HAZIRLAYAN VE SUNAN, ADNAN CANGÜDER/ münih-21.02.2012
EKSİKLİĞİMİZ KENDİMİZDEDİR
YERYÜZÜNÜN YAŞAYAN ÖLÜMSÜZ İNSAN TANRISI HIZIR
Derviş Yunus söyler sözün, yaş doludur iki gözün
Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun…!
Yunus EMRE
1 Alevi -Kızılbaş İnancındaki Hızır ile Tek Tanrılı Dinlerdeki Hızırın Tanımı Ve Farklılıkları
a Sonuc b Yararlandığım Kaynaklar Ve Kaynak Kişiler
2 Hızıra Ait Kısa Deyişler,Sözler ve Örneklemeler
3 Hızıra Ait Terimler,İsimler,Mekanlar ve Ünvanlar
4 Hızırdan İstemler Ve Beklentiler
5 Hıdırellez nedir? Hıdırellez Günü Halk Arasındaki İnançsal Düşünceler,Eylemler,İstemler Ve Beklentiler
6 Ekler
a Kuran (Osmanı Musaf) ve Tevrat (Ehl Kehf Süresi-Mağara)
b Gılgamış Destanı
Alevi -Kızılbaş İnancındaki Hızır ile Tek Tanrılı Dinlerdeki Hızırın Tanımı ve Farklılıkları
Sembolü yeşil ve yeşilliktir; batıni anlamda, yol süreğinde Hace Bektaşın Yunus emre’ye gösterdiği elindeki yeşil beni sembol olarak inancta ortak kabul edildiğinde zamansal sürekliliğin devamını gösterdiğide inanctaki yerini bulmaktadır. Aleviliğin yanında Bektaşilikte Hace Bektaşın yoldaşı misafiri ve yardımcısı konumunda peygamberler üstü bir ölümsüz veli konumundadır. Alevi ve Bektaşilerde ibadet başlangıcı ve sonrasında okunan bütün gülbenglerin sonunda hızır adı muhakkak geçer ve söylenir. Yörelere ve inanclara göre hızır değişik şekillerde hızır çağırma günlerinde çağrılır. Insan doğa evren üçlemesinin en kutsalı ve tanrısal gücün taşıyıcısı ve uygulayıcısı konumundadır. Bektaşilikte 12 posttan mihmandar postunu Hızır’ı temsil eder.
Alevi-Bektaşi bilincinde-inancında bu orucu tutmayan Hızır’ı çağıramaz; çağırsa da Hızır onun çığlığını duymaz.
Alevi inancında Hızır adına Cem yürütülür, Oruç tutulur ve Kurban kesilip, Lokması dağıtılırken, Yahudilikte,Zerdüştlükte,Hrıstiyanlıkta ve Islamda ise böyle bir şey asla yoktur. Buda tek tanrılı dinlerdeki (Yahudilik ,Hrıstiyanlık ,Islam ve Zerdüşt. Tek tanrılı dinler cümlesi ile bu dört kitablı din anlatıldığından yazımız süresince bu şekilde anlaşılmalıdır.) hızır ile cok tanrılı hızırın farkını yani tek tanrılı dinlerden önceki kadim anadolu ve mezopotamya halklarındaki Hızırın inanıştaki yerinin ve kutsiyetinin farklı oldugunu gösterir.
Alevilerin inancsal olarak en kutsal bayramlarından ve şükran günlerinden biridir. Çalışılmaz , işe gidilmez ibadet için yapılması ne gerekiyorsa o yapılır ve tatil günü olarak kabul edilir. Anadoluda, Aşure gününün resmi bayram olması düşüncesinden çok önce Hızır Günü bayram olarak kabul edilmelidir.
Türkiyede dini bayramlar arasında hızırın olmaması ise bize hızırın sadece Alevilerde ve çok tanrılı inançtaki toplulukların kutsalı olduğunu gösterir. Yaşamdaki pratik bize doğruyu göstermekte ve hızırın aslında kime ait olduğunu çok iyi anlatmaktadır.
Soru şudur; Hızır özelinde islamda ve tek diğer tek tanrılı dinlerde neden bu kadar basite ve sıradan hale getirilmiştir. Cevabımız çalışma dosyamızda bulunmaktadır.
Alevi inancında Hakk Muhammed Ali üçlemesiyle birlikte adına en çok söz şiir ve yazı yazılan,tapılan en kutsal ulusu ve en önde gelenidir. Yeri geldiğinde tanrı gibi sorgulanır yargılanır sitem edilerek haksızlığa karşı neden bir şey yapmadığı için suçlanabilir. ( Dersim 1937-1938 katliamı)
Alevilerin hızırı ile tek tanrılı dinlerin hızırı birbirinden çok farklı ayrıdır. Çok tanrılı ve tanrıçalı inancların hızırı ile tek tanrılı kitabi dinlerin hızırı aynı değildir. Alevilerin Hakkı ile tek tanrılı dinlerin allahıda aynı değildir.(örnek Nisa süresi 89-90.91 ayetleri) Hızır inancı burada bir ayna görevi görmektedir.
Gözlüye gizli yoktur..
Alevilerin yaşadığı yerlerde (Dersim,Hatay) hızır tanrılar tanrısı yada baş tanrıdır. Eski tarih öncesi çağlardan beridir vardır şimdide var gelecekte de var olacaktır. Hakk ile görev paylaşımı vardır bölgenin konumuna göre kutsiyet sıraları değişir ama bir diğerini asla küçümsemez ve değersizleştirmez, bilakis birbirlerini değerli kılan ve kutsiyetini güçlendiren konumdadır.
Alevilik inancında var olan reankarnasyon,tenasüh yada yol diliyle don değiştirme, dondan dona göçme ve ölürse tenler ölür canlar ölesi değil ritüelleri ve alevi inanc dili ile hızır günümüze kadar taşınmış ve bir yerde hızırın ölümsüzlüğünün inanctaki yeri ve kutsallığının devamı sağlanmıştır. Bunun yanında alevi inancındaki sır saklama yani pişmişe çiğ karıştırmama yol ehli olmayana yolun sırrını açmama gizliliği hızır inancında kendisini göstermiş ve yerine göre sessizce ve içinden kimsenin duymayacağı şekilde yetiş ya hızır sözüde söylenegelmiştir. Bunda bir diğer önemli etken ise alevilerin katledilmeleri ve can güvenliğinide sayabiliriz.Anadolu ve mezopatamya coğrafyasında hızır inancının en yüksek noktası Dersim ve Hatay coğrafyası diyebiliriz. Hatayda 51 türbe hızır adınadır buda Hatay alevilerinde(Nusayriler) yani günümüz diliyle arap alevilerinde hızır inancının ne kadar güçlü ve kutsal olduğunu gösterir. Türbelerin iç renginde yeşil tonlar çoğunluktadır. Dışı ise daha cok beyazdır buda beyazın temizlik ile günahsızlığı yeşilin ise hızırı temsil etmesindendir. Hızır türbeleri ve kutsal mekanları ile bunun yanında kutsal şahsiyet olarak kabul edilen isimler ile yaşadıkları dönemde insanlığa ve halka hizmetleri olmuş ulu kişilerin ve evliya, nebi gibi kutsallık göstermiş olanlarda aynı mekana defnedilmişlerdir.
Alevilerin yaşadığı hatayda 6 mayısta hızır ve aya yorgi kutlamları beraber yapılmakta ve binlerce yıldır bu ibadet devamda etmektedir. Islamın doğduğu topraklarda ise bu şekilde bir kutlamaya rastlanılmaz. Bunun yanında yine türbelere ve kutsal yerlere gidilip hızırı anma ve hızır ile ölenler için mum yakma olayı tek tanrılı dinler öncesi ateşin kutsallığı ve koruyuculuğunun ile ateşin aydınlığının ve sıcaklığının insan ruhuna ait sembol edilme durumunun günümüze taşınmış halidir. Unutulmasınki tek tanrılı dinlerde ateş yakıcı ve yok edici haliyle şeytanın yada kötülüğün sembolü ve gücüdür. Ki alevi inancındaki şeytan tanımı ve anlamı tek tanrılı dinlerdeki şeytan tanımı ve anlamı ile aynı değildir.
Ölmeden evvel ölmek yada yaşarken nefsi öldürmek.
Alevi inancına dışarıdan sokulmak istenilen Osman-ı Musafta (Kuranı kerim) hızırda adının geçtiği anlatımı tamamiyle yalan ve yalnıştır. Hızır adı kuranda(osmanı musaf) asla geçmez ve yazılıda değildir. Tevrat ve ,İncilde ise farklı anlatılır ama bu kitaplarda bile adı hızır olarak adı gecmez ve o şekildede kabul görmez. Tek tanrılı dinlerdeki ve kitaplardaki anlatımlara göre kendisi ölümlü bir canlı ve allahın yerine göre sıradan yerine göre ise kutsal bir kuludur. Oysa alevi inancında ölümsüzdür ve alevi batıni inancı kulluğu kabul etmez kendisini hakkın bir parçası sayar.
Enel hakk; hakk benden,ben hakktanım.
Ehl kehf suresine dayandırılarak anlatılır ama asla adı kuranda gecmez. Ehl kehf suresine dayanılarak anlatılması zorlama bir hızır tasviri ve sadece sahiplenmedir. Üvey evlat muamelesi görmekte ve asla miras alamaz konumda görülüp bir yerde din dışı noktada tutulmaktadır.
Hızır bu dünyanın yaşayan baş tanrısı iken, cennet,cehennem,ahiret gibi terimleri ile allah öbür dünyanın tanrısıdır.
Cennet cennet dedikleri bir kaç huri ile bir kaç ev,
isteyene ver sen onu, bana seni gerek seni, Yunus Emre
Hızır peygamberlerden üstündür çünkü peygamber ölümlü hızır ise ölümsüzdür,ayrıca varlık olarakta üstün ve peygamberlere dahi yol göstericidir. Herhangi bir tek tanrılı dine ait olmazken bütün yaşayan anadolu ve mezopotamya halklarının ortak inancındadır.
Tek tanrılı dinlerin peygamberlerinin yanına yardımcı faktör olarak yerleştirilerek o dine inanılmasını sağlarken diğer taraftanda eski inançları kurulan o yeni dinin içine almıştır. Bu yerine göre musa olmuş yerine göre ise muhammed olmuştur, insan aklının alabildiği ve daha sonra ortaya çıkabilecek bütün olağanüstü olaylara ve yeteneklere sahiptir. Bilgi ve birikimde zamanın en son noktasıdır. Bu nedenle gerek ölümsüz olması gerekse olağanüstü yeteneklere sahip olması nedeniyle gelmiş geçmiş bütün tek tanrılı dinlerin peygamberlerinden çok daha üstündür.
Tek tanrılı dinler olarak bildiğimiz yahudilik,zerdüstlük,hristiyanlık ve islamda bile kendisine kutsallık bularak tek tanrılı dinler yoluylada günümüze kadar kutsallıgını koruyarak ve değişerekte olsa gelebilmiştir.
Kimi efsanalerde ve sonrası osmanı musafta (Kuran-ı Kerim, Alevi uluları muhammed zamanı yazılan kuranın osman tarafından yok edilip yeniden yazıldığı ve düzenlendiğine inandığından inanç dilinde Kurana osmanı musaf derler) Iskender-i zulkarneynin yol arkadaşı olarakta tanımlanır ama iskender zulkarneyn ölümlü bir insandır. Tarihteki büyük iskender işte bu zulkarneyndir. Diyanetin tanımı ve anlatımları ile kesinlikle aynı anlamı ve inancı taşımaz ve kabulde görmez. Saat ve dakika gibi uygulamalar yoktur. Doğaya uygun olarak güne, güneşe,aya göre oruç açmalar vardır. Özellikle yetiş ya hızır sözü ile allahın değilde hızırın çağrılması inancta hızırın çok daha eski ve kutsal oldugunun belirtilerindendir. Kurandaki (osmanı musaf) Ehl kehf süresi zorlama ve dayatma bir hızır süresidir. Yani işin aslı kuranda(osmanı musaf) hızır adı geçmez ve şu anki islam dinin olduğu topraklarda bir hac,kurban yada namaz ibadetleri yapılıp yerine getirilirken hızıra ait hiç bir şey yoktur. Ehl kehf yani mağara suresi ise hristiyanlık zamanı yaşanmış bir olayın kurana(osmanı musaf) alınmasından başka bir şey değildir. Ki bu hikaye bile hrıstiyanlığa ise çok daha eski bir efsanenin taşınması ile girmiştir.
Tek tanrılı dinlerdeki hızır tanımlama ve anlatım günümüz inancındaki hızıra ve anlama uymamaktadır. Bunun yanında gemiyi batıracağına arkadaki kötü hükümdarı yok edip daha sonraki insanlarada kötülük yapmasını engelleyebilirdi. Ikinci olarak genc bir çocuğu öldürmesi ise tamamen saçma bir tanımlamadır. Çocuga akıl,mantık ve bilim ile eğiterek çok daha iyi ve topluma yararlı bir insan haline getirebilirdi. Ayrıca alevi inancındaki 14 masumu pak noktasından bakarsak çocuk öldüren bir hızırda asla yer bulmaz. 3. Olarak 2 yetim insana duvardaki hazineyi vereceğine duvarı tamir ederek ters noktadan bakarak yalnış harekette bulunmaktadır. Bunun yanında alevi inancında olmayan kaderciliği öne çıkartıp kadere göre yorumlayarak hızırı anlatmakta ve açıklamaktadır. Bu ise akıl ve mantığa terstir. Buradaki hızır tasviri zorlama ve dayatmadır. Ne yazik ki bu suredeki olaylar ve açıklamalar inandırıcı olmaktan uzak; tam olarak açıklarsak bu elbise bizim hızıra hiçte uymamakta ve oturmamaktadır.
Tek tanrılı ve kitabi anlayıştaki dinlerde hızır ile alevi inancındaki hızır birbirinden çok farklıdır. Tek tanrılı dinlerde hızır ölümlü bir kul yada bir bilge iken alevi inancında Abu hayat suyunu içmiş ölümsüz kutsal bir kurtarıcı konumundaki tanrıdır. Ademin oğlu ise hiç olamaz, ölümlü olur,kul konumuna yani insan konumuna gelir buda yine alevi inancına terstir. Hızır inancındaki kutsallık ve tanımlaması buradaki tanıma uymamakta ve hızırı basite indirerek sıradan alt bir konumda tutmaktadır. Insanın oğlu insandır, ölümlü ve gidicidir. Oysa hızır ölümsüzdür inanctaki konuma ve halkın hızır inanc ritüeline terstir.
Tek tanrılı dinlerdeki anlatımlar ve uydurma hadislerin tanımına uymaz, eger öyle olsa idi anlatımdaki kutsallığından çok daha fazlasını tek tanrılı dinlerde bulması gerekirdi oysaki günümüz tek tanrılı dinlerin toplumlarında özellikle Arap toplumunda hiçte öyle değildir.
Tek tanrılı dinlerin hadislerine tek tanrılı dinler öncesi kutsallığı kendi içine alarak taraftar bulma ve tek tanrılı dini kabul ettirme düşüncesi ile zorlama yorumlardır. Hızır çok tanrılı ve tanrıçalı inanclardan günümüze kadar kutsallığını ve değerini çeşitli isimler ve görüntüler halinde bu güne kadar taşımış ve korumuştur. Çok tanrılı ve tanrıçalı inancların gizli bir sembolü ve görüntüsüdür. Çok tanrılı inanclarda ve alevilikte hızır ölümsüz ve her şey iken tek tanrılı dinlerde ise sıradan bir ölümlü konumundadır. Kuranın(osmanı musaf) 22 sene, 2 ay, 22 günde tamamlanmasına rağmen hızırın adının geçmemesi, bunun yanında tevratın(zebur) ile birlikte 300 yıl gibi süre içinde tamamlanması, İncilin ise İsa dan 100 ile 150 yıl sonra yazılı hale gelmesi neticesinde hızır adının hiç geçmemesi anormal bir durumdur. Günümüzde ise zorlama ve dayatma ile hızırın kutsallığı ve olgusu tek tanrılı dinlere sokulmak istenmektedir.
Hızır diye tanimlanan ve anlatılan bir varlığın tek tanrılı dinlerdeki gibi bir gemiyi delmesi, bir bebeği yada çocugu öldürmesi ve rahata kavuşacak bir ailenin bulacağı hazineyi bulmaması için duvarı onarması ve bu emirleri yorumlaması günümüz ve geçmişteki hızır inancına uymaz. Bütün bu zorlamalar ve dayatmalar bizlere tek tanrılı dinlerin hızırı kendi içlerine istemeyerek olsada alarak bir yerde de hızırın kutsallığını kullanarak kendilerine dayanak yaptığını göstermektedir. Bir diğer nokta ise hızırın çok tanrılı ve çok tanrıçalı inanclarda asıl kutsal yerinin bulup alırken tek tanrılı kitabi dinlerde ise üvey evlat muamelesi görüp alması gereken değeri ve kutsallığı almaması ve taşımamasıdır. Anadolu ve Mezopotamya cografyası için daha çok geçerlidir. Ve bunun yanında merkezı olarakta Hatay ve Dersimi gösterebiliriz. Öyleki Hatayda hızır inancı ve kültü Dersimdeki hızırı geride bırakabilecek düzeydedir. Toplumların yaşadığı şartlara ve olaylara göre hızırın kutsallığı farklılık gösterebilir. Yaşayan insan tanri konumunda her insan bir başka insanın kurtarıcısı ve yardımcısı yani hızırı olabilir.
Hızır gibi yetişmek..
Tek tanrılı dinler öncesi ibadet ve inanc tapınma şekilleri bir yerde günümüzdeki hızır inancının geçmişiyle aynı gibidir.
Tek tanrılı dinler sonuçta birbirlerinin devamı ve takipçisidir. Hızır inancta Ademden öncede yasamda var olmustur. Tek tanrılı kitabi dinlerde efsanevi bir güç olarak görülürken çok tanrılı ve tanrıçalı inanclarda ise baş tanrı, var edici konumunda ve ölümsüzdür. Bir başka ilginç nokta ise tek tanrılı dinlerde özellikle islamda olduğu gibi bayramlarda yada dini günlerde yapılan Mevlit,Kuran okutma,Namaz kılma gibi o dine ait inancsal ritüeller hızır günlerinde yapılmaz ve uygulanmaz. Tek tanrılı dinlerdeki kitaplarda anlatılan ve Musa nın hikayesine konu olan kullardan bir kul veya o kul konumu alevilikteki hızıra uymaz ve kabulde görmez.
Diyanet kendi islami kaynaklarında ademle hızırı başlatır ve insan olarak tanıtır. Oysa bu günümüz hızır inancına terstir. Günümüzdeki hızırın inancsal olarak ölümsüz olması inancını diyanetin insan konumuna indirerek basitleştirmesi sadece hızırı islam ve tek tanrı inancının dışında gördüğündendir. Tanrısal lütuflar sadece allaha aittir düsturu temel ögretisidir. Aksi düşünce ise allaha şirk koşmadır ve islam şeriatında cezası ölümdür. Günümüz diyanetin hızır tasviri ve tanımı asla halkın hızır inancı ile örtüşmez. Özellikle adının kuranda(osmanı musaf) hiç bir şekilde geçmemesi dinleri açısından basit ve sıradan olmasına yol açmıştır.
Ehl kehf süresi yapıştırma ve zorlama tanımlamadır belirsiz süre yada ayetlerin hızıra dayanak yapılması işlemidir. Zoraki sahiplenmede diyebiliriz. Hızırı olağanüstü bir şahsiyet olarak kabul etmez ve hızırı sadece iddia yani söylenti,rivayet konumunda değerlendirir. Islam alimleri ve fıkıhçıları yani hukukcuları tek bir ağızdan hızırın öldüğünü ve yaşamadığını, insani bir varlık oldugunu ve bunada Muhammedin sözünü dayanak göstererek uydurma olarak nitelendirirler. Kurandaki (osmanı musaf) ayetlere dayanarak hızırı red ederler. Kuranda(osmanı musaf) hızırın ölümsüz hayatına dair hiç bir şey yazmaz. Buda hızırı kuranın(osmanı musaf) kabul etmediğini daha doğrusu tek tanrılı dinlerin kabul etmediğinin bir başka açıklamasıdır. Islam tasavvufçuları ve alimleri için hızır her sıradan insan gibi yaşamış ve ölmüştür.
Elmalılı Hamdi Atatürk dönemi kuranı(osmanı musaf) türkçeye çevirmis ve bu arada hızırın anadolu halklari arasındaki inancsal gücünüde başka kitaplarında yorumlamıştır. Bunun yanında islam alimleri tasavvufta Musa nın hikayesindeki balığın canlanmasını hızırın kutsallığı ve alakası dışında farklı yorumlamışlardır. Ayrıca arapçadaki elhadr türkçeye çevrildiğinde yeşillik günü anlamına gelmektedir.
Hızır inancı hakkında tarsus ilçesinde yapılan Ashab-ı kehf törenleri ise çok tanrılı ve çok tanrıçalı inanclar ritüellerin ve kutsallığının Yahudilikten Hristiyanlığa ve devamında islama geçmiş halidir. Özü itibariyle tek tanrılı dinlere ait bir uygulama değil bilakis çok tanrılı ve tanrıçalı inancın tek tanrılı dinler üzerinden günümüze taşınmış halidir.Bunun yanında Ashab-ı kehf ile eski kadim halkların inançları bu ad ile asimile edilip yok edilirken kendi yaşam alanınada yer açmaktadır. Bu durum tek tanrılı dinlerin doğasında var olduğunuda belirtmek zorundayız. Aksi takdirde tek tanrılı kitabı din olmaz. Islam dininde kurana(osmanı musaf) göre İlyas hızırdan daha değerli ve önemlidir. Bunun nedeni ise daha önceki tek tanrılı dini kitaplarda ilyas adının geçmesidir. Öyleki İsadan önce allah katına yükselen peygamber olarak kabul edilir ve öylede inanılır.
Tevratta ise sadece İlyas olarak geçerken , islamda ise hızır ölümlü bir canlıdır yaşamış ve ölmüştür. Bunu peygamber Muhammedin hızır yaşasaydı bizimle buluşurdu anlamlı hadisini örnek göstermişlerdir. Abu hayat kavramı islam literatürüne sonradan girmiş ve yer almıştır, ayrıca Musa hikayesindeki balığın canlanması konusunda bilgi olmamakla birlikte söylenti olarak halk arasında söylene söylene günümüze kadar ulaşmıştır. Bunun yanısıra İskender Zülkarneyn hikayesi ise hızır olayından tamamen farklı ve ayrıdır. Ve hızır ile hiç bir şekilde bağlantısı yoktur. İskender tarihte bilinen büyük iskenderdir. Yani kılıcı ile düğümü kesip daha sonra sıtma hastalığı nedeniyle ölen Makedonyalı Büyük İskenderdir.
Tarihe yön vermiş ve etkilemiş bütün önemli kişiler dinsel hikayeleri ve efsaneleri kendilerine dayanak yaparlar ve bu şekilde tanrısal güçlere sahip olduklarını ve yenilmez olduklarını halkın arzu ettiği yaşam ortamını sağlayacaklarının güvenini ve inancını verirler. Bu durum zaman içinde o kişilerde tanrısal kutsiyetin en üst noktaya çıkmasını ve bir sonrakine ise katlanarak devam etmesini sağlar. Ancak Kuran(osmanı musaf) ayetlerinde İlyas iki kez ismen belirtilmesine karşın, Hızır adından hiç bahsedilmemesi dikkat çekicidir. Arapçadaki İlyas,Grekçede Eliyas, İbranicede Elijah, Batı dillerinde Elie ve Süryanicedeki İliya veya İlya’nın aynı kelimenin farklı imaları olduğu ve Tevrat’ta İlya ve Elişa’nın Kurandakine(osmanı musaf) benzeyen hikâyeleri göz önünde bulundurulduğunda aslında Hızır’ın İlyas yani İlya‘dan başkası olmadığı sonucuna ulaşılabilir gibi görünmektedir.
Tek tanrılı dinlerin merkezlerinde etkisi ve kutsallığı çok az yada hemen hemen hiç yok iken tek tanrılı dinlerin merkezlerinden uzaklaştığı oranda kutsallığı ve değeri artar ve inancta en üst noktaya çıkar. Yani arabistan yada israil topraklarında hızır için oruç, kurban,adak,lokma, cem yada herhangi bir inancsal ritüel yerine getirilmezken bu merkezlerden uzaklaştıkça hızır inanctaki asıl yerini bulur.
Tek tanrılı dinlerden çok daha önce hızır inancı çok tanrılı inancların içinde vardır.
Tek tanrılı dinlerden çok daha önce çok tanrılı inanışlarda ortaya çıkmış ve daha sonra tek tanrılı dinlere yerleşmiş ve o şekilde kabul edilmiştir.
Tek tanrılı dinlerden öncede var oldugu kabul gördügünden tek tanrılı dinlerinde üzerinde bir kutsallığa sahiptir.
Tek tanrılı dinlerdeki ilk anlatılış Nuh peygamber döneminin tufan hikayesindeki geminin batması ve içindeki canlıların ölmemek için insanların yetis ya hizir sözü ile imdat istemesi ve gemidekilerin kurtulması sonucu ortaya çıkmıştır. Oysaki Sümerlerdeki Gılgamış destanında tufan olayı aynı şekilde geçer. Buda aslında hızırın tek tanrılı dinlerden 3 bin yıl önce çok tanrılı inanclarda var olduğunu ve adının farklı isimler altında olsada çağrıldığının ispatıdır.
Hızırın sembolü yeşil renk ve yeşilliktir. Tek tanrılı dinlerin kendilerine ait özel renkleri vardır özellikle islamda Ehlibeyt in sembolük rengi ise siyah ve koyu kırmızıdır. Günümüzde bilindiği üzere yeşil renk islam dinin sembolü ve rengi değildir. Burdaki algılama tek tanrılı dinlerin kendinden önceki kutsallıklarıda içine aldığını ve bunu kullandığını göstermektedir.
Tek tanrılı dinlerde çeşitli versiyonlarda konuşulmasına rağmen cok fazla önce çıkmamasının yada çıkartılmamasının sebebi çok tanrılı eski inanclardan alınması ve tek tanrılı dinlerin ortadan kaldıramadığı noktada içine alıp önemsizleştirmesi siyasetini yürütmüş olmalarındandır. Hızır ve Hıdırellez kutlama törenleri eski tarihlerdeki tek tanrılı dinlerdeki törenlerden ve kutlamalardan çok daha fazla kutsal ve görkemli idi. Günümüzde ise eski önemini ve görkemini yitirmiş yada yitirme noktasına gelerek farklı biçimlere bürünmüştür.
Çok tanrılı ve tanrıçalı inanctaki konumu ile tek tanrılı dinlerdeki tanrıların üstü, baş tanrı yada ana yaratıcı veya var edicidir.
Tek tanrılı dinlerin en eski ve ortak peygamberi Mısırdaki Hermestir. Her dinde farklı adlarla yaşatılarak günümüze kadar getirilmiştir. Kitabı dinlerde İdris peygamber olarakta anılır. Ve günümüz hızırın tanrısal bütün özelliklerini taşımaktadır. Tek tanrılı dinlerde ve öncesinde araştırılmayı bekleyen belkide en önemli konu Hermescilik, kişi ise Hermestir. 7 ocakta yani 7 azer de Sabii lerce Hermes bayramı olarak kutlanması ve sürdürülmesi ve günümüze ulaşmış inanc ritüellerinden biridir. Bunun yanında güneşin yada ışığın kutsallığının geçmişten günümüze kadar bütün inanclarda,dinlerde ve yeryüzü topluluklarında baş köşeye oturtulması ve onu temsilen bir canlı kutsalın o toplumun dini inancında yer bularak günümüze kadar gelmesi dinlerin yada inancların fikirsel olarak çıkış noktasınıda bize azda olsa göstermektedir.
Çok tanrılı inancların kutsalı olduğundan dolayı tek tanrılı dinlerde ve kitaplarda gereken değeri ve kutsiyeti görmemiş ve kabulde edilmemiştir. Olaylara ve zamana göre toplumdaki kutsiyetinden ve gücünden yararlanılarak tek tanrılı dinlere inanılması sağlanmış ve bu görevini yerine getirdikten sonra yine unutulmaya bırakılmıştır. Bir yerde tek tanrılı dinlerin yaşaması ve yerleşmesi için koltuk değneği görevi görmüşde diyebiliriz.
Çok tanrılı inanclarda hızır olarak anılırken ve kutsanırken tek tanrılı dinlerde yanına İlyas da eklenmiş ve bu şekilde kutsiyetinden yararlanılırken hızırın karada ilyas in ise denizde güç ve söz sahibi olduğu belirtilmiştir. Yaşanıldığı anlatılan bütün büyük olaylarda hızırın kendisi öne çıkarken nedense ilyasın etkinliği hemen hemen hiç yok gibidir.
insanın ölümsüzlüğe sahip olma düşüncesi ve isteği hızırda gerçekleşmiş ve günümüze kadarda bu düşünceyi taşıyarak yaşatmıştır.
Tanrıdan önce gelir, tanrı olaylara tarafsız iken hızır taraf tutar ödüllendirme ve gerekirse cezada verebilir. Tek tanrılı dinler ve kitaplardan çok daha önce halkın inancında yer almıştır. Ve bunun sonucunda tek tanrılı dinlerin içine taşınmış ve yaşatılmıştır bir yerde ilk tanrıda denir bu nedenle varlığın çıkış noktasında adına oruc tutulan ve ibadet edilen kutsal bir kurtarıcı güçtür.
Alevi inancındaki yeri tek tanrılı dinlerdeki yerinden çok daha fazla ve kıymetlidir, tek tanrılı dinlerde sıradan bir olay gibi anlatılır ve konuşulur. Alevi inancında en üst noktadadır ve bir yerde asimile karşısında kendisini korumuş ve günümüze kadar taşımıştır. Doğada canlı bir kutsiyet olarak yaşamını devam ettirir ve tek tanrılı dinlerdeki gibi allahın evi yada mekanı denilen ibadet merkezlerinde aranmaz ve o mekanlara sığdırılmaz. (cami,sinagog,kilise)
Insanın gönlü Hakkın mekanıdır, hiç bir mekana sığmayan Hakk insan gönlüne sığmıştır.
Alevi inancında rüyada hızırın görülmesi durumunda çevresindeki insanlara haber verilir kurban kesilir orucu tutulur ve dilek dilenip lokması yedirilirken mükafat noktasında değerlendirilirken tek tanrılı inanclarda sır olarak saklı tutulur konuşulmaz.
Alevi inancının tersine tek tanrılı dinlerde adı Hz Hızır olarak çağrılıp resmiyet verilip o şekilde algılanırken alevilikte ise bir yoldaş yada sıradan bir insan ile konuşuyormus gibi anlatılır ve davranılır. Böylece aradaki resmiyet sevgi ve muhabbet ile ortadan kalkarken kutsiyeti ise çok daha fazlalaşır. Alevilerin hızır(hıdır) adı çocuklarına vermeleri tek tanrılı dinlerdeki insanların kullanmasından çok daha fazladır ve bütünleşmişlerdir. Neredeyse her alevi ailesinde bir hıdır adı vardır.
Alevi inancında daha çok hayat kurtarıcı can veren sevginin sahibi ve sembolü ile mutluluğu sağlayan bir kutsallık görevini ve sorumluluğunu taşırken tek tanrılı dinlerde ise tam tersi noktada kutsal orduları olan savaşta zafere taşıyan, ganimet kazandıran ve düşmanı yok eden bir konumdadır. Hızırın barışcı ve iyiliksever olması ve ölüm ile anılmamasını bunun yanında öldürücü ve yıkıcı olmaktan çok can kurtarıcı ve yapıcı olması tektanrılı dinlerin din için savaşa, allah için savaşa gibi insanlık dışı katliamcı, öldürücü ve yok edici gibi terimlerin dışında tutulmuş ve o şekilde de inanılmıştır.
Küçük Çile günleriyle birlikte Hızır erkânı başlar: Hızır Bâtınilikte, simgesel anlamda, doğuran doğanın doktorudur.
Hızır koruyucu ve iyilik meleğidir. Bunun için “neden savaşa katılmadı” şeklindeki söylemler ve sorular, barış, dostluk ve sevgiden yana olan kurtarıcı Hızır için doğal karşılanabilir.
Alevi inancında hızır Ali konumunda , Alide can bulmuş olarak kabul görürken tek tanrılı dinlerde ölümlü bir fani olarak algılanır ve Ali ile bir tutulmaz. Alevi inancında olan don değiştirme veya dondan dona geçme ise tek tanrılı dinlerde asla kabul görmez ve yoktur. Alevilerde hızır ve Ali aynı noktada görülmüş hızırın ve Alinin ruhunun aynı olduğundan dolayı Hakk ile bütünleştirmişlerdir. Alevilerde hızır allah ve Muhammetten çok daha fazla çağrılır ve anılır. Hızır daha çok mazlum, fakir,dilenci ve yaşlı bir erkek ihtiyar olarak görülür. Kadınlık yada dişilik hızıra uygun görülmez bunun nedeni ise erkeğin kadından daha güçlü ve kuvvetli olmasıdır. Tek tanrılı dinlerde hızırın adının geçtiği hiç birşey yok iken alevi inancı hızırsız olmaz. Hızıra söylenen beyitler ve deyişler en kutsal ve en değerli olanıdır. Alevilikte yasayan Ali bir yerde hızırdır. Dondan dona girer ve yardıma koşar
Alevi inancında adı gülbenklerde muhakkak geçerken tek tanrılı dinlerin dualarında adı hiç gecmez veya yaşanılan olay sonrasında gerektiğinde adı pek nadiren geçer. Alevi gülbenkleri kendi ulularının adı ile anılıp biterken asla amin ile bitmez ve bu terim inancta aslada yer bulmadığı gibi kabulde görmez.
Alevi inancındakı hızır ve boz atının kutsallığı tek tanrılı dinlerdeki kutsallığından çok daha fazladır. Ve bu kutsallık günümüze kadar kendisini koruyarak gelmiştir. Alevlikte boz atlı Hızır bir yardım meleğidir ve tüm bu yardımlarının karşılığında insanlardan sadece kalp temizliği ister. Hızır yolda kalanların yoldaşı, darda kalanların yardımcısı, gençlere kısmet ve kıtlıkta bereket olarak bilinir. En büyük yardımcısı ise boz atıdır, insan yada başka bir kutsal şahsiyet değildir gideceği yada ulaşması gereken noktalara boz atı ile gider. Hızırın boz atı ise kendisi gibi ölümsüzdür, tarihi efsanelerde anlatılan kanatlı uçan at Pegasusu çağrıştırır. Hızırın boz atı uçarak yada sıçrayarak çok uzun mesafeleri alabilmekte zorda ve darda olanlara yetişebilmektedir. Buna verebileceğimiz en güzel örnek ise hızırın Hace Bektaşı ziyaret etmesi esnasında Karadenizde batmakta olan gemiyi kurtarmak için aniden boz atıyla yola çıkmasıdır
Alevilikte adına yeminler edilir cemler tutulur yemekler yapılır ve özel günlerde eğlence yada şükran günleri yapılır. Alevilerin yoğun yaşadığı Dersimde adına oruç tutulur cem yürütülür kurban kesilir lokma verilir,mezarlar ve kutsal yerler ziyaret edilir. Bayramlık yeni ve temiz elbiseler giyilir. Bereketi temsil eder yeniden taze çekilmiş buğdaydan un yemeği (Kavut)yapılarak hızırdan işaret beklenir bu nedenle Dersimdeki en yüce kutsal var edici baş tanrıda denilebilir.
Alevilikte yaşamın başlangıc yada tabiat ananın yeniden yeşermesi nedeniyle cemleri tutulup ibadeti ve anması yapılırken gelen yeni güne ve yeşilliğe bir ön hazırlık olarakta düşünülür. Yaşamda beklentilerin gerçekleşmesi sonucu genç erkeklerin ve kızların dileklerinin ve niyetlerinin zamanını hızır zamanına göre ayarlar ve o şekilde hızırı beklerler Hızırın yaşam alanı yeşillik ve sulaktır. Ve insanın kendisinin rahat edebileceği ve yaşayabileceği yerlere bir borç yada şükran olarak ortaya çıkmış olduğu bunun sonucunda yaşamın devamında toplumun bu insansal devamlılığı kutsaması nedeniyle bayramlaştırmasıdır. Unutulmasın ki geçmiş zamanlarda insanın yerleşik hayata geçmesi sonucu yaşanılan güvenli yerlerin azlığı ve sahiplenilmesi, coğrafi koşullar nedeniyle deprem yangın, yanardag, savaşlar,vahşi hayvanların av alanı gibi ekolojik döneme ait dengelerin tam yerine oturmadığı bir dönemin sonucu kurtarıcı kılınması ve adına anmaların yapılması hızır inancını ve kutsiyetini ortaya çıkarmışda diyebiliriz.
Aleviliğin batıni anlamında Abu hayat suyu, ledün ilmi, hakikat yada gerçek ilim, bilgi, irfan, feyiz ,aşk ,söz ve akıl olarak inanc içinde algılanır. Alevilikte Abu hayat suyunun batıni anlamı bilim, ilim akıl,mantık ile insanın kendini bilmesidir. Lokman hekimin ölümsüzlük otu ile hızırın ölümsüzlük suyunu yani Abu hayat-ı içmesi aynı coğrafyanın farklı zamanlarda ortaya çıkmış farklı efsaneleridir. Hızırın Abu hayat(bengi su) içerek ölümsüzlüğe ulaştığına inanılır. Tanrısal özellikleri sayesinde insanlara gözükmesi ile yaşayan insan tanrıda diyebiliriz. Insanoğlunun tarih sahnesine çıkışında yaşamının 40 ile 50 yıl olarak sürmesi abu hayat yani ölümsüzlük suyu efsanesini ortaya çıkarmış olabilir. Ölümsüzlüğün insan iradesinde ortaya çıkışı ve bunun dile gelişi her toplumda ve inancta ilk ortaya çıkışından sonra farklı varyantlarda degiserek halk icinde yaşamaya ve taşınmaya degişik anlamlarda olsa bile devam etmiştir. Bunun yanında tek tanrılı kitabi dinlerin tasavvuf inancında farklı olsada abu hayat suyu değerlendirilir ve yorumlarda bulunulur.
Alevilikte şubatın 13-14-15 inde hızır orucu tutulur ve devamında cemi yapılır kurbanı kesilir bu nedenle alevilerde tek tanrılı dinlere göre perşembe gününün akşamı kutsal akşamdır. Ertesi gün Cuma olduğundan Cuma akşamı olarak halk arasında anılır ve o şekilde isimlendirilmiştir. Özellikle islamda olmayan mum yakma ve perşembe günü lokma pişirme gülbeng okuma kutsal yerleri ve mezarların ziyaret edilmesi de aslında aleviliğinde islamdan özgün ayrı bir inanc olduğunun göstergelerinden biridir.Alevilerde bölgelere göre hızır cemini farklı zamanlarda ve farklı yerlerde yapılmasının altında yatan neden cemi yürüten pirin yada mürşidin her yerde aynı anda ve aynı zamanda olamayacağından ve hizmeti yerine getiremeyeceğinden dolayı farklı zaman dilimleri içerisinde ama kış mevsimi süresince yerine getirilir. Alevilerde (Dersim özelinde) hızır günü 1 ay boyunca 4 hafta süre ile 3 er gün ile devam eder aşiretlerin ve bölgelerin yapısına göre bu zamanlar değişmektedir. Ayrıca 12 İmamlar yas-ı matem orucu 12 gün olarak çift sayı olarak hesaplanıp tutulurken hızır orucu tek sayı üzerinden 1 gün yada 3 gün üzerinden tutularak hesaplanır. 6 mayısta hızır ile ilyas yaşamın başlangıç yeri tabiatın yeniden doğuşu için bir gül ağacı dibinde buluştuğu ve görenlerin ise her dileğe kavuştuguna inanılır. Kimi söylentilerde ise deniz kıyısıda denilmektedir
Takvim yılı olarak rumi 31 ocak ile 2 şubat arası 3 gün oruc tutulurken miladi takvimde ise 13-14-15 subatta oruc tutulur. Anadoluda 6 mayıs- 8 kasım yaz günleri 186 gündür. 8 kasım -6 mayıs ise kış günleridir. 6 mayısta hızır günlerinin başlangıcında bülbülün güle kavuştuğunada inanılır. Hızır inancı anadolu ve mezopotamya eski inanclarında kökleri bulunmakla birlikte bunun yanında orta asya, suriye, balkanlar, ırak,mısır ve iran gibi ülkelere ve coğrafyaya daha sonraki zamanlarda yayılmıış ve kendisine yer bulmuştur.
Doganin şekillenmesi zamansal ve mekansal farklılık gösterdiğinden dolayı hızır inancının farklı zamanlarda ve mekanlarda ama değişik isimlerle yapılması gayet normaldir.
Dersim’de Hızır Orucu, bir ay boyunca dönüşümlü olarak devam eder.
Miladi Takvime göre Ocak ayının ikinci yarısında başlayıp Şubat ayının ortalarında sona ermektedir. Rumi takvime göre ise durum, Ocak ayının başından sonlarına kadar dört hafta sürer demektir. Yaşlılarımızın, (‘hesavê ma ra’) ya da eski hesapla (‘hesavo khan ra’) dedikleri bu tarihleme aslında Rum-i Takvime göre yapılmaktadır. Rumi takvim ile Miladi takvim arasında ise 13 günlük bir fark vardır.
Bu durumda Rumi 1 Ocak ile Miladi 14 Ocak aynı gün ve tarihe karşılık gelir. Rumi takvime göre Hızır Orucu, Hızır ayı da denilen Ocak (‘Çele’) ayının, tam olan birinci haftasında başlar. Eğer birinci hafta, tam değil de yarım olarak ayın başına tekabül ederse, bu durum da bir hafta sarkma olur ve Oruç ayın ikinci haftasında başlar.Halk takviminde yıl öncelikle soğuk-yarı ve sıcak-yarı olmak üzere ikiye ayrılır.Yılın soğuk yarısı, 8 Kasımda başlar ve 179 gün boyunca devam eder; 21 Martta, yani Nevruz’da, doğanın doğum gününde son bulur. 8 Kasımda başlayıp 22 Aralıkta biten 45 günlük süreye Kasım; 22 Aralıkta başlayıp 5 Şubat’ta biten 45 günlük süreye Zemheri; 5 Şubat’ta başlayıp 21 Mart’ta biten 50 günlük(ya da 45 günlük) süreye de Hamsin adı verilir.
10-20 Kasım arası Koç Katımı’dır. 21 Aralık kışın başlangıcıdır. 21 Aralıkta başlayıp 30 Ocak’ta sona eren 40 günlük süre Büyük Çile(Erbain); 30 Ocak’ta başlayıp 20 Şubat’ta sona eren 20 günlük süre Küçük Çile adıyla anılır.
Büyük Çile karakıştır; 6-9 Ocak arasında Zemheri Fırtınası olur. Küçük Çile günlerinin 13-14 ve 15 Şubat günleri, her şeyden önce Hızır’ı çağırmayı ya da O’na seslenmeyi hak etmek için üç gün oruç tutulur.
17-18-19 Şubat günleri Hızır’ın dünyayı ziyaret günleri olarak algılanır. Hızır orucunu tutanlar artık Hızır’ı çağırabilir: Hızır bu çağrıya ilgisiz kalmayacaktır.Çağrımıza uyup dünyayı ziyaret eden Hızır, kor-ateş anlamında cemre kimliğine bürünür ve 20 Şubat’ta havaya düşer, yani havayı döller; 27 Şubat’ta suya, 6 Mart’ta toprağa düşer, yani onları döller. 20 Şubat’ta hava bayramı, 27 Şubat’ta su bayramı ve 6 Mart’ta toprak bayramı kutlanır. 13 Mart’ta ise sıcaklık yürüyen hava, su ve toprak ısınır ateş olur. Bu nedenle bugün de ateş bayramı olarak kutlanır. 21 Mart’ta, yani Nevruz’da, daha önce ateşle buluşup gebe kalan hava, su ve toprak doğurur.
5-6 mayıs sonrası bahar mevsimine geçişten sonra yapılmaz ve bu zamana kadarda bırakılmaz ve ertelenmez. Hızır cemi yürütülmesinden sonraki günün başlangıcında uyanıldığında evden çıkıldığında ilk yapılan ibadet güneşe dönüp hızır gülbengi okunduktan sonra devamında yine en yakın ağaca veya taşa niyaz edilip gülbeng okunmasıdır. Tek tanrılı dinlerde ise bu yoktur. Hızır orucu 12 imamlar yas-ı matem orucu gibi tutulmakta ama yas-ı matemi içeren davranış ve uygulamalar yapılmamakla birlikte günü geceyi geçirmeden yani sahur olayı olmadan ki alevilerin oruçlarında sahur olayı kesinlikle yoktur ve yapılmaz. Ayrıca tek tanrılı dinlerdeki gibi iftar,namaz zekat gibi terimler kullanılmadığı gibi aynı şekilde sadece alevi inancında olan oruç açma terimide islamda asla yoktur ve kullanılmaz.
Cemaat sunni terimdir, alevi inanc dili ise cem-i cümlemiz kelimesini kullanır.
Güneş battığında gün kararmaya başlayınca oruç açılır, su içilir sadece son gün bekar olan genc erkekler ve kızlar tuzlu yiyecekler yiyerek hangi evde rüyalarında yemek yerlerse o evden yada o aileden biriyle evleneceklerine inanırlar.
Alevilerde hızır orucu bölgelere göre pazartesi, salı,çarşamba veya perşembe günü olacak şekilde 3 günlük süre ile yerine göre ise 1 gün önceden tutulup beklenilir, varsa kurbanı kesilir ve lokmaları dağıtılır ve cemi yürütülür. Hızır kurbanına özel bir ilgi ve alaka gösterilir bakımı yapılır. Nevroz gibi hızır günlerindede ateş yakılır ve üzerinden atlanılıp kötülüklerden ve uğursuzluktan kurtulacağı ve o yılın iyi ve uğurlu gececeğine inanılır. Tahtacılar, çepniler,abdallar,hurufiler,kalenderiler,kızılbaşlar,bektaşiler ve nusayriler gibi aleviliği oluşturan topluluklarda bulundukları yerlerde de hızır inancının ritüelleri yerine getirirler.
Alevilerde hızır Ali ile bir tutulmuş islamda ise sadece bir insan,4. Halife ve allahın kulu iken Aleviler Ali+Hakk eşittir Hızır+Hakk noktasında tutup aynı konumda yaşatmışlar ve inanmışlardır. Alevilerde hızır ne ise olaylara göre Alide odur ve her tür birlemesi yani hızır Ali birlemesini değişik beyitlerinde ve deyişlerinde yazıp söylerler. Anadolu aleviliğinde bozatlı hızır yoldaşın olsun denilmiş ve bu cümle yalnızca aleviler için kullanılmış günümüze kadar gelmiş ve halende geçerliliğini korumuştur. Zor anlarda hızır imdata çağrılır ve yardım beklenir, kendisine teslim edilen emanetlerin kendisinden yine aynı şekilde zarar görmeden sağ salim istenir. Bir yerde hızır sağlam ve güvenilir bir emanetçidir. Bunun olması içinde hızırı güzel günlerde kutlama, şükran ve borçluluk duyulan ibadetler ve etkinlikler yapılarak adı anılır. Hızır dar günlerde ve zor zamanlarda cağrıldığında yardım etmezse kınanır ve suçlanır. Topluluk tepki göstererek küser ve kızar. Dersim 1937-38 katliamlarında hızır katliama engel olmadığı için kınanmış ve tepkide görmüştür. Alevi Bektaşi ve Nusayri inançlarında hz Ali ile Hızır ve İlya özdeşleştirilmektedir. Batınılikte Ali ile Muhammedin özdeşliğinden dolayı Muhammedte peygamberlik konumundan soyutlanarak kırklar meclisinin bir üyesi noktasında Hızır ve İlya olur.
Alevilerde hızır ve misafir aynı derecede görülmüş ve hızır Ali konumunda misafir kabul görmüş bunun nedeni ise misafir gitmeyen evin ocağının söneceğine ve bereketin biteceğine yok olacağına inanılması, uğursuzluk olacağı inancınıda kendilerinde taşırlar. Alevi inancında bulunan kutsallıktaki üçleme Dersim Raa Hakk inancında Hızıra helas, Hızır nebi ve hızır ilas olması nedeniyle 3 gün tutulan orucun bir yerde buna bağlandığı söylenmektedir. Misafir için Aleviler Ali derler. Bunu da mihman Ali’dir sözüyle dile getirirler. Arap alevilerinde de misafir çok değerlidir ve misafire Ali gözüyle bakılır. Ötesinde Hızır orucu, doğanın döllenmesi, Hızır ile İlyas’ın buluşması, Hz Hasan ile Hz Hüseyin hastalandığında üç gün yemek yemeyen Hz Fatma ile Hz Ali’nin eylemlerinin hatırlanması anısınada tutulur.
Alevilerin yoğun yaşadığı iki şehir olan Dersim ve Hatayda en cok hızır tapınakları ve yerleri ile hızırın en kutsal olduğu bölgelerdir öyleki önce hızır ve daha sonra yine hızır gelir.
Hızır özüyle, Anadolu’daki tüm Alevilerde yaşanır. Sadece lokma ve dilek tutma zaman bakımından, bazı yöresel farklılıklar gösterebilir. Kadirli ve Göksun’da yaşayan alevi toplumunun boz atlı Hızır inancına ek olarak birde Seyyid Hanların Hızır’ı vardır.
Alevi inancında kulluk yoktur. Buda kuranı(osmanı musaf) dışlar ve kabul etmez. Ehl kehf suresinde yaşananlar çok daha önceki Hristıyanlığın bir hikayesi olmakla birlikte inanctaki hızırın tersi karakterde ve yapıdadır. Iki ayrı karakter ve varlık konuşulmaktadır. Inanctaki ve günümüzdeki hızır tarifine uymaz ve aslada kabul görmez nedeni ise hızırı insani bir kul konumunda görmesi ve insani ölümlü bir canlı konumuna indirerek yorumlamasıdır. Bu ise inanctaki ve düşüncedeki hızır anlatımına ve tanımına terstir. Ehl kehf suresi ise Hristiyanlık din tarihindeki kutsal 7 uyuyanlar efsanesinin bir başla değişik versiyonudur. Yani islam dinine Hrıstiyanlıktan girme,öncesinde ise Roma devletinin Hrıstiyanlığı resmi din kabul etmemesi neticesinde mağaraya saklanan 7 kişinin hikayesinin alıntısıdır, zaten ehl kehf in anlamıda mağara demektir.
Aleviler her kutsallıklarında hızırı kabul etmiş ve beraber anmışlardır, hızırsız hiç bir işleri ve kutsallıkları ve mekanları yoktur, hızır her dili konuşabilir ve bütün insanları anlayarak yardımlarına koşabilir.
Alevilikte konumu baş tanri iken tek tanrılı dinlerde kul,nebi ve peygamber konumda yani ölümlü bir insan dünyevi bir canlı motifindedir. Alevilikte Doğa tanrının insan tanrı halini alıp ve insana görünmesine hızır da denilebilir. Doga tanrının ve insan tanrının yaşamdaki sembolü hızırdır, tek tanrı inancına karşı en büyük sembol ve var edici güç hızırdır.
Bu dönemler içerisinde anadolu ve mezopotamya alevi kaçar,konar göçleri geliş ve gidişleri hızır inancının daha çok kökleşmesini ve kendisine ait has özel yerini bulmasını sağlamıştır. Toplulukların zaman içinde göçleri ve yaşamsal coğrafi etkilenmeleri hızır inancınıda bir bölgeden diğer bir bölgeye taşımış ve taşındığı bölgede yada coğrafyada gücü oranında kendi kutsal inancının hikayesini ve efsanesini içine almış etkilemiş veya etkilenmiştir.
Barışcıldır savaşcı ve can alıcı, yok edici yada zalim konumunda değildir. Iyilik ve yardım severliği asıl görevidir. Islam inancındaki sunni yorumlardaki gibi hızır müslümanlığı korumakla görevlendirilmemiştir. Bilakis hızırın varlığı kurana(osmanı musaf) ve islama terstir. Kuranda(osmanı musaf) adı bir kez bile geçmeyen bir varlığın görevi nasıl olurda müslümanlığı korumak olabilir. Bu sadece tek tanrılı dinlerin kendinden önceki kutsallıkları kendi içlerine alma halidir. Bilindiği gibi, insanlar dardayken yardımına koşan birisine, Hızır gibi yetiştin derler.
Hızır, halk inancında darda kalanların, başı sıkışanların yardımına koşan, insanlara bereket ve Iyilik getiren ölümsüz var eden güçtür, zaman zaman ortaya çıkar, birdenbire gözden kaybolur. İyileri ödüllendirip, bereket ve bolluğa kavuşturur. Sahipsiz bırakma ve yardım etmeme kötüleri cezalandırma yöntemidir.
Hızır ve Hakk tan sonra tanrının sembolü olarak güneş, ay ve Alide tanrı olarak kabul edilir ve kutsal ve zor zamanlarda çağrılarak anılırlar. Bunun yanında zamanında yaşamış ve mucize göstermiş kişiler ve ulularda kutsal yerlerde hızır mekanı yada Hakk mekanı olarak kabul görür. Yarı tanrı yada hızırın insani şekli veya hızırın yoldaşı olarakta kutsal ocakların kurucularıda hızırın kutsallığı içinde görülürler. Baba Mansur,Kureyş Baba,Hace Bektaş ve Hubyar Sultan gibi kutsal yerlerde hızır ile anılır ve gülbenklerle çağrılarak kendisinden yardım ve iyilik istenir. En cok güneş, ışık, aydınlık veya ateş ile sembolize edilmiş ve bu sembolize edilmeler yaşanılan bölge ve coğrafyalara göre değişmiştir. Anadoluda ve mezopotamyada hızırı gören veya hızırla karşılaşan insanlar hızır gibi hürmet ve kutsallık görür. Bir nevi dokunulmazlığa ulaşır ve kendisiden yardım istenilen ve zorluklardan kurtaran bir konuma gelir ve getirilir.
Alevi inancındaki hızır başına buyruk ve özgürdür, herhangi bir canlıya güce yada tanrıya bağlı değildir. Özellikle Yunus Emrenin hızır üzerine yazdıkları toplum tarafından inanctaki batınilik bazında daha derinlenmesine anlaşılmalı ve araştırılmalıdır.
Hızır inancı anadolu ve mezopotamyadan uzaklaştıkca hızırın değeri azalır ve önemsizleşmeye başlar bunu Balkanlarda ve Arabistan toprakları ile Hindistan yada uzakdoğu asyadaki müslüman ülkelerde çok rahat biçimde görmekteyiz. Örneğin hızır orucu, kurbanı yada lokması yemeği gibi tapınma ritüellerini göremeyiz. Anadoluda ise kimi bölgelere göre ocak ayından 21 marta kadar günümüzdeki bahar temizliğide denilen hazırlıklar yapılır.
Ilk olarak Nuh tufanında, tufandan kurtulmak icin gemidekilerin adını çağırması ile adı anılır. Tek tanrılı dinlere Yetiş ya hızır sözü ile insanların inancsal ve dinsel ibadetlerinin içine girmiştir. Nuhun gemisi hikayesi gılgamış destanından alınmadır ki. Hızır çok daha önce vardır ve kurtarıcı olarak anılmaktadır, yoksa gemideki insanlar neden allah değilde hızırı kurtarıcı olarak çağırmışlardır. Insanın ortaya çıkışının devamında peşinden çok tanrılı ve tanrıcalı inancların her yerde ve bütün zamanlardaki sürec içinde daha sonra tek tanrılı dinlere evrilmesi sonucu ilk tanrı yada baş tanrı hızırdır diyebiliriz. Gılgamış destanındaki ölümsüzlük otu yani ölümsüzlük ilacı arama ve lokman hekimin ölümsüzlük otu yani ölümsüzlük ilacı arama ve lokman hekimin ölümsüzlük çiceğini bulması ve sonrasında köprü üzerinde rüzgarın ölümsüzlük ilacının reçetesini suya savurması sonucu sele verdim sözünün anlamını bulması ile bir derde deva arama savaşı ölüme karşı mücadele insanın bu mücadeleyi gerçek yaşamda kazanma isteğinin insan bedeninde ortaya çıkışı ve binlerce yıldır devam etmesinin adıdır hızır.
Ötesinde kendisinden hırka giyilen, yani el alınan, ab-u hayattan içmiş ölümsüz mürşittir; yeniden dirilmenin, canlanmanın, dönüşen zamanın simgesidir.
Umut nasıl en son yok olmaz yada tükenmezse hızırda umudun bir diğer adıdır bir yerde sona ererken baska bir yerde ve zamanda farklı şekilde yaşamaya devam eder. Bir yerde bilim ve aklın insanda ortaya çıkışı yani tezahürüdür hızır.
Meleklerden çok daha üstün konumdadır, her meleğin bir görevi ve görev süresi var iken hızır zamansız ve mekansızdır. Emir alan değil emir veren konumdadır. Kadere karşı eylemde ve harekette bulunan kaderi reddeden değiştiren ve dönüştüren konumdadır. Tek tanrılı dinlerde yer almaması veya sıradanlaşması aslında tek tanrılı dinlerdeki kaderciliğe karşı çıkması ve kabul etmemesininde rolü vardır. Hızır dünyevidir bu dünyada vardır, cennet veya cehennem gibi tek tanrılı inancların öbür dünya olgusunda yer almaz. Hızır her durumda olayların içinde ve bir noktada hareketi değiştirip dönüştürendir. Tanrı gibi olaylara seyirci kalmaz. Olmuş ile ölmüş ün işlerine karışır bir yerde tanrıdan farkıda budur. Ölüyü canlandırma, olmuş olanı ise değiştirme gücüne sahiptir.
Halk arasında daha çok yaşlı insan görünümünde ortaya çıkar. Olaylara göre bazen kurtarıcı bir hayvan, bir ağac dalı yada küçük bir çocuk, yani doğa tanrı veya insan tanrı olarak ortaya çıktığı söylenir.
Yaşamin doğuşu ve kutsanması kendisini doğa tanrı konumunda hızır ile bulur.
Hızır karadaki bitki, bereketin insanların ilyas ise deniz ve hayvanların kurtarıcısıdır.
Hızır daha çok fakirlerin ve zorda kalanların kurtarıcısıdır zenginlerin ve kötülerin yanına uğramaz ve o konumdada kabul görmez
Hızırın özellikleri ve görevleri aslında hızırın tek tanrılı dinlerden çok daha önce çok tanrılı ve tanrıcalı inanclarda var olduğunu gösterir.
Hızır türbelerinin diğer türbelerden daha kutsal ve üstün olması hızırı tanrı katına çıkarmış diğer bütün kutsallıkları gölgeleyerek ikinci plana itmiştir.
Ilyasın giyimi hakkında, mavi giysili deriden kaftan ve elinde değnek ile sembolize edildiği yazılır ve söylenir.
Erkek cinsiyetindedir kadın olarak anlatılmamış ve görülmemiştir. Buda bir yerde hızırın erkek egemen gücün temsili olarak tek tanrılı dinlere geçişinin göstergesidir. Çok tanrılı inanclarda dişil ve erkeksi tanrıcaların kutsallıkları tek tanrılı dinlere geçişde sadece erkeksi eril tanrıların devamı ile sürmüştür. Bunun nedeni ise bir yerde tek tanrılı dinlerin peygamberlerinin erkek olması ve erkek egemen gücü temsil etmeleridir. Insanı biçimde tasvir edilir ve söylenir daha cok yaşlı aydınlık yüzlü sakallı ve yeşil elbiseli kırmızı ayakkabılıdır. Kadın olarak kabul görmez. Hızır’ın belirli bir yaşının olmadığı, hangi çağdaysa o çağın yaşı ve görüntüsü içinde olduğu,yani çocuk veya yaşlıda olabilir. Kişilik yapısının temel özelliği, barışseverlik, olgunluk ve aşırı merhamettir. Boz atlı, yeşil giysili,nur yüzlü, ak saçlı, ak sakallı, kırmızı çarıklı bir derviş veya dilenci kılığındadır. Onu tanımak zordur; ancak tanımak için bazı belirtiler de vardır. İşaret parmağı orta parmağıyla aynı boydadır,bir parmağı kemiksizdir. Sıkıntıdaki kulun imdadına gelenin Hızır olup olmadığını anlamanın tek bir yolu vardır: Hızır’ın sağ elinin başparmağının kemiksiz, her iki elindeki işaret ve orta parmaklarının aynı boyda olduğu ve ayrıca da ayak bastığı yerin yeşerdiği söylenir. Dolayısıyla Hızır’la karşılaştığına inanan kimse, onun ellerine ve ayağını bastığı yere bakmalıdır. Ama hikayelerde genellikle Hızır kaybolup gittikten sonra kişi onun kim olduğunu anlamaktadır.
Devleti, dini, ırkı, dili yoktur. İktidar olmak yada yönetmekten, hükmetmekten daha çok hükmedilen ve yönetilene yani bir yerde ezilene ve sömürülene yardım eder. Umudun diğer adıda denilebilinir. Devletlerin tek tanrılı dinsel sistemine halkın karşı koyuşunun ve eski çok tanrılı kadim inanclarının değişik adla günümüze gelmiş halide diyebiliriz.
Kırım türkleri 6 mayısı dini bayram olarak kutlarlar. Makedonyada ederlez adında, kosovada hedirles ve zaman içinde hristiyanlarla ortak bir inanç bayramı olarak 6 mayısta kutlanır. Iranda 40 gün önceden hazırlığa başlanır ve evler temizlenir. Azerbaycanda alevi inancına sahip olanlar tarafindan hızır hazırlığı yapılır ve şiirler okunarak hızır anılır ve yardıma çağrılır. Eski türklerde dede korkut hikayelerinde dirse hanın oğlu boğaçı yine bozatlı hızır ölümden kurtarır. Buda bize eski türklerın tek tanrılı dinlerden önce çok tanrılı inanclarda hızırın olduğunu ve hızıra kutsallık verdiklerinin göstergesidir. Bununla birlikte yine eski türklerin inanclarındaki ritüellerde tek tanrılı dinlerin etkisine rağmen kendisini belli oranda korumuş ve günümüze taşımıştır. Havanın ve suyun ısınması yani doğanın tabiatın yaşama geçmesi doğanın kutsanması ve bayram olarak algılanması eski halklardan günümüze taşınmıştır. Eski türklerde bozatlı yol tengrisi yada yol iyesi olarak anılırdı. islamdan sonra ise hızır nebi yada hızır ilyas olarak islamda kendisine yer bulmuştur. Eski türklerin at üstündeki göçebe yaşamları gözönüne alınınca boz atlı hızır inancını orta asya göçebe türklerde başka adlarla anılması ve inanılması gayet normaldir. Atalar kültü yani inancı ile mezarların ve kutsal yerlerin ziyaret edilmesi ve anılması ve hızırın öteki dünya ile tabir edilen yere iyilik ve kolaylık ve yardim etmesinin istenmesi yine çok tanrılı inanclarda karşımıza çıkmaktadır. Tunguzlar ise bu merasimleri her yıl Mayıs ayında yapmaktaydılar. Onlar bu törenler sayesinde atalara, göğe, yeryüzüne takdimler yapar, beyaz kısraklar kurban eder, toprağa taze kımız döker ve ortaklaşa kımız içerlerdi.Uno Harva, eski Çinliler, Moğollar, Kalmuklar ve Buryatlar’ın da böyle bahar veya yaz törenleri yaptığını belirmektedir. Şüphesiz bunlar yüzyıllar boyunca süregelen adetlerdi. Dolayısıyla orta asya kavimlerinin daha Anadolu’ya gelmeden gerek Orta Asya’daki kendi inanç, kültür ve çalışma hayatları içerisinde, gerekse Zerdüştlük ve benzeri yabancı dinleri kabul ettikten sonra bunlardaki bahar ve yaz törenlerini çok iyi tanıdıkları rahatça söylenebilir. Ancak bu törenlerin Mart, Nisan, Mayıs gibi değişik aylara rastladıkları gözden uzak tutulmamalıdır.Kısacası eski kavimler, yaz mevsimi başlangıcına ait inanç, adet ve gelenekleriyle Anadolu’ya yerleştiler. Ve burada da bahar ve yaz başlangıcı törenlerinin Hristiyanlaşmış şekliyle karşılaştılar.
Hızır inancı Hristiyanlıkta hristiyanlığı kabul etmemiş toplumların hristiyanlığı kabul etmesi sonucu kendi dinlerinde kutlanmış ve daha sonra hristiyanlığa geçişte aya yorgi saint georges adı verilerek aziz kabul edilip hızırın adı değişmiş ama işlevi konumu ve kutsiyetinde hiç bir şekilde değişiklik olmamıştır. Hristiyanlıkta hızır değişimi ve kendi içine alıp kabul etmesi tipik tek tanrılı kitabi dinlerin karakteristiğidir. Aya Yorgi (Saint Georges) Anadolu’daki Hristiyanlığın çok önem verdiği, adına kilise ve manastır inşa ettikleri bir azizdir. Bununla birlikte Avrupalı ve Doğulu gezginlerin anlattıkları hikayelerden, bu iki şahsiyetin Aya Yorgi’de Hızır-İlyas’ı, özleşleştirdikleri anlaşılmaktadır.
Hızır yahut Hızır-İlyas ve bu aziz arasındaki söz konusu özdeşleştirmenin, oldukça erken devirlerde Hristiyan yazarlarınca da gözlendiği anlaşılmaktadır. Hristiyan bir yazar olan Wensinck Maracci’nin Hızır kıssasına dair yazdığı bir yazıda şöyle der:
Müslümanlar Hızır’ın, Harun’un torunu Elazarus’un oğlu Phias ile aynı kimse olduğunu rivayet ederler. Onun ruhu ilk önce İlyas’a, ondan Aya Yorgi’ye (Saint George) geçmiştir. Bu azize Müslümanlar bundan dolayı çok saygı gösterirler.
Görüldüğü gibi Maracci, Hızır’ın adını ayrıca açıklamaya gerek görmeden Aya Yorgi (Saint George) koyuvermiştir.Kendisi ile ilgili hikayelerde tıpkı Hızır gibi uğradığı eve bereket ve bolluk getirdiği, kuru tahtaları, ağaçları yeşertip ulu ağaç haline getirdiği, hastaları iyileştirdiği hikaye edilir.
Bazı araştırmacılar Anadolu’da Aya Yorgi diye anılan Saint George’un aslında Hristiyanlık öncesi (Hitit) Anadolu’sunun efsanevi bir Tanrısının Hristiyanlaştırılmış şekli olduğu kanaatindedirler. Bu birleştirmeye önayak olan sebep ise halk inançlarında iki şahsiyet arasındaki benzer fonksiyon ve özellikler olmuştur.
Anlatılan hikayerde Hızır Aleyhisselam’ın dokunduğu şeylerin veya oturduğu yerlerin yeşillendiğinden bahsedilir. Aynı şekilde Aya Yorgi kültü Yunanistan’da da Yeşil Yorgi (yahut Georgevert) adıyla anılır. Her iki kültürde de ortak kutlama tarihi 6 Mayıs olarak belirlenmiştir.
Hızır ayrıca Hristiyanlıkta circus peygambere mahsus bir tanımlamayıda içerir
A sonuc
Hızırın yaşadığı ve varolduğu bölgeler için anadolu ve mezopotamya bir köprü ise bu köprünün bütün bağlantı ayaklarının olduğu her yerde varlığını günümüze kadar sürdürmüştür.
Tek tanrılı kitabi dinlerin kaynağı olarak gösterilen gılgamış millattan önce 3 binli yıllarda yaşamış destanı ise yine millattan önce 7. Yüzyılda asur kralı asurbanipal tarafından derlettirilip yazılmıştır. Yazım dili ise akad dılıdır. Burada yahudilerin en eski kavimlerinden biri olan akadlar olduğu dikkate alınırsa gılgamış destanının tevratta yer alması çok daha iyi anlaşılır. Buda bizi Yahudi kavminin bir bölümünün en eski kabile toplumlardan olan akadlara kadar götürmektedir. En azından anadolu ve mezopotamya coğrafyasında bu şekildedir. Günümüz tek tanrılı dinlerin allah tanımlamasına uyan ve açıklayan en önemli tanımlamalar gılgamış destanında bulunmaktadır.
Gılgamış destanının günümüze ulaşmış anlatımları ve söylemleri ise Ölümsüzlük, ölümden kurtulma,ölümsüzlük otu, lokman hekim, hızırda ise abu hayat suyu, hızır ilyas karada ve denizde her şeyi bilen, gılgamış ise aynı şekilde karada ve denizde herşeyi bilen gılgamışın insan tanrılığı tanrısal özellikler, tanrıya isyan ve cezalandırma, aşk tanrıcaları ve cennet ile cehennem olgusu, tufan olayı,tufan sonrası nisir dağında geminin karaya oturması,ölümün yerine göre kurtuluş olması ve öteki dünyanın insanı rahatlatması, şahmat ve satranc oyununda sona eriş ve bitiş, gılgamışın ölümsüzlük otunu yılana kaptırması alevi inancında ise yılanın can olarak olarak kabul edilmesi ve ölümsüzlüğün sembolünün bir yerde yılan olması ile canların ölümsüzlüğü.
Gılgamışın ,hace bektaştan önce elinde tuttuğu aslanlı kabartma resmi ise bir başka ilginç noktadır. Her devrin ve inanışın ve toplumun ölümsüzlüğü arayan ve bunun uğruna bedel ödeyen kahramanları ve insanları vardır. Hızır ilyas, lokman hekim,herkül ve gılgamış.
Geminin zift ile kapatılması ve ziftin yani petrolün daha o zamanlar kullanıldığı ve insanlığın kullanım alanına girdiğinin göstergesidir.
Ve yine nevruz bayramının sümerler döneminde kutlandığını bununda nevruz bayramının tek tanrılı dinlerden çok daha önce mezopotamya halkları arasındada kutlandığını gösterir. Günümüze kadar gelmiş bütün tek tanrılı dinlerin kaynağını gılgamış destanı olarak gösterebiliriz
Gılgamıs destanıda kadını cinsel bir obje olarak görmüş,ikinci sınıf insana ve basite indirmiştir. Cinsel birleşme olayına dinsel ve inancsal olarak allahın emri sözü ilk olarak gılgamış destanında geçmiştir. Gılgamış destanı sonrasının devamındaki halk inanc hikayelerinde anlatılır.Yazılı tarihi bize sunan Sümerle Mezopotamya’dan başlar, Anadolu’da Hitit, Hurri, Urartuyla devam eder, eski Mısır’dan Grek uygarlığına, İran’dan eski Hint uygarlığına kadar uzanır, gider. Güneş, ay ve yıldızların, su, fırtına, ateş, güzellik ve dağların, vs. gibi daha yüzlercesinin ve hatta binlercesinin tanrısı vardır.
Daha bundan üç bin yıl önce insanların ‘otuz beş bin’ tanrıya taptıkları var sayılmaktadır. Ya ondan sonrası! Zerdüştlük, Yehovacılık, Hıristiyanlık, Müslümanlık ve bunların kabulü sürecindeki gelişmeler ve etkiler, yeniden harmanlanma ve şekillenmelere neden olmuştur.Paganizm cok tanrılıcılık iken panteizm doğa tanrıcılığın insani olarak var olması kendisini hızırda bulur hepsinden süzülmüş ve hepsinden kendisini var ederek günümüze ulaşmıştır.Ehlibeytin yaşadığı zorluklar anadoludaki alevilerin inancında hızır ile bütünleştirilerek hızır ali şekline bürünmüş ve islamın asimilesinden bu şekilde korunma yöntemini uygulamışlardır.
Tarih boyunca farklı kültür ve dinleri benimseyip taşıyıcılığını yapan , pek çok kavimlerin gelip geçtiği Anadolu toprakları üzerinde , İslamlaşma süreci öncesinde yaygınlaşmış ve kökleşmiş inançlar ve ritüeller tamamen yok olmamış , yeni hakim din olarak İslam içerisine nüfuz ederek ona kendi renklerini katmışlardır . Özellikle İslam öncesi Anadolu‘da yaygınlaşmış popüler yahudilik ,zerdüşt, hıristiyan ve inanç motiflerinin İslam ile karşılaşmasının oldukça özgün senkretizm örneklerini doğurduğu görülmektedir.
Hızır inancı ve ölümsüzlük kökleri ilk olarak mezopotamya ve anadoluda ortaya çıkmış kökleri gılgamış destanına kadar gitmektedir. Böylece hızırın aslında insan inancında ilk tanrı ve kutsal bir olgu olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Tek tanrılı dinler hızır inancınından ve kutsallığından yararlanmış, kullanmış ve değerlendirmişlerdir. Yalnız bunları yaparken asla kendi yeni dinlerinden üstün görmemiş ve kutsiyetini hep bir noktada tutarak önceliği kendi yeni dinlerine tanımışlardır. Unutulmasinki her yeni din öncekinin devamı vede yenileşmis halide olabildiği gibi bir geri versiyonuda olabilmektedir. Bunun yanında anadolu ve mezopotamya coğrafyasında insanın ortaya çıkışıyla hızır inancı yerini almış ve günümüze kadar dersim ve hatay bölgesi dışında eski değerini yitirmiş ama bunun yanında günümüze kadar tek tanrılı dinlerin içinde yaşayarak ve kendini var ederek gelebilmiştir. Anadolu ve mezopotamya halkları yaşadığı müddetce hızırda yaşayacak ve geleceğe taşınacaktır. Bunun aksi bir gelişmeyi ve değişimi tek tanrılı dinlerden beklemek büyük bir saflık ve kandırmaca olur.
Hızır inancı tek tanrılı dinlerdeki bulunan kutsiyeti çok tanrılı ve kutsallığı çok olan inanclardaki konumu çok daha fazla üst konumdadır Anadolu ve mezopotamya coğrafyasında günümüz tek tanrılı dinlerin allahından önce gelir ve coğrafi olarak anadolu ile mezopotamya cografyasının dışındada geniş bir coğrafyada etkisi vardır. Tek tanrılı dinler öncesi özellikle islam dini öncesi güce ve topluluğa dayanak yaparak kendi dininden pay çıkarma ve tanıtma sonuçta anlatılardan ortaya çıkan olaylar hızırın islamdan çok daha önce yahudilik ve hrıstiyanliktan bile önce anadolu ve mezopotamya coğrafyasında inanılan bir tanrı ve yerine göre tanrılar üstü bir konumda olduğunu göstermektedir. Tek tanrılı dinler ve tek peygamberli kitabi dinlerden çok daha öncede hızır bayramları ve şükran günleride kutlanmış ve halende kutlanmaktadır
Bunların beraberinde insanlık tarih sahnesine çıktığı andan itibaren elde etmek isteyipte kavuşamadığı herşey için hızır yada bir başka kutsiyete ihtiyaç duymuştur. Bir bütün olarak insanlık çok daha güzel ve uzun yaşamak için her türlü beklenti ve kendince mücadelesini sürdürmüş ve devamında ise hayati beklentilerini başka güçlerden yardım isteyerek gerçekleştirmek istemistir.
B Yaralandığım kaynaklar ve kaynak kişiler;
Alevilerin Sesi Dergisi,Hasan kılavuz,Şahin Açıkoğlu,Sarkis Hatspanian,Agos Gazetesi, Güney Dergisi, Cem Erseven,Esat Korkmaz,Cahit Öztelli,Abdülkadir Gölpınarlı,Bedri Noyan Dedebaba, Pertev Nail Boratav,Ahmet Yaşar Ocak, Kuranı Kerim(osmanı musaf) Tevrat(kıtabı mukaddes) İncil,Mehmet Bayrak Refiye Şenesen, Gılgamış Destanı, TC.Diyanet İşleri Başkanlığı,Hasan Sevin,Miskini,Kemter Derviş, Şah Hatayi,Teslim Abdal,Yunus Emre, Harabi,Pir Sultan Abdal,Dede Korkut Hikayeleri,Karacaoğlan,Hace Bektaş Velayetnamesi,Orhan Gökdemir,Fakir Edna,Şükrü Metin Baba,Atheneris,www.anatoliancraft.org,Hüseyin Türk, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi; Yazamadıklarımdan ve unuttuklarımdan ise affımı sunar, özür diler, emekleri karşısında saygıyla eğilirim.
Bitirirken atalarımızın ve geçmişimizin kutsalı olan boz atlı hızır yoldaşımız olsun…!
2 Hızıra ait kısa deyişler , sözler ve örneklemeler.
Hızır gülbengine örnek
Bismişah Allah Allah
Hak-Muhammet-Ali aşkına; dertlerimize derman, hastalarımıza şifa, borçlarımıza kolaylıklar versin diye çağırdığımız Hızır için, Hızır orucu tutmaya niyet ettim.
Ulu Dergâh kabul etsin.
Gerçeğe Hû! Eyvallah!
Bismişah Allah Allah
Hızırı çağıranlar aşkına tuttuğum umut orucunu Ulu Dergâh kabul etsin.
Gerçek erenler demine Hû! Eyvallah!
Hızır, gülbengle çağrılır:
Bismişah Allah Allah
Tanrı’dan ruhsat alıp gebe kalan doğaya göz-kulak ya Hızır: Yetiş ya Hızır bizi kurtar.
Gel artık darda olanlarımıza elini uzat. Destur alıp cümle varlık doğurmak üzere; onlara ebelik yap. Girdiğin evlere dert girmesin; bastığın yerlerde güller açsın, ekinler yeşersin, bülbüller ötsün. Dokunduğun canlar dertlerden, uğursuzluklardan ve hastalıklardan arınsın.
Gel artık bir türlü gerçekleştiremediğimiz isteklerimiz, dileklerimiz berekete dönüşsün; özlemlerimiz kırılsın yeni özlemler oluşsun.
Gel artık özlem denen atımıza bindirelim seni, düşlerimizde gezdirelim. Ali ol, Hace Bektaş Veli ol; dondan dona bürün, bize öğretmenlik yap.
Senin için oruç tutuyoruz gel artık: Umudumuzu doğurtalım.
Dil bizden, nefes hizmet pirlerimizden olsun. Gerçek erenler demine Hû!
Eyvallah!
Dersimden örnekler;
Sen Evlasın sen Hızırsın
Hem hazırsın hem nazırsın
Sen Evlasın sen Hızırsın
Bazen fakir bazen vezirsin
Bugün senin nurlu günündür
Halimiz sana ayandır.
Neredesiniz
Hey gidi ulu Hızır, Baba Düzgün
Bu ne hal, bu ne vaziyettir?
Hızır, Hızır, Düzgün, Düzgün
Neredeydiniz ?
Hani Sizler Ulu kişilerdiniz ?
Ayağınıza gelirdi niyazlarımız kurbanlarımız
Kızıl Elma lokmalarımız
Niçin düşman sırtınızda at oynattı?
Çocuklarımızın, kadınlarımızın kanını akıttı
Derler di ki; Hızır ve Düzgün
Dar günde yetişirler
Hani nerde kaldınız, niye gelmediniz?
Hızıra ait karışık örnek deyişler
Dua okundu hazıra
Boz-At ile düşmüş yola
Destur verildi Hızır`a
Kara gözlüm cark ederek
Kırkların cemine beraber gelen
Server Muhammed’in bacını alan
Sancağı çekip zülfikar çalan
Yetiş Hızır nebi sen imdat eyle
Senin velayetin hürmetine de ey Ali ey İlya
Ey Hasan ve Hüseyin’in babası ey eba Turab
Müşkillerimi çöz ey veliler velisi
Ey harikuladelikler mazharı, ey Murtaza, ey Ali
Bin bir adı vardır bir adı Hızır
Her nerde çağırsam orada hazır
Ali padişahtır Muhammed vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi
Hızır Ali sultan ya senden medet
Kara donlu sultan vallahi ahad
Cedd-i paki sülale-i Muhammed
Pirim Hacı bektaş değil mi
Hızır İlyas ile içti hayatı
Yezid’e zulfikar zehirden katı
Yine pirden ola er kerameti
Bir ismi Muhammed bir ismi Ali.
Ali söyler Hızır yazar ayeti
Elinde Zülfikar zehirden katı
Aşikare Alinin kerameti
Birisi Muhammed birisi Ali
Zulmet deryasını nur edip gelen
Hızır İlyas Şah-ı Merdan Ali’dir
Garibin mazlumun halini bilen
Hızır İlyaz Şah-ı Merdan Ali’dir
BOZATLI HIZIR
Elaman Mürvet huzura geldik
Yardım eyle bize bozatlı Hızır
Yüz sürüp yerlere yardım diledik
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Toplanmış canlar dua ediyor
Hızır gelir diye herkes bekliyor
Çağıran kişiye yardım ediyor
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Mümin olan yüzün hep Hakka döner
İrfan meydanında kaynayıp pişer
Diz çökmüş önünde affını diler
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Seni seven canlar elini açmış
Hızır günü diye duaya durmuş
Nebilik velilik tek sana gelmiş
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Mümin ikrarına sadık olunca
Kusurunu ele alıp gelince
Ağlayıp sızlayıp af dileyince
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Kemter derviş diler özüne himmet
Mahrum etme beni eyle mürüvet
Evliya embiyanın yüzü suyu hürmeti
Yetiş yardım eyle bozatlı Hızır
Miskini
Alçaklı yüksekli gaip erenler
Alıver gönlümü zalim elinden
Hızır Nebî isen gerçek er isen
Alıver gönlümü zalim elinden
Harabi
Mecmau’l – Bahreyn’e vardığım zaman
Hızır’ı Buldum candan gulam oldum
Ledün ilmin bana eyledi ihsan
Sırr-ı sırru’llah’ın tamamı
Cebrail Musa’ya Hızır’a var dedi
Mürşid-i Kâmile varmadan olamaz
Teslim Abdal
Bülbüller gülşende efgana durdu
Hüseyin Hakk’ içün serini verdi
Doldurdu doldurdu bir dolu verdi
Ol Hızır’ın yeşil eli sabakan
Şah Hatayi
Azattır fenadan geçen
Ab-ı Hayat’tan içen
Zulmetin kapısun açan
Hızır sıfat veli gerek
Hayati sözünün manisin verdi
Yar ile ettiği ahdinde durdu
Mihman Hızır’dır
Misafir aşk kapusunun dilidir
Hızır’ı sev kim sahibinin gülüdür
Tanrı misafiri pirim Ali’dir
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Bir eve kahrola misafir gelmez
Çalınsa çırpınsa ektiği bitmez
Çağırsa bağırsa bir yere yetmez
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Hizmet eyle sen ki daima gele
Yavan yaşık bizim yüzümüze güle
Büyük küçük onu hep Hızır bile
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Misafir gelir ki kısmeti bile
Misafir Hızır’dır özrünü dile
Hatayi’m uğruyu tut ver gele ele
Mihmanlar siz bize sefa geldiniz
Men Hızır’ın Guluyam
Hızır Hızır hız getir
Var dereden od getir
Men Hızır’ın neyiyem
Birce bele dayıyam
Ayağının nalıyam
Başının torbasıyam
Hızır’a Hızır deyerler
Hızıra çırağ koyarlar
Hızır Nebî Hızır-İlyas
Bitdi çiçek oldu yaz
Men Hızır’ın guluyam
Boz atının çuluyam
Şükrü Metin Baba
Zulmet deryasını nur edip gelen
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Gariban mazlumun halini bilen
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Bir anda cevelan eder cihanı
Kalbi saf olanın dest ü damanı
Bir ismi Behrûz’dur lisanı Süryani
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Merdi meydan eylemektir iyi er
Gafil olma kardeş çerağın söner
Her gördüğün Hızır bilmektir hüner
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Ehl-i iman eyler ikrar sebatı
Kendinde seyr eder sıfatı zatı
Hızır ile içen Ab-ı Hayat’ı
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Şükrü Metin baba bu demden içer
Sâk-i kevser’le Sırât’ı geçer
Hızır’ı ademde arayıp seçer
Hızır-İlyas Şâh-ı Merdan Ali’dir
Nebî Hızır
Yalvarması boynumuza farzoldu
Edeb erkân mü’minler arzoldu
Mü’minin secdesi Hak niyaz oldu
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Kim kaildir mahşere kalan davaya
Şah Hasan’a ağu vedi Muaviye
İ. Hüseyin mürrüvvet eyle canıma
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Musa Kazım ile salayı veren
İmam Rıza ile mescide giren
Takî ile Nakî canıma gelen
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Askeri’nin askerine katılan
Kul olup Belh Buhara’da satılan
Çöl Kufe şehrinde nara atılan
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Kırklar’ın cemine beraber gelen
Servet Muhammed’in bacını alan
Sancağını çekip Zülfikâr çalan
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Fakir Ednâ’m der ki bu sırra eren
Üstadım Hatayi darına duran
Tamuda yanar mı nurunu gören
Yetiş Hızır Nebî sen imdad eyle
Yetiş Ya Hızır
Hızır sen dert ve gamların melhemisin
Denizlerin deryaların
Keleklerin gemilerin
Göllerin ırmakların
Köprü ve çetin geçitlerin başısın, kılavuzusun
Hızır beklenmedik anın misafiridir
Dumanlı-tufanlı günün kavuşanıdır
Hızır çığırını/izini kapatma tez yetiş,
sakın geç kalma
Geldi Geçti Ömrüm Benim
Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi
İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi
Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye
Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi
Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi
Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise
Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler
Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi
……………….
Deryalar üstünde Bozatlı Hızır
Benli Boz’a binmiş o da geliyor
…………………
Kul daralmayınca
sıkışmayınca Hızır yetişmez
3 Tarihte hızıra ait terimler,isimler,mekanlar ve ünvanlar
Hızır Veli
Hızır İlya
Hızır Cebrail
Hızır Melek
Hızır Nur
Hızır Hakkın yansıması
Hızır Ögretmen egitmen
Hızır Hz ali şahı merdan
Hızır Hakkın cismi, maddi görünüşü
Hızır Hızır makamı aşama, merhale
Hızır Hızır günleri
Hızır Kültü
Hızır İnancı
Hızır Al hızır,yeşillik
Hızır El hadır yeşil-Arapca
Hızır Al hıdır yeşil dal
Hızır Khezr-İrani-Farsca
Hızır El ahdar yeşil
Hızır Eliyas-Grekce
Hızır Elijah-İbranice
Hızır Eli
Hızır İliya süryanice
Hızır Andreas
Hızır İdris
Hızır Hermes
Hızır Hıdırelles (İlyas-idris)
Hızır Tammuz-Dumuzi
Hızır Adonis
Hızır İanna
Hızır İştar
Hızır Zekarya (adı filiz olan adam)
Hızır Hasisatra (Gılgamış destanı, Akadca ve daha sonra Sümerce)
Hızır glaukos (yeşil iskender efsanesinde)
Hızır Aya yorgi
Hızır Saint georges
Hızır Circis
Hızır Curas
Hızır Cercis
Hızır Georgevert (yeşil yorgi)
Hızır Ali nin Hakk olma hali
Hızır Hakk
Hızır Hıdır (hıdır abdal)
Hızır Mar coras
Hızır Hacım sultan- Balım sultan
Hızır Şah ismail
Hızır Muhammed ve Ali nin Hızır olma durumu
Hızır Hızr
Hızır Hızır gibi yetişmek
Hızır Hızır lokması
Hızır Hızır cemi
Hızır Hızır kurbani
Hızır Hızır eli
Hızır Hızır ugraması, hızır ile karşılaşma
Hızır Hızır türbesi evliya mekanı
Hızır Hızır bereketi
Hızır Hızır suyu abu hayat ölümsüzlük suyu
Hızır Hızır orucu
Hızır Hızır ocağı
Hızır Hızır dağı
Hızır Hızır gölü
Hızır Hızır çeşmesi
Hızır Hızır yolu
Hızır Hızır ağacı
Hızır Hızır bayramı
Hızır Eren, ermiş,derviş
Hızır Pir, mürşit
Hızır Ulu evliya
Hızır Hızır nebi
Hızır Hoxe hızır(hızır günü)
Hızır Emanetci hızır
Hızır Hızır kökünü kazıya beddua
Hızır Bizim dilimiz hızır dilidir inancsal terim
Hızır Hızır misafiri
Hızır Hızır köprüsü
Hızır Bozatlı hızır
Hızır Hozat hızırı
Hızır Hızır geçidi
Hızır Kırmızı köprü hızırı
Hızır Ölümsüz hızır
Hızır Rüz-i hızır
Hızır Naze hiziri hızır niyazi
Hızır Roze hiziri hızır orucu
Hızır Hızırvo hızır aşkına yemin etmek
Hizir Hıdır nebi, hıdır nebi bayramı hızır orucu sonucu tutulan 3 günlük oructan sonra kutlanan bayram
Hızır Hıdırellez hızır ile ilyasın adlarının ortak çağrısımı
Hızır Hızır bali, balım sultan bektaşi piri
Hızır Hızır postu
Hızır Behrüz
Hızır Tepreş kırım türklerinde
Hızır Ederlez,edirlez,hıdırles-Makedonya
Hızır Hızıra khal, khalo şipe
Hızır Raa hızırı hızır yolu
Hızır Bimbarake hızır mübarek hızır
İran: Şirvan bölgesinde Bacervan şehri yakınlarında Hızır evi bulunmaktadır.
Suriye: Şam’da Ümeyye Camisi’nde Hızır makamı vardır.
Lübnan: Cebel eteklerinde Hz. Hızır Aleyhisselâm makamı olduğu biliniyor.
Kudüs: Mescit’i Aksâ’da bir Hızır kapısı vardır. Ayrıca Evliya Çelebi Kudüs yakınlarında Hızır-İlyas makamı olduğunu yazar. Ona göre, İlyas Peygamber burada bir kaya üzerinde ibadet etmiş olup başlarının ve dizlerinin izi çıkmıştır. Evliya Çelebi Ayrıca Çelik üzerinde Mührü İlyas adı ile bir mühürde bulunduğunu yazmaktadır.
Fas: Fes şehrinde sidi Harazem’de Hızriyye tarikatı bulunmaktadır. Burada da Hızır makamı vardır.
Cezayir: Hz. Musa ile birlikteliği yıkılmak üzereyken düzelttiği duvarın telemsen’de olduğu anlatılmaktadır.
Irak: Bağdat’ta Hızır makamı vardır.
Türkmenistan: Semerkand’da Hızır makamı vardır.
Mısır: İskenderiye kalesinin sahil kapısının adı Hızır kapısıdır.
Azerbaycan: Şirvanlılar Hızır’ı Zinde adında ki bir türbeyi bugün de ziyaret etmektedirler.Söylenceye göre Hızır bu türbede yatmaktadır.
Öte yandan Türkiye’de Edirne, Kütahya, Sivas, Afyonkarahisar, Afyon, Merzifon, Samsun, Çorum, Denizli, Erzincan, İzmir Foça, Amasya,Hatay ve Tunceli’de Hızır’a ait mekânlar bulunmaktadır.
Adını Bingöl’den alan Bingöl şehrinde ki bir gölün Hızır’a ait olduğu biliniyor.
İstanbul’da başta Ayasofya camisi olmak üzere bir çok camide Hızır makamı vardır.
Asi nehrinin Kızıldağ, Musadağı ve Harbiye’den dökülen kolları arasında kubbeli, kapılı ziyaret yerleri bulunmaktadır.
Adıyaman’da Karadağ eteklerindeki Nakıplar Havuzu,
Afyonkarahisar’da Hıdırlık, Beşparmak-altı, Taşpınar,
Çorum’da Hıdırlık,
Amasya’da Pirler Parkı,
Priştine çevresinde Karabaş Baba türbesi,
Kuruşaya, Prizren bağlarındaki Toçilla çeşmesi,
Dobruca’da Murfatlar, Azaplar Ovası, Tatlıcak Köprüsü, Acemler Bayırı Hıdrellez törenlerinin yapıldığı mahallerdir.
DERSIM`de (Tunceli)
Gola Xızıri Gola Bağıre (Bağır Gölü)
Gola Xızıri Gola Buyere (Buyer Gölü)
Yoğır Gol Golê Xızıri (Ağır Göl)
Khalo Sıpe Beyaz İhtiyar
Hêniyê Khalê Sıpi Beyaz İhtiyar Çeşmesi
Kemerê Xızıri Hızır Kayası
Lınga Xızıri Hızır Ayağı
Nisangê Xızıri Hızır Nişangahı
ANTAKYA`da(Hatay)
Hızır Türbeleri Listesi
Hz. Hızır Aleyhisselam ve Hasan Sincari, Küçük Dalyan, Antakya,
Hz. Hızır Aleyhisselam, Odabaşı Beldesi, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Affan Mahallesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Dörtayak Mahallesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Balıkçı Pazarı, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Harbiye (Karye), Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Çağlayan Mahallesi, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Yukarı Döver, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Yeşilpınar Beldesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam ve Şıh Dahir, Aşağı Okçular Köyü, Samandağ
Hz. Hızır Aleyhisselam, Dursunlu Beldesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam , Dursunlu Beldesi, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam ve Nebi yunus, Çekmece Beldesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Hz. Yunus, Hz. Miktad, Çekmece Beldesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Mengüllü Köyü / Koçaran Köyü, Samandağ
Hz. Hızır Aleyhisselam, Orhanlı Köyü, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Büyükçat Köyü, Samandağ
Hz. Hızır Aleyhisselam, Ataköy Köyü, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Tomruksuyu Köyü, Samandağ,
Hz. Hızır Aleyhisselam, Fidanlık Köyü, Samandağ
Hz. Hızır Aleyhisselam, Şıh Rislen, Şıh Hasan, Kuşalanı Beldesi, Samandağ
Hz. Hızır Aleyhisselam, Kuşalanı Beldesi, Samandağ
Seyidna El Hıdır, Nebi Yunus, Melik Cafer Tayyar, Tekebaşı Köyü, Samandağ
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Deniz Mahallesi, Samandağ,
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Deniz Mahallesi, Samandağ
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Kılıçtutan Beldesi, Altınözü
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Hz. Miktad, Turfanda Köyü, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, (on iki makam var), Çatbaşı, Şenköy, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Akıllı Köyü, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Güzelburç Beldesi, Antakya,
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Ekinci Beldesi, Antakya,
Seyidna El Hıdır, Nebi Yunus, Şıh Mustafa, Hz. Miktad, Şıh Hasan Davut, Elazı, Antakya,
Hz. Hıdır Aleyhisselam ve Nebi Yunus, Üçgedik, Antakya,
Seyidna El Hıdır, Karaali Beldesi, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Şıh Hasan, Şıh Musa, Serinyol, Antakya,
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Gülsel Mahallesi, Karaağaç, İskenderun
Hz. Hızır Aleyhisselam, Gökmeydan Köyü, Arsuz, İskenderun,
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Gümüşgöze Köyü, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Anayazı Köyü, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Üçgedik Köyü, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Çekmece Beldesi, Antakya
Hz. Hızır Aleyhisselam, Miktat Yemin, Cafer Tayyar, Şıh Muhammed Tavil, Muhammed
El Arabi, Çekmece Beldesi, Antakya
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Şıh Mehmet Libydre, şıh Yusuf Garip, nebi Yahya, Nebi Taha,
Cafer Tayyar, Şıh Abdurrezak, Sultan Habibi Naccar, Çiğdede Mahallesi, Samandağ
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Hatunköy, İskenderun
Hz. Hıdır Aleyhisselam, Harran Köyü, Reyhanlı
Hz. Hızır Aleyhisselam (Hıdır Kayası), Meydan Köyü, Samandağ
Kıbtıl May Hıdrıl Hay (Hıdır Suyu), Gözene Köyü, Samandağ
Yedi Enbiya (Yedi Zuhur Hıdır), Hıdır Aleyhisselam, Hıdır Teht Sindyani, Şıh Muhammed
İzhur, Şıh Muhammed Elbıydri, Şıh Abdurrezak, şıh Hasan Meczun Sincari, Şıh Muhammed
Linguari, + 2, Fidanlı Köyü, Samandağ
Yedi Enbiya, (On sekiz Makam Var) Hıdır Aleyhisselam, Cafer Tayyar, Hz. Miktad,
Nebi Yunus, Yukarı Döver Köyü, Antakya
Yedi Enbiya, Hıdır Aleyhisselam, Cafer Kerim, Cafer Sadık, Cafer İzikir, Nebi Ğizrail,
Nebi Yunus, Habibi Naccar, Kuşalanı Köyü, Samandağ
Dokuz Enbiya, El Hıdır, Nebi Süleyman, Nebi Taha, Habibi Naccar, Miktad Yemin,
Cağfer Tayyar, Şıh Ali Sivari, Şıh Abdullah El Miğaviri, şıh Muhammed Libaydri, Tekebaşı
Köyü, Samandağ
4 Hızırdan istemler ve beklentiler
1 Sağlık-şifa arayışları,
2 Yeşillik-neşv u nema,
3 Bereket, bolluk
4 Uğur-şans,
5 Mucize- keramet
6 Talih ve kısmet arayış ve beklentileri.
7 Evlat (çocuk)
8 Kavuşma(gurbet,askerlik gibi)
9 Mutluluk
10 Ve yaşamdaki diger beklentiler..
5 Hıdırellez ve hıdırellez günü Günü Halk Arasındaki İnançsal Düşünceler,Eylemler,İstemler Ve Beklentiler
Hıdrellez günü, bugün kullanmakta olduğumuz Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs, bizde eski olan ve Rumi tabir edilen Jülyen takviminde ise 23 Nisan gününe rastlamaktadır.
İlk çağlara bakıldığında, Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz çevresindeki ülkelerde bazı Tanrılar adına, bahar veya yazın gelişiyle ilgili bir takım törenlerin yapıldığı gözlenmektedir.
Bu törenlerin en eskilerinden birinin, M.Ö. III. binin sonlarında Mezopotamya’da “Ur” şehrinde yapıldığını anlatan belgeler mevcuttur. Söz konusu tören, kış mevsiminin sonunda, Mezopotamya ovasını sulayarak etrafını yeşilliğe boğan Fırat ve Dicle’nin canlandırıcı gücünü temsil eden “Tammuz” ilahiyeti adına yapılıyordu. “Dumuzi” diye de bilinen bu ilahiyetin, baharın gelişiyle yeniden canlanması ve etrafına bolluk, bereket saçmasını kutlamak için büyük törenlerin yapıldığını belgelerden anlıyoruz.”Tammuz” kültürünün İbraniler kanalıyla Suriye ve Mısır üzerinden eski Yunanistan’a ve Anadolu’ya geçtiği de bilinmektedir. Bu son iki yerde “Tammuz” adı Yunancada “Adonis”e çevrilmiş olup, aynı ilahiyet bu isimle anılmış ve kültü kutlanmıştır.
Adonis kültürünün Anadolu’ya girişinden daha önce de, burada Mezopotamya’dakilere benzer bahar törenleri yapıldığını tarihi kayıtlar göstermektedir. Boğazköy’den gitme olup, halen Louvre Müzesi’nde bulunan tabletlerde Hititlerdeki “Purilli” bahar törenlerinden bahsedilmektedir.Bunlar, bitki ve yeşillik Tanrısı “Telipinu” için icra edilmekteydi. Tabletlerdeki kayıtlara göre, bu törenler esnasında özel mihraplar hazırlanıp, ocaklarda ateş yakılmakta, mabetlere yeşil ağaçlar dikilip, kurban edilen koyunların postları asılmakta ve “Telipinu”ya buğday, şarap ve koç etleri sunulmaktaydı.
Öte yandan Sasani’ler devri İran’ında benzer Tanrılara yine benzer törenlerin yapıldığı görülüyor.Zerdüşt’lükteki ikincil ilahiyetler arasında özellikle ikisi “Tammuz” gibi, hem su, hem de yeşillik unsuruyla sıkı sıkıya bağlı bulunmaktadır. Bunlar “Haurvatat” ve “Amoratat” idi. Bahar mevsiminin başlangıcında İran’da yapılan merasimler bunlarla ilgiliydi. İran’da ve Orta Asya Türklerinde halen Nevruz 21 Mart’ta yeni yıl olarak törenlerle kutlanmaktadır.
Örneğin Uno Harva adlı araştırmacı Yakutlar’da çok eski tarihlerden beri bahar törenleri yapıldığını yazıyor. Onlar bunu Gök Tanrı adına yapıyorlardı. Yeryüzü yeşillendiği zaman, topluca yeşil ağaçların altına gidilip at veya öküz kurban edilir. Sonra daire halinde toplanılıp kımız içilirdi. Ayrıca ortaya yakılan ateşin üzerinden atlanırdı. Yakutlar’da bu merasimler her yıl Nisan ayında uygulanıyordu.
Hıdırellez kutlamalarının yapıldığı yerler genellikle günün anlamına uygun olarak sulak, yeşillik bölgelerdir. Geleneğe uygun olarak Anadolunun bir çok bölgesinde Hıdırlık denilen mesire yerleri vardır. Bu bölgelerde mezarlık, yatır vb. gibi çevre halkınca kutsal kabul edilen, adak adanan veya bez, çaput bağlamak gibi bazı geleneklerin sergilendiği yerler de görülmektedir Hıdırellezin bu gibi yerlerde kutlanması bahar ve yaz mevsimiyle ilgili olduğu kadar, Hızır`ın su ve yeşillik unsuruyla bağlantısını da sergilemektedir. Bu yüzden Hıdırellez günü Hızırın bu gibi yerlerde dolaştığına inanılmaktadır. O gün herkesin içinde, buralarda Hızıra rastlamak, onun İlyasla buluştuğunu görmek inancı ve ümidi vardır.
Diğer yandan hıdırellez`in kutlanması için bu yerlerin seçilmesinde belirtilen sebeplerin olduğu kadar, Anadolu ve mezopotamya halkları arasında eskiden var olan tabiat kültlerinin, özellikle ağaç ve su kültünün rolünü de hatırlamak gereklidir. İslam öncesi devirlerde çeşitli zümreler arasında çok önemli bir yeri olan ağaç ve su kültünün eski kökenin unutulmasına rağmen halen Anadolu’da güçlü bir şekilde yaşadığını, hıdırellez gibi vesilelerle İslamileştirilmiş bir şekilde devam ettiğini gösteren deliller mevcuttur.
Yaz bayramı olarakda kabul edilen hıdırellez tek tanrılı dinlerden önce ilkçag anadoluda,mezopotamyada ve orta asya inanc kültürlerinde görülmekte ve buda bize hızır inancının çok tanrılı inanclardan geldiğini göstermektedir. Tek tanrılı dinlerde hıdırellez günü törenleri ve eglenceleri hakkında hiç bir bilgi yoktur. Buda bize yine aynı şekilde hıdırellez etkinliğinin tek tanrılı dinlerden önce geldiğini gösterir.
Hıdırellez Hicri takvim sisteminden tamamen farklı bir takvimi yansıtmaktadır. 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece, Güneşin Ülker burcuna girdiği bir zaman parçası olup, bu tarihten itibaren 7-8 Kasım’a kadar artık Ülker burcunu güneşin batışından sonra görmek mümkün değildir. Bu tarihten sonra ise, hıdırellez’e kadar, güneş battıktan kısa bir süre sonra görülür. Bu suretle yılın astronomik olarak ve tabiata uygun bir şekilde yaz ve kış olarak iki ana mevsime bölündüğü görülür. Yani 8 Kasım gerçek anlamda ve bütün özellikleriyle kışın başlangıç tarihi olduğu gibi, 6 Mayıs’a denk gelen hıdırellez de gerçek anlamda yazın başlangıç tarihi olmaktadır.
Devamen tek tanrılı dinlere göre ise al hazır ilyanın lakabıdır. Zamanla al hazır ilyas yani dünyayı yeşillendiren peygamber hızır ilyas olmus buda zamanla halk ağzında hıdırelleze dönüşmüş ve zamanla hızır ilyas kelimesi yerine sadece hızır kelimesi kullanılmıştır.
Hıdırellez kelimesinin Hızır ve İlyas peygamberin isimlerinin birleşmesinden oluşması nedeniyle,Hızır ve İlyas iki ayrı kişi olarak görülür.Tek tanrılı dinlerde hıdırellez törenleri bayramı ritüeli bulunmaz ve kitaplarında yazmaz. Buda bize aslında hıdırellez bayramının dinsel değilde geleneksel ve kültürel olarak bir doğa bayramı olduğunu, çok tanrılı ve çok tanrıçalı dönemlerden günümüze geldiğini gösterir.
İlyas hızıra tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışı sonrasında eklenmiş ve hıdırellez adı hızır ve ilyasın zaman icinde halk ağzında konuşulması sonucu değişmiştir. Bir yerde hızırı kabul etme ve kutsama görevi ilyasin hızırın yanına verilmesi ile başlamıştır diyebiliriz. Buda bize neden yetiş ya hızır denildiğini ama neden yetiş ya ilyas denilmediğini açıklar. Her şeyden önce hızır ilyasdan çok daha eski ve kutsıdır. Ilyasın ortaya çıkışı sadece tek tanrılı dinlerle olurken hızır tek tanrılı dinlerden çok daha öncede vardır .
Hızır inancı anadolu ve mezopotamya halklarının yaşayan tanrısıdır. Asla tek tanrılı dinlerin ibadet mekanlarına girmez yani kilise, camii ,sinagog ve havra gibi ibadet yerlerine girmez orada bulunmaz ve inanan halkların neznindede asla kabul görmez.
Hıdırellezde ateş yakılıp üzerinden atlanılması ve ateşin yakarak temizleme yok etme inancı kendisini hızır inancında da taşır. Ayrıca ateşten atlama ile şifa ve şans getiriliceğine inanılır.Suyun kutsallığı kendisini ilyasta bulmuş ve ateş ve su kutsiyeti değişik isimler altında peygamberler üstü kutsallık derecesinde hızır yada hıdırellez adında günümüze ulaşmıştır.Sulu sulak ağaçlı ve yeşillik yerlere gidilerek hızır bayramı kutlanır ve hızırla karşılaşma beklenir. Kırsal yerlerde hıdırellez kutlaması halen yapılmaktadır.
1980 sonrası uygulanan türk islam sentezi politikasına bağlı sunni hanefi inancının baskısına karşı azalmakla birilikte yinede hızır inancı ve hıdırellez kültü devam etmektedir. Zaman olarak farklı coğrafyada olsada doğanın yaşama geçmesi ve yaz ile kış mevsimlerinin aynı zaman dilimine denk getirilmesi ilginctir.
6 mayıstan 8 kasıma kadar yaz günleri 186 gün olup hızır günleri olarakta anılır. 8 kasımdan 6 mayısa kadar olan günler ise 179 gün olup kasım yani kış günleri olarak anılır.
Hıdırellez; Anadolu’da ve Anadolu dışındaki geleneklerde şifa ve sağlık talebine yönelik inanç ve adetlerle; bereket ve bolluk talebine, uğura yönelik inanç ve adetlerle törenler yapılarak doğadaki kır alanlarında, yeşillik ve su kenarlarında kutlamalarla bahar bayramı olarak kabul görmeye devam etmektedir.
Halklar arasındaki hıdırellez günü yapılan yada yapılmayan davranış ve inanışlar
Hıdırellez günü ve gecesi havada hiç bulut bulunmaz.
Hıdırellez günü güneş doğmadan yataktan kalkmayanın işleri ters gider, veya hastalanır.
Hıdırellez günü işe gidilmez, uğursuzluk olur.
Hıdırellez günü demir tutmak uğursuzluk getirir.
Hıdırellez’de meyve vermeyen ağaçlar balta ile korkutulursa meyve verir.
Hıdırellez’de ev işi gören hamile kadınların çocukları sakat doğar.
Genç kız ve erkekler akşam yatmadan önce tuzlu yiyecekler yer ve su içmezler. İnanışa göre o gece rüyalarında görecekleri erkek ya da kızla evlenirler
Hıdırellez gecesi bir gül ağacının dibine gidilir.
Niyete göre taşlardan ev, araba, çocuk resimleri çizilir.Ya da bir kağıda çizilen şekiller ağacın dibine gömülür,yüzük konulduğu da olur.
Sabah güneş doğmadan gül ağacının dibinden yüzük ya da kağıt alınır. Ne dilenirse kabul olunacağına inanılır. Bunun için özel olarak gül ekenler bile bulunmaktadır
Hıdırellez sabahı tuzlu çörek yapılıp açıkta bir yere konulur. Çöreği alıp giden kuş takip edilir. Nereye giderse evin kızının oraya gelin gideceğine inanılır
Bir kabın içerisine 41 çeşit ot atılır. Çevredeki genç kızların yüzükleri de bu kaba atılarak hıdırellez gecesi gül ağacının dibine konulur. Sabah kap oradan alınır. Kızlar bir yerde toplanırlar. İçlerinden, evin en son çocuğu olan kız seçilir ve bir çarşafın altına oturtulur. Eline verilen aynaya bakarak yüzükleri çeker. Çevrede toplanan kızlar da mani söylerler. En son yüzük de çekildikten sonra kabın içindeki su, yağmurlar bol olsun diye kızın üzerine dökülür
Hıdırellez gecesi iki tane ekmek mayalanır. Birine varlık hamuru birine yokluk hamuru denir.Sabah hamurdan hangisi kabarmışsa o yılın öyle geçeceğine inanılır
Hıdırellez günü, yılın bereketli geçmesi için ve sağlıklı olmak için çimenlerin üzerinde yuvarlanılır
Bahtı açmak için bir bez parçası üç kere bağlanır, çözülür
Sadece hıdırellez günü değil her gün Hızırla karşılaşılabileceğine inanılır. Hızır her an her yerde olabili
Hıdırellez kurban kesilir. Mangalda ya da kazanda pişirilen etler hep beraber yenir
Hıdırellez günü bir ağaca salıncak kurulur ve sallanılır. Bu şekilde günahlardan kurtulunacağına inanılır
Hızır bazen rüyaya girer. Kutsal yerleri ziyaret etmek gerekir
Hıdırellez günü fakirlere yemek yedirilir. Bunun evin bereketini, kazancını artıracağına inanılır
Temiz giyimli olarak dolaşmak gerekir. evde genel temizlik yapılır. Çeşitli yiyecekler hazırlanır. Hıdırellez günü için, yumurta kaynatılır. Ağzı açık bükme, katmer, börek, irmik helvası vb. gibi yemekler hazırlanır. |
Hıdırellez sahabı erken kalkmak uğurlu kabul edilir. |
Dilek ve temennilerde bulunulması, toplu olarak ailece yemek yenilmesi |
Ellere ve ayaklara kına yakılır. ( kadınlar ) |
Akarsuya, dilekler bir kağıda yazılarak bırakılır. Mesela İzmir ve çevresinde dilek kağıtları Hıdırellez sabahı denize bırakılmaktadır. |
Nişanlı çiftler arasında karşılıklı hediyeler gönderilir. |
Hıdırellez günü evler ilaçlanmaz. Nasip süpürülür inancı ile bazı bölgeler de evler süpürülmez. |
Kuru baklagiller bir torba içinde bahçede ağaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur. Buna benzer biçimde ev, araba, çocuk ziynet eşyası resimleri de yapılarak bahçeye muhtelif yerlere asılır. |
Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya genç kızların başları üzerinde Hıdırellez günü yeni kullanılmamış kilit açılır. |
Hıdırellez günü, açların doyurulması, dargınların barıştırılması, üzüntülü olanların sevindirilmesine çalışılır. |
Hıdırellez’de içki içilmez, kumar oynanmaz. |
Yoğurt çalınır. Ancak maya kullanılmaz. Yoğurdun tutması halinde eve Hızır’ın uğradığına inanılır. |
Hıdırellez günü kırlara gidildiğinde Hıdırellez azığını çalma adeti yaygındır. |
Evlerde mantı, pirinç ve dövme pilavı gibi yemekler yapılır |
Hıdırellez’de salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin sallanma sırasında döküleceğine inanılır.
Hıdırellez günü çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır. |
Hıdırellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. |
Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. |
Çiçek toplanmaz. |
Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. |
Hıdırellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. |
Eve kuru çalı-çırpı götürülmez.Evin pencere ve kapıları kapatılmaz. |
7 ekler
A osman.ı musaf-kuranı kerim(ehl kehf suresi) ; tevrat
B gılgamış destanı
a osman.ı musaf-kuranı kerim(ehl kehf suresi) ; tevrat
EHL KEHF SURESI
Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir:
“Hz. Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: ‘Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir.’ Yorumcular bu kulun Hızır olduğu görüşündeler.
El-Kehf sûresinin bu bölümüne kısaca değindikten sonra, Hz. Musa ile, ona kılavuzluk eden esrarengiz (yani Hızır) şâhsiyet arasında geçtiği belirtilen olay ve konuşmaları A. Yaşar Ocak’ın araştırmasından aktarıyoruz. Kur’an-ı Kerim’in 60. ayetinden itibaren 80. ayete kadar olan bölüm şöyledir:
60- Bir zamanlar Musa, genç bir adamına (bazı kaynaklara göre uşağına) şöyle demişti: “Ben iki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayıp gideceğim, yahut maksadıma erinceye kadar uzun zamanlar geçireceğim.
61- Bunun üzerine onlar, bu iki deniz arasının birleşik yerine ulaşınca balıklarını unuttular. Balık bir denize doğru yolunu tutmuştu.
62- Vaktaki oradan geçip gittiler. Musa genç adamına dedi ki, “Kuşluk yemeğimizi getir. Bu yolculuğumuzda andolsun ki yorgun düştük”
63- Genç adam, “Gördün mü kayaya sığındığımız vakit ben balığı unutmuşum. Ona söylememmi Şeytan’dan başkası unutturmadı; o, şaşılacak bir suretde denize atıldı, yolunu tutup gitti”.
64- Musa “İşte, dedi, bizim arayacağımız bu idi” Şimdi izlerinin üzerine gerisin geri döndüler.
65- Derken, kullarımızdan öyle bir kul buldularki, biz ona tarafımızdan bir rahmet vermiş, nezdimizden has bir ilim öğretmişdik.
66- Musa ona “Sana öğretilen ilimden banada öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
67- O da Musa’ya “Doğrusu sen benim beraberimde asla sabredemezsin”.
68- “İç yüzünü kavrayamadığın bir bilgeye nasıl sabredebilirsin?”
69- O (Musa) da: “Allah dilerse beni sabredici bulacaksın, sana hiç bir işte karşı gelmiyeceğim” dedi.
70- O da: “Eğer bu suretle bana tabi olacaksan ben sana kendisini anıp söyleyinceye kadar, bana hiç birşey sorma” dedi.
71- Bunun üzerine kalkıp gittiler. Nihayet bir gemiye bindikleri zaman o , gemiyi deliverdi. Musa dedi ki, “İçindekileri suda boğasın diyemi onu deldin? Andolsunki büyük bir iş yaptın.”
72- O dedi ki: “Sen beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?”
73- Musa: “Unuttuğumuzdan dolayı, dedi. Beni muaheze etme. Şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme.
74- Yine gittiler. Nihayet bir oğlan çocuğuna rast geldileri zaman o, hemen bunu öldürdü. Musa dedi ki: “Tertemiz masum bir canı, diğer bir can karşılığı olmaksızın öldürdün ha! Andolsun ki sen kötü bir iş yaptın!”
75- O dedi: “Ben sana beraberimde asla sabredemezsin demedim mi?”
76- Musa, “Eğer, dedi, bundan sonra sana birşey sorarsam benimle arkadaşlık etme!”
O taktirde tarafımdan muhakkak bir özre ulaşmışımdır. Benden ayrılmakta mazur sayılırsın. 77- Yine gittiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki, orada ahalisinden yemek istedikleri halde kendilerini misafir etmekten imtina etmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. O bunu hemen doğrultu verdi. Musa dedi ki: “Dileseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın.”
78- O “İşte, bu benimle senin ayrılışımızdır. Sana, üzerinde asla sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim.
79- “Gemi denizde iş yapan yoksullarındı. Onun için ben onu kusurlu yapmak istedim ki, arkalarında her sağlam gemiyi zorla almakda olan bir hükümdar vardı.
80- Oğlana gelince, onun anası da babası da iman etmiş kimselerdi. Bunun için onları azgınlık ve kafirlik bürümesinden endişe ettik.
81- “İstedik ki onların Rabb’i bunun yerine temizlikçe daha hayırlısını, merhametce daha yakınını versin.
82- “Duvara gelince, bu o şehirde iki yetim oğlanındı. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları iyi bir adamdı. Binaenaleyh Rabb’in diledi ki, ikiside rüştlerine ersinler. Definelerini çıkarsınlar.
Bu Rabb’inden bir merhametti. Ben bunları kendi re’yimle yapmadım. İşte üzerine sabredemediğin şeylerin içyüzü”.
Hızır’ın peygamberliği ve ebedi yaşadığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Kimilerine göre Hızır, (Al – Hazir yeşillik anlamına gelmektedir) Hz. Âdem’in kendi oğludur. (İslam ve yahudi inançlarına göre ilk insan Adem’dir.
İLYAS Aleyhisselam ise Kur’an-ı Kerim’de En’am Sûresi (85-90) ve Saffat Sûresi’nde (123-132) geçer. Hakkında fazla bilgi yoktur. Rivayete göre hükümdar Ahab zamanında yaşamıştır.
Hızır, Hz. Âdem’in çocuklarından Kabil’in oğlu Hazrûn veya Hz. Nuh’un oğlu Sâm’ın torunlarından Belyâ b. Melkân yahut Hz. İshak’ın torunlarından Hazrûn b. Amâyîl’dir. Bunun yanında onun Hz. Harun’un soyundan geldiği, isminin Hadır b. Âmiya veya Hadır b. Fir’avn olduğu yahut Kur’an’da adı geçen İlyâs veya El-yesa’ın Hızır’ın kendisi olduğu öne sürülür (Ebû Hatim es-Sicistânî, s. 3; Makdisî, III, 77; İbn Kesîr, I, 295; Diyarbekrî, I, 106). Bazı kaynaklarda ise annesinin Rum, babasının Fars olduğu kaydedilir (İbn Kesîr, I, 299; Diyarbekrî, I, 106-107). İbn Kesîr, İslâmî kaynaklarda Hızır’ın gerçek adı olarak gösterilen Belyâ b. Melkân’ın aslında Kitâb-ı Mukaddesteki İlya’dan bozma olduğunu belirtmiş [el-Bidâye, I, 299), bu görüşe dayanan A. J. Wensinck ve A. Yaşar Ocak gibi araştırmacılar, Hızır’ın asıl adının İlya’nın Arapçalaşmış şekli olan Belyâ olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Ancak başta Kur’ân-ı Kerîm olmak üzere hadis, tefsir ve tarih kitaplarında yer alan Hızır ve İlyâs tasvirlerine göre İlya ile İlyâs aynı, Hızır ile İlyâs farklı kişilerdir; ayrıca bunların birlikte hareket ettiklerine dair herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Buna göre halk kültüründeki Hızır-İlyâs beraberliğini ifade eden Hıdrellez telakkisinin sağlam bir temele dayanmadığı ortaya çıkar.
“Hızır” inancı, Hıristiyanlık, Yahudilik, Zerdüştlük, Şamanizm ve Antik Yunan dinlerinde de yer almaktadır. Özellikle de Yahudilikteki “İlya” inancı, Hızır ile tıpatıp aynıdır. Kitab-ı Mukaddes’e göre İlya, Yahudi mistiklerine görünmekte; onlara gizli hikmetleri öğretmektedir.
Hani Mûsâ beraberindeki gence şöyle demişti: “İki denizin birleştiği yere varıncaya kadar durmayacağım ya da uzun zaman gideceğim.”
Onlar iki denizin birleştiği yere varınca balıklarını unuttular. Balık denizde yolunu tutup kayıp gitti.
Oradan uzaklaştıklarında Mûsâ beraberindeki gence “Öğle yemeğimizi getir, bu yolculuğumuzdan dolayı çok yorgun düştük” dedi.
Genç, “Gördün mü! Kayaya sığındığımız sırada balığı unutmuşum. –Doğrusu onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu- Balık şaşılacak bir şekilde denizde yolunu tutup gitmişti” dedi.
Mûsâ: “İşte aradığımız bu idi” dedi. Bunun üzerine tekrar izlerini takip ederek gerisin geri döndüler.
Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.7
Mûsâ ona, “Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi.
Adam şöyle dedi: “Doğrusu sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin.”
“İç yüzünü kavrayamadığın bir şeye nasıl sabredebilirsin?”
Mûsâ, “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim” dedi.
O da şöyle dedi: “O halde eğer bana tabi olacaksan, ben sana söylemedikçe hiçbir şey hakkında bana soru sormayacaksın.”
Derken yola koyuldular. Nihayet, bir gemiye bindiklerinde (adam) gemiyi deldi. Mûsâ, “Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu, şaşılacak bir iş yaptın.” dedi.
Adam, “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Unuttuğum için bana çıkışma ve bu işimde bana güçlük çıkarma!” dedi.8
Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.
Adam, “Sana, benimle beraberliğe asla sabredemezsin demedim mi?” dedi.
Mûsâ, “Eğer bundan sonra sana bir şey hakkında soru sorarsam, artık benimle arkadaşlık etme.9 Doğrusu, tarafımdan (dilenecek son) özre ulaştın (bu son özür dileyişim)” dedi.10
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İsteseydin bu iş için bir ücret alırdın” dedi.
Adam, “İşte bu birbirimizden ayrılmamız demektir” dedi. “Şimdi sana sabredemediğin şeylerin içyüzünü anlatacağım.”11
“O gemi, denizde çalışan bir takım yoksul kimselere ait idi. Onu yaralamak istedim, çünkü onların ilerisinde, her gemiyi zorla ele geçiren bir kral vardı.”
“Çocuğa gelince, anası babası mü’min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk.”
“Böylece, Rablerinin onlara, bu çocuğun yerine daha hayırlı ve daha merhametli bir çocuk vermesini diledik.”
“Duvar ise şehirdeki iki yetim çocuğa ait idi. Altında onlara ait bir define vardı. Babaları da iyi bir insandı. Rabbin, onların olgunluk çağına ulaşmalarını ve Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarmalarını istedi. Bunları ben kendi görüşüme göre yapmadım. İşte senin, sabredemediğin şeylerin içyüzü budur.”
Kehf(60-82)
Dikkat çekici olan bu ayetler de Hızır ve ya başka bir isim geçmemesine rağmen ‘kullardan bir kul’ veya ‘o kul’ diye nitelendirilen kişinin bütün tefsir kitapları ve hadisler de Hızır olarak adlandırılmasıdır.
Bazılarına göre de Hızır, Kabil veya El Yasa’nın oğludur. Bazı önemli kaynaklar ise Hızır’ı peygamber mertebesine koyarken, kimileri de; o’nun Velî veya Nebî olduğunu yazarlar.
Hz. Muhammed bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Hızır’a bu adın verilmesinin nedeni, kuru bir yerde post üstünde otururken hemen arkasında yeşil otlar belirmesindendir” Kimi anlatımlara göre ise, Hz. İlyas ile kardeştir. Biri karada diğeride denizde insanların yardımcısı olmaktadır.
Yine Buhari’nin Ubey İbn Ka’b’tan aktardığı bir hadiste Peygamber şöyle demiştir:
“Hz.Musa’ya, insanların en bilgini kimdir diye soruldu? O da, ‘benim’ karşılığını verdi. Tanrı, ‘Allah bilir’ demediği için Musa’ya vahyedip şöyle azarladı: Denizlerin birleştiği yerde bir kulum vardır ki o senden bilgilidir. Yorumcular bu kul’un Hızır olduğu görüşündedirler.
Hızır’ın ebedileştiğini iddia eden bazı kaynakalar ise, Hızır’ın Zu’l –Karneyn’in veziri olduğunu savunarak, şunu ileri sürerler. Zu’l – Karneyn Ab-ı Hayatı bulmak için yola düştükten sonra, Ab-ı Hayatı ilk bulan, ilk içen ve onunla ilk yıkanan Hızır olduğunu savunurlar. Hâttâ bu arada Zu’l – Karneyn’in yolunu kaybederek geri döndüğü de iddialar arasında yer almaktadır.
Hızır’ın yaşadığını iddia eden kaynaklar, Ab-ı Hayat suyunu ilk içenin Hızır olduğundan yola çıkarak, Hızır’ın ebedileştiğini savunmaktadırlar.
Bir çok kaynak, Hz. Musa’nın beraberindeki genç adamının uşağı olduğunu yazar. Hz. Musa’nın uşağının adı Yuşa ibn Nün, Bilgin ve Kul olarak ayetlerde ifade edilen kişinin ise Hızır (Arapça telafuzu Hard )’dır. Hızır’ın peygamberliği ve ebedi yaşadığı konusunda çeşitli rivayetler vardır. Kimilerine göre Hızır, (Al – Hazir yeşillik anlamına gelmektedir) Hz. Âdem’in kendi oğludur. (İslam ve yahudi inançlarına göre ilk insan Adem’dir.
Aziz Sarkis, Ermeni dünyasında, en çok popülarite kazanmıș Ermeni azizlerinden biridir. Evlenme çağındaki genç kızların ve genç erkeklerin rüyalarında eș adaylarını görmeleri ile ilgili anlatımlarla çok tanınır. Gerçekte, Aziz Sarkis (Sergius), Roma ordusunda görevli ve Hıristiyanlığa sıkıca inanmıș, imanlı bir komutandı.Geleneklere göre, Ermeni genç kızları veya erkekleri, Aziz Sarkis yortusunun (Genellikle Șubat ayının ikinci hafta sonu, 2012’de 4 şubat tarihine rastlamaktadır) bir gün öncesi tuzlu Pelit (bir nevi buğday yemeği) yerler ve bunu rüyalarında gelin veya damat adaylarını görebilme inancına bağlarlar. Aziz Sarkis yardımseverliği ile de tanınır, oysa kendisinin beyaz atından bașka bir zenginliği yoktu. O devamlı beyaz atı üstünde herkesin yardımına koșardı.
Süryanî edebiyatında manzum bir İskender destanı vardır. Orada İskender’in aşçısı ebedî hayat kaynağını arayan İskender’e refakat etmektedir. Yolculukları sırasında bir gün aşçı tuzlu bir balığı suda yıkarken balık canlanır ve kaçıp gider. Andreas balığı yakalamak için suya atlar ama tutamaz. Ama kendisi de ölümsüzlüğe kavuşur. Sonradan bunu farkeden İskender bu menbaı arar, ama bulamaz.
Yahudi efsânesine gelince, İlyas ile haham Yeşuş ben Levi’nin birlikte ettikleri seyyahati anlatır. Yeşuş İlyas’a tıpkı Hızır’ın Musa’ya koştuğu gibi şartlar koşar. Benzer davranışlarda bulunur. Yani Efsane’deki Yeşuş, Kur’an’daki Musa’dır. Bir çok kaynak, Hz. Musa’nın beraberindeki genç adamının uşağı olduğunu yazar. Hz. Musa’nın uşağının adı Yuşa ibn Nün, Bilgin ve Kul olarak ayetlerde ifade edilen kişinin ise Hızır (Arapça telafuzu Hard )’dır.
b gılgamış destanı
|
|
||