet Battal Gazi Efsanesi", Halkevi, S.34, Yıl: 3, Eskiehir,Halkevi Yay., Sakarya Basımevi, 29 ubat 1936, s.371,372)'de makalesinde; Cafer Battal'ı bir Arap olarak göstermenin tam anlamıyla Arap ve Fars hayal gücünün bir eseri olduğunu, İbn Batuta'nın bile Battal Gazi'den bahsederken Araplarda ihmal götürmez bir alıkanlık haline gelen cedd ve baba adını kullanmamakta olup, ona [ İbn-i Muhammed veya İbn-i Hüseyin Cafer] gibi adlar vermemekte, Battal'ın babasını yalnız Hüseyin ve kendisini de Cafer olarak zikretmekte olduğunu belirtmektedir. Ayrıca M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s.198,199)'nün eserinde; O'nun menkıbevî bir Türk kahramanı olduğunu ve etrafında oluan menkıbenin de önce Selçuklular devrinde yazıldığını beyan ederken, bu menkıbenin zamanında yaamış bir Arap kumandanının hayatına dayandığı ve menkıbenin de önce Araplarda görülüp yazıya geçtiği hususunun ihmal edildiğini belirtiyor. 44 P.N.Boratav, “Battal”, İA, M.E.B. Yay., M.E. Basımevi, C. II, İstanbul, 1993, s.344.
Fikret Çelikkanat eserinde45 Battal Gazi'nin Muhammed Mustafa'nın soyundan
geldiğini belirtip, birçok müellif gibi, kaynak gösterdikleri ibn Asakir'den yanlış bir alıntı
yapmıtır. İbn Asakir'den doğru bir alıntı yapan Hasan Köksal46 eserinde; "İbn Asakir'e göre
Emevilerin azatlı kölesi olup, Arap asıllı değildir." demektedir.Bunların yanında yine
İ.A.Sarar47; bu konuda iki rivayetin olduğunu, birincisinin Emeviler zamanında VIII. yüzyılda
yaadığını, Malatya'da doğduğunu; ikinci rivayetin ise; (İbn Asakir'i mehaz alarak)
Emevilerin azatlı bir kölesi olup, Arap aslından geldiği48 ve Antakya'da doğduğu biçiminde
olduğunu belirtmektedir.
Battal Gazi'nin nereli olduğu hakkında da değiik görüler mevcuttur. Battal Gazi, kimi
yerde am'lı, kimi yerde Antakyalı ya da Malatyalı, kimi yerde bir Türk49, kimi yerde de bir
Arap50 olarak gösterilmektedir;
Zirkilî51'de Battal Gazi'nin Benî Ümeyye zamanında amlı bir emîr olduğu belirtilir.
İbnü'l-Esir52'de Battal Gazi'nin yaadığı dönem olarak gösterilen, yukarıda belirttiğimiz
VII. yüzyıl tarihlemesinden (Emevi Dönemi) farklı olarak birçok kaynakta ve aratırmada
VIII. yüzyıl sonu ile IX. yüzyılda Abbasi döneminde, Halife Harunurreid zamanında (786
809) Malatya civarında yaadığı görüü de sıkça kullanılmıtır.53
45 F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1963, s.95,96. 46 H.Köksal, Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ankara, 1984, s.37. 47 İ.A.Sarar, “Edebiyatımızda Seyyid Battal Gazi”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.99. 48 İ.A.Sarar'ın, İbn Asakir'in eserini görmediği anlaılıyor. O'da diğer bazı aratırmacılar gibi aynı hatayı yaparak, yanlış alıntı veya çeviri hatasını aynen diğerlerinden alıp "Arap aslından geliyor" eklinde bir yanlış yapıyor (a.g.e., aynı sayfa). 49 A.A.Vasiliev; Battal Gazi'nin bir İslam ampiyonu olduğunu vurgulayarak, O'nun ulusal bir Türk kahramanı olduğunu söylemektedir.(A.A.Vasiliev, Hıstory of the Byzantine Empire, Madıson, Wısconsın 1952, s.238). M.Önder, (M.Önder, ehirden ehire, (Efsaneler, Destanlar, Hikayeler,) Yapı Kredi Bankası Kültür Yay., İstanbul, 1972, s.190)’de Battal Gazi'nin Horasanlı bir Türk olduğunu belirtir. Bu görüe V.C.Akun,( V.C.Akun, Eskiehir ve Uluları, Eskiehir, 1978, s.17)'da itirak etmekte ve; "Bu görüş hiç de uzak bir ihtimal değildir. Çünkü Türklerle Emevilerin savaları çoktur. Bu savalarda Emeviler eline esir dümüş bir Horasanlı olduğu da söylenebilir" demektedir. Ayrıca: İ.A.Sarar, (İ.A.Sarar, "Edebiyatımızda Seyyit Battal Gazi", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.97)'da makalesinde; Battal Gazi'yi Anadolu topraklarının Müslüman-Türk olmasında yaamı boyunca savaş vermi, Türk-Müslüman mührünü Anadolu topraklarına vurmaya çalımış bir karakter olarak tanımlamaktadır. Ayrıca T.Alangu, (T.Alangu, Türkiye Folkloru El Kitabı, İstanbul, 1983, s.14). Seyyid Gazi'nin Arap İmparatorluğundaki Türk kökenli insanlardan biri olabileceğini ileri sürmektedir. Diğer ilginç bir anlatım da M.imir-Y.Candemir (M.imir-Y.Candemir, Seyyid Battal Gazi, Eskiehir, 1966, s.6)'in eserinde kaydedilir. Buradaki anlatıma göre O; aslen Türk olmakla beraber Arab-ı Müsta'rabe (Araplamış Türk; bu aratırma da dahil olmak üzere birçok aratırmada kelime "Arab-ı Müsta'rabe" veya "Müsareke" olarak yanlış bir biçimde zikredilmesine rağmen, doğrusu Müsta'rib'dir.Ayrıca Arab kelimesini de bu kelimeye ilave etmek gereksizdir.Müsta'rib kelimesinin anlamı sonradan Araplamış demektir.)'dir. Bununla birlikte burada Battal Gazi'nin soyu da Hz.Muhammed'e dayandırılır. Bu bilgiye ek olarak S.Arısoy (S.Arısoy, “Seyyit Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.23) makalesinde; "O çağda bir Arap kültürü ve Acem kültürü takınma modası vardı. Bir açıdan bunlar yanlış değerlendirme ile asalet ünvanı gibi telakki edilmekte idi. Seyyid Battal Gazi'nin bu nedenle aslen Türk olmakla beraber "Arabu Müstarekedir, yani Araplamış bir Türk olarak telakki edilebilir." demektedir. S.Arısoy, iddiasını doğrulayan bir kaynak vermemekle birlikte "Arab-ı Müsta'rib" tamlamasını da "Arabu Müstareke" ekliyle yanlış telaffuz etmektedir. 50 F.W.Hasluck; Vasiliev'in tam aksine Battal Gazi'nin bir Arap kahramanı olduğunu kesin bir ifadeyle eserinde zikretmektedir (F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu'nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı, I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.64). 51 Hayrüddinü'z-Zirkilî, Kamus-u Teracim, C.IV, Beyrut, 1992, s.74. 52 İbnü’l-Esir, El-Kamil fi’t-Tarih, C. V, Leyden, 1870, s.129,130. 53 Ocak 1992, s. 204 ; Taberi (Taberi, Tarih-i Taberi-i Kebîr Tercümesi, C. I-III, Uhuvvet Matbaası, İstanbul, 1328, s.512) ve Evliya Çelebi ( Evliya Çelebi, Seyahatname, (Giri, Hatay, Suriye, Lübnan, Filistin), Haz.: İ.Parmaksızoğlu, Kültür ve Turizm Bak. Yay.. Ankara, 1982, s.18)'de gösterilen bu tarihlemenin doğru olmadığı ve O'nun bu ekilde Abbasiler
Ayrıca bazı kaynaklarda Battal Gazi'nin Malatyada doğmuş olduğu belirtilir.54 Bunların yanında Battal Gazi'nin künyesi verilirken "Ebu Muhammed Cafer b.Hüseyn b.Rebi' b.Abbas Malatyavî ve Haimî" olarak gösterilir55. Buradaki Malatyavî ismi Battal'ın Malatyalı olduğu iddiasını kuvvetlendirmesi açısından da önemlidir. Seyyid Battal Gazi Külliyesi son postniini ükrü Baba da eserinde56 , Evliya Çelebi57'yi mehaz alarak, Battal Gazi'nin Malatyalı olduğunu belirtip; "Asbozan bağları içindeki hanesinde tevellüd etti" demektedir. Ayrıca Georg Jacob58'da kesin bir ifadeyle, Battal'ın doğum yerinin Murat Nehri kıyısına yakın olan Malatya ehrinin olduğunu savunmaktadır. Yine bu bilgiye ek olarak Hammer59'de Battal Gazi'nin doğum yeri olarak Malatya (Mitilen)'yı vermekte ve burasının Danimend hükümdarlarının payitahtı olduğunu da kaydetmektedir.
ükrü Baba, Hammer'in Seyyid Battal Gazi'nin hicretden 121 sene sonra doğduğunu iddia ettiğini belirttikten baka elde bulunan kayıtlara göre Seyyid Ca'fer b. Hüseyn Gazi Malatya'da hicretin 121. senesinde Asbozan Bağlarında bir hanede doğduğu ve Abbasiler zamanında İstanbulun fethi için sevk edilen orduda ümeradan biri olduğu görüünü paylatığını belirtir60 .
Evliya Çelebi; Battal Gazi'nin, Harunurreid tarafından elçilikle görevlendirildiğini, ayrıca Antakyanın kuatılması ve fethinde rol aldığını ve Harunurreid'in İstanbul kuatmasına da katıldığı ve kuatmadan sonra Üsküdar yakasında kaldığını ve Anadolu yakasında çeitli muharebelerde bulunduğunu belirtmektedir61. Bu durum bize, Battal Gazi kimliğinin efsaneleerek, yaadığı dönemden sonraki yüzyıllarda ve olaylarda da gücünü koruduğunu göstermektedir.
Ahmed Rifat62 ise Battal Gazi'nin Antakyalı bir Arap emîri olduğunu söyler ve Emevî döneminde Melik Hiam b. Abdullah zamanında (H.XI. yüzyıl) Anadolu'ya akınlar yaptığını belirtir. Yine Tarih-i Dımak63'da Battal Gazi'nin Antakya'da oturduğu ve Hakemoğlu
dönemine yerletirilmesinin Battalnamelerdeki menkıbelerin etkisiyle olduğunu belirtmekte, bundan dolayı birçok kaynağın da gösterdiği gibi Battal Gazi'yi VIII. yüzyılda Emeviler döneminde yaamış kabul etmenin çok daha mantıklı olacağını savunmaktadır.(Ocak, 1992, s.204) M.Ziya (M.Ziya, Bursa'dan Konya'ya Seyahat, İstanbul, 1928, s.203)' da menakıbnamelerin etkisinde kalarak Battal Gazi'nin Abbasi Halifesi Harunurreid zamanında bu havaliye gelerek 739 tarihinde Rumlarla yapılan bir savata ehid olduğunu kaydediyor. 54 Bu kayıtların yanında menkıbevî bir bilgi olarak Malatyalı Emîr Hüseyin Gazi'nin oğlu olarak Malatyada dünyaya geldiği bilgileri de verilmektedir (M.Önder, ehirden ehire "Efsaneler, Destanlar, Hikayeler", Yapı Kredi Bankası Kültür Yay., İstanbul, 1972, s.191; (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334,
    s. 16)
55 Battal Gazi için kullanılan Malatyavî künyesi için bkz. Mustafa Alî, Mirkatü'l-Cihad, Topkapı Sarayı, No: 364.vrk., s.10

    b.
56 ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.22.

57
Evliya Çelebi, Seyahatname, (Giri, Hatay, Suriye, Lübnan, Filistin) Haz.: İ. Parmaksızoğlu, Kültür ve Turizm, Bak. Yay., Ankara, 1982, s71. 58 G.Jacob, “Sejjid Gazi”, Zeitschrıft für Assyrıologıe und Verwvandte Gebıete (Herauspegeben Vonn Karl Bezold ın Heıdelberg), Strassburg, 1912, s245. 59 H.Purgstall, Osmanlı Devleti Tarihi, C.I, İstanbul, 1983, s.224. 60 ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.1-28. 61 Evliya Çelebi, Seyahatname, (Giri, Hatay, Suriye, Lübnan, Filistin) Haz.: İ. Parmaksızoğlu, Kültür ve Turizm, Bak. Yay., Ankara, 1982, s.17-19; 1983: 70,71)
62
A.Rifat, 1299-1300, s.116. 63 Abdullah b. Mehmed-Abdurrahman b. İlgaz, Muhtasar Tarih-i Dımak-İbn Asakir, CXIV, Beyrut, 1988, s13.
Mervanoğlu Abdülmelik tarafından am ve Cezire ehlinin reisliğiyle görevlendirildiği
bildirilir.
Samuel ben David Yemel, seyahatnamesinde64 "Müslümanlar, Battal'ın Rumeliyi
fethettiğini ve aslen Osmancıklı olduğunu söylemektedirler." demektedir. Ayrıca Bernard
Lewis de makalesinin dipnotunda65 "Osmancık'ın büyük bir Bektai merkezi olduğu
hatırlanmalıdır" eklinde bir açıklamayla bu iddiayı temellendirmeye çalımaktadır.
Hüseyin Hüsameddin, Battalnamelerde Hüseyn b.Cafer b.Münzar b.Ömer b.Ali
b.Hüseyn b.Ali b.Ebi Talib eklinde Hüseyin soyundan gösterildiğini belirtmekte, bu
silsilenin asılsız ve inandırıcı olmadığını söyleyerek Benî Ümeyye devrinde Hz.Hüseyin
evlatlarına imaret ve nüfuz verilmesinin düünülemeyeceğini bildirmektedir66 .
Bunların yanında, Ahmet Yaar Ocak67 ve Abdülbaki Gölpınarlı68 Saltuknamede, Battal
Gâzi ile Sarı Saltuk arasında bir iliki kurulduğunu kaydederek, Sarı Saltuk da tıpkı Melik
Dânimend Gâzi69 gibi Hz.Ali soyundan ve Seyyid Battal Gâzi'nin torunlarından Seyyid
Hasan'ın oğlu olarak gösterildiğini belirterek biranlamda bu ve benzeri neseb
sahiplenmelerinin temelinde menkıbevî halk kültürünün büyük etkisini vurgulamaktadır.
Fuat Köprülü, menkıbelerde; Sayramlı Molla Musa'nın Aksu'da gömülü Battal Gâzi
adıyla mehur İmam Abdurrahman Alevi'nin Muhammed Hanefi'nin dördüncü torunu
olduğunu kaydettiğini belirtir70 .
Pertev Naili Boratav, İslam Ansiklopedisinde, genel kanı olarak Battal Gâzi'nin
Emevilerin VIII.yüzyılda Bizans'a karı giritikleri seferlerde ün kazanmış bir Arap komutanı
olarak bilindiğini belirtmekte ve İbn Asakir'in Emevilerin azatlı bir kölesi olduğunu ve Arap
aslından gelmediğini71 belirttiğini de kaydetmektedir72 . Bu görü, İbnü'l-Esîr'de
64 B.Lewis, « 1641-1642’de Bir Karayit’in Türkiye Seyahatnamesi », Çe v.: F.Selçuk, VD, C. III, Ankara, 1956, s105.
65 B.Lewis, « 1641-1642’de Bir Karayit’in Türkiye Seyahatnamesi », Çev.: F.Selçuk, VD, C. III, Ankara, 1956, dpn.97.
66 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, 1329-1332, s. 210-212 ; ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi,
Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.1-28.
67 A.Y.Ocak, “Sarı Saltuk ve Saltukame”, TK, Türk Kültürünü Aratırma Enstitüsü Yay., S. 195, Yıl: XVII, Ocak, 1979,
s273.
68 A.Gölpınarlı, Yunus Emre ve Tasavvuf, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1961, s33.
69 Danimend Gazi'nin de kimliği menkıbelerle içiçe girmitir. Danimend Gazi'nin kimliğini Battal Gazi'nin kimliği gibi
menkıbevi kimliğinden ayrı değerlendirmeye ihtiyaç vardır. E.Merçil, (E.Merçil, Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK
Yay., Ankara, 1991, s.253.) Emir Danimend'in Bizanslılarla yapılan bir savata ölen mehur İslam kahramanı Battal
Gâzi'nin neslinden geldiği söylentilerini belirtmektedir. Ayrıca, Osmanlı Ansiklopedisi (Osmanlı Ansiklopedisi, C.I, Ağaç
Yay., İstanbul 1993, s.11.)'nde, mehaz verilmemekle birlikte, Danimend Gâzi'nin, ünlü İslam kahramanı Battal Gâzi'nin
soyundan geldiğini belirten kaynaklar vardır denilmektedir.
70 M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s62-63.
71F.Çelikkanat, (F.Çelikkanat,Eskiehir, Eskiehir,1990, s.96.) İbn Asakir'e göre Battal Gâzi'nin Emevilerin azatlı bir kölesi
olduğunu belirtip, yanlış bir kayıt olarak Arap aslından geldiğini söylemektedir. Halbuki İbn Asakir'deki kayıt bunun tam
aksine Emevilerin azatlı kölesi olduğu ve Arap aslından gelmediği eklindedir (İbn Asakir, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut,
1988, 140-141).
Diğer bir yanlıı da S.Arısoy (S.Arısoy, “Seyyit Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 2224 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.33.) yapmaktadır. S.Arısoy eserinde; "Battal, İbnu Esekire göre Ermenilerin azadlı bir
kölesidir. Türk soyundandır. Arap aslından sayılmaktadır." demektedir. İbnu Esekir olarak yazılmış olan müellif "İbn
Asâkîr", Ermeniler olarak yazılmış olan soy bilgisi ise "Emeviler" olacaktır.
72 P.N.Boratav, “Battal”, İA, M.E.B. Yay., M.E. Basımevi, C. II, İstanbul, 1993, s.344.

temellenmektedir. İbnü'l-Esîr Battal Gâzi'nin aslen Arap olmayıp Emevilere intisab etmiş
azatlı bir köle ailesinden geldiğini73 kaydetmektedir74 .
Mehmet Önder, herhangibir kaynak göstermeden Battal Gâzi'nin Horasanlı bir Türk
olduğunu kaydetmekte; "Söylentilere göre Battal Gâzi, Hz.Ali soyun dan, Malatyalı Emir
Hüseyin Gâzi'nin oğludur" demektedir75. Buna karılık Fikret Çelikkanat da Battal Gazi'nin
Hz.Muhammed soyundan geldiğini belirtir.
Vehbi Cem Akun, eserinde76 kaynak vermeden doğum yeri konusunda iki görüün
olduğunu belirtiyor. Bunlardan ilkinde O'nun Antalya veya amlı olduğu, ikinci görüte
(tarihsel kayıtlarda) ise O'nun Antakya'da doğduğunun belirtildiğini kaydediyor.
Menkıbevi eserlerde Seyyid Battal Gazi'nin bir de Nesebnamesi kaydedil mektedir. Bu
Nesebname Seyyid Hüseyin Gazi'den, Seyyid Ali'den balayarak Seyyid Battal Gazi'yi
dokuzuncu göbekte Hz. Ali'ye ulatırmaktadır77 .
Bu Nesebname'de Seyyid Battal Gazi Arap ırkından gösterilmektedir. Yukarıda
zikrettiğimiz bilgilere ek olarak, Heinrich Leberecht Fleischer eserinde Seyyid Battal Gazi'nin
soyu üzerinde durmakta ve bir soy dizini vermektedir. Buna göre de O'nun soyu,
Hz.Muhammed ve Hz.Ali'ye kadar gitmektedir;78
73Bu görüü A.Y.Ocak da desteklemektedir. Ayrıca ailesi ve soyu hakkındaki bilgilerin açık ve net olmadığını, menkıbelerdeki soy bilgisiyle diğer tarihi kayıtlardaki bilgilerin birbirini tutmadığını belirtmektedir (A.Y.Ocak, "Battal Gâzi" Mad. İ.A., Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C.V, İstanbul 1992, s.204.). 74İbnü’l-Esir, El-Kamil fi’t-Tarih, C. V, Leyden, 1870, s.129. 75M.Önder, ehirden ehire (Efsaneler, Destanlar, Hikayeler), Yapı ve Kredi Bankası Kültür Yay., İst., 1972, s.190-191. 76V.C.Akun, Eskiehir ve Uluları, Eskiehir, 1978, s.17. 77 Bu Nesebname'nin mufassal örneğinin Mükrimin Halil Yinanç'da olduğunu M.Aslanbay bildirmektedir. Ayrıca II. Dünya Savaı sırasında bu Nesebname'nin yandığı da ifadeler arasındadır. M.Aslanbay'ın Mükrimin Halil Yinanç'dan alarak nerettiği Nesebname öyledir; (Hâzâ Nesebname-i Sultan Seyyid Battal Gâzi Rahmetullahu Aleyh ve Hâzihî'n-Nesebü'erifü'l-Haseb Seyyidü's-Sâdât ve Menba'u's-Sâdât Murtaza Âzam Müctebay-i Ekrem İftihar-el-e'âzım ve'l-eraf Sülale-i Abd-u-Menaf sırrı-el-tâhâ ve Yâsin Nur-u-Hadik-ı-Resul-ü Rabbi'l-âlemin Seyyidü'l-Memleket-i Ved'din-i Câfer ve Hüvel-Battalü'l-Mütehir Seyyid Gâzi ibn-i Seyyid Hüseyin ibn-i Seyyid Ali ibn-i el-Seyyid Zeyd ve Hüve Künyet-ün Râbi' ibn-i Seyyid Ali el-Medenî-el-Ekber ehit el-Gâr ibn-i Seyyid Zeyn-el-Envar ibn-i İmam Zeyn-el-Abidin ibn-i-el-İmam-el-Mazlum Ebu Abdullah-el-Hüseyin ibn-i Ali-el-Murtaza ibn-i Ebi Tâlib ibn-i Abd-ü Muttalip ibn-i Hâim ibn-i Abd-u-Menaf ibn-i Kusey ibn-i Kilab ibn-i Kâ'b ibn-i el-Mevi ibn-i Gâlib ibn-i Malik ibn-i Nasr ibn-i Kenâne ibn-i Huzeyme ibn-i Müdrike ibn-i el-İlyas). (M.Aslanbay, Seyyid Battal Gazi’nin Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, Eskiehir, 1953, s.44.) 781-Hz.Ali (Hz.Muhammed'in amcasıoğlu, kızı Fatıma'nın kocası); 2-Hz. Hüseyin (Hz.Ali'nin küçük oğlu); 3-Ali Zeynel Abidin; 4-Seyyid Zeynel Enver; 5-Seyyid Ali El-Medenî; 6-Seyyid Zeyd; 7-Seyyid Ali; 8-Seyyid Hüseyin; 9-Seyyid El-Battal (Cafer b.Hüseyn) ; H.L.Fleischer (H.L.Fleischer, Über den Türkischen Volksroman Sîret-i Sejjid Battal, 1888, s.226-254)'in makalesini Battal İnandı, "Türk Halk Romanı Seyyid Battal Hakkında" (Battal İnandı, "Türk Halk Romanı Seyyid Battal Hakkında", Milli Kültür, S.35, Ağustos 1982, s.28-31; Aralık 1982, s.50-54) adıyla Almancadan Türkçeye çevirmitir. Bu ecere H.Köksal (H.Köksal, Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ankara, 1984, s.46.)'da da verilmiş ve müellif bu ecerenin tarihsel verilere uymadığını belirtmitir. H.Köksal (H.Köksal, a.g.e., aynı sayfa); " 740 tarihini ölüm tarihi olarak alırsak, yukarıdaki ecereye uymamaktadır. Çünkü Hz.Ali'nin hilafeti (656-661) yılları arasındadır. Hz.Ali'den itibaren dokuz kuağa kadar olan akrabalığı düünürsek, bu tarihin uyumazlığı ortaya çıkar." demektedir. Ayrıca destanda, Seyyid Battal'ın esir aldığı ve cezalandırmak üzere Halife Mu'tasım'a teslim ettiği sahte peygamber Babek, Mu'tasım'ın halefi Vasıkbillah zamanında ölmütür. Tarihsel kaynaklar, Halife Mu'tasım I'in hilafetini (833-842), Vasıkbillah I'in hilafetini (842-847), Babek'in idam ediliini (837-838) olarak bildirdiğine göre, Seyyid Battal'ın IX. yüzyıl ortalarına kadar yaadığı, yani Harunurreid'in çağdaı (hilafeti 786-809)olduğu olgusu ortaya çıkar." demektedir. F..Yersel (F..Yersel, "Eskiehir-Seyitgazi-Kümbet Üzerinde Anıtlar, İzerler", Halkevi, S.33, Yıl: 3, 31, Eskiehir, Halkevi Yay., Sakarya Basımevi, İlkkanun 1935, s.314)'de makalesinde Texier'in görüünü; "Malatya'da doğmuş ve Halife Harunurreid zamanında Romalılara karı 739'da yapılan bir muharebede ehid olmutur" eklinde kaydetmektedir. F..Yersel (a.g.e, s.316,317),Evliya Çelebi'nin Battal'ı Rum seferleri hicreti nebeviyesinin 98-99 senelerine tesadüf eder kaydından hareketle, Battal'ın Harunurreid'e çağdaş gösterilmesinin ve tarihin de 244 olarak verilmesinin yanlış olduğunu belirtmekte, Battal'ın Harunurreid ile beraber bulunan diğer kumandan olmasının da mümkün olmayacağını; Harun'un babası zamanındaki Rum seferleri, İstanbul muhasaralarının H.162 ve 163 senelerine rastladığını kaydediyor.
Bunlara ek olarak ükrü de Seyyid Battal Gazi'nin bir tarikat silsilesini vermitir. 79
Aslanbay80, Mükrimin Halil Yinanç'ın "Halep'li Mehmet ibn-i Ali Azîmî eserinde H.113 senesi olaylarından bahsederken Battal'ın Mesleme'nin kölesi olduğuna iaret etmektedir" kaydını eserine almı, ayrıca Mansel tarafından Türkçeye çevrilen Bizans İmparatorluğu Tarihi adlı esere göre "Seyyid Battal Gazi Türklerin millî kahramanıdır." yargısını da belirterek, İ.A. Gövsa'ya göre; "Seyyid Battal Gazi Anadolu'nun bir halk kahramanı olup Türk olduğuna da üphe yoktur." ibaresi ile de bu düünceleri kuvvetlendirmitir.
Yukarıdaki görüü kuvvetlendirme adına Aslanbay81 eserinde yine İ.A.Gövsa'yı mehaz göstererek bu dönemi ve Battal'ın bir Türk kahramanı olduğu tezini öyle ispatlamaya çalımaktadır; "Müslümanlık uğruna muharebelere girimiş ve dini yaymak için kahramanlıklar yapmış olduğundan soyunun peygambere mensup, yani Haimî, kendisinin de Seyyid olduğuna inanılmıtır. Bütün bu deliller nedeniyle onun Arap olarak adlandırılmasına neden olmutur. Halbuki Anadolu'nun bir halk kahramanı ve Türk olduğuna üphe yoktur."
M.Aslanbay82 yine aynı yazarın; "VIII. yüzyılın ilk yıllarında; İslâm alemi Emevilerin idaresi altında olup halifelik mevkiinde Hiam bulunuyordu. ark Türkleri Araplarla mücadele ve muharebe durmunda idiler. Hazar Devleti orduları Emevi topraklarında galip bir durumda dolaıyorlardı. Buna rağmen İslâmiyeti kabul eden birçok Türk'de Emevi bayrağını taıyarak Hıristiyanlarla savaıyordu. İte Battal Gazi'de bu muharebelerde öhret kazanmış bir Türk kahramanıdır" dediğini belirtir.
Battal Gazi'nin yaadığı dönemi ve yaamı hakkındaki bilgileri, genellikle onun bulunduğu Rum seferlerine ve savalarına ait verilen haberlerden öğrenmekteyiz.
Ayrıca, Seyyid Battal'ın Malatya Emîri Ömer (Amr)'in çağdaı olamayacağı konusunda önemli bilgiler veren H.Grégoire (H.Grégoire, "Comment Sayyıd Battal, Martyr Musulman Du VIII Siecle, Est-il Devenu, Dans la Légende, le Contemporain D'Amer (…..-863)", Byzantion XI, Brüksel 1937, C.II, s.571-575) makalesinde 740 yılında Akroinos'da ehid olan İslam kahramanı Battal'ın Meliten adı verilen IX. yüzyıl Arap destanına sokulduğunu ve Malatya emîri Ömer'in çağdaı ve emrinde çalıan birisi olarak gösterilmesinin yanlış olduğunu belirtir. Bu yanlılığın Teophane tarafından yapıldığını belirterek, O'nun eserinde; Akroinos'da sonuçlanan sefer anlatılırken Gamer (Gamr) adı verilen bir Arap efinin kumanda ettiği orduda yardımcı bir güç olarak Al-Battal'ın yer aldığı görülür.Bu diğer Battal ile karıtırılmıtır.Grégoire; (Gamer) kelimesinin oldukça az kullanılan (Ghamri) kelimelerinin karımasından ileri geldiğini belirtir.Ayrıca Aynı ahıs baka bir bölümde (Amer) olarak yazılmıtır. (Teophanes, Cf. Les Travaux de E. W. Broks, The Source of Teophanes, and the Syriac Chronicles, Dans Byzantinische Zeitschrift, t. XV,1906, s.405.). Gamer'in Yezid'in oğlu olduğu ve 743 yılında Velid II'nin emrinde Müslüman ordularına komuta eden kii olduğu da bu konuda verilen bilgiler arasındadır ( Teophanes, a.g.e., s.578-587.). Grégoire bu konuda öyle bir sonuç çıkartmaktadır; Seyyid Battal Gazi'nin VIII. yüzyıldan IX. yüzyıla aktarılması ve 865 yılında ölen Amr emrine veya Omar de Melitene'nin destanına bağlanmasının sebebi udur; "Akroinos cengaveri Battal, Amer adıyla da zikredilen, Teophanes'in bir pasajında da geçen Ghamr isimli baka bir kumandana ortak edilmitir. u halde isteyerek veya istemeyerek yapılan bir karıtırma ile efsanevî Battal'ı Emîr Amr'ın bir dostu yapmak çok kolaydır." (H.Grégoire, "Comment Sayyıd Battal, Martyr Musulman Du VIII Siecle, Est-il Devenu, Dans la Légende, le Contemporain D'Amer (…..-863)", Byzantion XI, Brüksel 1937, C.II, s.571-575). 79 "Sultan Seyyid Battal Gazi Ahzü'l-beya min Ebu Seyyid Süheyl min yed Seyyid Ahmed Dibazi min yed Seyyid Ebu'l-Kasım min yed Seyyid Ebu Ca'ferü'l-Karmi min yed Ebu'l-Aziz Seyyid Hasan Kaani min yed Ebu Seyyid Mehmedü's-Sadıkü'l-Harat min yed Ebu Abdullah Seyyid Hasanü'l-Harat min yed Ebu Nasır Seyyid Abdullahü'd-Dameni min yed Ebu Ali Seyyid İsmail Medeni min yed Ebiye İmam Caferü's-Sadık min yed İmam Mehmedü'l-Bakır min yed İmam Zeynelabidin min yed İmam Hüseyin min yed İmam Hasan min yed Sultanü'l-Enbiyah Aleyh-i Efdalü't-Tahıyye ve't-teslim."( ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-ı İstiklal Matbaası, İstanbul, 1334, 1-28). 80M.Aslanbay, Seyyit Battal Gazi Hayatı ve Bazı Menkıbeleri,, Eskiehir, 1953, s.43,44. 81 M.Aslanbay, Seyyit Battal Gazi Hayatı ve Bazı Menkıbeleri, Eskiehir, 1953, s.45. 82 M.Aslanbay, a.g.e., s.45.
Taberî ve diğer birçok kaynağın da gösterdiği gibi Battal Gazi'yi VIII. yüzyılda
Emevîler devrinde yaamış kabul etmek gerçeğe daha yakın görünmektedir83 .
Bu durumda Battal Gazi'nin bilhassa 717-740 yılları dolaylarında, Emevîler'in Bizans'a
karı yürüttükleri mücadelelerde rol aldığını ve hem Müslüman hem de Hıristiyan kaynaklara
yansıyan efsanevî öhretini bu sırada kazandığını kabul etmek doğru olacaktır. Belirtilen
kaynaklar Battal Gazi'nin Bizanslılarla Anadolu'da yaptığı mücadeleleri ayrıntılı olarak
zikrederler.
Bunlardan en önemlisi ve bütün menkıbelere de kaynaklık edeni H.109 yılındaki
savalardır.84 Ayrıca Amasya85 , Tokat, Antakya ve Maraş ile ilgili bilgilerde yaamı
83 Hayrüddinü'z-Zirkilî (Hayrüddinü'z-Zirkilî, Kamus-u Teracim, C.IV, Beyrut, 1992, s.74)'de Ölüm tarihi olarak 740 senesi verildikten sonra, Battal'ın Benî Ümeyye zamanında yaamı, amlıların savaş emirlerinden cesur bir kumandan olduğu belirtilmektedir. Ayrıca; " Mervanoğlu Abdülmelikoğlu Mesleme'nin akıncılarının savalarda baında Battal Gazi vardı. Meslemeye babası Abdülmelik öyle demiti; Akıncılarının baına Battal'ı görevlendir ve ona emret. Geceleri güvenlik için asker görevlendirsin, çünkü O cesur ve atılgan bir emîrdir" Böylece Mesleme, 10 bin Müslümanın baına Battal'ı görevlendirdi. Tagriberdi'nin oğlu dedi ki; "Battal bir sürü savaş gördü. Rumları zillet ve korku içinde bıraktı" kayıtları da bulunmaktadır. Bu kayıtlar Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.137-141)'da da aynıdır.Ayrıca bu eserde (s.140), dolayısıyla İbn Asakirde de bulunan bir kayıttan Battal'ın öldüğü yıl hacca gittiği de ifadeler arasındadır.Zirkilî'nin İbn Asakir'i mehaz aldığı görülmektedir. Bunların yanında M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, 1976, s.232), Battal Gazi'nin menkıbevî bir Türk kahramanı olduğunu tesbitten sonra, menkıbeye göre; Ebu Muhammed Ca'fer b.Sultan Hüseyin b. Rebi'
b. 'Abbas El-Haimi isminde olup, Malatya'da doğduğunu ve bundan 900 sene önce yaadığını belirterek, Taberi'nin H.122 (M.739-40)'de ehid olan Abdullah El-Battal adlı tarihi bir ahsiyetten bahsettiğini, Cennabî ve Hezarfen'in bu iki rivayeti, yani tarihle menkıbeyi birbirine karıtırdıklarını ifade ediyor. Katip Çelebi, Evliya Çelebi ve Halil Edhem Bey'in de aynı hataya dütüklerini belirtiyor. M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, Türk Edebiyat Tarihi, Ötüken Yay., İstanbul, 1980, s.255) eserinde yukarıdaki bilgilere ek olarak, diğer Battal için; Abbasilerden Mu'tasım ve Vâsık Billah dönemlerinde (832-847) yaadığı konusunda da bilgi vermektedir. H.Tolasa, (H.Tolasa, "Battal Gazi Destanı Geleneğinin Türk Halkı Arasında Doğuu, Gelimesi Üzerine Düünceler ve Bu Gelenekle İlgili Bibliyografik Bir Döküm", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.103, 104) makalesinde; Battal Gazi'nin Emeviler devrinde VII. yüzyıl sonları ile VIII. yüzyılın ilk yarısında yaadığının bilindiğini, Emevilerin VIII. yüzyılın ilk yarısında Bizansla olan savalarına ve İstanbul kuatmalarına katıldığını kesin bir dille ifade ediyor (mehaz olarak P.N.Boratav'ı vermekte olup Boratavdaki kayıtlar kesin yargıları içermemekle birlikte, Boratav bunların menkıbevî birer sonuç olduğunu da ifade etmektedir).Ayrıca diğer bir kesin ama dayanaktan yoksun iddiası da Abdullah el-Battal'ın bu gerçek kiiliğinin Arap halkına mâlolduğunu, Emevi ve Abbasi devrinin Bizans sınırı boylarında yaayan Kilaboğulları ve Süleymanoğulları (Battal'ın Süleymanoğullarına ait olduğu da ifadeler arasındadır.) adlı iki Arap kabilesi arasında mevcut kabile rekabetinin de yardımıyla O'nun Arap-Bizans savalarındaki kahramanlıkları etrafında çeitli hikaye ve rivayetlerin doğduğunu belirtiyor. Bizce; Kilaboğulları ve Süleymanoğulları gibi bir soy yaratma çabası tamamen menkıbevî bir yaklaımın sonucudur. Çünkü bu iki kabile adı da Zatülhimme vb. gibi halk romanlarının ve destanlarının verdikleri soy dizinleri arasındadır. Diğer ilginç bir iddia da S.Arısoy (S.Arısoy, “Seyyid Battal Gazi ve Atı”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.33)'da görülmektedir. S.Arısoy, hiçbir bilimsel kanıt göstermeksizin "Battal'ın 674-680 yılları arasında doğduğunu gösteren birçok kayıt vardır" demekle birlikte bu kayıtları vermemektedir.Bu bizce tamamen menkıbevî bilgilerin bazı günümüz aratırmacılarının menkıbe ile gerçek tarihî vesikaları birbirine karıtırmalarından doğmutur. 84 Yakubi (Yakubi, Tarih-i Yakubi, 1995, s.328,329)'deki kayıtta; "109 senesinde Muaviye İbn Hiam ve Battal savaın baındaydılar. Hanceri'yi fethettiler. Leon'un kapısını aldılar. Hakanla da karılatılar. 111 senesinde Türkler Azerbaycan'a yürüdü ve onlarla Haris ibn Amru Etta'î karılatı ve onları yendi. 112 senesinde Türkler Erdebil topraklarındaydılar. Cerrah ibn Abdullah El-Hakemî Türklere saldırdı ve hakanlarını öldürdü. Muaviye ibn Hiam da Rumlarla savatı ama ülkelerine giremedi. 114 senesinde Muaviye ibn Hiam ve Mesleme ibn Abdülmelik 115 senesinde ise Hiamoğulları Muaviye,Süleyman, bata da Abdullah El-Battal Konstantin'i yakaladı, esir etti ve Rumları yendi. " denilmektedir. 85 Bu konuda H.Hüsameddin (H.Hüsameddin, Amasya Tarihi, C.II, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1329-1332, s.210212; ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s.1-28) eserinde bu muharebeleri öyle anlatmaktadır; " Emîr Mesleme 92'de (Mesihiye-Amasya)'nın garbında vakı' Karaman Dağı'ndan Amasya'ya inmek içün icra eylediği iddetli hücuma mukabil Anadolu valisi Leon ve Amasya Patriki Agriton'da iddetli müdafaa iderek tarafeyn-i askerî-i rahnedâr ve Emîr Mesleme 12 kadar ümeray-ı İslam ile mecruh ve hayli mücahidân-ı İslam ehid olmakla Kaldiklan ve Çorum sahralarına ric'at etmilerdir.Çorum ehrinde medfun oldukları itikad idilen sahib ve gaziler bu muharebede mecruhen avdetle orada irtihal-i dârü'n-na'im iden guzât-ı kirâmdan olmaları u vak'a-i tarihiyeden istidlal olunmaktadır. Bunun üzerine Emîr Mesleme amdan ve Agriton dahi İstanbuldan istimdad idüb amdan Mehmed
bakımından son derece önemlidir.Bu kayıtlarda yaamı ve savaları destansı bir anlatımla ilenmektedir.
Taberî'deki kayıtta; H.113 yılında Anadolu seferlerinin içinde bulunmu86 ve Mara'ı almı87, H.114'de İstanbul'a sefer düzenlemiş olarak görülmek tedir88 .
Battal Gazi'nin muharebelerini anlatan söz konusu kaynakların zikrettikleri bölge, ehir ve kasaba isimlerine bakıldığında onun bata Malatya, Antakya, Amasya, Kayseri, Afyon ve Eskiehir yöresi olmak üzere, el-Cezîre (Güneydoğu Anadolu dahil) ve Suriye bölgelerinde faaliyet gösterdiği görülür. Hiç üphesiz bu coğrafya gerçek muharebelerin olduğu coğrafyanın aynı olmalıdır89 . Battalnâme bata olmak üzere birçok Türk kaynağı90 ise onu daha çok Malatya ve Antakya yöresinde savamış gösterirler ki bu; Abbâsîler dönemi Bizans mücadelelerinin menkıbelemiekillerinin Battal Gazi'nin kiiliği etrafında toplanmasından kaynaklanmış gibi görünmektedir. Osmanlı kaynakları da bu bilgileri tarihsel olaylar olarak kabul etmektedir.
Menkıbevî bilgilerle karımasına rağmen tarihî kaynaklar Battal Gazi'nin öldüğü zamanı ve yeri tesbit ediyorlar.91 Ölüm tarihi üzerinde kaynaklar her ne kadar birlemiş değillerse de
b.Mervan b.El-Hükm idaresinde 80 bin mevcudlu bir kuvve-i imdadiye vurud iderek mücahidan-ı İslam tezyid-i kuvvet itmekle tecdid-i savlet itmeğe baladılar.Emîr Mesleme 93'de ikinci defa Amasya'ya aynı mevkiden hücum ve Agriton ile Leon dahi aldıkları kuvve-i imdadiye ile mukabele iderek tarafeyn arasında muharebe-i edîde oldu, fakat mücahidan-ı İslam serdarı Emîr Mesleme ve ba'dehu sıra ile ümeradan Mehmed b.Mervan, Mehmed b.Abdülaziz b.Mervan, Mehmed b.El-Ehnaf, Abdurrahman b.Sa'sa'a, Abdullah b.Sa'id ve bunları müteakib Ebu'l-Hüseyn Abdullah El-Antâkî yani Battal Gazi hücum iderek cümlesi de mecruhen avdet ittiler.Ba'dehu ümeradan Abdullah b.Cerir El-Beclî, Battal Gazi'nin mecruhen avdetini müteakip yaralı olduğu halde bir daha hücum idüb pekçok Müselmin ehid ve kendisi de mecruh olmakla İslam ordusu içinde hayret ziyadeleti. Herkesde dönmek fikri kuvvet bulmaya baladı. Bu hali müahede iden Eminü'l-ganayim (Recai b.Huyut) gayet ateli bir nutuk irad ve mücahidan-ı İslamı teci' itmesi üzerine ümeradan (Sahan b.Yezîd El-Selmî) mecruh iken dayanamayub iddetli bir hücum daha icra idilse de pek çok Müselmin ile beraber ehid olduğuna binaen Eminü'l-ganayim Recai b.Huyut, idare-i askeriyeyi deruhde idüb Rumlar üzerine arslan gibi bir savlet itmi, Karaman Dağı'ndan aağı inüb Rumların kalbgahına kadar girmitir. Emîr Recai'nin etrafını Rumların ihata itmeleri, müarünileyhin ehid olduğunu zannettirmekle mücahidan-ı İslam ric'at ve inhizam göstermiş iken ümeradan Mehmed b.Abdülaziz ve müteakiben İslam serdarı Emîr Mesleme ve Battal Gazi yaralı oldukları halde gazanferane birer hücum ile ric'at itmiş olan mücahidanı iade idebilmilerdir. Emîr Meslemenin bir taraftan ateli nutuklar iradıyla mücahidleri teci' ve diğer taraftan yalnız zafer niday-ı eci'ânesiyle kükremiş arslan gibi mükerreren hücum itmesi, asakir-i İslamın kuvvet-i kalbiyelerini tezyîd, hamle-i fedakaranelerini tedid itmekle Rumlar fena halde bozulmu, Battal Gazi'de münhezm olan Rum ordusunun içerisine girüb at üzerinde kumanda iden Patrik Agriton üzerine bir kılıç hamlesiyle atından düürmü, baını kesüb İslam ordusunun içerisine atmıdır. Mücahidan-ı İslam Agriton'un kesik baını gördüklerini müteakib (Allahuekber) nidasıyla bütün Mesihiye-Amasya'nın cibal-i âhikasını inleterek birden hücum ve Rumları tarumar ve muzafferen Harine Vadisi'ne duhul itmekle kal'ası halkı istiman itdiler." 86 Taberi (Taberi, Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612)'deki kayıtta H.113 yılında Battal Gazi'nin savaları esnasında savaş arkadaı Buht oğlu Abdülvahhab'ın da bu savata ve bu tarihte öldüğü kaydı bulunmaktadır.
87
(Taberi, Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612,613,614) 88 Bu konuda Katip Çelebi (Katip Çelebi, Cihannüma, Müteferrika Baskısı, 1729, s.642)'deki kayıt öyledir; "Naklolunur ki, Mesleme b. Abdülmelik İstanbul'u muhasara eyledikde, Battal Gazi askerde bile idi. Mesleme fethedemeyip döner oldukda, İstanbul'u görmedikçe gitmem deyu yemin etmiti. ehrin bir kapısını açıp ancak Mesleme'yi ehre aldılar ve çâk Ayasofya'ya kadar gelip, at ile içine giripbadehu kalkıp am'a gitti. Ol esnada kapuda Battal Gazi mızrağına dayanup at üzerinde durdu ki, Mesleme'yi yalnız avlayup küffar bir zarar eritirmeyeler." 89A.Y.Ocak, “Battal Gazi”, TDİA, C.V, İstanbul,1992, s. 204. 90 Bu kaynaklar menkıbevî bilgilerle iç içe girmiş olup, ayrıca Battal Gazinin de bir Anadolu Müslüman Türk savaçısı olduğundan hareketle kaleme alınmılardır. Bu tarz yaklaımı Evliya Çelebi (Evliya Çelebi, Seyahatname, 1982-1983, s.18,71) ve Mustafa Alî, (Mustafa Alî, Mirkatü'l-Cihad, Topkapı Sarayı, No: 364.vrk., s.10 b)'de de görmek mümkündür. 91 Battal Gazi'nin yaamı ve ölümü menkıbevî bilgilerle o denli iç içe girmitir ki, bunun en güzel örneğini günümüz aratırmacılarından F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s.97)'da görmek mümkündür. Müellif kendisini menkıbelerle o denli iç içe sokarak, ölüm tarihi bile üpheli olan Battal Gazi için bir de doğum tarihi vermektedir. 740 tarihini ölüm tarihi olarak tesbitten baka "M.674-680 yıllarında Malatya'da doğmutur" demektedir. Yine rivayet ve menkıbeler içindeki bilgilerden derlediği ölüm yeri ve olayı hakkındaki görülerini de öyle özetliyor; " 740 yılında bugünkü Üç Tepeler yöresinde, eski adıyla Akroyon kenti yakınlarında eski Nakolyo Kralının kızı tarafından atılan ve
olaylar ve bölgelerin tarihî yapıları bilindiğinden en azından 10 yıllık bir dönem içinde ölüm tarihine ulaabiliyoruz. Ölümü ile ilgili rivayetlerin92 en gerçeğe yakını; Battal Gazi'nin, bugün Eskiehir'in Güneybatısında yer alan Seyitgazi kasabasının bulunduğu antik Akroinon mevkiindeki bir muharebe sırasında ehid olduğudur93 .
Birçok kaynak, onun ölüm tarihini 113 (731), 122 (740) ve 123 (741) olarak zikretmektedir94. Buna göre Battal Gazi'nin M.730'lu veya 740'lı yıllarda Akroinon mevkiinde ehid dütüğü kabul edilebilir.
kendisine gelen sapan taı ile ehit edilmitir." Yukarıdaki bütün görüler menkıbevi görüler olmasının yanında yer adları da hatalıdır. F.Çelikkanat'ın "Üç Tepeler" adı ile andığı yer, hemen hemen bütün kaynaklarda Üçler Tepesi olarak geçmekte, ayrıca burası "Yöre" değil bir mevkidir. Bununla birlikte "Akroyon Kenti" diye bir kent tarihte hiç olmamıtır. Kasdedilen yer herhalde "Akroinon Bölgesi" veya "Akroinon Mevkii" olacaktır. 92 İbn Asakir (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.140,141)'in ölüm olayı hakkındaki rivayeti öyledir; " Rahmetli Battal öldüğü yıl hacca gitmiti. Kendisine açılan savalardan dolayı hacca daha önceden gelemediğini bildirdi. Yüce Allah'tan hac ve ehitlik mertebesini dilemi, Allah'ta hacılığı kendisine nasip etmitir. Yine hac sırasında Allah'tan ehit olmasını diliyordu. Nitekim hac mevsimi bitip evine döndüğünde, o yıl içerisinde çıkan savaa gitti ve ehit oldu. Bu savata Rum askerlerinin komutanı Leon yüz bin kiilik kuvvetle yola çıkmıtı. Battal, ubeyb oğlu Malik'e, Hiam oğlu Süleyman gelene kadar bazı Rum ehirlerinin alınıp orada korunmasını emretmiti. ubeyb oğlu Malik bu emre itaat etmedi. Bu durumda Leon ile karılatık. Malik ve arkasından giden cemaatı öldürüldüler. Geriye kalanlar Battal'ın etrafında toplandılar ve O'nun ismini zikretmeye baladılar. Bunu duyan Rum atlıları Battal'a saldırmaya baladılar. Tâ ki mızraklarıyla atından düürene kadar. Savaş ertesi gün güneş doğana kadar sürmütü.Rum komutanı atından indi ve mağara hazırlattı. Rahip ve piskoposlarını istedi. Rahip ve piskoposlar hemen gelmilerdi. Leon, rahip ve piskoposlar Müslümanları yendikleri için çok sevinçliydiler. Leon ellerini havaya kaldırdı ve geriye kalanların azlığını görüp 'Ey genç ! de ki, kılınçlar kalksın ve geriye kalan kavim Tanrı'ya bırakılsın. Bizler de kampımıza, ülkemize dönelim ve onları koruyalım.' Böylece Leon geriye kalan ordusuyla kampına döndü. Battal emrederek: 'Ey insanlar, Sinade'ye yürüyün, içeriye girin ve onunla korunun' dedi. Ayrıca önde ve arkada adam bulunmasını, ayakta durabilenlerin haricinde yaralı veya zayıf hiç kimse bırakılmamasını emretti. Öndekilere de öyle söylemesini emretti: 'Ey insanlar, Battal'a yetiin, kendisi öndedir, size yolu gösteriyor, Sinade'de evinizi hazırlıyor.' Bunu duyan destekçiler yürüdüler ve sabah olmadan Sinade'ye girdiler. Ama bu arada Battal'ın da yokluğunu farketmemilerdi. Amaçları Sinade'yi almak ve korumaktı. Amaçları doğrultusunda Sinade alındı ve savunması güçlendirildi. Bu arada Leon, ordusuyla Sinade'ye, savaş alanına geldiğinde Battal ve O'nun yanında kalanlar hariç Sinadeye varmılardı. Ama Leon Battal'ı istiyordu. Bir süre sonra Battal, Leon'un önüne getirildi. Leon: 'Ebu Yahya, ne düünüyorsun imdi ? dedi.Battal: 'Düündüğüm yok. Kahramanlar öldürdüğü gibi ölebilir de' diyerek cevap verdi. Leon doktorları çağırarak Battal'ın yaralarına bakmaları için emir verdi. Fakat Battal, ağır yaralıydı. Leon, Battal'a son isteğini sordu. Battal:'Bir isteğim var. Benimle dayananlar ve elinizdeki Müslüman esirlere kefenimi yapmaya, bana namaz kılmaya ve beni gömmek için müsaade ediniz. Benimle dayananları serbest bırakınız' dedi. " 93 Bu bilgiyi F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, "Graves of the Arabs ın Asia Minor", Bulletin of the British School at Athens, C.XIX, 1912-1913, s.187); M.Canard (M. Canard "Al Battal", Encyclopedie de I'İslam, Leiden, 1971, C.II, s.1136); P.N.Boratav (P.N.Boratav "Battal", İ.A., C.II, İstanbul, 1993, s.344)'da doğrulamakta ve katıldığı son akının 740 yılında olduğunu belirterek Afyonkarahisar yakınlarındaki (Akroenos) mevkiinde yaamını yitirdiğini kaydetmektedirler. Ancak F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I, Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98); Topoğrafik zorluklar bertaraf edilmiş olsa bile mezarın Akroenos muharebesi ile Alâüddin'in saltanatı arasındaki tarihinde meydana gelen aralığı kapatmanın mümkün olmadığını da belirtiyor. Bunların tam aksine K.Wulzinger'in belirttiğine göre; bilinmeyen sebeplerle Seyyid Battal Gazi'nin aynı adı taıyan bölgede gömülü olmadığı gibi ehit dümediği görüünü savunan A. D. Mordtmann Nakoleia, bugünkü Seyitgazi'nin eski isminin Akroenus olduğu açıklamasına uymaktadır. Fakat Akroneus çürütülmez bir suretle o zamandan bu yana Afyonkarahisar'la özdeletirilmektedir.(K.Wulzinger, Dreı Bektaschı -Klöster Phrigiens, Berlin, 1913, s.7). Theopanes'in yazdığı gibiBattal Akroenos'ta bir savata ölmüş olsa da; buna rağmen Seyitgazi' ye ortalama 100 km. uzaklıkta gömülmüş olabilir. Arta kalan da yukarıdakilerin tahminler içinde yapılması ve mezarın, insanların saygısının ilhamıyla yakınlık gösterilerek yapılmış olması gerekir. Mezar monumentinin kurucusu olarak Türk coğrafyacıları tarafından yukarıdaki anlatımla özdeleen, Konya'da, Sultan Alaeddin'in annesi belirtilmektedir.(K.Wulzinger, Dreı Bektaschı -Klöster Phrigiens, Berlin, 1913, s.7).
Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.141)'da İbn Asakir'in tesbitleri ilginçtir; " El-Musenne oğlu Muammer Ebu Ubeyde öyle zikretti; Rumlar Battal'ı 112'de öldürmülerdir. Ebu Hassan El-Ziyâdî de öyle zikretti; Battal 113'de ölmütür. Halife de öyle demitir; Rum topraklarında 121'de öldürülmütür. Allah Rahmet Eylesin." Teophanes (Teophanes, Cf. Les Travaux de E.W Broks, The Sources of Teophanes and the Syciac Chronicles, Dans Byzantinische Zeitschrift, t.XV, 1906, s.578-587)'de Taberi ve İbn Kesir'e katılarak ölümü tarihini 740 olarak vermektedir.
Hasluck95 eserinde Battal Gazi'nin Arap ve Bizans savalarında VIII. yüzyılın Arap
seferlerine itirak etmiş ve Miladi 740'da96 Akroenos97 (Afyonkarahisar)'da bugün isimini
taıyan tekkenin bir kaç mil güneyinde ehit dütüğünü söylemektedir.
J.Wellhausen98'da Battal'ın 121/739 veya 122/740 yılları arasında, "Akroinos"99
yakınlarında, ağır kıartları içinde yapılan savalar sırasında ehid olduğunu
belirtmektedir.100
İrfan Ünver Nasrattınoğlu101 eserinde, Battal hakkında ansiklopedik bilgilerde; O'nun
Bizans seferlerinde ün kazanmış bir Arap komutanı olduğunu belirttikten sonra, 717-740
yılları arasında Emevi orduları ile Bizans seferlerine katıldığını ve 740 yılında Afyonkarahisar
yakınındaki Akroinon mevkiinde yapılan savata ehid olduğunu yazmakla yetinildiğini
belirtmektedir102 .
İslam, Hırıstiyan, Türk, Arap, Bizans vb. destani roman ve kahramanların çizdiği
kültürel çevre ve karakter birbirine sonderece benzeyen ögeler taır. Farklı gibi duran, değiik
etnik ve kültür çevresinin ürünü gibi görünen bu kaynaklarda sadece isimler ve yer adlarının
değitiği gözlenir. Özde anlatılan kahraman ve onun etrafında dönen olaylar hemen hemen
hep aynı olmutur.Kültürel açıdan aynı coğrafyalarda yaamanın, birbirini etkileyen kültür
alıverilerinin olmasının yanında tarihi açıdan da buna benzer bir görüntü çıkar ortaya.
Hırıstiyan ve Müslüman unsurlar karılıklı iki düman sıfatı ile Türk-Bizans sınırları
üzerinde yaadıkları halde bile aralarında asla derin bir dümanlık olmamıtır. Bizans
95 F.W.Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu’nun Dînî Tarih ve Etnografyasına Dair, Tetkikat Merkezi Neriyatı I,
Çev.: R.Hulusi, İstanbul, 1928, s.90-98)
96P.N.Boratav (P.N.Boratav, "Battal" Mad., İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, C.II, İstanbul, 1993, s.344, 345)'da "740"
tarihine katılmakta ve; "Herhalde bu Arap kumandanı Abd Allah Al-Battal, Emevi ordularının (717-740) yılları arasında
Rum seferlerinde bulunmuş ve 122 (740)'de, bugünkü Afyonkarahisar yakınlarında bulunan eski Akroinon mevkiinde
meydana gelen büyük muharebede öldürülmütür"demektedir.
Ayrıca O.Turan (O.Turan, Selçuklular ve İslamiyet, İstanbul, 1971, s.130)‘ da eserinde; Battal Gazi'nin Emevî halifesi
Hiam zamanında M.740 yılında ehid olduğunu kaydetmektedir.

97
H.Köksal (H.Köksal, Battalnamelerde Tip ve Motif Yapısı, Ankara, 1984, s.38) eserinde; "Battal Gazi 740 yılında Afyonkarahisar yakınlarındaki Akroinon (Bugünkü Seyitgazi ilçesi) denilen yerde yapılan savata ehit dümütür" demektedir. H.Köksal'daki yanlış bilgi; Akronion bölgesinin bugünkü Seyitgazi ilçesini oluturduğunu göstermesidir. Akronion, bugünkü Seyitgazi ilçesi değil, Afyonkarahisar ile Seyitgazi arasında kalan bir bölgede yeralmaktadır. Bugünkü bilimsel aratırmalar bile tam olarak Akronion'un nereleri kapsadığını daha kanıtlayamamıtır. 98 J. Welhausen, Arap Devleti ve Sukûtu, Çev: F. Iıltan, A.Ü. İlahiyat Fak. Yay., Ankara, 1963, s.161 99 M.Önder (M.Önder, ehirden ehire, (Efsaneler, Destanlar, Hikayeler), Yapı ve Kredi Bankası Kültür Yay., İstanbul, 1972, s.190)'de 740 tarihini vermekle birlikte hemen hemen bütün kaynaklarda görülen yer isimlerinin birbirine uymama geleneğine uyarak, Battal Gazi'nin ehid olduğu mevkiye "Akroiyon" demektedir.Ayrıca S.Arısoy (S.Arısoy, "Seyyit Battal Gazi ve Atı", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.23)'da Battal Gazi'nin ehid olduğu yeri (yanlış bir yazılım olarak) Akroinan olarak belirtmektedir.
100
J.Wellhausen (J.Wellhausen, Arap Devleti ve Sükutu, Çev.: F.Iıltan, A.Ü. İlahiyat Fak. Yay., Ankara, 1963, s.161) eserinde olayları ve Battal Gazi'nin ölüm olayını öyle zikretmektedir; " 118-119 / 736-737 yıllarındaki savaların baş kahramanı olarak rivayette ve efsanede El-Battal görünmektedir. Bu yıllardaki savalarda büyük gayretler sarfedildi. Filvaki kış aylarında elde tutulması pek mümkün olmayan bir kaç ehir ve kalenin fethi müyesser oldu. Fakat Rumlar baarısızca mukavemet etmediler.122/740 yılında "Phrygia"daki "Akroinos" yanında bir Arap ordusunu imha ettiler. Bu arada Battal Gazi de burada ehid oldu."
101
İ. Ünver Nasrattınoğlu, « Seyyit Battal Gazi Efsanesinin Afyonkarahisar Varyantı », Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.86. 102 Battal Gazi'nin yaamı, savaları ve ölümü konusunda genel ansiklopedik bilgiler için bkz. (Küçük Hayat Ansiklopedisi, Hayat Yay., İstanbul, 1968, s.156; Türk Ansiklopedisi, C.V, İstanbul., 1967, s.41.; İ.A., C.II, M.E.Basımevi, İstanbul, 1961, 344; Meydan Larousse, C.II, İstanbul, 1969, s.208).
yazarları daha XII. yüzyılın balarında o zaman bir sınır bölgesi olan Beyehri Gölü
üzerindeki adacıklarda oturan Rumların, Türklerle sıkı ilikileri sebebiyle Türk adet ve
geleneklerini kabul ettiklerini hatta onlarla dostana ilikilere girierek Bizans İmparatorunun
emirlerine önem vermediklerini kaydediyorlar. Digenis Akritas Destanı ile Seyyid Battal
Destanı birbirinden derin dini uçurumlarla ayrılmış iki düman toplumun ifadesi değil, tam
tersine yaam artları birbirine çok benzeyen ve birbirleriyle sıkı, hatta dostça sürekli iletiim
halinde bulunan sosyal zümrelerin bir görüntüsüdür. Bunu Seyyid Battal Romanının bir
devamından baka birey olmayan diğer bir Türk romanında yani Danimendnamede,
Trabzon İmparatorluklarıyla Akkoyunlu Türkmenlerinin mücadelelerinden bazı sahneleri
içeren Dede Korkud'da da görmek mümkündür103 .
Bu etkileimlerin bir boyutu da Saint Georges Kültünde ortaya çıkmaktadır. Saint
Georges ya da Aya Yorgi kültünün, İslamiyetin Arap Yarımadasının dıına çıkarak Suriye,
Irak ve Mısır bölgelerine yerlemeye baladığı ilk dönemlerden itibaren Müslüman
topluluklar arasında yer bulabilen, İslamiletirilmiş en eski Hırıstiyan kültlerden biri olduğu
düünülebilir.
Örneğin İbn Kuteybe, Taberi, Mes'ûdî vb. tarihçi ve yazarlar eserlerinde Saint Georges
menkıbesine ait önemli açıklamalar yapmılardır. Sözkonusu kaynaklarda Saint Georges,
Cercis, Circis veya Curcis Nebî Aleyhisselam tarzında zikredilmektedir. Cercis Nebî'nin
Musul'da bulunduğuna inanılan bir mezarının, çok erken dönemlerde Müslüman halk arasında
bir ziyaretgah mahalli özelliğini kazandığı anlaılmaktadır. Herevi, İbn Batuta ve Makrizi bu
ziyaretgahtan saygı ile bahsetmektedirler. Öyle ki zamanla bu mezar etrafında bir vakıf
kurulmuş olup, Osmanlı döneminde Cercis Nebî Evkafı adıyla zikredilen bu vakfın hatırı
sayılır zengin bir vakıf olduğu kaynaklardan anlaılmaktadır104 .
Bazı kaynaklara göre Saint Georgios Kapadokyalı olup Diokletianus döneminde
yaamış bir askerdir. Hırıstiyanlığı yaymaya çalıtığı için İznik'te baı kesilerek
öldürülmütür. Ölüm tarihi olarak Jülien takvimine göre 23 Nisan 303 kabul edilmektedir.
Bizde de bu tarih Hıdırelleze rastlamaktadır.Müslüman Türklerin Anadoluya geldikleri zaman
Saint Georges kültü ile ilgileri burada balamaktadır. Müslüman Anadolu Türkleri onu Cercis
Nebî olarak kabul etmenin yanında daha çok Hızır İlyas'la özdeletirmilerdir. Zamanla
bütün fethedilen bölgelerde Aya Yorgi kilise ve manastırları Hızır İlyas makamı olarak
takdise ve 23 Nisan (6 Mayıs) da Hıdırellez günü olarak kutlanmaya balanmıtır. Saint
Georges'un beyaz atlı, savaçı ve ejderha öldüren bir aziz oluunun bu özdeletirmede en
önemli bir araç olduğu açıktır. XIII.-XIV. yüzyıllarda Anadolu, XV. yüzyıldan itibaren de
Rumeli fetihleri sırasında Saint Georges'un bu niteliklerinden faydalanmılar ve onu kendi atlı
savaçı eyhleriyle özdeletirmilerdir. Örneğin Mecidözü'nde Baba İlyas-ı Horasani'nin;
103 M.F.Köprülü, Osmanlı Devletinin Kuruluu, TTK Yay., Ankara, 1991, s.79, 80.
104 A.Y.Ocak, « Anadolu’da XIII-XV. Yüzyıda Müslim-Gayr-ı Müslim Dini Etkileimler ve Saint Georges (Aya Yorgi-
Hagios Georgios) Kültü », X. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1991, s.963.

Sulucakaraöyük'de Hacı Bekta'ın; Rumeli Dobruca'da Sarı Saltık'ın ve Üsküp civarında
Karaca Ahmed Sultan'ın Saint Georges'la aynı ahsiyet kabul edildiklerini söylemeliyiz. Bu
kiilerin türbelerinin hem Müslüman hem de yerli Hırıstiyanlar tarafından ziyaret ve takdis
olunduklarını, gerek yerli gerekse yabancı kaynaklar sayesinde tesbit edebiliyoruz. Bilindiği
gibi Baba İlyas, Karaca Ahmed ve Sarı Saltık da beyaz atlı, savaçı ve ejderha öldüren
velîlerdir105 .
Battal Gazi'nin adı etrafında, daha ilk kaynaklardan balayarak, bir menkıbeler silsilesi
olumutur. Onun Rum seferlerindeki maceraları, Taberi'den balayarak, Arap tarihçilerinde
ve Bizans kroniklerinde, ya birbirinden nakledil mek suretiyle ya da birbirini tamamlayacak
ekilde anlatılmıtır. Bunların hepsinin gerçek tarihî olaylar olduğuna Arap tarihçileri
insanları inandırmak istemilerdir; çoğunda, verdikleri haberleri, rivayet edenlerin adlarını
kaydetmek suretiyle, belgelendirme gayreti görülür. Bununla beraber bu rivayetlerin çoğunda
menkıbevî yaklaım hemen farkedilmektedir. Menkıbe ile belgelendirilmiş tarih, bütün
Ortaçağ edebî ürünlerinde olduğu gibi, Battal maceralarını hikâye eden eserlerde de, çok defa
ayırdedilemeyecek derecede, birbirine karımıtır; Battal romanlarındaki menkıbelerin bir
çoğu tarih kitaplarında tesbit edilmiş olayların bir az bozulup, ekil değitirip, abartılması ile
meydana geldiği gibi, tarih kitaplarındaki olaylar da, üphesiz bunlardan etkilenip, gerçek
olayların oldukça menkıbelemiekilleridir. Eski kaynaklarda menkıbelerin tarih olarak
kabul edilmesi çok sık karılatığımız bir olgudur.
Arap vekayinamelerinde çizilen Battal Gazi portresinin geniş ölçüde Türk kaynaklarının
tasvir ettiği portreye benzediği hemen dikkati çeker. Arap vekayinamelerine göre O,
Hıristiyanların çok korktuğu bir cengaverdir106. Anneler yaramazlık yapan çocuklarını onunla
korkuturlar107 , çocuklarına onun kim olduğunu öğretmek için kiliselerinde resimlerini
bulundururlar. Battal Gazi sık sık kilise ve manastırlara saldırır, rahiplerle temas halindedir.
105 A.Y.Ocak, « Anadolu’da XIII-XV. Yüzyıda Müslim-Gayr-ı Müslim Dini Etkileimler ve Saint Georges (Aya Yorgi-Hagios Georgios) Kültü », X. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1991, s.964) 106 "…..Emîr Cafer kim Seyyid Battaldır.Narunurreid O'nu 170 bin asker ile İstanbul üzerine öncü gönderip Battal Gazi Rum'a giderken Harunurreid de ardçı olarak konakları atı. İstanbul'un boğazını alıp, gelen geçen gemileri yakalayıp, cümle asker ile karı İstanbul'a geçip, dört bir yanını yağma ve talan etti. Böylece kuatmaya alınan İstanbul'da kalan kafirler açlıktan aman ile tara çıkınca Harun, küffara asla aman vermeyip, Seyyid Battal Gazi bunlara bir kılıç üürdü kim yine kafirin tarihçesinin dediğine göre üç kere yüz bin kafir kılıçtan geçirildi. 70 bin esir nice kii, can tutsak olub İslam askeri tok toyumdan bunları taıyamaz hale gelince bin parça gemiye yüklediler ve İskenderun'a gönderdiler." (Evliya Çelebi, Seyahatname, (Giri), Haz. İ.Parmazsızoğlu,Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ankara, 1983, s.71); " Buht oğlu Abdülvahhab öldüğünde Battal ile birlikte Rum topraklarındaydı. Ömer oğlu Muhammed, Ömer oğlu Abdülaziz'den duyduğuna göre öyle söylemiti; Buht oğlu Abdülvahhab 113 yılında Battal ile birlikte savamıtı. Battal'ın karısındaki insanlar korkudan kaçıp dağılıyorlardı." (Taberi, Tarih-i Taberi, Beyrut, 1987, s.612). " Ebu Mervan öyle dedi, Battal'ın öyle dediğini duydum;………Patrik ve kervanına hücum ettim.Arkadaları Patrikten ayrıldı. Böylece Patriği öldürdüm. Arkadalarını da öldürmek istedim fakat, onlar kaçtılar. Atını ve Patriğin kellesini aldım, manastıra döndüm. Patriğin kellesini manastıra attım." (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, Beyrut, 1988, s.137-139). 107 "Ben bir gece bölük ile köye çıktık. Arkadalarıma dedim: Atlarınızın bağlarını bırakın, hiç kimseyi öldürerek veya söverek harekete geçirmeyin. Tâ ki köyün içine girene kadar. Çünkü hepsi uykudadırlar. Böylece askerler köye dağıldılar. Ben ve bazı arkadalarım kandil yanan bir eve girdik. İçeride kadın ve küçük bir oğlu vardı. Kadın oğlu ağladığı için susturmaya çalııyor, 'sus, yoksa seni Battal'a veririm, seni götürür' diyordu. Oğlunu yatağından aldı, sonra bana 'Tut ya Battal' dedi ve ben de çocuğu aldım." (Abdullah b.Mehmed-Abdurrahman b.İlgaz, Tarih-i Dımak, C.I, Beyrut, 1988, s.137).
Ele geçirmek istediği kale ve ehirleri bazen kılıç kuvvetiyle bazen de aklını kullanarak
kendisine bağlar. Bu tablo Türkçe Battalname'ye de uymaktadır.
Battal Gazi'nin menkıbevî kiiliği Anadolu Türkleri arasında da kendisini kuvvetle
ortaya çıkarmaktadır108. Türkler bu savaçıyı gerçek kimliğinden çıkarıp klasik bir Türk Alp'i
eklinde düünmüler ve Battalnâme'yi muhtemelen XI. yüzyılın sonlarıyla XIII. yüzyılın
baları arasındaki dönem içinde109 bu anlayıa göre yeni bir yorumla oluturmulardır110 .
Destanın Türkçeye adapte edilmieklinde Danimend ailesi Battal Gazi'ye kadar
gitmektedir.
Türkler, Danimend'i kendi geleneklerine bağlamılar ve Battal Gazi'nin doğum yeri
Malatya'nın onun doğum yeri olduğunu öne sürmülerdir. Bazı Ermeni yazarlar da
Danimend'in bir İranlı Ermeni olduğunu öne sürmek istemilerdir111 .
Bizans-Arap savalarını konu alan geleneksel halk destanlarını, Anadolu'yu fethettikten
sonra Türklerin kendilerine mâletmelerini doğal karılamak gerekir.Yeni Türk unsurları
katılarak değitirilen bu destanlar, Anadolu'nun fethine ilikin yeni Anadolu halk destanlarını
doğurmutur112 . Bunun diğer önemli örneklerinden biri de Battal Gazi menkıbelerinin
Afyonkarahisar'a uyarlanmasıyla meydana gelmiş bir Battalnamedir. Akronion
(Afyonkarahisar) bölgesinde ehid edilen Battal'a Afyonkarahisar halkı ve kültürü hemen
sahip çıkmış ve yeni ilavelerle yeni bir Battalname doğmutur113 .
108
A.A. Vasiliev (A. A. Vasiliev, Hıstory of the Byzantine Empire, Madıson Wısconsın, 1952, s.302); eserinde, Battalnamenin temelini oluturan tarihsel ve kültürel dokunun tamamen Araplardan alınma olmadığını vurgulamaktadır.Bunun için de;" VII.-IX. yüzyıllarda Anadolu'da Bizans ve Ermeni beyliklerini haraca bağlayan Abbasi ordularının kumandanlarının da Türk asıllı olduklarını düünürsek, Battal Gazi destanında anlatılan olayların bir kısmının Türklere ait olabileceği mantığı da ortaya çıkmaktadır" demektedir. 109 (Ocak 1992: 204,205) 110 Seyyid Battal Gazi'nin yerel hikayesi 1071'den sonra Türklerin Anadolu'ya yerlemeleri ile birlikte Türk destanları ile karımış ve bütünlemiş olmalıdır. Bu bütünlemenin 1102 yılında Malatya'yı alan Danimendliler tarafından gerçekletirildiği de genel kanıyı oluturmaktadır (P.N.Boratav, "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s.344-351; İ.Melikoff, "Al-Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1971, s.1137). İ.A.Sarar, (İ.A.Sarar, "Edebiyatımızda Seyyit Battal Gazi", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977 Bildiriler, Eskiehir, s.99) makalesinde; Malatya ve çevresinde Türkmen airetlerinden, Eskiehir Seyyid Battal Gazi ve yöresindeki Türkmen airetlerinden, kendilerine Abdallar diye ad takmış olan kabilelerden elde ettiğini söylediği bilgilere göre; ilk Türkçe Battal romanı bu havalilerden, halk arasında derlenmi, yüzyıllardan bu yana söylenmiş Seyyid Battal Gazi'nin menkıbevî yaantısından faydalanarak hazırlanmı, destan parçalarını kapsadığını söylemektedir.
111
Claude Cahen, Osmanlılardan Önce Anadolu‘da Türkler, Çev.: Y.Moran, E Yay., İstanbul, 1979, s.96. 112İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, C. I-II, Paris, 1960, s.1137.; Ayrıca bu Battalnameler içinde güzel örneklerden biri de XVII. yüzyıla ait olduğunu tahmin ettiğimiz bir yazma nüshadır. ücaeddin Veli Külliyesi dedesi Nevzat Dede'nin elinde bulunan bu yazma nüshanın Seyitgazi bölgesinde ortaya çıkması, Battalname için olduğu kadar yöre için de önemli bilgiler içermektedir. Bu açıdan bu Battalnamenin bilimsel olarak incelenmesi gerekmektedir. 113 İ. Ünver Nasrattınoğlu (İ. Ünver Nasrattınoğlu, « Seyyit Battal Gazi Efsanesinin Afyonkarahisar Varyantı », Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.88-90) Afyonkarahisar'a özgü Battalnameden u örnekleri vermektedir;" Bizans İmparatoru Leon'un dayısı Todori ile Battal Gazi Malatya'da karılamılar, Battal Todori'yi mağlup etmi, ama O'nun Müslüman olmasını art koarak canını bağılamı. Todori'nin Müslümanlığı kabul etmesi üzerine Battal Gazi O'na Ahmed Turani adını vermi. Bundan sonra Battal'la Turani ölünceye dek beraber olmular. Bu iki arkadaş birlikte İstanbul'a giderek Bizans İmparatorlarını tahttan indirmiler. Battal Gazi ile Ahmed Turani o zaman Bizans İmparatorluğunun en önemli, müstahkem mevkilerinden biri olan Afyonkarahisar kalesini ele geçirmeye karar vermiler. Ahmet turani yanındaki bir kaç askerle kaleyi ön taraftan kuatmı. Battal Gazi'de Hisarardı denilen yerden kuatmayı tamamlamı. Kalenin yapısı çok sağlam olduğu için zapdedilme imkanı hemen hemen yok gibiymi. Ama Battal Gazi ve arkadalarının kuatma harekatı üzerine kale kumandanı Bizans İmparatorundan yardım istemi. İmparator yüzbin kiilik bir orduyu hemen yola çıkarmı. Bizans İmparatorunun Afyonkarahisar'a gönderdiği ordu yol ala dursun, Battal Gazi arkadan, Ahmed Turani önden devamlı olarak kaleye hücum ediyorlarmı.
Battal Gazi'nin Türkler arasında bu kadar çok sevilip bir "Gazi-Velî114 (Alp Eren) kimliğiyle yüceltilmesinde ve ululanmasında, ehit olduğu yerde eski bir Bizans dînî yerleimi üzerinde bulunduğu varsayılan mezarının, I. Alâeddin Keykubad'ın (1220-1237) annesi tarafından bir rüya sonucu kefedildiğini115 nakleden menkıbenin önemli bir katkısı
Öte yandan kale komutanının kızı Battal Gazi'nin kahramanlıklarını duymuş ve ona gizliden gizliye aık olmu. O sebeple Battal'ın ölmemesi için dua eder dururmu. Derken, yüzbin kiilik Bizans ordusu Gazlıgöl önlerinde görülmü. Kaledeki Bizans askerleri yardımcı kuvvetleri görmüler ve Battal Gazi ve arkadalarını oyalamaya balamılar. Devamlı savamaktan yorgun düen Battal Gazi, bir süre dinlenmek amacıyla kalenin yan tarafındaki Yumaklık denilen Beparmak altının üst tarafındaki çimenlik üzerine uzanıp yatmış ve uykuya dalmı. Battal'a aık olan kale kumandanının kızı yüzbin kiilik Bizans kuvvetini görmü.Battal'a durumu bildirebilmek için bir kağıda Bizans ordusunun Afyonkarahisar kalesine yaklamakta olduğunu, tedbir almasını yazarak bir küçük taa bağlamış ve Battal'ın üzerine atmı. Ne var ki bu taş Battal'ın kulaktozuna değmiş ve Battal bir an çırpınıp ruhunu teslim etmi.Battal'ın yanına giden Kale kumandanının kızı Battal'ın öldüğünü görünce, babasının kendine verdiği zehirli hençeri kendisine saplayarak orada ölmü. Ahmed Turani'nin kabri Afyonkarahisar kalesinin eteklerinde, Selçuklu yapısı Ulu Camiinin karısındadır. Ancak, savaş sonrası esen çok iddetli fırtına ve ardından gelen seller Battal Gazi ile sevgilisini bulundukları yerden alarak baka diyarlara götürmü. İte bu diyar Seyitgazi ilçesidir." Battal Gazi menkıbelerinden kadın kahramanlara sıkça rastlanmaktadır. Bu menkıbelerde; kadın kahramanlar Battal Gazi'ye veya onun arkadalarına savaş ve kuatmalarda onlara yardım etmektedirler. Ancak bunların sayesinde zorluk çekilmeden kalelere girilmekte, esir dümüİslam savaçıları (Dede Korkut'da Parasar'ın Bayburd Hisarı'ndan Bey Böğrek'in kurtuluu gibi) bunlar sayesinde özgürlüklerine kavuturulmakta, sonunda din değitirip, aık oldukları İslam kahramanlarıyla evlenmektedirler. Bunlara en iyi örnek yukarıda zikretteğimiz Battal'a aık olan Elenora, Battal Gazi'nin kayser kızı Kitayun'a aık olması, Battal Gazi'nin Malatya emîri Ömer'in kızını istemesi vb. gibi olaylar sıkça ilenen kadın kahramanlar olgusunu kuvvetlendirmektedir. Ayrıca burada bir de iki tip kadın modeli ortaya çıkmaktadır; birincisi, erkekden ayrı bir dünyada, ayrı bir düzen içinde yaayan İslam kadını, ikincisi ise epik-feodal düzenin özelliklerini taıyan övalye kadın tipidir (Tahir Alangu, "Ortazaman Anadolu Komu Milletlerinin Eposlarında Kadın Kahramanlar", Türk Dili, C.II, Ankara, 1953, s.146,147). 114 Seyyid Battal Gazi'nin tarihsel karakteri (tartımalı olarak) tamamen teolojik temelden ziyade, bir din savaçısı olarak görülüp, kiisel özellikleri bunun üzerine temellendirilmitir.Halbuki ona ne bir keramet ne de mucizeler gerçekletirme gücü bağılanmıtır. Ama bu insan kaynaklarda din savaçılığının yanında, gerektiğinde ondan mucizeler beklenilen bir kiilik oluvermitir. Seyyid Battal Gazi, balangıçta bir "Velî" olarak kabul edilmemiş ise de "Velî" de olması gereken niteliklerin daha sonra ona atfedildiğini görmekteyiz.Anadolu evliyaları için bkz. A.Y.Ocak, Türk Halk İnançlarında ve Edebiyatında Evliya Menkıbeleri, Ankara, 1984. 115F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, M. A. Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford, 1929, s.704-716) eserinde; menkıbevi bilgileri tarihsel veriler gibi gösterip, mezarın bulunuş öyküsünü tarihsel bir vakıa gibi zikretmektedir. Ona göre; Mesih'in kalesi, Rum Sultanı Alaeddin (1219-36) tarafından generali Hazarasp'a verilmitir. Generalin çobanlarından Kutluca adındaki birisi kalenin karısındaki tepede koyunlarını otlatırken, orada mucizevi bir ıık görür. Mucizeden haberdar kılınan Hazarasp, burada küçük bir apel ina ettirir ve bu apel hac amacıyla ziyaret edilen bir yer olur. Peygamberin soyundan gelen Alaeddin'in annesi Seyyid Battal Gazi'yi düünde görünceye değin buranın Seyyid Battal Gazi ile bir ilgisi yoktur ( Bu yargı da doğru olmasa gerek. Çünkü hemen hemen 50 yıl kadar önce bu bölgeyi ve Seyitgazi'yi gezerek izlenimlerini yazan Herevi, eserinde Seyyid Battal'ın mezarından bahsetmektedir).Annesi Alaeddin'e, ölümüyle yüz yüze geleceği Mesih'in kalesinin bulunduğu yerde bir anıt ina ettirmesini sağlar. Alaeddin'in annesi, kaleye gider ve aratırma yapar. Baka bir görüntü (düş anlamında) ilk gördüğü düü teyid eder. Bu görüntüye göre, toprak yarılır, bir kapı belirir, kapıdan yedi basamaklı bir yoldan geçer Arap savaçının (Seyyid Gazi) silahlanmış bir halde önünde durduğunu görür. Alaeddin'in annesi, yeni kefettiği aziz için bir anıt mezar yaptırır. Burada yaptırılan binayı takiben, Mihaloğulları ve Kanuni Sultan Süleyman büyük bir olasılıkla Bağdat'a giderken türbeyi ziyaret ettiği 1534 yılında kendisi tarafından eklemeler yaptırılmıtır (bu bilginin de kesin tarihsel kanıtları bulunmamaktadır). K.Wulzinger'de F.W.Hasluck'u doğrulayarak bu rivayetleri öyle anlatmaktadır; " O vakit Peygamberin yüksek huzurundaki dii zürriyetlerinden ve dini bütün bir kadın olan Sultan Hatun isimli Sultan Alaeddin'in annesi tesadüfen bir gece Seyyid Battal'ı rüyasında gördü ve Battal ona seslendi: «Ey yüce kadın, ben Rum'un devletine hakim olan ve sonunda Kala-i Masiyye'de ölmüş bulunan Peygamberin eriflerinden birisiyim. Gel ve üzerime (kalan parçalarımın üstüne) bir türbe yaptır.» Sultan uyandığında ayağa kalktı ve Sultan Alaeddin'in yanına gitti ve hikayeyi anlattı Sultanın emri ile devlet hazinesini açtırdı ve yüklerle develer kouldu; ondan sonra Sultan Hatun bazı köleleri ve hizmetlileriyle oraya doğru hareket etti ve kendisine Kılıç Arslan isimli bir vezir de elik etmiti. Günün birinde oraya ulamılardı ve kalenin karısına yakın bir tarlanın üzerinde konaklamılardı. Sultanın emriyle oraya bir kervansaray yapılmış ve bir köy kurulmutu ve oraya bugünde olduğu gibi eenkuç denmiti. Hazarasp bunu öğrendiğinde alıp onu kaleye getirmi, orada ağırlamış ve: «Buraya geliş sebebin nedir, burada ne iin var ?» diye sormutu. Sultan cevap vermi:«Ey Hazarasp, kalenin yakınında bir ziyaretgah varmıdır?» Hazarasp cevap vermi:«Benim Kutluca isminde bir çobanım var; kalenin karısındaki tepede koyunlarını otlatırken parlak bir ıık görmüş ve ıığın kuvvetinden neredeyse aklını kaybetmiti. Kendinden geçmiş ve buna anlam veremiyor. Aynı yerde koyunlar da toplanmış ve durmulardı. Bunun hakkında haber aldım. Çobanın nasıl olduğunu, gittim ve gördüm; bu yerin etrafına bir ibadet evi yaptırdım ve bu gün orası bir ziyaretgahtır.»…..
olsa gerek. Bunun yanında bu tür sosyal-dini yapıların inaasında özellikle Seyyid Battal Gazi Külliyesi'nde Selçuk Sultanının Danimendlere karı olan minnetdarlığının ispatı olarak gerçekletiği tezi de ilginç bir değerlendirmedir.
Wulzinger'e göre; Hazarasp'ın emriyle orada bir ziyaret tekkesi116 yapılmış ve herhangi bir isteği olan herkes orayı ziyaret etmeye balamıtır117 .
Menkıbelerin ve edebî ürünlerden Battalnamenin etkileri o denli büyük olmutur ki, Battal Gazi daha Selçuklular döneminden itibaren Anadolu'da özellikle sünni İslam inanıı dıındaki Türkler (önce Kalenderiler, sonra Bektaîler ve Alevîler) tarafından çok benimsenip yüceltilmitir. Burada dikkatlerden kaçmaması gereken olgu; gerçekte Hz. Ali ve soyuna hiç de iyi gözle bakmayan bir hânedana, Emevîler'e mensup bir kiiliğin, bu niteliğinin unutularak en ön safta gelen bir evliya mertebesine çıkarılmış olmasıdır. Böylece, Emevî komutanı Battal Gazi, heterodoks Türk zümreleri arasında yerini Hz. Ali soyundan gelen Seyyid Battal Gazi'ye bırakmıtır.
Seyyid Gazi Zâviyesi, bütün Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca, mevcut Kalenderî zâviyelerinin en önemlilerinin de baında gelmitir. Bu önem yalnızca onun merkez zâviye olmasından değil, aynı zamanda, yakın çevresinde bulunan Uryan Baba, Sultan ucâ' (ucâu'd-dîn) vb. diğer Kalenderî zâviyeleriyle çevrili bulunmasından da doğuyordu118 .
Battal Gazi'ye muhtemelen XIII. veya XIV. yazyılda bir de Seyyidlik pâyesi uygun görülerek Peygamber soyuna bağlanmıtır. Battal Gazi'yi Hz. Ali soyuna bağlayan bir Siyâdetnâme vaktiyle zâviye eyhleri tarafından muhafaza edilmekteydi119 .
Böylece daha XIII. yüzyılda gerek halk, gerekse Bizans sınırındaki gaziler arasında bir Gazi-Evliya olarak takdis edilmeye balanan Seyyid Battal Gazi'nin aynı devirde bata Kalenderîler olmak üzere çeitli sünnilik dıı topluluklar arasında yaygın bir külte konu tekil ettiği görülür. Ancak bu önemli olayın nasıl ve hangi bağlantılarla meydana geldiği; Anadolu Kalenderîlerinin ne gibi sebepler yüzünden onu "Pîr-i Abdâlân" kabul ettikleri henüz tam olarak bilinememek tedir120 .
Battal Gazi geleneği ve onun yarattığı edebî kiilik Anadolu insanını gerek kahramanlığı gerekse evliya kimliğiyle o derece etkilemitir ki daha XIII. yüzyılda, o zaman Anadolu'nun hemen her tarafında kalabalık kitleler halinde görülmeye balayan Kalenderi dervileri O'nu kendilerine "Pîr" kabul etmekte tereddüt göstermemilerdir. Battal Gazi'nin türbe ve tekkesi, Kalenderiler'in merkez tekkesi durumuna yükselmiş ve bu konumunu XVI. yüzyılın son çeyreğine kadar korumutur. XV. yüzyılın balarında Bektailik, pek çok ey gibi
«Sultanın emriyle oraya taş ustaları ve duvarcılar getirilmiti. Sultan Seyyid'in geriye kalanların üzerine bir türbe ina
edilmiti, kendisi için de bir türbe ina ettirmiti, aynı ekilde bir cami ve bir tekke de yaptırdı, burası için köyler kurdu ve
onlar için eğitilmiş derviler getirtti.» (K.Wulzinger, Dreı Bektaschı -Klöster Phrigiens, Berlin, 1913,s.6).
116 K.Wulzinger'e göre burası Aslında bir Atryum "avlu" idi.
117 K.Wulzinger, Drei Bektaschi -Klöster Phrigiens, Berlin, 1913, s.6.

118. (Ocak 1992: 187,188) 119 (Ocak 1992: 187,188) 120 (Ocak 1992: 187,188)
Battal Gazi kültünü de devralmıtır121. Bektaî airleri XVI. yüzyıldan itibaren gerek Battal
Gazi'yi gerekse babası Hüseyin Gazi'yi hürmetle yâdeden nefesler söylemiler, aynı ekilde
Alevî zümreler de onu büyük evliyadan saymılardır. Alevî airleri söyledikleri nefeslerin bir
kısmını ona ithaf ettikleri gibi bir kısmında da onu ululamılardır; ayrıca Battal Gazi'nin ve
babasının kahramanlıklarını anlatan uzun manzum destanlar da yazmılardır122 .
XVI. yüzyılda Seyid Battal Gazi adının, Türk ordusunun itici gücünü oluturduğunu
görüyoruz. Seyyid Battal Gazi Tekkesi bu dönemde, Yeniçerilerle yakın bağları olan
Baktailerin elinde bulunmaktadır123 .
Battal Gazi, sünnî halk airleri tarafından da XV. yüzyıldan beri hem gazilik ve
kahramanlık, hem de evliyalık yönleri vurgulanarak yüceltilegelmitir.
Battal Gazi, erken dönemlerden itibaren Osmanlı gazileri arasında da büyük bir saygıya
mazhar olmutur. İçiçe geçmiş durumdaki menkıbe ve kaynaklar, O'nun, XV. yüzyıldan beri
savaa giden gaziler tarafından "Gazilerin Ulusu" olarak kabul edildiğini gösteriyor. Askerler
yola çıkmadan önce onun türbesini ziyaret etmiler ve ruhaniyetinden yardım dilemiler
dir124 .
Ayrıca bazı Batılı bilim adamları125 Gâziyân-ı Rum diye adlandırılan Anadolu
Gazilerini; "Elleri tahta kılıçlı Müslüman misyoner ovalyeler" olarak eserlerinde
zikretmektedirler.Bu görüe Müjgan Cunbur126'da itirak edip; "Onlar gerçekten de Müslüman
misyonerlerdir.Onlar,yalnız ecaatleriyle tanınmış savaçı kılıç erleri değil, Anadolu insanını
milli-dinî birlik potasında sevgiyle birletirmek isteyen gönül erleridirler" demektedir.
Osmanlı tarihlerinde Battal'ın tarihî kiiliğinden çok, menkıbevî kiiliğini buluruz. Arap
kaynaklarında tarihî haberler ile yan yana duran hikayelemiş olayların bir çoğunu, Osmanlı
tarihçileri de olduğu gibi nakletmilerdir127; bunların içinde, bâzı baka menkıbeler ile, çoğu
Battal romanlarından geçme, daha yeni yorumlar da bulunmaktadır128 .
İslami dönem Türk edebiyatının en ilgi çekici ve gelimiş örneklerinden birini destani
romanlar tekil etmektedir. Ebu Müslim Horasani, Battal Gazi, Melik Danimend Gazi, Sarı
Saltuk ve Köroğlu gibi kahramanların etrafında oluan bu destani romanların en eskileri
121 Cahit Öztelli, (Cahit Öztelli, "Seyyid Battal Gazi Romanı Üzerine Düünceler", Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel
Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.94) menakıbevî eserlerin tahlilini içeren kısa makalesinde; Battal Gazi'yi
Ahilerin, Bektailerin ve Alevilerin "Pîr" olarak tanıdıklarını belirtmektedir.
122 (Ocak 1992: 204,205)
123 F.W.Hasluck, M. A. Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford, 1929, s.704-716)
124 ( Ocak 1992: 204-205)
125 İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, C. I-II, Paris, 1960, s.7.
126 Müjgan Cunbur, “Danimendname ve Saltuknameye Göre Seyyid Battal Gazi”, Eskiehir I. Seyyid Battal Gazi Bilimsel
Semineri, 22-24 Eylül 1977, Bildiriler, Eskiehir, s.48.

127
Müneccimbaı (Müneccimbaı, Tarih-i Umumi Sahaifü'l-Ahbar, C.I, Beyrut, 1983, s.801-814) tarihinde; H.113 yılı olayları arasında Battal Gazi'nin bulunduğu muharebeler ve Abdülvahhab'ın öldürülmesi olayı, aynen İbn Kesir'de anlatıldığı gibi nakledilir. Ayrıca, Battal Gazi'nin H.122 yılında ehid edildiği ve İbn Kesir'deki buna ait iki menkıbe de olduğu gibi kaydedilmitir. 128 P.N.Boratav, "Battal", İ.A., C.II, İstanbul, 1993, s.345-346.
muhtemelen XIII. yüzyılda Türkçeye uyarlanan Battalname ve Ebu Müslimnamedir.129 Ebu
Müslimname, Abbasi Devletinin kuruluunda tarihi bir rol oynamış bulunan Ebu Müslim
Horasânî (öl.137/755)'nin Abbasi ihtilalini nasıl balatıp bitirdiğini anlatan yine efsanevi
içerikte bir destandır130 .
Battalname yazıya geçirildiği dönemden itibaren halk arasında çok okunmakta olup
yaadığı yüzyıllar boyunca birçok ilaveler gördüğü açıktır. Ayrıca eserdeki kültürel ürünlerin
yüzyıllara ve coğrafyalara göre de değiiklikler gösterdeği açıktır.
Bunlardan biri Battal Gazi'nin Hızır İlyas ile olan menkıbeleridir. Hızır bu destani
romanlarda kahramanların yardımcısı, yol göstericisidir. Baları sıkıtığında veya ölümle
burun buruna geldiklerinde Hızır ortaya çıkar ve kendilerini kurtarır.131Buna benzer bir baka
destan da yine XIII. yüzyılda Arif Ali tarafından yazıya aktarıldığı sanılan ve Melik
Danimend Gazinin ilk Anadolu fetihlerini nakleden Danimendnamedir132. Bunda da Hızır
ile dikkate değer bölümler bulunmaktadır. Bunun yanında Dede Korkut133 hikayeleri de
önemli birer kültür ürünüdür. Aynı ekilde, aslında büyük bir menâkıbnâme kimliği de
göstermesine rağmen kahramanlık destanı türüne de sokulabilecek olan Ebu'l-Hayr-ı Rûmî'nin
Saltıknamesini134 de sayabiliriz.
XV. yüzyılda kaleme alınmakla beraber aslında XIII. yüzyılda yaayan Sarı Saltuk adlı
bir Türkmen babasının kahramanlık menkıbelerini ve kerametlerini anlatan bu eserde Hızır'ın
Sarı Saltık ile olan ilikileri, konumaları, menkıbeleri zengin bir biçimde yeralmaktadır.
Ayrıca İslami dönem Orta Asya Türk destanlarından Manas Destanını135 , Alpamış
Destanını136, Anadolu dahil hemen hemen bütün Ön Asyaya yayılmış bulunan ünlü Köroğlu
Destanını137 da anmak gerekir. Bunlarda da Hızırla ilgili birçok bölüm bulunmaktadır138.Bu
129 Türk edebiyatında destani romanlara ait geniş bilgi için bkz.: M.F.Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, s.254-258; Alessio
Bombaci, Histoire de la Littérature Turque, Paris 1968, s.259-265; I. Melikoff, La Geste de Melik Danimend, Paris,
1960, C.I, s.41-52; I.Melikoff, Abu Muslim, Le Porte-heche du Khorassan, Paris, 1962, s.29-43.
130 A.Y.Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1985, s.185)
131 "….ve cadular kalai beklerler. Nice kim yol aradı, çare idemedi. Andan mübarek yüzin yire sürüb niyaz eyledi. Ol dem
Hızır Peygamber iridi. Seyyide selam virdi ve eytdi; Ey ciger kûem. Melul olma kim gerekir kim bu vilayet dahi senün
kademinde açıla, müerref ola didi. Andan Hızır Peygamber atından indi, Seyyid hazretini bindirdi ve yeil kamçısını
Seyyidin eline virdi ve eytdi; Ciger kuem, atın baını ehre karu tut, didi. Seyyid hazreti dahi eyle eyledi. At bir kez pervaz
eyledi, ehrin üstüne kondu….." (Menakıb-ı Gazavat-ı Seyyid Battal Gazi, İstanbul, (Tarihsiz-Tabasma), C.IV,s.26,27).
132 Destan, Battal Gazi etrafında yine Türklerin yarattığı Battal Gazi Destanının bir devamıdır. Danimend Ahmed Gazi de
Battal Gazi gibi merkezi Malatyada bulunan İslam gazilerinin ve Ahmed Gazi de Battal Gazi vasıtasıyla Hz.Peygamber
soyuna bağlanmaktadır.Bununla birlikte o, Türk kahramanları gibi Harezmlilerin yadigarıdır. Danimend, Peygamberin bir
iareti ile Rum gazasına memur olur ( O.Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1993, s.123;
Ayrıca Bkz. Melikoff I., La Geste de Melik Danimend Gazi, Paris, 1960, C.II ).
133 Bkz. Dede Korkut Kitabı, Yay.: Muharrem Ergin, Ankara,1964.
134 Saltukname, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi, Hazine Kısmı, No: 1612; Eser ve müellif için bkz. A.Gölpınarlı A.,
Yunus Emre ve Tasavvuf, İstanbul 1961, s.33-41; İz Fahir, "Saltuk-name", VIII. Türk Tarih Kongresi Bildirileri, Ankara,
1981, C.II, s.971-977.
135 Bkz.Ögel Bahaeddin, Türk Mitolojisi, Ankara, 1971, C.I, s.495-539.
136 Özbek Halk Destanları Serisi, Alpamı,Nr. Tura Mirzayev, Takent 1969; S.Chandra Sen Gupta, "Bir Orta Asya Özbek
Türk Destanı: Alpamı, Menei ve Versiyonları ", Çev.: Çiğdem Yıldırım, Türk Folklor Aratırmaları, (1982), Ankara,
1983, s.177-189.
137 Bkz. P.N.Boratav, Köroğlu Destanı, İstanbul, s.1931.
138 A.Y.Ocak, İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır-İlyas Kültü, Ankara, 1985, s.40.

da bize bu kültür etkileiminin en çarpıcı özelliklerini ve bu özelliklerin etkilerini göstermesi
açısından önemlidir.
Kahramânâne-dinî bir içeriğe sahip olan Battal Gazi Menkıbesi, Selçukluların ilk
zamanından beri, manzum ve mensur birçok Battalnameler olumasına sebep olmutur ki, H.
Ethé haklı olarak, bunun esasında, askerleri Anadolu fethine hazırlamak amacıyla yazılmış
bir eser olduğunu iddia etmektedir; önce kimin tarafından ve her ne amaçla yazılmış olursa
olsun, o dönem Türklerinin ortak duygularını yansıtan bu eser halk arasında büyük bir ün
kazanmı, hattâ Doğu Türkistan'a kadar yayılmıtır; orada da bu menkıbevî kahraman
hakkında birtakım menkıbelerin varlığı, hattâ Aksu ehrinde onun mezarına rastlanması bunu
gösterir; oradaki menkıbeye göre 139, Battal Gazi, H. 81 (M. 700-701)'de Medine'de vefat
ederek, Bakü'de defnedilen Muhammedü'l-Hanife'nin dördüncü torunu olup, İmâm Abdu'r
rahmân 'Alevî ismiyle tanınmıtır.
VIII. yüzyılda Emevîler'in Bizans'a karı açtıkları savalarda "El-Battal" lakabıyla
öhret kazanmış bir savaçının Türkler arasında yayılan kahramanlık menkıbelerinin
destanlatırıldığı bir halk hikâyesi olan Battalnâmenin140 yazma nüshaları Menâkıb-ı Gazavât
ı Seyyid Battal Gâzî, Hikâyet-i Seyyid Battal Gâzî gibi isimler taımaktadır. Hikâyenin yazıya
geçiriliş tarihi henüz kesin olarak tayin edilmemekle beraber bütün aratırmacıların birlemiş
göründükleri zaman dilimi, XI. yüzyılın sonlarından XIII. yüzyılın balarına kadar olan 100
yıldan biraz fazla bir dönemdir141 . Ancak Battalname'den bazı kısımlar almış olup 643'te
(1245-46) yazıldığı kesin olarak bilinen Danimendnâme'de Melik Dânimend'in142 Battal
139
A.Y.Ocak (A.Y.Ocak, “Sarı Saltuk ve Saltukname“, Türk Kültürü, Türk Kültürünü Aratırma Enstitüsü Yay., S.195, Yıl XVII, Ocak 1979, s.273-275) eserinde; Saltuknamede ilenen temalarla, özellikle Sarı Saltuk tipolojisiyle, Battal Gazi'nin diğer edebi ürünleri arasında bir benzerliğin olduğu açıklanmaktadır. öyle ki; "Sarı Saltuk, Battal gibi kafirlere karı cihad göreviyle mükelleftir. Asıl adının erif Hızır olduğu bildirilmekle beraber, Seyyid erif, erif Gazi, Sultan Baba, Sarı Saltıh, Saltıh-ı Rumi ve Saltıh Gazi gibi değiik isim ve lakaplarla anılır. Ömrü daima kafirlerle cenk ederek geçen Sarı Saltuk, onları ya Müslümanlığa sokar, veya Müslümanlığı kabul etmedikleri takdirde onları öldürür. Müslüman ettiği kafirlerle oturup yüksek bir âlim kimliğiyle İslamiyetin esaslarını ve değiik yönlerini onlara açıklar. Herhangi bir Hırıstiyan ülkesini fethedeceği zaman oranın kıyafetine bürünür ve dilini mükemmel bir ekilde konuur. Saltuknamede asıl dikkati çeken nokta, Saru Saltuk'un genellikle rahip kılığında dolamasıdır. O, bu kılıkla manastırlara girer, rahip ve keilerle Hırıstiyanlık üzerine tartıır, hatta onları hayran bırakacak vaazlar verir ve İncil okur. Saru Saltuk, aynı zamanda büyük bir velîdir. Birçok kerametler gösterir. Fakat bunlar dümanları ve rakipleri tarafından sihirbazlık, büyücülük diye kabul edilir. Onu cadularla ibirliği yapmakla suçlarlar. O da tıpkı 'öteki Türkler gibi' sihir bilir. Hacı Bekta-ı Velî, Fakih Ahmed, Seyyid Mahmud-u Hayrânî ve Ahi Evran gibi bir çok ünlü evliya ile yakından dostluğu vardır." demektedir. Bundan baka,H.Ethé, bu menkıbeyi Almancaya tercüme etmitir (Die Fahrten des Sajjid Batthal, Leipzig, 1871). Ayrıca, Ethé, eserinin genel muhtevasında O'nu bir Osmanlı kahramanı olarak görür ve kiiliğinin Hırıstiyanlığa karı savaan bir Müslüman olarak ortaya çıktığını vurgular. Ayrıca, Georg Husing (Georg Husing, Zur Rostahmsage, Sajjid Batthal, Leipzig, 1913)'in eseri de dikkate değerdir; bununla beraber, bütün bu aratırmalara rağmen, bu olay derinlemesine bilimsel anlamda incelenmemitir. Ayrıca M.F.Köprülü (M.F.Köprülü, "Abdal" Mad.,Türk Halk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, 1935)'nün verdiği bilgiler de son derece önemlidir. 140 Kavramsal anlamda Battalnamenin anlamını yorumlayan F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; M.Canard'ın bu konudaki yorumunu öyle kaydetmektedir; " Roman, ana çizgileri ile, XI. yüzyılda olumuş ehl-i salip savalarının baş kahramanı Seyyid Battal Gazi'yi alarak, Battal Gazi'nin savalarının, cengaverliklerinin, akla hayale sığmayan atılımlarının gerçek panoroması demektir."
141
F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96), romanın zaman bakımından tarihinin saptanması konusunda; yazıldığı dönemin Osmanlı dönemi olmadığını, daha çok Selçuklular zamanına ait olduğunu ve bu yargıya da romandaki anlatımlardan ulaılabileceğini belirtmekte ve gerçek bir tarih vermek istendiğinde bu tarihin XII. yüzyıl olması gerektiğini belirtiyor. 142ükrü Baba'nın anlatımına göre; ….halk arasında mehur olduğu üzere Seyyid Battal Gazi hemire-zadesini Malatya emiri Ömer b.Nu'man b.Ziyad b.Ömer b.Mu'dî'ye vermiş ve bu izdivaçdan Nâzırü'l-Cemal adlı bir kız dünyaya gelmiti. Bu kii ile Türkmen beylerinden Ali b. Mızrab evlenmiş ve bunun ürünü olarak Melik Danimend doğmudur.Melik Danimend Abbasi
Gazi soyuna bağlandığı dikkate alınırsa, eserin bilinmeyen yazarının kitabını bu tarihten önce yazdığı anlaılmaktadır. Nitekim Battalnâme, Türk destan edebiyatında XI. yüzyılda Hamzanâme ile balayan Ebûmüslimnâme ve Dânimendnâme143 ile devam eden, XV. yüzyılda da Saltuknâme ile son bulan bir zincirin ikinci halkasını tekil etmektedir144 .
Battalnâme, tarihî bir ahsiyet olduğunda üphe olmayan Battal Gazi'nin menkıbevî yaamını, Anadolu'ya yerleen Müslüman Türkler'in gözüyle aksettirir. Bu menkıbelere göre Battal Gazi, Hz. Ali soyundan Hüseyin Gazi'nin oğludur. Çok güçlü ve zekidir. Daha çocukken dinî ilimleri çok kısa bir zamanda öğrenmitir. Savaş yöntemlerini aynı düzeyde iyi bilir. Abdülvehhâb145 Gazi tarafından kendisine ulatırılan Hz. Peygamber'in tükürüğü sayesinde bütün dilleri konuur. Keiş kılığında manastırlara girip İncil'den vaazlar verir. Rahiplerle tartıarak onları mağlup ederek İslama dönmeye mecbur eder. Hızır'la yoldatır; sıkıık zamanlarda ondan yardım görür. Aynı ekilde perilerle de dosttur. Devler ve cadılarla savaır; okuduğu dualarla büyülerini bozarak onları yener. Atete yanmaz. Vahi hayvanlar emrine âmâdedir. Doğa güçlerine hâkimdir. Göz açıp kapayıncaya kadar uzun mesafeler aar. Kullandığı silahlar "Dahhak","Rüstem" ve "Hamza" gibi eski ünlü cengaverlerin silahları, bindiği atlar onların atlarının soyundan gelen atlardır. Bunlarla Hıristiyanlara karı savaır. Onları İslâm'a davet eder, davetini kabul etmeyenleri öldürür.
Battalnâme esas olarak Battal Gazi'nin Anadolu'da Hıristiyanlarla (Rumlar, Ermeniler ve diğerleri) yaptığı savaları konu edinmekle beraber, bunlarla ilgili menkıbeler büyük çapta eski Türk inançlarından ve İran peri masallarından alınan motifler ve sahnelerle süslenmitir. Bunlar ayıklandığı zaman geri kalan savaş menkıbeleri ise VIII. yüzyıldaki Emevî-Bizans mücadeleleri devrinden XI. yüzyılda Anadolu'da Türk fetihlerinin sürdüğü dönemlere kadar
ordularının düzenledikleri seferlere katılarak yararlıklar göstermiş ve birhayli ün kazanmıtı. Seyyid Battal Gazi gibi bir mücahid kiiyle olan ilikisi, gazalarda görülen yeterliliği sebebiyle Hulefay-ı Abbasiye'den Kâim Biemrillah'dan 450 tarihlerine doğru Diyâr-ı Rum'a gaza için izin almış ve baına topladığı bir ordu ile zabtettiği yerlerde lakabına mensub olan Devlet-i Danimendiyenin esasını kurmudur. (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s. 1-28). 466 tarihinde muskıt-ı re'si (bir kimsenin doğduğu yer) ve mukarrer-i askeriyesi olan Malatya'dan yirmibin kiilik bir ordu ile hareket edip, Sivas ehrini zapdedip kalesini ta'mir edip kendisine karargah yaptı. Bu ekilde yerleip esas beyliği kurduktan sonra Kengiri, Amasya, Çorum, Tokad, Osmancık, Kastamonu ve Niksar'ı fethetti ve Canik civarında (Halkenbed) denilen kaleyi kuatma ile megul iken vefat etmiş ve Niksar'a defn edilmitir. Yerine 477 senesinde oğlu Melik Gazi Mehmed Gümütekin geçti. Türbesi Niksar'da ziyaretgah oldu. Babasının vefatı ve kendi isteği üzerine Kâim Biemrillah tarafından babası gibi Diyar-ı Rum'a gazaya me'mur Serasker tayin edildiğinden Kutlanmı-zade Süleyman Bey'den alınan Kayseriye'yi karargah ve beylik merkezi yapıp, babası zamanında vezir ve müaviri olan İltekin veya Ertevhî (Ertuhî)'nin oğlu Halfetî'yi kendisine vezir tayin ettikten sonra 500 tarihinde Malatya'yı istila etti.( ükrü Baba, a.g.e., s. 1-28). Gümütekin ünvanıyla bilinen Melik Gazi Mehmed, Seyitgazi Nahiyesi'nin Arabviran Karyesiyle Çukur Ağıl Karyesi arasında bulunan bir toprak kale civarında vefat ederek (529) buraya defnedildi (ükrü, a.g.e., s. 1-28). emseddin Ahmed Danimend b.Ali b.Mızrabü't-Türkmenî, Malatya emiri bulunan Ömer b. Nu'man b. Ziyâd'ın kızı Nâzırü'l-Cemal adlı kadından doğmutur. Bu Nâzırü'l-Cemal, Seyyid Ca'fer İbn Sultan Hüseyin b. Rebi' b.Ali b.Abbasü'l-Malâtî adlı kiinin kız kardei yani Sultan Hüseyin b.Rebi' in kızı, Seyyidetü'-erifetü'l-Aleviyye'nin kızıdır. Fakat bazı tarih kitabları bu Meliki, Seyyid Battal Gazi'nin evladı; Seyyidetü'-erifetü'l-Aleviyye, Battal Gazi'nin kız kardei olup Malatya emiri Ömer b.Nu'man ile izdivacından olan Nâzırü'l-Cemal Hatun'un semeresi olduğunu kaydetmektedirler (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İstanbul, 1334, s. 1-28). 143 İrene Melikoff (İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, CI, Paris, 1960, Önsöz) eserinde; Danimend destanının XIII. yüzyıl ortalarında kaleme alındığını ve Battalnâmenin de bu destandan önce kaleme alınmış olduğunu belirtir. 144 (Ocak 1992: 204,205) 145Kaynaklarda adı sıkça geçen bir diğer Arap savaçısı tarihi bir kahraman olan Abd-el-Vahab'dır.Hüseyin Gazi'nin babası olarak anılır. Mezarı Sivas'tadır. Arap vakanüvistlerine göre 730-731'de Roma topraklarında öldüğü söylenmektedir. Bütün bu kahramanların hemen hepsi, Seyyid Battal Gazi'nin söylencelerinde anılır. Abd-el Vahab, sürekli olarak bahsedilen bir kiidir (F.W.Hasluck, M. A. Christianity and İslam Under the Sultans, vol: 2, Oxford 1929, s.704-716).
uzun bir zaman diliminin anılarını taır146. Bu savalarda merkez alan genellikle Malatya ve
yöresidir147. Savalar, eserde, siyasî bir mücadele değil bir din savaı(İslâmiyet-Hıristiyanlık
mücadelesi) kimliği taır. Cihad ve gazâ ruhu kendini çok kuvvetli bir ekilde hissettirir.
ehirlerde oturan Müslüman Türkler arasında meydana geldiği muhakkak olan bu destanda
Battal Gazi "yarı evliya" bir karakter sergiler; bu onun öteki Türk destan kahramanlarıyla olan
en önemli ortak yanıdır. Melik Dânimend Gazi ve Sarı Saltuk, Battal Gazi'nin isim
değitirmiekillerinden baka bir ey değildir. Bu da Battalnâme'nin tanımıyla Müslüman-
Türk geleneklerine göre olumuş destanî bir halk hikâyesi olduğunu gösterir148 .
Battal Gazi efsanesi XIV. ve XV. yüzyıllarda bata Bizans İmparatorluğu ile sınırları
olan Germiyanoğulları ve Osmanoğulları döneminde yeniden canlandırılmıtır. Bu dönem
boyunca Bizanslılardan fethedilen bölgeler bu Anadolu efsanesinin yaatılmasının nedeni
olarak görülebilir. Fethedilen topraklardaki din ve kültürü değitirmekle görevli savaçı
derviler, Battal Gazi'nin savaçı kiiliğini rahatlıkla kabullenmiş olmalıdırlar. Bu derviler,
kendi "Zaviye" ve "Kağanlık"ları etrafında, bir eyhin liderliğinde toplanmılardır. Bunlar
özellikle XIII. yüzyıldan sonra149 . Anadolu'nun gündelik yaamında büyük ölçüde etkili
olmulardır. Genel olarak zaviyeler, kurucularının isimleri ile yaamılardır. Ancak, Seyyid
Battal Gazi olgusunda yapılar kurulmuş ve geleneksel Anadolu destan kahramanı adı altında
yaamış görünmektedir.
Battalnâme Osmanlı döneminde genel anlamdaki vekâyinamelerde malzeme olarak da
kullanılmıtır. Örneğin Müneccimbaı, Gelibolulu Mustafa Âlî ve Fındıklılı Süleyman Efendi
gibi tarihçilerle Evliya Çelebi, eserlerine Battal Gazi menkıbelerini tarihî olaylar eklinde
almılardır. Bundan baka Taberî'nin ünlü tarihini Türkçe'ye tercüme eden Osmanlı
müellifleri, eserin Arapça aslında ve Farsça tercümelerinde bulunmadığı halde Türkçe
nüshalarına bol miktarda Battal Gazi menkıbeleri koymulardır. Bunun sebebi, herhalde
Türkler arasında büyük bir sevgi ve ilgiye mazhar olan Battal Gazi'nin tamamıyla bir Türk
kahramanı sayılmış bulunması olsa gerek. Nitekim Saltuknâme müellifi Ebü'l-Hayr Rûmî de
1473-1480 yılları arasında kaleme aldığı eserinde Battalnâme'deki birçok menkıbeyi
kahramanın adını değitirerek aynen Sarı Saltuk'a mâl etmitir.
146
P.N.Boratav (P.N.Boratav "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s. 349-351); İ.Melikoff (İ. Melikoff "Al-Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1971, s. 1137) eserlerinde; Battalnamenin ana bölümlerinin Haçlı Seferlerinden etkilendiğine inanıldığını ve özellikle Battal Gazi'nin mezarının bulunuuyla ilgili yeni bölümün büyük bir olasılıkla XIII. yüzyıl Selçuklular zamanında eklenmiş olabileceğini belirtirler. Bunun yanında F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; Battalnamenin sonlarına doğru Selçuklular tarafından Anadolunun nasıl kuatıldığını, fethedilen yerleri, kahramanlıkları içeren bölümlerin olduğunu ve ayrıca Battal Gazi'nin mezarının bulunması olayı, Çoban Baba'nın kerametleri ve Ümmühan Hatun hakkındaki bilgilerin bulunduğunu kaydetmekte, bu bölümlerin de belki sonradan eklendiğini belirtmektedir.
147
F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96,97) eserinde; yukarıdaki bilgiye ek olarak İstanbul,Kız Kulesi, Bolu ve Seyitgazi ve çevresini de göstermektedir. 148 .(Ocak 1992: 204,205)
149
Ömer Lütfi Barkan, “Vakıflar ve Temlikler I-İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervileri ve Zaviyeler”, VD, C. II, Ankara, 1942, s. 279-353.; A.Y.Ocak, “Zaviyeler”, VD, C. XII, Ankara, 1978, s. 247-269.
Türk gazi tipini mükemmel bir biçimde aksettiren Battalnâme sadece halk arasında
değil, XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Osmanlılar'ın Rumeli topraklarında balattıkları
fetihler ve mücadeleler çağında da gaziler arasında sevilerek okunmutur. Kısaca O, Anadolu
ve Rumeli coğrafyasıyla bütünlemitir. Battalnâme Anadolu dıında yaayan Türk
toplulukları arasında da sevilmi, yazılıp okunmutur. Bilhassa XIX. yüzyılda Rus igali
altında kalan Asya Türkleri Battalnâme menkıbeleriyle âdeta teselli bulmulardır150 .
Battalnâme daha XIX. yüzyılda Herman Ethé ve Heinrich L. Fleischer'den balayarak
bilimsel ve popüler içerikli bazı çalımalara konu olmu, hakkında edebiyat tarihi ve tarih
bakımından dikkate değer incelemeler yayımlanmıtır.151 Battalnâme'nin bugün bilinen
nüshaları arasında yazıldığı döneme ait olanı yoktur. Ancak bütün nüshaların Türkiye'de ve
Türkiye dıındaki nüshalardan ibaret olmadığı, özellikle Anadolu'da bazı özel ellerde de bir
hayli tam veya eksik nüshanın var olduğu muhakkaktır. Bilinen en eski nüshalar arasında 840
tarihli iki nüsha zikredilebilir. En kapsamlı nüshalardan biri olan ilk nüsha mensurdur.
Manzum olarak bugüne kadar, air Bekâyi'nin 1183'te (1769-70) nazma çektiği
Battalnâme'den baka nüsha tesbit edilememitir152. Battalnâme'nin söz konusu nüshalardan
bazı kısımlar çıkarılmak suretiyle153 çeitli tarihlerde yapılmış taş basma yayınları da
bulunmaktadır. Bunların bazıları halk ressamları tarafından yapılan ilgi çekici resimlerle
süslenmitir154 .
Battalnâme, bata Doğu Anadolu olmak üzere Anadolu'nun bazı bölgelerinde bugün de
eski geleneğin bir devamı olarak halk ağzında hâlâ anlatılmaktadır. Ayrıca bazı köylerde
150 (Ocak 1992: 204,205) 151Battal Gazi ve Battalnâme ile ilgili ilk bilimsel aratırma ve Almanca çevirisi H. Ethé'nin iki ciltlik H. Ethé (H. Ethé, Die Fahrten des Sajjid Batthal, Eın Alttürkis Wolks und Sitenroman, Leipzig, 1871)'nin eseridir. Onu Georg Husing (Georg Husing, Zur Rostahmasage-Sajjid Battal, Leipzig, 1913)'in eseri takip etmitir. Marius Canard'ın makaleleriyle beraber özellikle H.L.Fleischer (H.L.Fleischer, "Über den Türkischen Volksroman Siret-i Seijid Battal", Sächisichen Akademische, Leipzig, 1848, II, 35-41, 150-169)'in makalesi çok önemlidir. Bunlara ek olarak A.Y.Ocak'ın iaret ettiği gibi (Ocak 1992:206-208), özellikle Henri Grégoire'ın, Bizans halk romanı Digenis Akritas [Bizans sınırında bulunan sınır beyliklerinin savaçılarına Akritoi denmektedir.Akritoi ünvanı Bizans destanı Digenis Akritas'dan alınmıtır (İ.Hami Danimend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Batı Dillerinde Osmanlı Tarihleri, C. VI, Türkiye Yay., İstanbul, 1971, s. 21)] ile Battalnâme üzerine Byzantion dergisinin çeitli sayılarında yayımladığı tarihî incelemeler ve karılatırmaları içeren makaleler kayda değer çalımalardır. Battal Gazi'nin Türkçe Battalnâme'den baka bir de Arapça Zâtü'l-himme yahut Zü'l-himme (halk Arapçasında Delhemma) adında bir baka destanî romana daha konu olduğu bilinmektedir. Bunun üzerine yapılan çalımalar, bilhassa M. Canard'ınkiler, eserin XI. yüzyıldan sonra peyderpey tamamlanarak yazıya geçirilidiğini, daha önce halk arasında yaamakta olan Emevî-Bizans mücadelelerine ait menkıbelerin Haçlı seferleri sırasında teekkül edenlerle tamamlandığını, dolayısıyla Türkçe Battalnâme'nin Zü'l-himme ile ilgisi bulunmadığını ortaya koymutur. Bu suretle Battalnâme'nin bu Arapça destanî romanın Türkçe'ye tercümesi veya adaptasyonu olmadığı anlaılmıtır. Yalnız burada Arapça "Battal" romanının Türkler arasında yeni menkıbelerin doğmasındaki, dolayısıyla Türkçe Battalnâme'nin olumasındaki ilk tesirini gözden uzak tutmamak gerekir (A.Y.Ocak, "Battal" Mad., İ.A., Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C. V, 1992, s. 206-208). Yukarıdaki görülere ek olarak M.Canard (M. Canard, "Al Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1953, s. 1136) makalesinde; Battal Gazi'nin Bizanslılara karı gösterdiği kahramanlıkların "irat Zilhimma va'l-Battal" isimli Arapça epik romanın konusunu oluturduğunu ve bu romanın da Türkçe Battalnâmenin ana kaynağını tekil ettiğini düünmektedir. 152 M.Canard (Canard, "Al Battal", Encyclopedie de I'İslam, C.II, Leiden, 1953, s. 1136) eserinde bu epik iirin daha sonra Bekâî (Sultan Mustafa III'nın hükamdarlık döneminde) tarafından yeniden kopya edildiğini söylemektedir.; F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96,97) eserinde; manzum Battalnamenin yalnız air Bakâî'nin eseri olduğunu kaydedip, eserin Mustafa III (1757-1774) döneminde yazılmış olduğunu belirtir. 153 F.Çelikkanat (F.Çelikkanat, Eskiehir, Eskiehir, 1990, s. 96) eserinde; manzum Battalnamenin, mensur kaleme alınmış Battalnamenin manzum biçimi olup, kısaltılmış bir biçimi olduğunu belirtip, bunun da Bakâî'nin, eserinin önsözünde bunu açıkça belirttiğini söylemektedir. 154 (Ocak 1992: 206,208)
zaman zaman Battalnâme nüshalarına rastlanması, eserin Türk kültür yaamıyla ne ölçüde
bütünletiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Öte yandan Battalname, çağdaş Bizans destanı "Digenes Akritas"155 ile de büyük
benzerlikler gösterir. Digenes Akritas Destanı Bizans bakış açısını yansıtmak kaydıyla, aynı
Bizans-Arap savalarını konu alır ve Digenes Akritas'ın kahramanlıkları ile uydurma tarihi
kiiliği Seyyid Battal Gazi'ninki ile büyük benzerlikler gösterir. Bu nedenle her iki efsanenin
karılıklı etkileimleri ve benzerlikleri Ortaçağ Anadolusunun toplumsal ve siyasi koulları
içinde değerlendirilmelidir. Bunun yanında Battalnamenin ana bölümlerinin Haçlı
Seferlerinden de etkilendiğine inanılmaktadır156 .
Bunun yanında Dede Korkut destanındaki kahramanlarla da Battal arasında bir
benzerlik göze çarpar. Temelde aynı gibi görünen bu benzerlik aslında bazı farklılıkları da
bağrında taımaktadır.Burada amanî ve islamî inanç sistemlerinin aynı ortam içinde hem
bileimini hem de ayrımlarını ortaya çıkarmaktadır; Yüksek tabaka İslam medeniyeti içerisinde daha çok İran kültürü etkilerine maruz kalıp onun gelimesinde balıca etken olurken, İslamiyeti farklı bir ekilde (farklı bir yorumla) kabul eden ve sünni İslam merkezlerinden uzak bölgelerde yaayan ve özellikle göçebeliği ve kültürünü devam ettiren Türkler uzun zaman amanî inanış ve düüncelerini İslamiyetle uzlatırmak suretiyle muhafaza etmilerdir. Ulusal destanın bir parçası olan ve İslamî bir toplumdan çok amanî bir toplumun yaayış ve inanılarını aksettiren Dede Korkut destanı bu göçebeler arasında vucut bulmutur. Oğuznâme'nin Câmiü't-Tevârih'e geçmesi bunlar arasında yaayan rivayetlerin toplanması sayesinde mümkün olmutur. Battal Gazi destanı ile Dede Korkut destanındaki kahramanlar aynı İslam ideolojisi uğrunda savaan insanlar olmakla birlikte, birbirlerinden farklı özellikler göstermektedirler. Birinciler, tamamiyle İslamlaan ehirli ve yerleik Türklerin, ikinciler farklı bir ekilde İslamlaan ve eski Türk yaam ve kültürünü yaatan göçer ve yarı göçer Türklerin eseridir. Dede Korkut'da geçen kahramanlar İslamiyet uğrunda Trabzon Rumları ve Gürcülerle savaan, arap içen, kadınlı meclisler kuran insanlar olup, İslamın gazilerinden çok Türklerin Alpleridirler. Bu hikayeler bize, Müslüman göçebelerin hangi kriterlere göre İslamlatıklarını, yaayış ve düünülerinin eski Türk karakterini nasıl devam ettirdiklerini göstermektedir157 .
155 Bu konuda F.W.Hasluck (F.W.Hasluck, "Graves of the Arabs ın Asia Minor", Bulletin of the British School at Athens, C.XIX, 1912-1913, s. 187.; T.Alangu (Alangu,"Bizans ve Türk Kahramanlık Eposlarının Çıkıı Üzerine", Türk Dili, No:20, Ankatra, 1953, s. 202-219; P.N.Boratav (P.N.Boratav "Battal", İ.A., MEB Yay., M.E.Basımevi, CII, İstanbul, 1993, s. 349)'da bilgi bulunmaktadır. Ayrıca, F.W.Hasluck, yukarıdaki eserinde destanlar arasındaki yakın benzerlikler görülen iki kahramanın aksiyonlarını karılatırmakta ve Digenes Akritas'ın Battal Gazi tarafından öldürüldüğünü iddia etmekte, T.Alangu da yukarıdaki makalesinde; Digenes Akritas ile Battal Gazi efsanelerini analiz etmektedir.
156
P.N.Boratav, “Battal”, İ.A., C. II, İstanbul, 1949, s. 344-351.; İ.Melikoff, La Geste de Melik Danimend, C. I-II, Paris, 1960, s. 1137,1138.
157
O.Turan, “Türkler ve İslamiyet”, DTCF, C. IV, S. IV, Ankara, 1946, s. 480, 481.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*