Hüseyin Albayrak
Derununden bir ses geliyordu ve o seda harf libasına bürünüyordu Baba Erenlerin yek dudağında. Ancak iki yay uzaklığında yakiyn olan refiki işitiyordu bu sedayı. Mirat ül Huruf´a nazar ettikçe bir garip hicaba bürünüyorlardı amma hiç hicab duymuyorlardı. Çünkü yürür iken yine yolda, nazar u namus şişesini taşa çalmışlardı. Ama gönül şişesi yerli yerindeydi. Ateş ile kumdan değil, balçıktan vücûda gelmişti şişe. Bir ellerinde şişe diğerinde ise enfes ya da nefis değil amma nefes bir şarrab mevcûddu. Şar dan gelen bu abı önce şişeye dolduruyor sonra leblerine değdiriyorlardı. Lebbe değdikçe şarrab, harflerin başı da dönüyordu. Şar, rabb´a döndükçe harflerin başı olan elif´in de başı dönüyor, cemali üzerine düşüp noktaya turab oluyordu. Sonrasında ba`ya sığınıyordu nokta. Elif, Ba ile ülfet ettikçe Cim, karnında noktaya gebe kalıyordu. Cim deki noktayı doğurtan Ebe, Turab´dı. Aniden Tur´daki rabb´dan işitti sedayı Baba Erenler ile Refiki amma o ses sanki Baba Erenler´den geliyor gibiydi.
Ebesi, Turabb´dı hayr ul nisa olan Meryem´in
Ol sebeple pedersiz ve de perdesiz doğdu nesl-i İmran´ın
Mecdeli bir deli göründü halleri ağyare Meryem-i Sani´nin
Lakin ar u namus´u idi o Meryem Tıfl-i Mesiha´nın
Taşa tutar iken nasırlı elleri ile güruh-u Nasıralı, Mecdeliyi
Taşa çalıyordu Ruhullah ar u namus´unu vecd ile
Çalar iken taşa o vakit nazar eyledi Bektaş
Kubbesinde pinhan idi Aliyy ül Bektaş
Şahid-i Bektaş idi beştaş
Pençe-i al-i aba idi pençtaş
Taş kesilince ol lain Kadı
Hacer´i aldı heman bir karaltı
Abrahim naz u niyaz edince Hacc-ı er´e
Lerzan olup erdi inni enallah´e
Beytulllah mihmandı Hacer ül Esved´e
Esedullah nüzul etti Fatıma Binti Esed´e
“Erenlerim o neydi öyle”
“İmanım bir bilsem”
“Söylediklerin pek şiir tadında değildi üstelik kafiyesiz”
“Olsun Şir tadında oldu.”
“Şir´mi”
“Şir tabi hemi aslan hemi süt anlamına gelir imanım”
“Yani”
“Aslan sütü işte. Şir-ü şir yani. İçegör şu cura-ı şirden bak sende aslan kesilirsin imanım”
“O zaman Şir-i Yezdan ne oluyor peki”
“Bir düşün”
“Enteresan. Hem Allah´ın Aslanı hem de Allah´ın sütü oluyor. Benim kafam karıştı erenlerim
“E baksana daha içmeden başın dönmeye başladı bile imanım.”
“Peki içince ne oluyor”
“Ne mi oluyor. Âdem gibi görürsün cümle varlığı.”
“Nasıl”
“İçince başı dönmeye asliyette ise başa dönmeye başlamış o vakit Tuba ağacını ters görmüş imanım. Kök havada dallar turabda senin anlayacağın.”
“Bu nasıl iştir”
“O ağaç bizleriz imanım bak bizde rahimden baş aşağı doğuveriyoruz. Mestane iken anne karnında oradan kovulup bilinç kazanmaya başlıyoruz. Orayı hatırlıyor musun”?
“Hatırlamıyorum”
“Doğaldır tabi. Ayıkken, sarhoşken ne yaptığını hatırlıyor musun diye sorduklarında verdiğin cevapta yine aynı değil mi?”
“Doğru. Garip bir durum. Mestane oldukça hatırlıyor, ayıldıkça unutuyorsun. Ben tam tersi diye biliyordum oysaki”
“Şir-i Yezdan ezberi bozar imanım. Ez ki berini ezberin bozulsun.”
“Yezdan´ın Şir´ini nerden bulacağız peki.”
“Her zamanın vardır bir Şir´i.”
“Erenlerim yeri gelmişken sorayım. Yolumuzun kökeni nerden geliyor. Diyorlar ki; Hermesten, Zerdüşten, Brahmandan, Buda´dan, Musa`dan` İsa`dan, Bogomillerden, Catharlardan, Kabaladan, Eflatun´dan, Fisagordan, Masonluktan velhasıl tüm ezoterik geleneklerden izler taşıyormuş inancımız.Bunu derken de onların hepsi Ali idi ve farklı zamanlarda farklı isimlerde görünmüş diyorlar. Sen ne dersin”
“Erenler hazıra duacıdır derim imanım. Hazırda olana bak sen. Doğrudur cümlesi Ali idi ve bin bir dondan görünmüştü. Ama sen o bindeki bire bak. Bire bağlan ki Pir´e bağlanasın. Dedik ya Şir´den nuş et diye. Amma tarihi geçmiş Şir´den içersen miden bozulur. Taze Şir´den nuş etmen gerek ki hayatiyet bulsun vücûd. Tarihi bilmek iyidir imanım entelektüel ve akademik zevk verir. Bilinmelidir de amma unutma ki aslolan akademi değil aşkın demidir.”
“Aman erenlerim yoldaki taşa dikkat. Dur kaldırayım yoldaki taşı”
“Dur imanım ne yapıyorsun”
“Taşı kaldırıyorum”
“Hakk´ın yarattığı her şey yerli yerinde. Taş yerinde ağırdır imanım. Yoldaki taş hem Bektaş hem de Beştaştır. Yola taş getirme amma yoldaki Bektaş´ı da kaldırma imanım.
“Eyvallah erenlerim”
“Bizim Kanber Sultan da sofrayı yaymıştır şimdi”
“Şir´de var mıdır acaba”
“E Kanbersiz düğün, Şir´siz sofra olmaz imanım amma yinede en iyisini Zât-ı Ali´miz bilir.
Baba Erenlere hubbiyetle ithaf olunur.