Kimizaman posta kutusundan insanın hiç beklemediği veya ummadığı bir mektup, bir paketçik çıkar. Gelen bu gönderi ya olumlu anlamda şaşırtır ya da derin kaygılara boğar sizi.
Bugün, astronomik olarak 2007 yılının güz mevsiminin başladığı gece… Yaz dinlencesine birkaç hafta kala posta kutuma gelen bir paketçik, ki içinde bir kitap olduğu her hâlinden belliydi, içindekini dışa çıkarınca “Tutulduk Sevdaya” diyordu.
Saçı sakalı ağarasıca (“uzun ömürlü olsun” anlamında bir Yörük temennisidir), candostum Ali Kaykı (Budak Ali) erenler bizi de düşünmüş ve imzalayıp göndermek nezaketinde bulunmuş.
Yakın dostlarım bilirler, Temmuz ayı Münih’teki akademisyenler için çok yoğun geçer: Bir yandan yarıyıl kapanış sınavları, diğer yandan bir sonraki yarıyılın ders programını diğer görevdeşlerle eşgüdümlü olarak hazırlayıp dekanlığa ulaştırmak ve dinlencesi hazırlıklarını tekmillemek derken bir de bakarsınız, yılın en güzel ayı olan Ağustos gelip “Hadendi bakalım, denkleri hazırla” der gibi kapıya dayanmıştır.
Onca yoğunluğun içinde insanın mesleği ve branşı dışında, sırf zevk etmek için kitap okumaya ayıracağı zaman genellikle pek olmaz; çünkü yeteri kadar sınav kâğıdı okunmaktadır, çünkü gözler satır ve sayfa yorgunudur.
Ama gel gör ki, “Tutulduk Sevdaya”yı elimize alıp şöyle bir göz atalım dememizle birlikte kitaba “tutulduk” kaldık. Hani bir şarkıcı hanımefendi diyor ya “Ben sende tutuklu kaldım”, aynı o türden…
Ali Kaykı, 93 sayfalık bu mütevazı kitapta 74 nefesini bir araya getirmiş; ortak dostumuz İsmail Kaygusuz da güzel bir önsöz yazmış kitaba. Temiz bir baskı; tek kusuru âlem, dergâh, erkân, hâlâ, hankâh, kâmil, mekân, yâr gibi sözcüklerin takkesiz yazılmış olması. Önemli kavramlarımızdan birisi olan dâr 91. sayfada doğru yazılmış, ama 77. sayfada takkesiz. (Yeri gelmişken bir parantez açalım, dilimizde Türkçe, Farsça ve Arapça kökenli olmak üzere üç adet dar sözcüğü var: Türkçe dar, geniş’in karşıtı, Arapça dâr, diyârın tekili ve “ülke, dünya” anlamına geliyor. Farsça dâr ise dâra çekmek/durmak deyimindeki dâr…)
Ozanımız bu şiirleriyle hayatın anlamlandırılmasının “sevda”sız mümkün olmayacağını kanıtlıyor sanki. Kitabı okurken, 1997 yılında Hakk’a yürüyen Bedri Noyan Dedebabamızın “Enel Aşk” ile “Aşk Risalesi” adlı eserleri aklıma geldi bir ara. Dedebaba o eserlerinde meâlen “Mansûr Enel Hakk demiş, Enel Aşk da dese olurdu, fakir Enel Aşk diyorum” düşüncesini dile getiriyordu. Sürek bin bir olsa da yol bir, hele hele aklın yolu süreksiz bir… Ali Kaykı erenler de aynı şeyi söylüyor: Üç harf beş nokta olmadan, yani aşk olmadan, yani sevda olmadan, −Türkçesini söyleyelim− sevgi olmadan olm¬uyor.
Gençler için öğretici, yetişkinler için iman tazeletici bu ¬güzel eseri zevk ederek okudum. Aleviliğe/Bektaşiliğe ilgi duyan herkese salık veririm.
Nefeslerine sağlık Budak Ali, emeklerinin Yüce Sevgili katında kabul ve makbul olduğundan hiç kuşkum yoktur. Aşk ile candostum. İllâ Hu!
Künye: Tutulduk Sevdaya – Şiirler, Ali Kaykı (Budak Ali), Alev Yayınları, İstanbul, Nisan 2007, 93 sayfa, ISBN 978-975-335-059-4, www. alevyayinlari.com
Dr. Özgür Savaşçı
(23.09.2007)