SÜCAEDDİN VELİ (SULTAN VARLIĞI)


KALENDERİ, ALEVİ, BEKTAŞİ KÜLTÜNDE ÖNEMLİ BİRKİMLİK:
ÜCAEDDİN VELİ (SULTAN VARLIĞI)

Yağmur SAY
ücaeddin Veli (Sultan Varlığı) Kimliği ve Kültü
Kaynaklarda ücaeddin hakkında verilen bilgilerin yetersiz olmasının yanında, yine bu kaynaklar birçok açıdan birbirlerini doğrulamamaktadır. Bu kaynakların en eskilerinden olan akâyık-ı Nu'mâniye1 de, ücâeddîn-i Karamânî adında bir ahıstan bahsedilmektedir. akayık'ın verdiği bilgiye göre ücaüddin-i Karamanî, eyh Hâmid-i Kayserî ile irtibatı olup, Sultan II. Murad'ın hayatını kurtardığı için, II. Murad tarafından Edirne'de Debbağlar mahallesi'nde adına bir mescid ve zaviye ina ettirilmi, öldükten sonra da aynı yere defnolunmuş bir kiidir.2
Lâtifî, ücaeddin-i Karamanî'nin yaamı hakkında kısmen akayık'taki bilgiyi tekrarladıktan sonra, hiç bir temele dayanmaksızın adı geçen mescidin Eskiehir'den oniki saat ileride ufak bir karyede olduğunu kaydedip, bu bilgiye, ücaeddin'in II.Mehmed'in ilk zamanlarında öldüğünü de ilave etmitir. Lâtifî'nin, Kemal Ümmî'nin hayatından bahsederken: "Bu hikâyet dedelerden mesmu'dur ki, mezkur Kemal Ümmî, Nesimî ile Sultan üca' tekyesine varıp, Baba Sultan'ın fuzulî bir koçunu kurban etmiler. Baba Sultan dahi bunların bu fi'ilinden münfail olup ve cemaline celâl ârız olup, remz ile, tuhfe yüzünden Nesimî'nin önünde bir destere ve mezbûrun önünde bir kemed-i miyan-bend koyup, dâr-ı fenâdan tarık-i intikallerine iaret etmitir"3 tarzındaki ifadesi, elimizde bulunan vilâyetnâme ile kısmen uyumaktadır4 Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'de: "…Seyyid Nesimî ve Kemal ol koçu, Sultan'ın makamında buldular; eyittiler: Bu koç ne koçtur dediler. Derviler dahi
Taköprülüzade Ahmed, E-akayıku'n-Nu'mâniyye fî Ulemâi'd-Devleti'l-Osmâniyye, Mecdî Efendi Tercümesi,
İst.1314, s. 94 vd.
2 Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, c. III, s. 136.
3 Lâtifî, Tezkire, İstanbul 1334, s. 286.
4 Orhan F. Köprülü, "Velâyetnâme-i Sultan ücaeddin", TM, XVII'den aynı basım, Ed. Fak. Basımevi, İst. 1972, s. 178.

Sultanımız'ındır, dediler. Seyyid Nesimî dahi eyitti: Sultan koçu neyler dedi…. Bu koçu ana put olmu, boğazlan koçu, anı bundan kurtaralım dedi. Kaygusuz Baba eyitti: Gelin, er nazarında küstahlık etmeyelim! Sultan Kemal ve Seyyid Nesimî Baba, Kaygusuz'un sözüne amel etmeyüp, koçu boğazladılar. Kemal koçu astı; Seyyid Nesimî derisin soydu. Koçu kazana durukodular. Ne kadar ki cehdettiler, kaynadamadılar. Ol dem Sultan uryan olmuş nemedin dayagının üzerine artmış çıka geldi. Pes Sultan'ı göricek bunların nutkı bağlandı.»5 denilmektedir.
Hüseyin Hüsameddin'in (Mübarizüddin Halife Alp) balığı altında, "…Birinci Kılıç
Arslan'ın damadı olan Güdül Bey'in ahfadından ücaüddin Kul Beğ b. Türkmenah'ın oğlu olup, 619 yılında Amasya valisi olmutur"6 eklindeki ifadesini yanlış anlayan ükrü Baba7, bu kiinin Mübarizüddin Halife Alp değil, ücaüddin olduğunu zannederek, onu, Seyitgazi'de türbesi olan ücaüddin ile aynı kii gibi göstermitir.
Bir baka ücaeddin bilgisi ise O'nu Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerine götürür8; "Abdülmecid ve Abdülaziz dönemlerinde sadrazam Yusuf Kamil Paa'nın zevcesi Zeynep Hanım, ikrarbend olmak için Pir Mehmed Dede ile ücaeddin Dede'yi İstanbul'a çağırır. Dedeleri konağında aylarca misafir eder. İsmi bilinmeyen genç birisi dedelere yalvararak divan katipliği görevinden ayrılır ve dedelerle birlikte Sultan Battal Gazi tekkesine gelir. Dedelerin eteklerine sarılarak göz yaları akıtarak el aman mürüvvet erenler, beni mahrum bırakmayın, gerçekler yoluna alın diye yalvarır. Kendisini türbeye mürid olarak kabul ettirir. Bu kiinin adına o günden beri Genç Abdal denmektedir".
Bu göstergeler ıığında birbiri içine geçmiş birkaç ücâüddin söz konusudur. Kaynaklar, bu konuda doğru ve ayrıntılı bilgi vermemenin yanında menkıbelerin de etkisiyle velî ve bir ermiş haline gelen ücaüddin kimliği ile adeta birbirine karıtırılmı, birbiri içine sokulmu, kimi yerde tek, kimi yerde de birkaç ücaüddin görüntüsü yaratılmıtır. Buna örnek olması açısından ücaüddin Külliyesi dedelerinden Nevzat Dede'nin bir açıklaması ilginçtir. Burada da kaynaklar gösterilmekle birlikte XV. yüzyılda yaamıücaüddin XIII. yüzyıla kadar götürülmektedir.Buna göre; Sultan ücaüddin, Baba İlyas ile aynı kii gibi gösterilmek istenmektedir. Nevzat Dede'nin açıklamasında Nevzat Dede bu verileri Enver Behnan apolyo'nun Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi isimli kitabına dayandırmakta, ancak
5 O. Köprülü, A.g.e., s.177.
6 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, İstanbul 1329, C.II, s.354; O. Köprülü, A.g.e., s. 178.
7 ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhamî ve Seyyid Battal Gazi, İstanbul 1334, s. 10 v.d.
8 Mustafa Karatürk, İki Cihan Hazinedarı Seyyid Veli Baba Sultan ve Türbesi, Ank.1996, s.64.

Seyitgazi yöresinde külliyesi bulunan ücaüddin ile açıklamasını verdiği ücaüddin Ebu'l-Bekâ Baba İlyas ile aynı kii olmadığını belirtmemektedir.Burada daha çok menkıbevi bir yaklaım izlenmekte ve ücaüddin kültüne inanan insanların düünceleri bu eser kaynak gösterilerek adeta bir don değitirme gibi bir izlenim yaratılmak istenmektedir.Nevzat Dede ücaüddin'in 160 yaında öldüğü bilgisini bu açıklamasında vererek bu kimliğin erenliğini, velîliğini ve bu kaynağın adeta doğruluğunu ispata çalıır. apolyo'daki kaydın hiçbir maddi delili yoktur9.
eyh üca Menkıbesinde anlatılanlara göre Bursa, Kütahya, Manisa dolaylarındaki zaviyelerde yaayan eyhlerin onunla çok saygılı bir ilikisi vardır. Buralar eski Germiyan Oğulları ve Saruhan Oğulları’nın bulunduğu yerler olup, Babai ayaklanmasının arkasından gizlenmek içen denetimin daha az olduğu bu bölgelere yerlemilerdi. eyh üca’nın Abdal Hakkı, Abdal mecnun, Abdal Yakup ve Abdal Mehmet gibi10 muhtemelen Babailerin yaayan eyhleri ile ilikisi vardı. eyh üca’nın yörede yaayanlar dıında daha sonra Balkanlardaki bir çok faaliyetleri bilinen Otman Baba gibi derviş ve eyhlerle de ilikisi vardı. Otman Baba’nın Balkanlara gitmeden buralarda dolatığı ve eyh üca’yı pir olarak kabul ettiği menkıbesinde anlatılmaktadır.
Ö.L. Barkanın yayınladığı belgeler arasında eyh üca’nın adı Kanuni dönemi öncesi bir çok vergi kaydında da bulunmaktadır. üca Baba’nın dervileri Saruhan ilinin Balabud ilçesinde bir yeri vakıf olarak alıp buraya zaviye yapmılardı. Burası daha sonra Hacı Piri’nin elinde idi. Yine Saruhan da Akkaya adlı yerde Fatih Sultan Mehmet zamanından bir belgede üca Abdal ve arkadalarının Derviş Sinan, Derviİsmail, Derviş Mustafa, Ali Küçük ve Kaygusuz’la beraber dağ içinde bir yeri temizleyerek zaviye yapmış oldukları
9 Nevzat Dede'nin apolyo'yu mehaz alarak yaptığı açıklama öyledir; "Babailik tarikatının kurucusu Horasanlı ücaüddin Ebu'l-Bekâ Baba İlyas'dır. Bu zat Horasandan kalkıp Amasya’ya geldi. Güzel konuur halkı diliyle irad ederdi. Horasanlı Baba İlyas, İbrahim Bey oğlu Yağbasan Bey'in dikkatini çekti. Yağbasan Bey'in Baba İlyas'a olan hayranlığı sebebiyle onu Amasya’dan alıp Kayseri’ye kadı tayin etti. I.Alaüddin, ilmiyle öhret yapan Alevilerin büyük lideri olan Baba İlyas'ı Amasya'da Mesudiye eyhliğine geçirdi. ücaüddin Baba İlyas iradlarına burada devam ederken Tekkesine gelen İshak isminde birisi el altından Babaî isyanını çıkardı ve kırkbin kii öldürdü. İshak ise yakalanarak 1240 senesi 23 Temmuzunda asılarak idam edildi. ücaüddin Baba İlyas ise hiç bir suçu olmadığından Kayseri kadılığına tekrar getirildi. Babaî tarikatı artık çalıamaz hale gelmiti. Bektai tarikatı Babaîliğin bir devamı olarak Horasandan gelen Hacı Bektaş Veli'nin önce Kayseriye gelerek Horasanlı ücaüddin Baba İlyas'la oturup konuarak adını Bektailik koyarak Kırehir'e gelerek bu Bektai tarikatını yaydı. ücaüddin Velî hazretleri 160 yaında vefat etti" (Nevzat Dede, Açıklama, Tarihsiz, s.2 (Y.Say Özel Kütüphanesi). 10 A. Ocak Kalenderiler. S. 98 Bunların dıında üca baba Seyit Nesimi ve Kaygusuz Abdal ile yakın ilikide olduğu söylenmektedir. Ocak Bektailikte eski inanç motifleri. S. 14,15 Enderun kitapevi
anlatılmaktadır.11 Bunların dıında Akyazı’da Zaim ve Sipahi tımarlarında ücalu kariyesi görünmektedir, Göynükte12 ise Sucalar adlı bir yer bulunuyordu.13 Rumeli’de ise Rusçuk ilinin küçük Orhan Köyünde üca Dede Zaviyesi vardır.14 Barkanın yayımladığı belgelere göre Çirmen’deki Hızır Baba zaviyesinin eyhi Hızır Baba’nın Timurtaş oğullarından birisi olup zengin vakıfları bulunmaktadır. Zaviyenin bazı ilerine üca Baba ihtiyarlarının baktığı söylemektedir15 eyh üca adına II Murat zamanında Edirne’ye bir zaviye yaptırılmış olduğu da söylenmektedir. 16
Menakıbname de söylenenlerin bazı kısımların Tahrir defterlerinde karılığını görmek mümkün gözükmektedir. eyh üca Batı Anadolu bölgesinde oldukça iyi bilinen ve önemsenen bir kii olduğu kadar; yaamını sürdürdüğü zaviyesinde yaadığı dönemde Babailiğin dinsel merkezi olmalıdır. üca Baba Menakıbname’sine göre 200 derviş ile bütün yaz seyahat eden kıları zaviyesinde ya da bir mağarada geçiren tipik bir Babai derviidir. 15 yüzyıl da onun müritleri bütün Anadolu’da ve Rumeli’de Üryan ücailer adıyla ünlenmilerdir. Bu dervilerin ellerinde ilk defa üca’nın kullanması muhtemel olan “üca-i çomak” bulunuyordu.17 Baha Sait Bektai meydanında “suci arap” olduğunu söylemektedir bunun asıl adı ücai arap olmalıdır.18
Sultan üca sadece eyh ya da yerel halkla ilikili değil, yüksek Osmanlı komutanları ile de iliki içerisinde olup bunların içerisinde Timurtaş Oğlu Ali Bey onun müridi olmutur.19 üca Baba Müritleri ile birlikte Rumeli’de gazalara katılmaktadır. O aynı zamanda derviş bir gazidir.20 Balkanlardaki Aleviliğin kurumlamasında bu ikilinin iş birliği çok önemli bir etki göstermitir. Faaliyet sahası Kuzey Bulgaristan yönünde bulunan Timurtaş Paa’nın yanında eyh üca ile birlikte Üryan Baba da bulunmaktadır. Bu bölge Sarı Saltuk’un ilk Rumeliye geçiinden beri Babailerin çok yoğun olarak bulunduğu bölgelerdir. eyh üca döneminde de
11 Ömer Lütfü Barkan İstila devrinin Kolonizatör Türk dervileri. Vakıflar dergisi 1942 s.298,323-324 12 Göynükte Babai isyanın ardından kaçanların sığınmış oldukları yer olup, burada Babailer adında iki mahalle tespit edilmitir. Büyük ihtimale eyh üca ve yanındaki dervileri ile de Babailerle iliki içinde idi. Sema Altunan II Uluslararası Anadolu İnançları Kongre bildirileri. s42. 23-28 ekim 2000 Ürgüp 13 Ömer Lütfü Barkan Enver Meriçli Hüdavendiğar Livası Tahrir defteri Türk Tarih Kurumu Yay.. S.422,515 14 Osman Keskinoğlu Bulgaristan’daki Türk vakıfları ve Balı efendinin vakıf paraları hakkında bir mektubu Vakıflar dergisi Sayı: IX s.87 15 Ö. Lütfü Barkan İstila devrinin Kolonizatör Türk dervileri Vakıflar dergisi. 1942 s. 338. 16 Filiz Aydın Seyit Gazi Arslanbey köyünde eyh ücaddin külliyesi Vakıflar dergisi IX s.213 17 A.Y.Ocak Kalenderiler. S.98,163 18 Baha Sait Bey İttihat ve Terakkinin Alevilik aratırması Yay. hazırlayan N. Birdoğan s.22 Berfin Yay.. 1994 19 A.Y. Ocak Kalenderiler s.93 2.bs. Türk Tarih Kurumu Yay. 20 A.Y.Ocak Kalenderiler. S. 99
Batı Anadolu Seyit Gazi çevresindeki Babailerin buradaki faaliyetleri oraya yeni bir canlılık getirmi, yörede Babailik oldukça güçlenmitir. Daha sonra bu iliki Otman Baba üzerinden yürümütür. Günümüzde Çorlu Tekirdağ çevresinde yaayan Babailer Balkan savaı sırasında yine bu bölgelerden gelmilerdi. Bütün bunlar buralarda bu ekibin ne kadar çok etkili olduğunu göstermesi bakımından oldukça dikkate değerdir. Rumeli’de ücaddinin müritlerinin Üryan ücailer olarak anıldığı bilinmektedir. Bunlar bu gazi komutanların yanında bu savalarda oldukça önemli ilevlere sahiplerdir.
eyh üca’nın kesinlikle bir Babai dervii olduğu görülmektedir.21 Onun faaliyet sahası olarak gösterilen yerler de Germiyanoğulları ve Saruhanoğulları’ nın bulunduğu yerler olup her iki beylik de Babai isyanına katılıp yenilginin ardından bu yöreye yerleen guruplardan oluuyordu. 22 Seyit Gazi yöresinde bu isyana katılıp yenilince buralar yerleen bir çok insan ve bu çevrelerdeki tekke ve zaviyelerde bunların hatıralarını taıyordu.23 eyh üca’nın kendisi olmasa bile ailesi bu isyandan sonraki dönemlerde buraya yerlemiş kiiler olmalıdır.
üca da görülen Karamanlılara karı soğukluk ya da nefret 24 Cimri meselesinden sonra bütün Babai çevrelerde vardı. Bunu Cahen de kendi tespitleri ile doğrulamaktadır. Cahen’e göre Babai dervileri ile karamanlılar arasında bir soğukluk ya da bir sürtüme vardı.25 Yunus’un da Karamanlı sınırları içinde eyh olup ehzade ve beylerin bir kaçının müridi olduğu söylenmektedir. Karaman beylerinden Aladdin’i iki defa iktidardan devirmelerine karılık, onun tekrar beyliği ele geçirip ikinci defada Yunus’un da içinde bulunduğu bir gurubu suçlu bularak kafalarının uçurulduğu söylenmektedir.26 Bu soğukluğun da Cimri isyanın hemen arkasından baladığı düünüle bilinir Baba İlyas’ ın oğlu Muhlis Paa’nın Karamanlıların yanından ayrılıp Kırehir’e oradan da Çorum’a gidii bu nedenle olmalıdır. eyh üca’nın’da ya kendisinin ya da ailesinin böyle bir nedenle Karamanlıların hüküm
21 üca Baba’yı kutsayanların onu Baba İlyasla özdeletirmesi aynı nedene dayanıyordu. Onu kutsayan airlerden Genç Abdalın iirlerinde onu Baba İlyas ile aynı ahıs olarak göstermekle kalmaz “Biz Babai kullarıyız Biz Babai gülleriyiz” diye kendi çevresinin Babai olduğunu anlatır. 22 Mustafa Çetin Varlık Germiyanoğulları tarihi ( 1300-1429) Eski Germiyan bölgesinde bulunan Kütahya’da Harzemliler bulunmakta idi. 1239 Babai isyanı esnasında Malatya civarında bulunan Germiyanlar 1277 Cimri olayları esnasında Kütahya civarında idiler. Kütahya merkez ve nahiyelerde birçok horzum isimli köyler bulunmaktaydı. Yine Manisa' nın Alaehir kazasında da aynı isimli yerlere rastlanmıtır. Aynı isimlere Mente’de de rastlanmaktadır. Harzemlilerin emirleri arasında Saruhan isminde birisi bulunmaktadır. S. 7-9 23 Halime Doğru 16 yüzyılda Eskiehir ve Sultan önü sancağı s.28 Afa Yay. Nisan 1992 24 eyh üca’daki Karamanlılara karı soğukluğun nedeni aynı dönemde Osmanlıların resmi yaklaımlarının tesiri de olabilir. Bilindiği gibi II Murat ve özelikle Fatih döneminde Karamanlılarla çatıma içerisinde idi. 25 C. Cahen Baba İlyas Baba İshak Hacı Bekta. S.199 26 Cahit Öztelli Türk folklor aratırmaları. No.203 Haziran 1966 s. 4094
sürdüğü topraklardan ya sürülmüş ya da kaçmış olmaları mümkündür. Karamanlıların Babailere karı bu tavrından dolayı eyh Bedreddin’in de yöneticiler tarafından iyi karılanmadığı görülmektedir. Bedreddin Konya’dan geçerken Karamanlılar tarafından iyi karılanacağını beklerken tahtta bulunan kiinin onu küçük düürmek için elinden geleni yaptığı anlatılmaktadır. Menakıbname’de Karamanoğlu inkarcılıkla suçlanmaktadır. 27
Halk inançlarında ve Menkıbelerde Sultan üca’nın Battal Gazi olup, öldükten sonra tekrar Dünyaya eyh üca olarak geldiği inancı hakimdir.28 Battal Gazi 29 ile eyh üca’nın kiilikleri özdeletirilir. Sultan üca bir gün Abdalları ile otururken onlara öyle der. “ Pirler Seyyid Gazi donunda iken burada peltek dili kardalar ile kopuur iken pirlerun unda bir altın sikke künk dibi geçip durdu. Hem bir altın marapa ve bir altun özengimiz kalup dururdu. Gelun varalım açalım.” Bunun üzerine derviler söylenen yerleri açıp Sultan’ın bahsettiğieyayı bulurlar. Böylece eyh üca’nın çok zaman önce Eskiehir Dolaylarında Seyyid Battal Gazi olarak yaadığını imdi ise Sultan üca’nın bedeninde tekrar Dünyaya geldiğine kanaat getirirler.30 Daha sonra göreceğimiz gibi bazı eyhlerin Sultan üca’ yı pir tanımasında bir problem onlar açısından yoktur. Çünkü onlara göre ikisi de aynı kiidir.31
eyh üca’nın Balkanlardaki faaliyet sahasında daha sonra Otman Baba’nın etkili olduğu görülmektedir. Biraz aağıda daha detaylı inceleneceği gibi Aleviliğe yaklaımda eyh üca ve Otman Baba’da bir paralellik olduğu görülür. Bunların Anadolu ve Balkanlarda aynı sahalarda faaliyet yürütmesi bu iki kii arasında eyh-mürit ilikisi olması ihtimali yüksektir.
27 Mıchel Balıvet eyh Bedreddin tasavvuf ve isyan s:54 Tarih Vakfı Yurt Yay. 1995 İst
Ömer Lütfü Barkan Konya çevresinde bulunan Yasıvaran zaviyesinde Derviş Hasan zaviyesinde Karaman oğullarından eyh Bedreddin adına mektup olduğu yazılıdır. Bir baka belgede ise bir bölgenin Karaman zamanında satın alınıp Takent de eyh Bedreddin zaviyesine vakıf olunduğu yazılıdır. Burası II Beyazıt zamanında Defteri Köhne de kayıtlı idi. İstila Devri Kolanizatör Türk dervileri. Vakıflar der. 1942 s.329 31 28 A.Y. Ocak Bektai Menakibnamelerinde İslam öncesi inanç motifleri. S.140 Enderun Kitap evi 1983 29 Benzer bir durum Sarı Saltuk da görülmektedir. Sarı Saltuk da kendisini Seyit Gazi’nin öldükten sonra dirilmiş bedeni olarak görür. İbrahim Bahadır Balkanlara Aleviliğin ilk girii ve Sarı Saltuk yol Dergisi Sayı 11. İster Balkanlarda ister Anadolu’da olsun aynı coğrafyada aynı Babai guruplara dayandığı görülmektedir. 30 A.Y. Ocak Bektai Menakibnamelerinde eski inanç motifleri. S. 136 Enderun kitapevi. 31 Benzer inançlar Alevi Bektai çevrelerde oldukça Yaygındır. Hacı Bektai veli Hz. Ali’nin don değitirmiekli olduğunu aslında ikisinin de aynı kii olduğuna inanılır. Yine Hilmi Baba bir irinde “Aynayı tuttum yüzüme Ali göründü gözüme “ derken aslında bu inancı dile getirir.
Vilayetname ve ücaeddin
Vilâyetnâme'de "Sultan Varlığı", "üca" eklinde adı geçen ücaüddin'in ailesi, doğduğu tarih ve yer hakkında hiç bir kayda rastlanılmamaktadır32. Ancak, Sultan üaüddin'in yaadığı dönemi ve çevreyi, ücaüddin'in temasta bulunduğu tarihî kiilikler yardımı ile elimizdeki vilâyetnâmeden nisbeten tesbit etmek mümkün olabiliyor.
Vilâyetnâme'de Sultan ücaüddin ile ilikilerinden bahsedilen kiileri balıca üç gruba ayırabiliriz. Bunlardan birincileri; Laçinoğlu Paa, Sultan Murad'ın anası hatun, Kutlu Melik Beg, Baba Hâkî, Baba Mecnun gibi ahıslardır ki, haklarında hiçbir ey bilemiyoruz. İkinci gruptakiler hakkında ise, oldukça ayrıntılı bilgiye sahip bulunuyoruz. Abdal Mehmed, Orhan devri Alp erenlerinden olup, Abdal Murad'ın oğludur33 . Abdal Musa Menkıbevî ahsiyeti Yeniçeriliğin kuruluuna ait rivâyetler ile karıan Abdal Mûsa, Bektai an'nesinde ötedenberi önemli bir yer tutmuş erenlerdendir34. Baba Kaygusuz XIV. yüzyılın ikinci yarısında yaamış olup, Bektai an'anesine göre Mısır Bektailiğinin kurucusu sayılır35 . Yukarıda zikrettiklerimiz ikinci gruba dahil olan kiiliklerdir. Abdal Mehmed ile Abdal Mûsa XIV. yüzyılın ilk yarasında, Kaygusuz ise XIV. yüzyılın ikinci yarısında yaamış olup, bu kiiler vilâyetnâme'de hep Sultan ücaüddin ile çağdaş gösterilmilerdir. Vilâyetnâme'ye göre
bunlardan Abdal Mûsa, Sultan'a sırtında otuz yıl odun taımıtır36. Abdal Mehmed ise, uzun
müddet Sultan'ın yanında bulunduktan sonra, Sultan tarafından Bursa'ya gönderilmitir37; halbuki bu kiilerin, ücaüddin'in müridi olmadıkları târihsel olarak sâbit olduğu gibi, yaadıkları dönem itibariyle de ücaüddin ile herhangi bir bağlantılarının bulunmasına olanak yoktur38 .
32 ükrü Baba, "Esasen Horasanlı olup bu taraflara hicret etmiş ve derece-i vilayete irtika eylemiş zevattandır" demektedir (ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhamî……., s.1-28). ükrü Baba buralara demekle Seyitgazi yöresini kastetmektedir. ücaüddin'in hicret olayını da öyle açıklamaktadır; "Karaman Beyi'nin ilan-ı istiklal ve imaret eylediği zamanlarda bu zat-ı erif devlet-i ebed-müddet-i Osmaniyenin tekilat-ı hidmeti ile megul bulunmakta idi. Bundan haberdar olan Karaman Beyi'nin müarünileyhe hasıl eylediği kin ve garaz üzerine o havaliden infikaka (=ayrılma) mecbur olan ücaüddin, Seyitgazi kasabasının garp cihetinde kain İlme Çiftliği kurbünde Kara Mağaralar demekle ma'ruf mağaralarda ihtiyar-ı ikamet eylemi……" (ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhamî…….,s.1-28). 33 Bu konuda daha fazla bilgi edinmek için bkz. M.Fuad Köprülü, "Abdal Mehmed" maddesi, THEA, İstanbul 1935, C.I s.
59.
34 Daha fazla bilgi için bkz. M. Fuad Köprülü, "Abdal Mûsa" maddesi, ayn. eser., s. 60 v.d.
35 Bu konuda fazla bilgi için bkz. M. Fuad Köprülü, "Mısır'da Bektailik", TM, İstanbul 1940, c. VI, s. 13-29.
36 Köprülü, Velâyetnâme-i Sultan……s. 179.
37 Köprülü, a.g.e., s.179.

38 Köprülü, a.g.e., s.177.
Vilâyetnâme'de bu kimliklerin ücaüddin ile çağdaş ve ilikili olarak gösterilmeleri, ücaüddin'e çeitli tarikatlere mensub evliya ve özellikle Rûm Abdalları arasında merkezî bir konum vermek, onun önemini artırmak için olsa gerektir. Her iki grup da, ücaüddin'in yaadığı devir ve ilikileri hususunda bize kesin bir bilgi vermekten çok uzaktır. Ancak üçüncü bir grup olarak gösterilebilecek bir takım tarihî ahsiyetler vardır ki, bunlar sayesinde Sultan ücaüddin'in yaadığı devri, genel hatları ile de olsa, tesbit etmek mümkün olmaktadır39 .
Vilâyetnâme'ye göre ücaüddin'in temasta bulunduğu önemli ahsiyetlerden biri Hacı
Bayram-ı Velî'dir. Menkıbeye göre Hacı Bayram-ı Velî, Sultan üca'ı ziyaret etmek ister; müridlerinden bâzıları, üca' gibi kaı, kirpiği yoluk bir kimseyi ziyaretinin doğru olmayacağını söylerler ise de, Hacı Bayram Velî onları dinlemeyerek, yanında müridleri olduğu hâlde Ankara'dan kalkıp, Eskiehir yoluyla Sultan'a gelir; ücaüddin'in elini öper. ücaüddin de kendisini gayet iyi ağırlar, Üç gün üç gece ücaüddin ile beraber kalarak, yiyip,
içip, sohbet ettikten sonra, Hacı Bayram Velî Ankara'ya döner40.
Hacı Bayram Velî ile Sultan ücaüddin arasında bu karılama olmuş mudur? Yoksa, bu karılama olmamıtır da, bu menkıbe sırf ücaüddin'in önemini arttırmak için mi uydurulmutur? Burada önemli olan konu; XIV. yüzyıl sonu ve XV. yüzyıl balarında yaayan Hacı Bayram Velî'nin Sultan üca' ile çağdaş olarak gösterilmesidir ki, bunun da, ücaüddin'in yaadığı devri ve muhiti göstermesi bakımından önemi açıktır.
Yine Vilâyetnâme'den ücaüddin'in Molla Fenarî ile de muâsır olduğunu öğreniyoruz. Menkıbeye göre, Sultan Murad'ın Molla Fenarî ismindeki müftüsü, görev gereği Kütahya'ya geldiği sırada kendisine Sultan üca' adında kerametli bir kii olduğundan bahsederler. Molla Fenarî, böyle bir eye inanmamakla beraber, otuz mes'ele yazarak müderrislerinden dört tanesini Sultan ücaüddin'e göndermitir. Molla Fenarî bu mes'eleleri yazarken bu hâl, ücaüddin'e ma'lûm olmu, Fenarî'nin yolladığı dört müderris gelince, daha onlar bir ey demeden, Molla Fenarî'nin kendisine otuz koz gönderdiğinden haberdar olduğunu söyleyerek, gereken cevapları vermitir. Bu müderrislerin, ücaüddin'in kerametlerini görerek, bizi derviş eyleyin diye ricada bulunmaları üzerine, ücaüddin bunların sakallarını ve balarını traş
ettirmitir41. Bu menkıbe de, ücaüddin'in Rûm Abdalları'nın eyhlerinden olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
39 Köprülü, a.g.e., s.180. 40 Köprülü, A.g.e., s.181. 41 Köprülü, A.g.e., s.181-182.
Vilâyetnâme'ye göre ücaüddin'in velâyet gösterdiği yerler özellikle Seyitgazi merkez olmak üzere, buraya civar bulunan Melik Gazi, Bayındırözü, Nigârînçalan, Atlaçalın, Çamağaç, Karkın köyü ve Kırkkavak gibi yerlerdir.
Yine Vilâyetnâme'ye göre, yanındaki abdallar'ı 200-300 arasında değien ve içlerinde nüfuzlu Babalar bulunan Sultan üca', genellikle köyün içinde değil daha ziyade köyün civarında oturmaktadır. Yazları bir yerden diğer yere giden Sultan, kıları bir mağarada geçirmekte ve bu müddet zarfında zengin müridlerinden biri tarafından beslenmektedir; fakat daha sonra Sultan ücaüddin'in Seyyid Gazi'de bir tekke yaptırarak, bu tekkede yerletiği de
anlaılıyor42.
Özetle; Sultan ücâüddîn hakkında çok önemli bilgiler veren Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'e göre; XV. yüzyılın ilk yarısında yaadığı, Çelebi Mehmed, II. Murad dönemlerini gördüğü, Rum Abdalları zümresine mensup önemli bir kimlik olduğu anlaılmaktadır43. Vilayetnamede adı geçen bu iki sultanın isimleri ve onların çevresindeki bazı Osmanlı devlet adamları ile olan ilikileri Sultan ücâüddîn'in yaadığı dönemi açıkça ortaya koymaktadır. Ancak bununla birlikte doğum ve ölüm tarihi, ailesi ve yaamı ile ilgili birçok olgu bugün için açık değildir.
Sultan ücâüddîn, vilayetnamesini bakılırsa, bütün yaz durmadan dolaan, kıın ise Seyitgazi'deki tekkesinde veya yakınlardaki bir mağarada yaayan tipik bir Kalenderi eyhidir.Döneminde bu zümre tarafından çokça takdis edildiği bilinmektedir. Sultan ücâ veya Sultan Varlığı olarak adına rastladığımız Sultan ücâüddîn'in Timurtaoğlu Ali Bey gibi devlet adamları, Seyyid Nesîmî, Kaygusuz Abdal vb. ünlü eyhlerle de ilikisi vardır. Müridleri Üryan ücailer olarak tanınan Sultan ücâüddîn'in gazilerle yakınlığı bulunduğu ve zaman zaman fetihlere da katıldığı anlaılmaktadır. Bunun yanında Sultan ücâüddîn adının birçok Alevi-Bektai nefesinde hürmetle yâdedildiğine bakarak onun bu zümre tarafından da önemli evliyadan sayıldığı tarihî bir vâkı'âdır44 .
42 Köprülü, a.g.e., s.182.
43
Köprülü, Tarih Kaynağı Olarak XIV-XV. Asırlara Ait Bazı Türkçe Menakıbnameler, Basılmamış Doktora Tezi, İst.1953, s.19; O.Köprülü, "Velayetname-i Sultan…….s.177-184; A.Y.Ocak, Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal Sufilik: Kalenderiler, Ank.1992, s.92,93; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İletiim Yay., İst.2000, s.42; A.Y.Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (Metodolojik Bir Yaklaım), TTK Yay., Ank.1992, s.55.
44
Köprülü, Tarih Kaynağı…..s.20; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.42; A.Y.Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (Metodolojik Bir Yaklaım), TTK Yay., Ank.1992, s.55; M.F.Köprülü, Üryan ücailer olarak
eyh üca’nın ona manevi bağlılığı bulunan Babailer ve kendi soyundan geldiğini söyleyen Demirtaş ailesi tarafından Menkıbevi yaamı öyle anlatılmaktadır. eyh üca Amasya Mesudiye’ de Babai tarikatı eyhi olarak halkı iyiliğe çağırmı, Babailiği yaymaya çalımıtır. Babai isyanına katılmamıtır. Baba İsak ücaddin Veli’yi çok sevmektedir. Çevresine topladığı kırk bin kiiyle Selçuklu sarayına karı isyan çıkarmış bu esnada bir çok Babai ölmütür.
Bu isyanın ardından eyh üca Kayseri’ye kadı tayin edilir. Bu isyan sonrasında Hacı Bektaş Veli üca Baba’nın yanına gelip, burada çok sohbet ederler. Bu dönemde üca Veli ihtiyarladığı için tarikatın ilerlemesi durmutur. Hacı Bekta’a her zaman yardım etmitir. Sultan ücaddin Veli’nin oğlu Muhlis Paa Osman Gazi’ye yardım etmitir. Çok uzun yaadığı için onun cenazesinde dahi bulunmutur. Sultan ücaddin yüz altmış yaına kadar yaamış öldükten sonra türbesi müridi Demirtaş Paa tarafından yaptırılmıtır. eyh üca Kayseri, Tokat, Sivas ve Çorum da bulunmu, Antalya, Isparta, Bursa Kütahya ve Eskiehir’de yaamıtır. Oradan Arslanbeyli köyüne gelip yerlemitir45 .
Bir inanca göre ise Karaman oğlunun kendisine kin beslemesi üzerine46 kalkıp bu günkü yerine gelmi, Anadolu’daki merkez tekke konumundaki Seyit Gazi zaviyesine çok yakın bir zaviye açarak yerlemi, burada kurulan köye de adını vermitir. imdiki adı Arslanbeyli olan bu köyde türbesi bulunmaktadır. Onun yanında Tumurtaş oğlu Ali Paa ve Üryan Baba’nın mezarı bulunmaktadır.47 Sultan Sücattin’in Merkez Seyit Gazi olmak Üzere Bursa, Kütahya Manisa, Ankara arasındaki sahalar ilk dönem faaliyet alanıdır.48 Filiz Aydın ise eyh üca’nın Konya’da Eskiehir ve Antalya’da türbeleri olmasına rağmen Edirne’de gömülü olduğunu söylemektedir. 49
Sultan ücâüddîn hakkındaki yetersiz bilgi ve menkıbevi alıkanlık yetersiz veya yanlış sonuçlara ulaan aratırmalara konu olmutur. Örneğin Sultan ücâüddîn XIII. yüzyılda yaamış gösterilmekte ve Babaî tarikatına mensup olup Hacı Bayram-ı Veli'nin müridlerinden
adlandırılan Abdalların Baba üca'ın âsâsını taıdıklarını, böylece onun büyük saygıya mazhar bir kii olduğunu
belirtmektedir (Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ank.1976, s.30).
45 Mehmet Demirta, Deyi, Semah ve Türkülerle ücattin köyü saygı Yay. ağustos 1996 Eskiehir s.5-9 Kendisi Babai Babası olan hakkı saygıda aynı eyleri Yayımladığı kitabında dile getirmektedir. Hakkı Saygı eyh Safi buyruğu ve Rumeli Babağan (Bektai ) erkanları. Saygı Yay.a İst 1996 46 Bu oldukça önemli bir tarihsel olayın bu güne yansıyan mesajı olabilir. Karamanlıların devletleme sürecindeki değiimi bunlara karı Babai geleneğinin bunlara karı yaklaımını da değitirmitir. Karamanlılara karı bir kaç kere ayaklanma düzenlediği bilinmektedir. Muhlis Paa’nın cimri isyanın arkasından karamanlılarla yolunu ayırması bu Babai geleneği ve devletleme sürecindeki Karamanlı beylerin arasındaki çeliki nedeniyle olmalıdır. Bilindiği gibi Yunus Emre’nin de Karamanlı beylerine karı yapılan bir iktidar mücadelesinde öldürüldüğü söylenmektedir. Bu zıtlık Bedretin’in Karamanlıların bakenti Konya’ya geldiğinde de kendini göstermiş Karamanlı Bey’i Bedreddin’i aağılamaya çalımıtır. 47 eyh ücanın imdiki soyundan geldiğine inanılan Mehmet Demirtaş bu sözlü geleneği aynı ekilde aktarmıtır. Mehmet Demirtaş deyiş semah ve Türkülerle ücattin köyü. S. 5-8 Eskiehir Ağustos 1996 48 A.Y.Ocak Bektailikte Eski inanç motifleri. S. 15 49 Filiz Aydın Seyit Gazi Arslanbey köyünde eyh ücaddin külliyesi Vakıflar dergisi IX s.213
biri olarak medresesinde ders okuttuğu ve Babai İsyanına katıldığının da bilindiği eklinde tarif edilmektedir. Ayrıca ismi de "Sücaaddin Veli Baba Horasani" olarak zikredilmektedir50 .
Vilâyetnâmede İlenen Dinsel,Kültürel ve Geleneksel ücâeddîn Kültü
Ocak, Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'in yazım diline bakarak eserin XV. yüzyıla ait olduğunu, II. Murad'ın adı geçtiği yerlerde kendisinden yaayan biri olarak bahsolunduğuna ve Fatih'in hiç anılmadığına dikkat edilirse, 1421-1450 tarihleri arasında kaleme alındığını söylemektedir51 . Buna karılık O.Köprülü, eserin yazarının bilinmediğini, belki eyhin müridlerinden biri tarafından yazılmış olabileceğini iddia ederken52, Ocak, metin içindeki bir beyitte yazarın adının açık bir ekilde Esirî olarak geçtiğini belirtmektedir53 .
Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn54 , Sultan ücâüddîn'in menkıbelerini içermektedir. Eser doğumdan ölüme kadar bir tercüme-i hâl niteliğinde değildir.İçinde bazen argo deyimler hatta ağır küfürler de vardır. Menkıbelere dikkat edilirse, merkez Seyitgazi olmak üzere, adı zikredilen yaam alanının; Bursa, Kütahya, Manisa, Ankara dolaylarından ibaret bir bölgeyi kapsadığı görülür. Buraları, XVIII. yüzyıla kadar Anadolu'da Kalenderîlerin yoğun olarak yaadıkları bölgelerdir55 .
Yörükan, Babai kollarından birini temsil etmekte olan eyh ücaüddin'in vilayetnamede eski bir aman gibi hareket ettiğini, bu ananeyi yaattığını söylemektedir. Vilayetnameye göre; Sultan Varlığı, bazen geyik oluyor, insanlara doğru yolu gösteriyor, bazen bir kaz olup suya dalıyor, Seyitgazi yakınlarında bir dağ kovuğunda yaıyor, müridleriyle çıplak olarak geziyordur56 .
50
Kültür ve Turizm Envanteri 1987, Kültür ve Turizm Bakanlığı Eskiehir Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Esk.1987, s.3; Suzan Albek'de "ücaeddin Veli Baba Horasani İlyas" ismini kullanmakta ancak bu isim konusunda bir kaynak göstermemektedir (S.Albek, Dorylaiondan Eskiehir'e, Esk.1991, s.169). 51 Ocak, Alevi ve Bektai……s.43. 52 Köprülü, Tarih Kaynağı……s.13. 53 Ocak, Alevi ve Bektai……s.43. 54 Y.Z.Yörükan, Vilayetnamenin tek nüshasının Hacı Bektaş Ocağından gelen kitaplar içinde Ankara Umumi Kütüphanesi, Tasavvuf, 2-27 numarada kayıtlı bir mecmua içindede olduğunu, mecmuanın kimsenin dikkatini çekmediğinden vilayetnamenin imdiye kadar kimse tarafından bilinmediğini söylemektedir (Yörükan, Anadoluda Aleviler……, s.113). Ancak bizim aratırmalarımızda Ankarada hiçbir kütüphanede bu kayıt tarzı içinde bir katolog tesbit edilmemitir. Buradaki kütüphanelerdeki yetkililer yukarıda zikredilen tasnifin Ankara kütüphanelerinde hiç olmadığını belirtmilerdir. Bunun için vilayetnamenin bu nüshasına ulaılamamıtır. 55 Ocak, Kültür Tarihi…… s.55; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.43. 56 Yörükan, Anadolu'da Aleviler………, s.113.
eyh ücaüddin Veli Vilayetnamesinde ilenen olguları ve bunlara bağlı olarak çizilen ücaüddin portresini tek tek incelersek karımıza u olgular çıkar; Kaygusuz, Cabbar Kulu, Sultan Varlığı(ücaüddin) Vilayetnamesi gibi eserlerde derviler ve atalar ile kötü ruhların, eytanların mücadeleleri eski ananelerin değitirilmi, Aleviletirilmiş bir ekli olarak karımıza çıkmaktadır. Örneğin, Vilayetnamede "Yemin=And" (Yer Gök hakkı için) yapılmaktadır. Yörükan, bu yemin olgusunun yer ile göğün Tanrı telakki edildiği bir devirden kalma olduğunu ifade etmektedir57 .
Vilayetnamedeki bazı kelime ve deyimlerin de önemi büyük olduğu gibi bunların da tarihsel ve kültürel alt yapılarının Türklerin İslamlama süreci öncesi dönemlerde bulmak mümkündür. Örneğin, "Çarpmak", "Çarpılmak" kelimeleri ile "Burası tekin değil" veya "urada hayalet vardır" cümlelerinin İslam dini veya kültürü ile bir ilgisinin olmamasına rağmen varlıklarını İslamlamadan sonra da sanki islam yaantısının veya kültürünün içindeymiş gibi sürdürmülerdir. Keza "Hortlak", "Cadı", "İyi Saatte Olsunlar", "Ermen", "Eren", "Yatır", "Kekem", "Öcü" ve "İlah" kelimeleri de ifade ettikleri kavramlar unutulmuş olsa bile, varlıklarını eski devrin bir anısı olarak sürdürmektedirler58 .
Vilayetnamede de görüldüğü üzere Alevi-Bektai inanç ve kültüründe "Dedelik", "Pirlik", "Erenlik" çok önemli bir hareket noktasını igal eder. Bu cümleden olarak Yörükan, İslamlama sürecinde adeta o topluluğun genel bakanlığına sahip "Kam"lar ortadan kalkınca, "Kamlık" ibölümünün gereklerinin dedelere kalmış olduğunu veya hükümet tekilatı yüzünden beyliklerini kaybetmiş olan oymak beylerinin bu eksikliklerini kamların güç ve imtiyazlarını benimsemekle telafi etmeye çalımış olduklarını, dedelerde görülen "Sihrî" faaliyetin, bu intikalin bir semeresi olduğunu söylemektedir. Bunun içindir ki, Alevi-Bektailer erenlerine "Baba", "Ata", "Dede" demekle birlikte, onlara Sultan Varlığı, Hacı Bekta, Hüsam ah, Yediveren Sultan vb. tabirlerinde olduğu gibi bakanlık ve hükümet ünvanları da vermilerdir59 .
"Dede, eyh, Ata, Baba vb." kimlikler o derece etkilidir ki yazılı veya yazılı olmayan efsanelerde bütün Anadolu'nun bunlar tarafından fethedildiğini görürüz. Efsane ve menkıbe geleneği bazı olayları daha detaylandırmış ve kiiletirmitir. Örneğin, Timurlenk'i Anadoludan çıkaran kii eyh üca'dır.Bursayı Geyikli Baba, İstanbul'u ise Yavdud Baba fethetmitir60 .
57 Yörükan, Anadolu'da Aleviler………, s.118.
58 Yörükan, a.g.e., s.122.
59 Yörükan, a.g.e., s.50
60 Yörükan, a.g.e., s.476.

Bunun yanında yine vilayetnamede görüldüğü üzere eski Türk geleneğine uygun olarak "Yer" ve "Gök" e dua etmeyi ibadetlerinin bir parçası haline getirmilerdir. Yatırlar, evliyalar ve bereket gülbanklarında görüldüğü gibi dualarında "Allah ve Erenler" eit ağırlıklı olarak ve yanyana yeralmaktadır. Bununla birlikte "Cennet" ve "Cehennem" kavramları bile bu düünce içerisinde dünyevî bir anlam içerir61 .
Kalenderi soylu olan ücaüddin'in vilayetnamesi onun ve müridlerinin bu Kalenderi yaantıyı halen sürdürdüğünün en önemli tanığı olarak görülebilir. öyle ki; Ocaklılar içerisinde bazen öyle cerbezeliler, meczuplar bulunur ki, bunlar aynen eski amanların hallerini yaayarak ve onların tavırlarını takınarak diyar diyar dolaırlar. Her fırsatta bir takım sihrî törenler icra ederler. Bunlar Fakir, derviş kılıklı kiilerdir. Üzerlerine eya parçaları veya tus'lar asarlar. Ellerinde bir boynuz ve garip bir kıyafet ile göğsü bağrı açık olarak dolaırlar. Bazıları dağ kovuklarında yaar. Gerektiğinde cinleri toplayarak hastaları tedavi ederler. amanlar gibi fal bakarlar, gaibten haberler verirler. Bunlar içerisinde Allah ile kavga edenler ve onun görev ve selahiyetine amanlar gibi müdahale edenler bulunur62 .
Vilâyetnâmede ilenen önemli bir menkıbe ve kült "kemiklerden tekrar dirilme" olarak karımıza çıkar. Kemik, çok eski çağlardan beri insan ve hayvan vücudunun en devamlı unsuru olarak görülmütür. Bazı kavimlerdeki inançlara göre, ölümsüz olan ruh, kemiklerde bulunmaktadır. Bu nedenledir ki, aralarında Türklerin, Moğolların, Finoğurlar ve Laponların bulunduğu bazı kavimlerde kemik, saygı duyulan bir nesne olarak görülmü, avlanan hayvanların eti yendikten sonra kemikleri titizlikle korunmutur. Bu düüncenin temelinde, yeniden diriliin kemikler sayesinde meydana geleceğine dair olan inanç yatmaktadır. amanizmde iskeletin bir anlamda yaratılıtaki ilk duruma dönüş kabul edildiği görülmektedir63 . Bu düüncenin izlerini ücaüddin menkıbesinde de görmek mümkündür. Menkıbeye göre; Baba Mecnun adında İranlı bir eyh müridleriyle Rum (Anadolu) diyarına gelip Sultan ücâüddîn'e mürid olmak ister. Ancak daha önce onu denemeyi de düünmektedir. Bu amaçla bir oğlak kılığına girer. Sultan adamlarına emrederek onu kestirir, derisini yüzdürüp kafasını ayırdıktan sonra etini bir kazanda piirtir. Pien et topluca yenilip bitince, geri kalan kemikler bir yerde toplanır. Baş ve deri getirilip kemiklerin üzerine konur.
61 Yörükan, Anadolu'da Aleviler………, s.133.
62 Bu tarz yaantı örneklerini Otman Baba ve Hacı Bektaş Vilayetnamelerinde de görmek mümkündür (Yörükan,
Anadolu'da Aleviler………, s.255).
63 Ocak, Alevi ve Bektai……s.170.

Bu ilem tamamlanır tamamlanmaz oğlak dirilir ve hemen arkasından yeniden insan ekline döner. Baba Mecnun olur. Bu kerameti gören Baba Mecnun hemen müridliği kabul eder64 .
Bektai menkıbelerinden nakledilen bu menkıbede kemiklerden yeniden dirilme inancı açık bir biçimde dile getirilmektedir. Martin Von Bruinessen, Bektailerdeki bu inancın aynen İran'da Ehl-i Hak Kürtler arasında da çok yaygın olduğunu belirtmektedir65 .
Kemiklerden yeniden dirilme inancına ait örneklerin yanında önemli bir diğer olgu da tenâsüh inancıdır. A.Y.Ocak'ın sistematize ettiği ekliyle, menakıbnamelerdeki tenâsühle ilgili menkıbeler üç ana grupta değerlendirilebilir66:
a-Bir kısmında aynı ruhun Adem peygamberden Hz.Muhammed'e kadar, sırayla bütün peygamberlerin, daha doğrusu büyük peygamberlerin bedeninde ekillendiği, kalıp değiik olmakla birlikte hepsinde tek ruhun yaayıp geldiği anlatılmaktadır. Sultan ücâüddîn ve Otman Baba'nın bir kısım menkıbeleri bu türdendir. Bu inanç XV. yüzyılın ilk yarısından itibaren Kaygusuz Abdal'la balayarak Alevi-Bektai iirinde de sık sık ilenmitir.
b-Hacı Bekta67'a ait menkıbede ise, Hz.Ali'nin Hacı Bektaş olarak yeniden dünyaya geldiği belirtilmektedir. Bu inanca göre Hz.Ali'nin ruhu sırayla Bektailerce takdis olunan bütün büyük velilerin bedeninde zuhur etmitir ki bunların baında menkıbede de görüldüğü üzere Hacı Bekta'ın bizzat kendisi gelmektedir. Bu inanca göre Hz.Ali, Hacı Bekta'tan sonra da baka büyük evliyanın bedeninde yaamaya devam etmiş olup bu kıyamete kadar sürüp gidecektir. Nitekim Alevi-Bektailer, Hz.Ali'nin birçok kalıplarda her devir ve zamanda yeryüzünde mutlaka mevcut olduğuna inanmaktadırlar. Hatta Otman
64 Ocak, Alevi ve Bektai……s.171.
65
Martin Von Bruinessen, Kürtlük, Türklük, Alevilik: Etnik ve Dinsel Kimlik Mücadeleleri, Çev.: Hakan Yurdakul, İst.2000, s.153,154, 178,179; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.171. 66 Ocak, Alevi ve Bektai……s.188-191. 67 Menâkıbnâmeler, Bektailiğin oluumunu tamamladığı ve fiilen Bektailik adıyla ortaya çıktığı bir dönemde yazılmış olmalarına rağmen, Hacı Bekta'ın kendisi de dahil olmak üzere kahramanlarının hiçbiri bildiğimiz anlamda Bektai değildir. Baba İlyas halifelerinden olması itibariyle Hacı Bekta'ın bir Vefâî eyhi olduğu muhakkaktır.Bundan dolayı kendisinin Kalenderilik ile de ilgisi üphesizdir. Abdal Musa, Seyyid Ali Sultan, Sultan ücâüddîn ve Otman Baba örneklerinde görüldüğü üzere bunların Osmanlıların Anadolu ve Rumeli fetihlerine fiilen katılmış gazi-velîler olduğu da açıktır. XV. yüzyılda Bektailik oluurken Hacı Bektaş an'anesiyle yakın ilikisi olan bu kimlikleri de kendi bünyesine mâletmiş ve büyük evliyası arasına katmıtır. Bektailik, yayıldığı her alanda mevcut eski dinsel an'ane ve inançları, aziz ve velîleri bünyesine uydurmak suretiyle kendini kabul ettirmitir. O, bu syncr´tique yapısı sayesinde hem Anadolu hem de Rumeli'de kolay ve çabuk yayılmıtır (A.Y.Ocak, Kültür Tarihi Kaynağı Olarak Menâkıbnâmeler (Metodolojik Bir Yaklaım), TTK Yay., Ank.1992, s.56.)
Baba'nın bir menkıbesinde de görüldüğü üzere Hz.Ali bu kiinin vücudunda yaamıtır.
Bu iki tip tenâsüh inancında aslında gizli bir hulûl inancı da mevcuttur. Yani Allah'ın insan vücuduna girmesi inancı (düüncesi) bu perspektifin içindedir. Allah'ın Hz.Adem'in veya Hz.Ali'nin bedenine hulûl ettiği düüncesinden hareketle Hz.Ali'nin zuhur ettiği her kalıpta gerçekte Allahın bulunduğu inancı da anlatılmak istenmektedir.
c-Üçüncü grubu oluturan Aık Paa, Abdal Musa, Sultan ücâüddîn ve Otman Baba'ya ait menkıbelerde ise büyük bir velinin ruhunun baka büyük bir veli olarak yeni bir beden içinde yaamaya devam etmesi eklinde bir tenâsüh anlayıı ortaya konulmaktadır. Örneğin, Muhlis Paa, Aık Paa olarak, Hacı Bekta, Abdal Musa olarak, Seyyid Battal Gazi Sultan ücâüddîn olarak ve Sarı Saltuk Otman Baba olarak yeniden dünyaya gelmilerdir.
Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'de tenâsüh inancını yansıtan iki tipik menkıbe bulunmaktadır. İlkinde; Sultan bir gün abdallarıyla birlikte otururken onlara öyle der: "Pirler Seyyid Gazi donunda iken burada peltek dillü kardalar ile kapıur iken pirlerün unda bir altun sikke künk gibi geçüb dururdu. Hem bir altun maraba ve bir altun üzengimiz kalub dururdu. Gelün, varalum, açalum." Bu söz üzerine derviler söylenen yeri açıp Sultan'ın bahsettiğieyayı bulurlar. Böylece eyhlerinin çok zaman önce aynı yerlerde, yani Eskiehir çevresinde Seyyid Battal Gazi olarak yaadığını, imdi de Sultan ücâüddîn'in bedeninde zuhur ettiğini anlamış olurlar68 .
İkinci menkıbede anlatıldığına göre; birgün birisi Sultan'a hiç kullanmadığı halde niçin elinde bir âsâ, baında bir frenk apkası taıdığını sorar. Sultan'ın âsâ için verdiği cevap udur: "Köçegüm, pirler Âdem donuyla cennetden çıktığımızda Havva bizden nice gün ayrı düdü. Havvayile girü buluıcak bize vâhilik eyledi. Hakk'un izniyile Cebrâil cennetden getürdü, virdi, Havva'yı terbiyet eylemek içün…" apka hakkında ise unları söyler: "Pirler Ali donuyla gelüb ehid olduğumuzda deveyi yedüb cismimizi götürmeğe geldik… Ol vakt yüzümüzde urduğumuz nikabdan didi."69
Vilayetnamelerde anlatılan menkıbelerde sıkça rastlanılan diğer bir olgu da don (ekil) değitirme ile ilgili motiflerdir. Eskiçağ insanlarının düüncesinde yeryüzünde mevcut her cisim, her madde, bir kuvvetin taıyıcısıdır.Ayrı (farklı) görünseler de türler arasında temelde yine de birtakım benzerlikler vardır. Bu benzerlikler, aralarında bazı ekil değiikliklerine yol
68 Ocak, Alevi ve Bektai……s.186. 69 Ocak, Alevi ve Bektai……s.186.
açarlar. O halde bir cisim birden fazla görünüler altında ortaya çıkabilir. Bir insan, hayvan veya bitki, veya bir eya biçimine girebilir. Ancak bu görünüte değiik ekiller geçici olup o cismin asıl özünü değitirmezler. ekil değitirme genellikle üstün bir güç (Allah, cadı, sihirbaz, evliya vb.) tarafından, ya yapılan bir iyiliğe karılık ödül veya kötülüğe ceza olarak gerçekletirilmektedir.Çoğu defa bu motifle bir ağacın70, hayvanın veya cansız bir nesnenin imdiki haline nasıl geldiği açıklanmaya çalıılmaktadır. ekil değitirmeyi anlatmak için Türk menkıbe, masal ve efsanelerinde "donuna girmek" deyiminin kullanıldığı görülür. Geyik donuna girmek; geyik olmak, güvercin donuna girmek; güvercin olmak anlamına gelir. Eldeki menakıbnamelerde de don değitirmenin pek çok örneği bulunmaktadır. Bunların hemen hemen tamamı hayvan ekline girme biçimini yansıtır71 .
Vilayetnâmede ilenen menkıbeye göre; bir gün Acem erenlerinden Baba Hâkî adıyla mehur biri abdallarıyla Sultan ücâüddîn'e mürid olmak üzere Rum'a doğru yola koyulur. Yolları bir çöle düer. Tam çölün ortasında ilerlerken ani bir fırtına çıkar, yönlerini aırırlar. Yorgunluktan ve ümitsizlikten tükenmiş bir haldeyken, birden yanlarında yorgun tavırlı bir geyik belirir. Derviler onu yakalayıp yemek amacıyla boğazına bir kuak bağlarlar. Ama geyik silkinip az öteye kaçar. Tekrar yakalarlar. Geyik yine kurtulur. Bu ekilde onunla uğraırken bir köyün yanına kadar geldiklerinin farkına varırlar. O sırada kovaladıkları geyik kayboluverir. Bunu gören müridler ve Baba Hâkî, erenlerden birinin kendilerini kurtarmak için geyik donuna girerek böyle yaptığını anlarlar. Nice zaman sonra Rum'a gelip Sultan ücâüddîn'e misafir olurlar. Yemekten sonra Sultan, Baba'ya balarına geleni o söylemeden bir bir anlatır ve geyiği yakalamak için kullandıkları kuağı çıkarıp önlerine atar. O zaman Baba Hâkî ve abdalları kendilerini çölde fırtınadan kurtaran ve köyün yolunu gösteren geyiğin Sultan ücâüddîn olduğunu anlarlar ve topluca müridi olurlar. Bu menkıbede ilenen çok önemli bir olgu vardır ki o da, geyik ekline girmiş velîlerin yol göstericilikleridir. Geyikler, kendilerini avlamak, zarar vermek isteyenleri bile mistik yola götüren bir kılavuz rolündedirler72 .
Bunların yanında kuekline girme motifi de sıkça ilenen bir diğer olgudur. Bu motif en çok Menâkıb-ı Hacı Bekta-ı Velî'de göze çarpmaktadır.Hacı Bekta, Horasan'a hücum edip Müslümanların mallarını yağmalayan ve Ahmed-i Yesevî'nin nefes oğlu Katbuddîn
70 Kalenderî, Alevi-Bektai menkıbelerinde ağaç (kutsal ağaç) motifi sıkça ilenir. Örneğin Hacı Bektaş Vilayetnamesinde;
"Hacı Bektaş Sulucakarahöyük'e gelir.Kendisine inanmadıkları için yüz çevirdiği kiilerden kurtulmak ister. Hırka
Dağı'ndaki ardıç ağacına sığınıp kendisini kurtarmasını ister. Ağaç dal ve yapraklarıyla Hacı Bekta'ı saklar.Gelenler O'nu
bulamazlar. Hacı Bektaş burada 40 gün çile çıkarır". Bu ağaç o günden beri kutsanmaktadır. ücaeddin Veli
vilayetnamesinde ise; "Sultan üca, sık sık Kırklar Çamı ve Bölük Çam adlı iki çamın dibinde tapınmaktadır" (Nejat
Birdoğan, Anadolu'nun Gizli Kültürü Alevilik, İst.1994, s.480).
71 Ocak, Alevi ve Bektai……s.206, 207; P.N.Boratav, 100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, İst.1978, s.109; Sakaoğlu, s.31.
72 Ocak, Alevi ve Bektai……s.208,209.

Haydar'ı esir alan kafir Bedahan halkıyla savamaya ahin donunda gitmitir. Bedahan ülkesini zapdedip kafir halkı imana getirmiş ve onlara Kur'an okuyup namaz kılmasını öğretmitir. İinin sona erdiğine kanaat getirdikten sonra silkinip bir güvercin olmuş ve halkın gözü önünde Horasan'a uçup gitmitir73 . Hacı Bekta, Ahmed-i Yesevî tarafından icazetle Rum'a halife gönderildiğinde iseyine bir güvercin eklinde Sulucakaraöyük'e inmiş ve bir taın üstüne konmutur74. Burada önemli bir nokta udur ki; Hacı Bekta, savaa giderken bir ahin, barış zamanlarında ise barış ve sükunet timsali olarak güvercin donuna girmesi dikkate değer bir olgudur. Yani O, yaptığıiin türüne göre don değitirmektedir75 .
Bu konuda daha birçok örneğin yanında bir menkıbe de Sultan ücâüddîn'e aittir. Rivayete göre bir gün, kendisine kurban olarak bir koyun vermeyen sürü sahibine kızan Sultan, oradakilerin gözleri önünde göğe havalanarak bir ahin donunda geri dönmüş ve koyun sürüsüne saldırmıtır76 .
Menkıbelerde kuekline bürünmenin yanında diğer hayvan motifleri de ilenir. Bu motiflerin ilendiği menkıbelerden ilkine hiç üphesiz Menâkıb-ı Hacı Bekta-ı Velî'de rastlamaktayız. Rivayete göre Ahmed-i Yesevî'nin an ve öhretinin artmasını çekemeyen bazı kimseler, onu hırsızlıkla itham etmek için boğazladıkları bir öküzü gizlice tekkenin mutfağına bırakırlar. Ertesi günü hırsızlık âyiâsını yayıp her tarafı aramaya balarlar. Bu arada tekkeye de girerler. Mutfaktaki öküzü görürler. Duruma çok üzülen Ahmed-i Yesevî dua ederek iftiracıları hemen oracıkta herkesin gözleri önünde köpek ekline sokar. İftiracılar önce ete saldırıp yerler, sonra birbirlerini parçalarlar77 .
Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'de ise öyle bir menkıbe anlatılır; Acem diyarından Rum'a gelerek Sultan'a mürid olan Baba Mecnun, zaman zaman onun velayetinden üphe duymakta, fakat bunu içinde gizlemektedir. Bir ara topluca otururken Baba Mecnun aniden bir keçi olup melemeye balar ve cemaatin ortasında gidip gelir. Bunun üzerine Sultan müridlerine keçinin baına bir tas su dökmelerini emreder. Dediği yapılınca Baba Mecnun yeniden insan haline döner ve gidip yerine oturur. Artık Sultan ücâüddîn'in gerçek velî olduğunu anlamıtır. Anlatılan bu iki menkıbede insanın doğrudan doğruya bir hayvan donuna girmesi, üstelik bu iin bir lânet sonucu oluması söz konusudur78 .
73 Menâkıb-ı Hacı Bekta-ı Velî, s.10,13; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.219. 74 Menâkıb-ı Hacı Bekta-ı Velî, s.18,19; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.220.
Ocak, Alevi ve Bektai……s.220; Kuekline girme konusunda ayrıntılı bilgi ve örnekleri için bkz. enay Yola, "Zur Ornithophanie im Vilayet Name des Hağği Bekta", Islamkundliche Abhandlungen H.J.Kissling, 1974, s.178,179; Ergun, Bektai airleri ve Nefesleri, İst.1955, C.I, s.21; Öztelli, Pir Sultan Abdal, s.200. 76 Ocak, Alevi ve Bektai……s.221. 77 Menâkıb-ı Hacı Bekta-ı Velî, s.14; A.Y.Ocak, Alevi ve Bektai……s.223. 78 Ocak, Alevi ve Bektai……s.224.
Külte konu edilen diğer önemli bir motif de havada uçma olgusudur. Bu konuda iki menkıbe mevcut olup bunlar da Vilâyetnâme-i Sultan ücâüddîn'dedir. Bunlardan ilkine göre; bir gün Sultan müridleriyle otururken aniden vecde gelip herkesin gözü önünde bulunduğu yerden havalanarak göğe doğru yükselmiş ve bulutların üstüne çıkarak bir süre uçtuktan sonra yine yere inmitir. İkinci menkıbe ise yukarıda da zikrettiğimiz gibi kendisine bir koyun vermeyi reddeden sürü sahibine kızarak havalanıp uçmuş ve bulutlara doğru yükselmitir79 .
Balkan Aleviliğinde ücaeddin Kültü
Balkanlardaki Alevilik üzerine yapılan çalımaların tamamına yakınında burada yaayan Aleviler, 80 Bektai genel tanımlaması içinde değerlendirilmiş ve bu ekilde tanıtılmıtır. Fakat dıarıdan yapılan bu tanımlamaların bölge gerçeği ile çok örtütüğünü söylemek zordur. Balkanlarda yaygın olarak Hacı Bektaş geleneğine bağlı gurupların baskın olarak bulunmasına rağmen, onların dıında da Ehli beyt yoluna bağlı olduğunu söyleyen farklı guruplarda bulunmakta olup, bunların bir tanesi de Babailerdir. Babailer bu gün yoğun olarak Bulgaristan’da bulunmaktadırlar. Babailer, Balkanlardaki ilk Alevi gurubu olup, bölgeye yerlemeleri de 13 yüzyıla kadar dayanmaktadır.
Osmanlıların Balkanlarda ilk igal ve yerleme döneminde Alevi çevreden üç farklı gurup bu akınlara fiili olarak katılmıtır. Bunlar Babailer, Bektailer ve Ahiler’dir.81 Ahiler’in
79 Ocak, Alevi ve Bektai……s.236,237.
80
Alevilik kavramı üzerine her ne kadar tartımalar sürse bile, bu makalede Alevlik kavramı Anadolu ve Balkanlardaki Hz. Ali ve onun soyunu kutsayan ve bu geleneğe bağlı olduğunu söyleyen Batini gurupların toplu adı olarak kullanılacaktır. Bu anlamda Alevi tanımlaması birbirine benzeyen ortak çevrelerin toplu adı olarak değerlendirilip, Bektai yada Babai ve Kızılbaş adlı guruplardan her hangi birisi bu tanımlamanın tek baına sahibi olmadığı gibi bunlardan hiç birisi bu tanımlamanın dıında tutulmamıtır. Fakat bu bölgede ve baka yerde de Alevilik kavramının genel bir tanımlama gibi değerlendirilmesine karı çıkanlar bulunmaktadır. Bulgaristan’daki Babailer dahil Ehli beyti kutsayan ve ona bağlı olduğunu söyleyen guruplar kendilerini bu kavram içerisinde görürken, dinsel pratiklerinde benzer uygulamaları olan bazı Bektailer ve Bedrettiniler böyle tanımlanmaya karı çıkmakta, kendilerinin Alevi olmadığını kendilerine Bedretini yada Bektai gibi tanımlamalarla yaklaılması gerektiğini söylemektedirler. Alevilik kavramına bu makale çerçevesinde yüklenen yüklenen anlam, bölge gerçeğine rağmen eklinde değerlendirilmemeli, sadece onları toplu tanımlayacak en yakın kavramın “Alevi” olması nedeniyle, bir zorunluluğun ürünü olarak kullanılmıtır. 81 Bu çevrelerden Bektailik ve Ahiliğin daha ilk dönemlerden itibaren düünce ve inançlarında bir birine çok yakın olduğu görülmektedir. Bir birine yakın bu iki Batıni anlayış daha sonra aynileerek Hacı Bektaş geleneğinin de yaratıcısı olmulardır. Bir çok aratırmada Bektailikle Ahilik arasındaki inanç ortaklıklarına iaret edilmitir. Bunun dıında 14 yüzyıl da Ahi adıyla anılan bir çok tekkenin daha sonra Bektai tekkeleri haline geldikleri görülmektedir. Bunların dıında tekkede eyh olarak oturanlarında adlarında Ahi szcügüne oldukça çok rastlanmaktadır. Seyit Al Sultan Tekkesinde posta oturanların adlarında Ahi Kulu, Ahi Evran adlarının bulunması bu birliktelikle ilgili olmalıdır. İrene Beldiceanu-Steinherr Osmanlı Tahrir Defterlerinde Seyyid Ali Sultan: Hetredoks İslam’ın Trakya’ya Yerlemesi Sol kol Osmanlı egemenliğinde Vıa Egnatıa (1380-1699) S.61 Yine Ömer Lütfü Barkan ünlü makalesinde bir çok Ahi tekkesinden bahsederken bunların 19
süreç içerisinde Bektai geleneği ile birlemesi bu gurupların sayısını ikiye indirmitir. Rumeli Aleviliğine rengini verip bunun günümüze kadar gelmesini sağlayan Babailer ve Bektailerdir.
Babailerde Bektailikte olduğu gibi tek bir piri ön plana çıkarmak yerine yörelere göre kutsadıkları kiinin değitiği görülmektedir. Bunların üzerinde de Sarı Saltuk ve eyh üca ön plana çıkmaktadır. Haskova yöresi genellikle Haskova yakınlarındaki Otman Baba’nın adını anmakta, Razgrad ve Silistre yöresinde yaayan Babai Alevileri Razgrad’da türbesi ve dergahı bulunan Demir Baba ve umnu’daki Musa Baba’yı anmakta, Varna yöresi ise Balçıkta türbesi bulunan Akyazılı Sultan’a bağlı olup onun adını zikretmektedirler. Dobruca, Deliorman ve Romanya yöresi halkı Babadağ’ında bulunan Sarı Saltuk dergahına bağlıdır.82 Sarı Saltuk’ u kutsayan Babai gurupları dıta tutulursa, Otman Baba, Akyazılı İbrahim, Demir Baba ve Musa Baba’yı kutsayanların tamamı Eskiehir Seyit Gazi Arslanbeyli köyünde bulunan ücaddin Veli dergahına bağlanıp bu evliyanın silsilesinden el etek tutmaktadırlar. Bektai geleneği ise Hacı Bekta’a bağlı olmak üzere Hacı Bektai Veli’yi pir olarak kabul etmekle beraber bu çevrelerce Seyit Ali Sultan Abdal Musa’da kutsanan önemli ahsiyetler olarak görülmektedir. Melikof’un iaret ettiği gibi her iki ekolün de kendini Selçuklu dönemi Babai hareketinin hatıralarında birletirdiği görülmektedir. Kendi köklerini Babai hareketine götüren bu gurupların ayrımalarının ne zaman olduğu hakkında kesin bir ey söylemek mümkün olmamasına rağmen bunun oldukça eski bir tarihe rastladığını söylemek mümkündür.83
Bektailer Rumeli’ye ilk ayak basıtan itibaren yerleim sahası olarak daha çok merkez Dimetoka olmak üzere Güney Bulgaristan, Yunanistan, Arnavutluk ve Kuzey Batıya doğru Macaristan’a kadar bir hat izlediği görülmektedir. Seyit Gazi’ye manevi bağlılığı olan Babailer ise daha çok merkez Haskova’ deki Otman Baba ve Varna daki Akyazılı Sultan Tekkesi olmak üzere genellikle Haskova’dan Kuzeye daha yoğun olarak Kuzey Doğu Bulgaristan sahası ile Romanya’nın Babadağ çevresinde yoğunlatığı görülür. Babailerin
yüzyılda tamamen ortadan kaybolduğu görülmektedir. Sureya Faroqi en son Ahilerin Bosna’da kuak kuanmak için Kırehir’deki merkez tekkeden eyhlerin gittiğini bunların Bektailer içinde eridiğini söylemektedir. 82 Hakkı Saygı, eyh Safi Buyruğu ve Rumeli Babağan (Bektai) Erkanları,İst.1996,s.94,95. 83 Babailer ayaklanmasından sonra Cimri isyanı olarak tarihe geçen, gerçekte Baba İlyas' ın oğlu Muhlis Paa’nın önderliğindeki Babai ayaklanmasının devamı olan bu hareketin Selçuklularla çatımaları esnasında Ahilerin Selçukluları destekledikleri görülmektedir. Bu ayrıımın bu olaylarla ilikili olması oldukça mümkündür. Bu farklılamaların ilk göstergelerini Bektai olan Abdal Musa ve Babai olduğunu söyleyen Geyikli Baba’nın keramet yarıında görmek mümkündür.
yaadığı bölgelerde Bektailer bulunmasına rağmen84 karıık bazı yerler dıta tutulursa örneğin Bektailerin yoğun olarak bulunduğu Arnavutlukta Babailere pek rastlanmamaktadır.
Bu iki farklı gurubun Balkanlara ilk girite ittifak ettikleri gazi beylerin faaliyet sahası ile bu gurupların etkinlik alanı arasında bir aynılık bulunmaktadır. Evrenos Gazi bilindiği gibi Rumeli’ye geçite faaliyet sahası Dimetoka, Edirne, Burgaz’dan Batıya Gümülcüne istikameti idi. 85 Timurtaoğullarının ise Yenice, Kızılağaç ve Yanbolu üzerinden Tuna’ ya doğru ilerledikleri görülmektedir. 86. Yine aynı yörede Mihailoğulları’da faaliyet göstermekte idi.
Bunlardan Evrenos Gazi’nin yanında Ahiler ve Hacı Bektaş geleneğine bağlı olanlar çoğunluktayken, Mihailoğulları ve Timurtaş oğullarının yanında ise Babailerin etkin olduğu görünmektedir. Yukarıda açıklandığı gibi bu Gazi beylerin faaliyet sahası aynı zamanda bu gurupların yoğun olarak bulunduğu yer olarak önümüzde durmaktadır.
Ahi. Bektai ekol Evrenos Gazi ile birlikte hareket ederken Babailerin özelikle Sultan üca’nın ilk dönemlerden itibaren Timurtaş Paa ve Mihailoğulları’nın yanında olduğu görülmektedir. Bu Gazi komutanların bu eyhler ile ilikisi aynı orduda bulunmanın dıında eyh-mürit ilikisi ekline dönütüğü görülmektedir. Seyit Ali Sultan Velayetnamesi’nde Evrenos Bey’in Kızıl Deli’ye manevi olarak bağlı olduğunu söylemektedir. Sözlü Bektai gelenek iirlerde Evrenos Gazi’yi Seyit Ali Sultan’a bağlanmış ve onun müridi olarak gösterir. Gümülcine’de Evrenos Gazi zaviyesi 19 yüzyıla kadar varlığını korumuş olduğunu biliyoruz.
Timurtaoğlu Ali Paa ise üca’nın müridi olduğu için ölünce eyhinin bulunduğu yere gömülüp oraya görkemli bir türbe yaptırılmıtır. Yine bu aileden eyh üca zaviyesine bağlı olarak faaliyet yürüten Hızır Baba bulunmaktaydı. Mihailoğulları ise eyh Bedreddin isyanı esnasında Bedreddin’i desteklemiş ve Akyazılı Tekkesi’ni yaptırdığı gibi Seyit Gazi’deki tekkeyi de yaptırmıtır. Demir Baba’nın da Mihailoğulları’ndan birisi olduğu söylenmektedir.
Bu üç gazi çevrenin hareket alanı aynı zamanda Alevliliğin farklı ekollerinin de yayılma alanı olmutur. Evrenos Gazi Edirne’den Kuzeybatıya doğru hareket ederken bura aynı zamanda Bektai geleneğinin etki alanını oluturmu, Timurtaoğulları ve Mihailoğulları ise daha çok Edirne’den Kuzeye doğru Tuna’ya kadar olan bölgede hareket etmektedir. Burada yoğun olarak Babai geleneği ve onların bir kolu sayılması gereken Bedreddinler bulunuyordu.
84 Bunların buraya yerlemesi de aağıda görüleceği gibi 16 yüzyıl sonraki döneme rastlamaktadır.
85 Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C.I s.182-183.
86 B. J. V. Hammer Purgstall, Osmanlı Devleti Tarihi, C. I, İst.1983, s. 161.

Romanya'da bir kısım Babailerin el aldıkları merkez ücaüddin Ocağıdır. Müridleri Romanyadan gelip buradaki Pîr evinden inabe almadıkça secde edilmeye layık bir kii (mescûd) olamazlar. Yörükan, Büyük Yayla Köyünde Bulgaristandan gelme Alevi muhacirlerin oturduğunu, bunlara Çelebi Alevileri, ücaüddin Ocaklıları, Seyyid Battal Gazi'deki Bektai Babasının hulûl etmeye çalıtığını ancak her birinin buna karı çıkarak izin vermediklerini, ayrıca Otman Baba Pîr Evinden de ücaüddin'e süreklerin geldiğini belirtmektedir87 .
H.Doğru, 6. Tuna Salnamesinde Varna Sancağı'na bağlı üca köyünden bahisle, 1873 tarihinde köyde 20 hanenin türk, 62 hanenin de gayrımüslim olduğu88, ayrıca, F.Emecen'in; Palamud köyünde Saruhanoğulları döneminden beri ayende ve ravendeye hizmet veren üca Baba Zaviyesi'nin mevcudiyetini, Zaviyenin eyh ve dervilerinin kendi çabaları ile zaviyeye çeitli gelir kaynakları hazırladıkları, bunları vakıf haline dönütürdükleri, 1575 tarihinde zaviyenin iki hizmetlisinin olup bunların da avarızdan muaf oldukları tesbitini de yinelemek tedir89 .
Varna kazasında üca, Taptuk, Akyazılı (Üenli-Batova) köylerinin birbirine çok yakın olarak kurulması ve halen Türkler arasında aynı adlarla anılıyor olmaları, fikir birliğinin ve yaayan geleneğin gücünü göstermesi açısından da önemlidir.
Yukarıda zikrettiğimiz fikir birliği, birçok sosyal, kültürel ve ekonomik farklılama sonucu, yaamda ve ritüellerde görülen bazı ayrımları da beraberinde getirmitir. Bunlardan en önemlilerinden biri hiç üphesiz Balkanlardaki ve Anadoludaki "erkan" farklılamalarıdır.
Balkan Babaileri (Otman Babalılar)'nin 7 imamlı olduğunu görmekteyiz. Böyle olmasına rağmen bu zümre içinde de bazı ayrımlar yine göze çarpar. Örneğin bu grup içindeki Hasan Dede türbesinin 8 köeli bir mimariye sahip olması, anlatılan efsanesinde Hasan Dede'nin 8 yardımcısının bulunması ilginç bir örnektir90 . Buna bir çözümleme getiren İ.Bahadır; Hasan Dede'nin Balkanlara akınlara katılmadan önce 8 imam inancını savunan biri olduğunu, Orada karılatığı Otman Baba Babailerinin etkisinde kalıp yol olarak ona bağlandığını, Babailerin de Hasan Dede çevresini kendilerinin de bağlı bulundukları eyh
87 Yörükan, Anadolu'da Aleviler………, s.337.
88 Halime Doğru, XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Rumeli'de Sağ Kol'un Siyasi, Sosyal,Ekonomik Görüntüsü ve Kozluca
Sancağı, Esk.2000, s.88.
89 Doğru, XIII-XIX. Yüzyıllar………., s.88.
90 Enver Behnan apolyo, Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi, İst.1969, s.273.

üca'ya ısmarladıklarını belirtmektedir91 . Tabii ki bütün bu çözümlemelerin bilimsel delillerden uzak olduğu da bir gerçektir.
ücaüddin Külliyesi son postniini Nevzat Dede; Eskiehir ve Afyon Emirdağ çevresinde Erdebil Tekkesine bağlı 6 erkanlı grupların bulunduğunu, Bunların 12 erkanlı Alevilerle ortak cem yapmadıklarını, birbirlerini ceme çağırmadıklarını, ayrıca 12 erkanlılardan farklı olarak bunların musahipsiz olduklarını da belirtmektedir.
ücaüddin'i takdis eden, ona bağlılık gösteren Balkan Babailerinin 7 erkanlı92 olduğu anlaılıyor.Bunlardan en belirgin olanı hiç kukusuz Otman Baba'dır. Sarı Saltuk'a bağlı Balkanlardaki Alevi grupların ücaüddin'i pir tanıyan Balkan Babaileri ile aynı yerlerde ve ortak özellikler göstermesi dikkat çekicidir. Bunun yanında, eyh üca' ı pir tanıyan Otman Baba ve onun devamcıları Balkanlarda 7 imam ve 7 erkanı kabul ederken, Seyitgazi'deki zümre ise bugün 12 erkanlıdır.
Sultan ücâeddîn Külliye Oluumu
Sultan ücâüddîn Külliyesi, Seyitgazi ilçesine 6 km. uzaklıkta bulunan Aslanbey Köyü'nün kuzeydoğusunda bulunmaktadır.Köye adını veren Seyyid Battal Gazi'nin, yine burada bulunan tekkede gömülü olduğunun varsayılması, Kalenderi düüncenin merkez tekkesi konumundaki Seyyid Battal Gazi Külliyesi'nin burada olması, ayrıca bu iki külliye ile birlikte Üryan Baba Türbesinin de burada olması ücaüddin Külliyesinin önemini bir kat daha arttırmaktadır. Bölgede, ücâüddîn adı Seyyid Battal Gazi adı ile birlikte hâlâ yaamaktadır93 .
Selçuklular döneminde Anadoluya gelmiş olan göçerlerin "Ahi", "eyh" ve "Dervi"lerle uzak yakın mutlaka ilikileri vardır. Örneğin eyh ücaüddin Zaviyesinin kurulduğu yerin kısa bir süre sonra ücaüddin Köyü haline dönümesi, Bahayiş adına
91
İbrahim Bahadır, "Alevilikte Erkan Farklılıkları", UAİKB 23-28 Ekim 2000, Ürgüp-Nevehir, Ervak Yay., Ank.2001,
s.93. 92 A.Gölpınarlı, İ.Melikoff ve N.Birdoğan Otman Baba ve Akyazılı'da Hurufi etkilerin varlığından kaynaklandığını söylemektedirler. N.Birdoğan ve İ.Melikoff onların 7 erkan inancının Hurufilik yoluyla İsmailiğe bağlamaktadırlar (İ.Melikoff, Hacı Bekta-Efsaneden Gerçeğe, s.169; N.Birdoğan, Alevi Kaynakları II, s,127 ). Ancak meselenin burasında diğer müellifler ücaüddin'i de Hurufilik etkisinde görmelerine rağmen, N.Birdoğan, ücaüddin'de Hurufilik etkisinin olmadığını belirtmektedir (İ.Melikoff, Hacı Bekta-Efsaneden Gerçeğe, s.171; A.Gölpınarlı, Türk Mezhepleri ve Tarikatler, s.160; B.Noyan, Bütün Yönleriyle Bektailik ve Alevilik, C.II, s.294; İbrahim Bahadır, "Alevilikte Erkan Farklılıkları",……..s.104). 93 ükrü Baba, Seyyid Battal Gazi ve ücaüddin Tekke ve külliyelerinin dıında yine bu bölgede, Gök Nebî, Üryan, Melik Gazi ve Hacı Baba adlarıyla anılan dört hangah daha mevcut olduğunu söyler (ükrü Baba, Dîvân-ı eyh İlhâmî ve Seyyid Battal Gazi, Necm-i İstikbal Matbaası, İst.1334, s.1-28).
kurulan zaviyenin etrafında aynı adla bir köy kurulması94 gibi örnekler Anadoluda kurulan sosyal ve dini yapıların bu bölgelerin ehirleme tarihi açısından da ne derece önemli olduklarını gösteren ilginç ve nadir örneklerdir.
ücâüddîn'in tekkesi95 (külliyesi), Seyyid Battal Gazi ve Üryan Baba ile irtibatlandırıldığı gibi XVI. yüzyıl Bektai ermileri96 arasında zikredilmesi de bölge inanç yapılanmaları bakımından büyük önem taımaktadır. Bunun yanında Y.Ziya Yörükan, Bulgaristan ve Romanyadaki Babailerin ve Eskiehirdeki Büyük Yayla Alevilerinin Bulgaristanda Hasköyde bulunan Otman Baba'ya bağlı olduklarını, bunların Hacı Bektaş Ocağı'nı tanımadıklarını ve bu ayrımın önemli olduğunu belirtmektedir. Ona göre Alevilik-Bektailik, Anadoluda Hacı Bekta'tan çok daha eski dönemlere kadar uzanmaktadır. Aleviliğin Anadolu'da ve Rumeli'de yükselii zannedildiği gibi Hacı Bektaş Ocağı'nın faaliyetinden doğmuş değildir. Bu sadece, evvelce mevcut alevilerden birçoğunun Hacı Bektaş Ocağı etrafında toplanmış olduğunu, diğer bir kısmının ise baka ocaklara bağlanmış olduğunu göstermektedir. Bugünkü Babailerin iki kolu bulunmaktadır. Bunlardan biri Hasköyde Hüsam ah ismindeki Otman Baba'yı merkez olarak tanımakta, diğer bir kısmı ise ücaüddin (Sultan Varlığı)'i pîr olarak kabul etmektedir. Bu iki ocak da Hacı Bektaş ve Yanınyatır Ocakları gibi bağımsız ocaklardır97 .
94
Halime Doğru, XVI. Yüzyılda Sultanönü Sancağında Ahiler ve Ahi Zaviyeleri, Kültür Bakanlığı Halk Kültürü Aratırma Dairesi Yay., No 149, Ank.1991, s.62,63.
95
F.W.Hasluck, eserinde (Bektailik Tetkikleri, Anadolu'nun Dini Tarih ve Etnografyasına Dair Tedkikat Merkezi Neriyatı, Muharriri: Ragıp Hulusi, İst.1928, s.13) Jacob'un bir Bektai ermii olduğunu söylediği ücâüddîn'in tekkesinin iyi korunmuş durumda olduğunu kaydettiğini belirtmekten baka bir bilgi vermemektedir. Bu eserin bir transkripsiyonunu yapan Yücel Demirel de bu bilgiyi aynen çalımasına almış olmasına rağmen bir çeviri hatası olarak ücâüddîn'in adını "Sacettin" olarak yanlış okumutur (F.W.Hasluck, Anadolu ve Balkanlarda Bektailik, Çev.: Yücel Demirel, İst.1995, s.20.). 96 ücaüddin'in Kalenderi kimliği unutularak doğrudan doğruya bir Bektai ermii, bir veli olarak kaynaklara geçtiği gözlenmektedir. Hatta buna dayanak olarak Hızırnâme'de, Yunus Emre'nin de Bektai büyükleri arasına alınarak onunla birlikte önemli mutasavvıflar arasında zikredilmesi de önemli bir tesbittir (bkz. M.F.Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İleri Bk. Yay., Ank.1976, s.279); Hasluck'da ücaüddin'in Battal Gazi'den sonra "Velî" olarak adlandırılan Kalenderî soylu ikinci kimlik olduğunu vurgulamaktadır (F.W. Hasluck, Bektailik Tedkikleri, Anadolu'nun Dini Tarih ve Etnografyasına Dair Tetkikat Merkezi Neriyatı I, Çev.: Ragıp Hulusi, İst.1928, s.13). 97 Yusuf Ziya Yörükan, Anadolu'da Aleviler ve Tahtacılar, Kültür Bak. Yay., Ank.1998, s.112; Babalılar (Babailer)'ın iki ocağından biri olan ücaüddin Ocağı bu zümre için çok önemli bir yer igal etmektedir. Otman Baba vilayetnamesinde eyh üca'ı pîr olarak tavsiye ettiği ve kendi nesli tükendiği için pirin tavsiyesine uyan Babalılar, halen ücaüddinden gelip müridlik vesikası alırlar.Çelikkale (Kırıkkale)'deki Hasan Dedeliler ve Bulgaristandaki Babalılar bunlara bağlıdır. Babalılar, Bektailerin Babalar kolu zümresinden ayrıdır. Babalıları (Babaileri), Babalar Kolu diye anılan ehir Bektailiği ile karıtırmamak gerekir. ehir Bektailiğine Mücerred Kol denir. Arnavud Bektailiği böyledir. Babalılar veya Babailer,
Fiziki Yapı ve Tarihlendirme
Külliye, balıca iki bölümden oluur. Birinci bölümde bir avlu ile çevrili iki türbe (ücâüddîn ve Demirtaş Paa), bir minare, bir havuz ve bir cami98 bulunmaktadır.Avlunun içinde bir mezarlık bulunmaktadır. Bir kapıdan külliyenin ikinci kısmını meydana getiren imaret binasının önünde yer alan meydana geçilir. İmaret, kubbeli dört mekandan olumutur99 .
Zaviyenin yakınında bulunması gereken derviş odaları ile misafir odalarından günümüze hiç bir yapı ulaamamıtır.
Külliyede, külliye ile ilgili üç kitabe bulunmaktadır. Sultan ücâüddîn Türbesi kapısı üzerindeki kitabeden anlaıldığına göre, türbe H.921 (M.1515) tarihinde ina'a edilmitir100 .
Diğer iki kitabe birbirinin aynıdır.Burada ise; " Bendli Muhammed aleyh-i bünyen bendâdî Muhammed Emin Vakfı ücâüddîn Baba, Kul kabulü'r-rabbi'l-alemîn 20 Mart 1183 (M.1769) ibaresi bulunmaktadır.
Bunların yanında ücâüddîn isminin, Anadolu'nun muhtelif yerlerinde inaa edilmiş üç cami ile irtibatlı olduğunu görmekteyiz.Tabii bu bilginin menakıbevi yönünü de düünerek irtibatlandırılan ücaüddin isminin aynı kimlik olmadığı ücaüddin'in yaadığı dönem ve bölge hesaba katılarak ortaya çıkar. Buna rağmen ücaüddin ismi etrafında ekillenen dini-
Saltuklular zümresine yakındırlar. Anadoluda ücaüddin talipleri veya Otman Baba (Hüsam ah) talipleri diye anılırlar. Balkanlarda ise açıkça Babaî adını alırlar (Yörükan, Anadolu'da Aleviler………, s.479,480).
98
Cami'in külliyeden çok daha sonraları ina' edildiği bilinmektedir (ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhamî…….,1-28; Ocak,
Osmanlı İmparatorluğunda Marjinal……., s.192).

99
Pars Tuğlacı, Osmanlı ehirleri, Milliyet Yay., İst.1985, s.265; Filiz Aydın, "Seyit -gazi Aslanbey Köyü'nde eyh ücaeddin Külliyesi", VD, S.IX, Ank.1971, s.201. 100 Külliye kapısı üzerindeki kitabe F.Aydın tarafından öyle okunmutur; "Ömr-ü hezâü'n-nebîü'-erîf Kâsım Beğ b.Bâlî Beğ el-Hacib Kudvetü'l-Evliya-i Hazret-i Sultan ücâ' Nûrullah-ı Kübrâ fî Eyyâm-ı Devletü's-Sultan Selim Han b.Bayezid Han fi tarih ihda ve ırîn ve tis'a mie (Filiz Aydın, "Seyitgazi Aslanbey Köyü'nde eyh ücaeddin Külliyesi", VD, S.IX, Ank.1971, s.208); ükrü Baba'daki kayıt ise öyledir; "Ömr-ü hâzâ'l-binâü'-erîf kudretü'l-evliya-i Kâsım Bey b.Bâli Bey fieyyâm-ı devlet-i Bayezid Han-ı Sânî fi tarih 850" Burada ükrü Baba bir açıklama vererek buradaki 850 tarihinin türbenin inaa değil tamir tarihini ifade ettiğini belirtir. Bunun yanında bu türbenin giriinde Mürüvvet Ali Baba Türbesinin bulunduğunu ve kapısının üzerindeki kitabede de; "Bende-i Al-i Aba Aman Yâ Mürüvvet Ali baba" ifadesinin hakkedilmiş olduğunu belirtir. ükrü Baba, Mürüvvet Ali Baba konusunda da bu kiinin eshab-ı iraddan ve eyh ücaüddin Veli hazretlerinin halifesinden biri ve belki de vakf-ı evvel Timurtaş Paazade Ali Bey olmasının da muhtemel olabileceği üzerinde durmaktadır (ükrü Baba, Divan-ı eyh İlhamî…….,1-28).
fikri yapının ne derece etkisinin geniş bir alana yayıldığının göstergesi olarak da bu örnekler dikkate değerdir.
Yukarıda zikretmeye çalıtığımız bakış açısına örnek olarak; Edirne'de "Ebu'l-hayrat" olarak adlandırılan cami, II. Murad'ın eyhi Sultan ücaüddin tarafından zaviye olarak yaptırılmıtır.Daha sonra yapı, camiye çevrilmitir. Sultan üca' avluda gömülüdür101.Bundan baka üca'a ait bir türbe Konya Musalla Mezarlığı'nda bir diğeri de Antalya'da bulunmaktadır. İstanbul'da Balat Kapısı dıında bulunan eyh ücâ' Camii'nde bulunan bir kitabeden bu yapının üca' ile irtibatı kurulmakta olup bu tarihte hala ilevini sürdürmektedir. Ayrıca 1814 tarihinde Hassa Bamimarı Ali Rıza tarafından da tamir ettirilmitir. Bundan baka, eyh üca' ismi Kanuni döneminde Balamut Köyü'ndeki bir zaviye ile irtibatlandırılır102. Yine bu bilginin yanında; Saruhan'da Akkaya adlı dağ içinde üca' Abdal ve arkadaları ortaklaa " ….suvarından bir pare yer tapulayub taş ve ağacın arıdub on akçe haracıyla yurd idinüb ihya idicek…" bu bölgeyi bayındır hale getirir ve burada yerleirler. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmedkendilerine bir muafiyetname verir103 .
Yukarıdaki örneklere bakarak u sonuçlara ulamak mümkündür; eyh ücâ' II. Murad döneminde yaamış bir müriddir.Kendisi tarafından ve kendisi için birçok cami ve zaviye yaptırılmıtır. Kendisi yukarıdaki verilere göre Edirne'de eyh ücâ' Camii avlusunda gömülüdür. Bu cümleden olarak F.Aydın'ın tesbitleri de ilginçtir. Aydın'a göre; XV. yüzyıl balarında bu köyde eyh ücâüddîn tarafından bir zaviye inaa edilmitir. 1515 tarihinde ise (1515 tarihi, kitabede türbe inaa tarihi olarak verilmektedir) muhtemel zaviye binası tekke haline çevrilmitir104. Ancak bu tesbitin doğruluğunu kanıtlayacak bilimsel veriler bugün için elimizde bulunmamaktadır. Aydın, 1511-1515 tarihleri arasında Seyyid Battal Gazi Külliyesi içinde yapılan Bektai Dergahı ile bir irtibat kurarak 1515 tarihinin tekkeye dönüüm için bir dayanak noktası olduğunu belirtmekle birlikte bunun niçin bu tarihte gerçekletiği hakkında bir açıklama yapmamaktadır. Örneğin Tekke, Zaviye terimlerinde o dönemde yaayan içiçelik veya karmaa konusunda bir açıklama getirilmemektedir. Bütün bunlara rağmen ücaüddin
101 O.N.Peremeci, Edirne Tarihi, İst.1940, s.75; Filiz Aydın, "Seyitgazi Aslanbey Köyü'nde eyh ücaeddin Külliyesi", VD, S.IX, Ank.1971, s.213.
Ö.L.Barkan, "İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervileri ve Zaviyeler", VD, S.II, s.323; Filiz Aydın, "Seyitgazi Aslanbey Köyü'nde eyh ücaeddin Külliyesi", VD, S.IX, Ank.1971, s.213. 103 Barkan, "İstila Devirlerinin…….s.84. 104 Filiz Aydın, "Seyitgazi Aslanbey Köyü'nde eyh ücaeddin Külliyesi", VD, S.IX, Ank.1971, s.213; Suzan Albek, türbe kitabesinden hareketle yapının Sultan Selim'in emriyle Kâsım Bey tarafından 1515 tarihinde yaptırıldığını, doğu taraftaki türbenin ise Mürüvvet Baba'ya ait olduğunu belirtmektedir (Albek, Dorylaion'dan Eskiehir'e, Esk.1991, s.169).
Tekkesi (Külliyesi)'nin inaa tarihini ücaüddin'in yaadığı tarihler de gözönüne alınarak 1515 tarihi olmasa bile bu tarihe çok yakın bir taihte kurulduğunu, Battal Gazi Külliyesi bünyesi içinden ve yine aynı fikri temel içinden çıktığını belirtmek doğru olacaktır.
Albek, türbe kitabesinden hareketle yapının Sultan Selim'in emriyle Kâsım Bey tarafından 1515 tarihinde yaptırıldığını, doğu taraftaki türbenin ise Mürüvvet Baba'ya ait olduğunu belirtmektedir.
Osmanlı dönemi kaynaklarına yansıdığı haliyle ücaüddin Veli Zaviyesi'nin H.1252 ile 1257 yılları arasında faal olduğunu ve buradaki görevlilere maaş verildiğini ulaabildiğimiz evkaf defterinden105 öğreniyoruz.7 Zilhicce 1307 tarihli bir kayıtta; "Nezaret-i Evkaf-ı Hümayun'a mülhak evkaftan Seyitgazi kazasında merhum ücaüddin Camii erifi ve zaviyesi vakfı" balığı ile verilen bilgide camiin mütevellisinin vefatıyla oğlu Mehmed Efendi'ye hatt-ı hümayunla tevcihin geçtiğini, böylece camiin ve vakfının ilerliğinin bu yılda da devam ettiğini görüyoruz. Bunu takiben, Türbe, Cami ve hangahın H.1324 tarihinde mevcut, bakımlı bir halde olup ilevini sürdürdüğünü de eldeki kaynaklar bize göstermektedir106 .
XIX. yüzyıl balarında bölgeyi gezerek izlenimlerini yazan Jacob, bu dönemde ve bu bölgede çok miktarda Bektai tekkesinin ve ziyaretgahların olduğunu belirterek, ücaüddin Tekkesinde bu dönemde 7 ilâ 10 Alevi-Bektai Babasının bulunduğunu belirtir107 .
Bunun yanında yine bu dönemde bölgedeki diğer tekkelerden farklı olarak ücaüddin Tekkesinde dua görevinin dikkat çekici bir ekilde yerine getirilme ritüelidir ki bu, bölgede önemli aratırmalar yapan Menzel'i çok etkilemitir. Ayrıca Menzel'in aktardığı bilgi, bölgede İslamlama sürecinin hangi boyuta taındığının da önemli bir göstergesidir. Kalenderi soylu bir düünce temelinin oluturduğu bu tekkenin XIX. yüzyılda ulatığı konum açısından da çok
105 Buradaki kayıtlara göre; ücaüddin Zaviyesinin 1252 ve 1253 yılı maaş çizelgesinde buraya önce 2 guruş arkasından iki
kez 400 guruş kaydı görülmekte, 26 Cemaziyelahır 1254 yılında burada herhangi bir maaş kaydı görülmemektedir. 1254 ve
1255 yıllarındaki maaş kayıtlarına göre sadece 2 guruun kaydı vardır. 1256 yılında ise iki kez 1800 guruş kaydedilmiş 21
Receb 1257 yılında herhangi bir miktar kaydedilmemitir. Bu yıllar içinde buraya ödenen bu ödeneklerdeki büyük artı,
bölge ve ülke ekonomisi hakkında da önemli bir ipucu vermektedir (BAED, No: 9582, s. 22-30, 52-67).
106 Salname-i Vilayet-i Hüdavendigar, İst.1324, s.413-417; H. 27 Muharrem 1272 tarihinde Seyitgazi vakıflarından olan
ücaüddin Camii ve Zaviyesi vakfının hatipliğinin Esseyyid Mahmud Efendi'ye günlük 2 akçe karılığı verildiğini, onun
ölümü üzerine oğlu Mehmed Efendiye 7 Zilhicce 1307 tarihinde bu görevin intikal ettiğini de biliyoruz (VGMA, K, No:
189/340, s.6).
107 Von Georg Jacob, "Sejjid Gazi", ZAVG, Strassburg 1912, s.241.

ilginçtir108 . Biz de aratırmalarımız esnasında tekkede Hakkı Dede tarafından yapılan cem ayinlerinin tamamen Kur'an ayetleri esas alınarak yapıldığını bizzat müahade ettik. Menzel, eserinde bu konudaki düüncelerini öyle açıklamaktadır; " …Birgün eyh bana bizde Bektailik mektailik falan yok, biz sadece Müslümanız demiti. Bana bu önce ikiyüzlülük gibi geldi. Ancak daha sonra onun tekkesinde dört gün kaldıktan sonra sözlerinin doğru olduğunu anladım. Tekkenin dini lideri olan bu kiide bir Bektaiden beklediğimin aksine büyük çapta bir sofuluk gördüm.Örneğin pusulanın Mekkeyi gösterdiği konusunda çok inat ediyordu109 .
Yine Menzel, külliye içinde her yere hububat depolandığını ve kurumaları için soğanlar, yünler ve derilerin yayıldığını, Sonbaharda ürünlerin değerlendirilmesi ileminin son hızla devam ettiğini, hububatı temizleme makinasının durmadan çalıtığını hatta öğle vakitlerinde bile vardiyeli ekilde çalııldığını belirterek, bütün bunların iyi organize edilmiş bir ekonomik faaliyetin külliye merkezli yapıldığının izlenimini aldığını kaydediyor.Ürünün toplama ve ileme dönemlerinde ne hareketsiz bir ortam ne de ortalıkta avarelik eden bir kii görülemeyeceğini belirtiyor110 .
Yine Menzel'in tesbitlerine göre; Aevi 1909'larda ilevini sürdürmektedir. Tekke mutfağında 8 sivri davlumbazlı ocak ve 6 büyük bakır kazan bulunmaktadır. Bunlar Bektai konukseverliğinin sembolüdürler. En büyük kazan özellikle Muharremin 10'undaki aure gününde Hüseyin'in ehit olması sebebiyle düzenlenen yasın sonunda binlerce hacıya hizmet etmek için buraya her seferinde ücaüddin tarafından getirilmektedir.Buradaki kazanın Yeniçeriler için de uhrevi bir anlamı vardır111 .
108 Menzel Seyitgazi bölgesini ve buradaki Seyyid Battal Gazi ve ücaüddin Külliyelerini 1909 ve 1911 tarihlerinde iki kez
ziyaret etmiş ve bu konuda bir çok yanlıı da içerse çok önemli bir eser kaleme almıtır.
109 Thedor Menzel, "Das Bektasi-Kloster Sejjid-i Ghazi", Mitteliungen des Seminars für Oriantalische Sprachen, 28/2,
1925, s.206).
110 Menzel, "Das Bektasi-Kloster………, s.206.

111 Menzel, "Das Bektasi-Kloster………, s.205,206.

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*