İSLAMDA RAMAZAN DAVULU VARMI?

                        İSLAM’DA RAMAZAN DAVULU VARMI?  

 Kazım Balaban

Halk arasında bir söz vardır. ‘’Kızını boş bırakırsan ya Davulcuya gider, ya Zurnacıya’’

Halk bazı meslek dallarını küçümsüyor mu? Hayır. Tersi olsaydı herhalde çöpçüye, nalbanta, çobana, bohçacıya veya çerçiye de buna benzer deyimler söylenirdi. Çünkü halk davul ve zurnayı üretim değil, eğlence aracı olarak görüyor. Böyle olunca da üretmeden tüketimi öne alan meslek guruplarına sıcak bakmıyor. Böylece genelde düğünlerde, festival gibi eğlenilecek alanlarda davul zurnayı dinliyor.

Ancak son yıllarda davul – zurna ikilisinden davul başka alanlarda da öne çıkmaya başladı. Özellikle ramazan ayında Sünni vatandaşları sahura kaldırmak için sokaklarda çalınarak. Diğer sokak mesleklerinde çalışan bekçi, çöpçü, seyyar satıcı için bir çalışma düzeni olmasına rağmen Ramazan davulcusu için bir düzenleme yok. Yaz ramazanlarında davulcu canı istediği sokakta, canı istediği manilerle davulunu inletiyor, buna da ‘’Ramazan eğlencesi’’ deniyor. Hatta bazı yerlerde daha da ileri gidilerek buna dini bir misyon yüklenerek ‘’İslam dini’’ ile ilişkilendiriliyor ve onaylandırılmaya çalışılıyor. Peki bu doğru bir ilişkilendirme mi?

Nikâh yani evlenmek de Allahın emri ve İnsanlar evlenirkende davul zurna çaldırıyorlar. Ancak bir düğün konvoyu gece saat 4’de davul zurna çalarak sokakları şenlendirse insanlar haklı olarak buna itiraz ederler. Peki o halde Ramazan davulcusunun ayrıcalığı neden kabullendirilmeye çalışılıyor.

’Efendim yüzyıllardır süren İslami bir gelenekmiş ve hoş görülmesi gerekiyormuş’’

Önce adını doğru koyalım. Yüzyıllardır süren bir gelenek değil, sadece bazı kentlerde süren bir gelenektir. Köylerde ramazan davulu çalma diye bir gelenek istisnalar haricinde pek görülmedi. Üstelik pek çok İslam ülkelerinde de böyle bir uygulama yok. Yüzyıllardır devam eden geleneklere bakılmak isteniyorsa düğünlerde davul zurna çalınma geleneğidir. Üstelik sadece kentlerde değil köyler de devam etmektedir. Ayrıca sadece Sünni vatandaşlar tarafından değil, her etnik köken ve inançta yer bulmuş bir gelenektir. Dolayısı ile Ramazan davulcusuna yüklenmek istenen işlev ne kültürel, ne de inançsal olarak genel kabulden öte sadece Sünni vatandaşların bir kısmı tarafından kabul gören bir gelenektir.

Ramazan ayında oruç tutulması Kuran-ı Kerim’de pek çok ayette geçtiğinden İslami /Sünni bir gelenektir. Ancak Alevilerin çoğu Kuran-ı Kerim’de belirtilmesine rağmen tarihi bazı ayrışmalardan hareketle Ramazan’da oruç tutmazlar. Bunun yerine Muharrem Yası ve yasa bağlı olarak Ogundu Orucu, Hızır Orucu, Nevruz Orucu tutarlar ki bunların hepsi tıpkı Ramazan gibi İslami inançlardır ve bu Oruçları da Sünni vatandaşlar tutmazlar.

 

Kısaca açıklayalım.

·         Muharrem Yası ve Ogundu Orucu, İslam Peygamberinin torunu Hz. Hüseyin’in aile fertleri ile birlikte melun Yezit (lanet olsun) tarafından şehit edilmesinin yas ve orucudur (12 gün bazı yerlerde 10 gün).

·         Hızır Orucu, Kuran-ı Kerim’de (Keyf Süresi) geçen Hızır ve Musa menkıbelerinden esinlenilerek tutulur (7 gün, bazı yerlerde 9 gün).

·         Nevuz Orucu ise Hz. Ali’nin doğum günü olduğuna inanılarak tutulur. (Bazı yerlerde 12 güne kadar tutulur) 

Yukarıda tanımladığımız oruçlar hakkında çok sayıda İslam kaynaklarında yer verilir. Aleviler ayrıca örneğin oğlan askerden gelince, ağır hastalıktan veya borçlardan kurtulunca, evlât sahibi olunca da şükür oruçları tutarlar. Yer yer Ramazan’da 3 gün oruç tutan Alevilere de raslanır. Alevilerin Ramazan’da oruç tutmaları asimile olmaya yatkınlık veya çekincelerden değildir. Benim annem de uzun yıllardan bu yana ‘’Kapı komşu hakkı’’ adına Ramazan’da 3 gün oruç tutar. Bu kapı komşu hakkı terimi, komşularla barış içinde yaşama arzusunun dışa vurumudur. Sadece Ramazan orucunda değil, pek çok alanda bunun yansımaları vardır. Örneğin Anadolu’da yaşayan Ermenilerin bazı Hristiyan gelenekleri onların bu toprakları terk etmelerinden sonra en az 50 sene daha devam etmiştir. Ermenilerin ‘’Yeni yıl’’ anlamına gelen ‘’Kağan veya Gağan’’ gelenekleri Anadolu’da Aleviler tarafından devam ettirildi. Son yıllarda Noel Baba şenlikleri, Çam Ağacı süslemeleri Anadolu insanının hoşgörüsünün bir sembolü olarak büyük şehirlerde kültürel alanda tekrar canlanmaya başlamıştır. Bütün bunlar İslam dinin hoşgörüsü temelinde ve onunla barışık olmanın yansımasıdır. İslam dini 622’de’Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize’’ denilerek o dönem her türlü inançla barışık yaşamayı mukavele haline getirmiş ve tarihte Rıza Şehri Beyannamesi (Medine Vesikası) olarak da yer almıştır.

Hz. Muhammed bir Hadis’de şöyle buyururlar. ‘’Bütün insanlar eşittir, birbirlerine sadece bilgi ve takvada üstünlük sağlarlar’’

Alevi /Bektaşi inancı bunu Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin ‘’72 Millete aynı nazarla bakınız’’ sözü ile içselleştirmiş ve ‘’Kapı Komşu Hakkı’’ adı ile yaşamının içine almıştır. Bundan dolayıdır ki İslam dinine inananlar örneğin Kurban tığlandığında (kesildiğinde) kurbanın üçte birini yoksula, üçte birini de Kapı Komşuya dağıtmayı gelenek haline getirmişlerdir. Dikkat edilirse burada ‘’Yoksul’’ veya ‘’Kapı Komşu’’ tanımında inanç tanımı konmamış sadece yoksul, veya komşu tabiri öne alınarak barış ve bir arada yaşama öğesi öne çıkarılmıştır.

Alevi /Bektaşi’ye göre ‘’Hakka giden binbir yol vardır, bizimki de bunlardan biridir’’ denilerek tüm inançlara saygı duyulur.

Bu konuda Hasan Dede isminde bir Alevi /Bektaşi ozanın Eşrefoğlu’na dönük deyişinde şöyle der.

 

Adem vardır cismi semiz,
Abtest alır olmaz temiz,
Halkı dahl-eylemek nemiz,
Bircümle vebal bizdedir.

Kimi Sofu kimi Hacı,
Cümlemiz hakka duacı,
Resulü Ekremin tacı,
Aba, hırka, şal bizdedir.

 

Kuldur Hasan Dedem Kuldur.
Manayı söyleyen dildir.
Elif Hakka doğru yoldur.
Cim arasan Dal bizdedir

 

Sünni kardeşlerimizin bir kısmı inancı gereği Ramazan oruçlarını tutarlar. Herkesin buna saygı duyması, oruç (niyet) tutanların ibadetlerini huzurlu şekilde yerine getirmelerine kolaylık sağlamaları gerekir. Ancak burada da oruç tutuyoruz diye başka insanların da rahatsız edilmemeleri gerekir.

Ramazan davulu İslam inancında yoktur. Kuran’da, Hadis’lerde, geriye dönük olarak İslam termonolojisinde yoktur. Zaten Türkiye dışında çoğu İslam ülkelerinde de hiç yoktur. Türkiye’de ise sadece şehirlerin bir kısmında vardır. Ayrıca da İslam olarak değil, İslama iliştirilen kültürel bir eklenti olarak vardır.

Ramazan Davulcusunun davulunu nerede ve nasıl çalacağının maalesef tanımı da yoktur. Saati, yeri, mahallesi, süresi belirlenmemiştir. Davulcu keyfine göre belirlediği zaman diliminde davulunu çalarak gecenin sessizliğini yırtmakta, genç, yaşlı, çocuk, hasta demeden herkesi uykudan uyandırmaktadır.

Başta Aleviler olmak üzere milyonlarca insan bir ay süre ile bu Davul gürültüsüne maruz kalmakta, ‘’Aman bir gerginlik olmasın, komşularımızın inançlarına saygı duyalım’’ diyerek sineye çekmektedirler. Üstelik verdiği rahatsızlık yetmiyormuş gibi davulcu daha sonra gelip kapı kapı dolaşarak ‘’sizi bir ay süre ile uyandırdım, bahşişimi verin’’ diyerek bahşiş istemekte, Aleviler kendilerini rahatsız eden davulcuya bahşiş vermekte cömert davranmadıkları için üstüne birde sitemlere maruz kalmaktadırlar.

Bazı kentlerde ise Ramazan Davulcusu bilerek Alevilerin yoğun olduğu sokaklara dalmakta, bile bile ve inadına uzun süre davul çalarak onları terörüze etmektedir.

 

Günümüzde Ramazan Davulu adeti inancın değil, çağdışılığın bir göstergesidir. Herkesin evinde saat, telefon, alarm sistemi gibi araçlar vardır. İnancını yaşamak isteyen –ki bu onun çok doğal hakkıdır- komşusunu rahatsız etmeden inancını yaşamalıdır. Zaten doğru olan ve İslâma yakışan da oruç tutularak nefislerin kontrol altına alınması, yoksulun, kimsesizin, ötekileştirilmişin hallerini anlamaya çalışmaktır.

 

Bu sene Ramazan’la birlikte Türkiye’de ilginç bir takım gelişmeler yaşandı. Hoşgörüye hizmet etmesi gereken ve adına ‘’Hoşgörü ayı’’ denilen Ramazan giderek bir baskı unsuru olmaya başladı. İstanbul /Taksim’de 4 kişi oruçlu olmadıkları gerekçesi ile taşlandılar. Trabzon’da iftara 45 dakika kala bir kahvede çay içmek isteyen 4 kişi linç edilmek istendi. Malatya /Sürgü’de ise ‘’Biz Aleviyiz, oruç tutmuyoruz. Burada davul çalma’’ diyen aile yüzlerce kişi tarafından 3 gün üst üste saldırıya uğradı, linç edilmek istendi. Üstelik ahırı yakıldı ve ‘’Sizleri Madımak’takiler gibi yakacağız, burayı terk edin’’ terörüne uğradılar.

Belediye başkanı ‘’huzurları için’’ aileye göç etmeyi önerirken aynı teklif aileyi koruması gereken bölge Jandarma Amirinden de geldi. İnsan aklı almıyor bu barbarlıkları ve yaşananları.

’Göç edin’’ tavsiyesinde bulunanlara ve bir kısım İslami basına göre Alevi aile "sizin davulunuzu da susturacağız, ezanınızı da susturacağız" dediği için saldırı olmuş.

Olaya ve provakasyonun mazeretine bakınız.

Saldırıyı meşru göstermeye çalışanlara soruyorum.

  • Var sayalım ki aile bunu söyledi. Size bu ailenin evini yakma hakkını kim verdi?
  • Siz savcı mısınız? Hakim misiniz? Din polisi misiniz? İslamın bekçisi misiniz?
  • Her tepeniz attığında elinize kibrit alıp evleri, otelleri, ağılları yakma hakkı İslamın neresinde?
  • Siz, insan yakma geleneğinin Rönesans öncesi ortaçağ Hristiyan batının bir geleneği olduğunu ve İslamla bir ilgisinin olmadığını biliyor musunuz? Papalık (Katolik kilisesi) yüzyıllar sonra din adına yapılan bu cinayetlerden dolayı özür diledi. Siz Hristiyan batının terk ettiği ve özür dilediği bu barbarlığı yüzyıllar sonra İslama monte etmeyi nasıl başardınız?
  • Siz yargı ve adalet denen bir kavramdan haberdar mısınız?  Siz suçlunun resmi kolluk kuvvetleri tarafından yargıya götürüldüğünü, yargının, zanlıyı dinledikten sonra gerekirse ceza verdiğini biliyor musunuz?
  • Sizin modern hukuk diye bir kavramdan haberiniz var mı? Modern hukukta suç ve ceza ilişkisinin caydırıcılık, kamu vicdanı ve yeniden topluma kazandırılma boyutlarıyla değerlendirildiğini, ayrıca tutuklu ve hükümlülerin bir takım haklarının olduğunu biliyor musunuz?
  • Siz suç veya hatanın bireysel olduğunu, küçük çocuklar da dahil olmak üzere linç edilmek istenen ailenin bütün bireylerinin suçlu ve cezalandırılması davranışını İslamın neresine koyacaksınız?
  • Sevgi ve adalat içeren İslam dinini barbarlık olarak gösterme hakkını kim verdi size?

Bir de düşünmeden ’Biz Aleviyiz, oruç tutmuyoruz. Burada davul çalma’’ sözünün provakasyona sebep olduğunu iddia edecek kadar İslam dininden uzaklaşmışsınız. Belli ki İslamı hiç ama hiç bilmiyorsunuz. Modern hukuku bir yana bırakalım, İslam dini yüzyıllardan bu yana özel durum içerdiği için bazı suçlulara ceza bile vermez.

·        İslâm dini suç işlemiş olsalar bile 7 veya 8 yaşından küçüklere ceza verilmesini doğru bulmaz,

·        İslâm dini aklı ziyanlara (deli / divane) kısmi tecrit dışında ceza verilmesini doğru bulmaz,

·        İslâm dini uyurgezerlere /uykudan ani uyanma hali /şok durumlarında işlenen suçlara ceza verilmesini doğru bulmaz.

 

Alevi aile davul gürültüsü ile uykudan uyanmış ve henüz toparlanmadan önce yanlış bazı sözler söylemiş olsa dahi bu durum İslama göre suç teşkil etmez. Ayrıca modern hukuk şarhoş olanı, birtakım etkili tıbbi ilaç alanları, uyuşturucu alanları, belgelemeleri halinde şeker ve sinir hastalarının cezalarını ‘’Şuurları yerinde iken suç işlemedikleri’’ gerekçelerini göz önüne alır. Ayrıca her suçun da ağırlığına göre ayrı bir cezası vardır.

Peki bu insan yakma ve linç nerden geliyor?

Basına açıklama yapan davulcu ise şöyle diyor;

’Dava benim davam değil, İslamın davası’’

İyi de bu adama İslam bekçiliği görevini kim verdi? kime bağlı çalışıyor? Yetkisini nereden alıyor? Anayasanın hangi maddesinde ona özgü maddeler konmuş?

Bu adam İslam bekçiliği yetkisini Diyanetten mi alıyor? Müftülükten mi? Cami imamından mı? Muhtarlardan mı?

Nereden?

Yoksa gönüllü İslam bekçisi mi?

Bu tür cahil adamları kim kullanıyor? Kim provake ediyor? Ülke içinden bazı güçler mi? Yoksa Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) kapsamında yabancı güçler mi bunları kullanıyor?

İslam medyası bu olayı kınaması gerekirken neden kıyısından, kenarından davulcuyu, dolayısı ile bu linç kültürünü İslam adına korumaya kalkıyor? 

Ramazan ayı yüzyıllardır barış ve hoşgörü ayı olarak bilinir. Ramazan sonunda da Bayram olur. Küsülüler barışır, komu, komşu bir birini ziyaret eder, sevgi ve kaynaşma egemen olur. Hal böyle iken bu ayı ‘’Hoşgörüsüzlük ayı’’ haline dönüştürme hakkını kim, nereden alıyor?

Bu insanlar Hz. Muhammed’in ‘’Dinde zorlama olmaz’’ Hadisinden habersizler mi? Yoksa İslam adına bu güzel dine tamemen aksi istikamette yeni bir rol mü biçiyorlar?

 

Muhabbetlerimle

 

Kâzım Balaban

7 Ağustos 2012 / Viyana

 

Cevapla

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Required fields are marked *

*